Muhalefet lideri hukuksal baskı altına alınamaz

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Silivri’de yargılamanın adil olmadığını söylemiş ve hakkında bu yüzden savcılıkça soruşturma başlatılmış ya...

Bir hukukçu dostumuz bakın ne diyor:
“Kemal Kılıçdaroğlu, demokrasinin en önemli ayaklarından biri olan ana muhalefet partisinin genel başkanıdır. Bu nedenle devlet geleneğimizde protokolde bakanların önünde Başbakan’ın yanında yer alır. Ayrıca dokunulmazlığı olan bir milletvekilidir. Tüm bunlar kendisini topluma karşı ödevlerini korkmadan ve layıkıyla yapabilmesi için donatıldığı haklarıdır.
Adi ve ağır cezalık suçlar dışında hiçbir sözünden dolayı cezai yaptırımla tehdit edilemez. Hukuksal baskı altına alınamaz. Aksi halde kuvvetler ayrımı ilkesi açıkça yok edilmiş olur.
Kılıçdaroğlu’nun tek sorumluluğu halkadır. Bu da genel ve yerel seçimlerdir. Kişisel mağduriyeti olanlar tazminat talep edebilir ama bu demek değildir ki ana muhalefet partisi lideri hakkında iddianame hazırlanabilir.
Bu durum hukuki olmadığı gibi siyasi hayatı ve anayasada güvence altına alınan demokratik yaşamı da tehdit etmektedir. Siyasi acıdan da etik bir durum değildir.”

Çakıcı’dan cezaevi eleştirileri...

GÜNÜN SÖZÜ
“Beni de mi Silivri’ye götürecekler?”
(Kemal Kılıçdaroğlu)



ALAATTİN Çakıcı, Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi Müdürü Mehmet Karakaya’nın avukatıyla görüşmesinde sıkıntı çıkardığını mektupla Adalet Bakanlığı’na bildirdi. Ayrıca Çakıcı, cezaevinde yaşadığı sıkıntıları da yazdığı mektupla bakanlığa iletmiş.
Çakıcı mektubunda “Mahkûmlara köpek gibi davranıldığını” belirterek şöyle diyor: “Bulunmuş olduğum Kandıra Cezaevi’nde 5 tane cezaevi bulunmaktadır. Tüm mahkûmların % 30’u telef olmuştur. Hastanelerde ve fakültelerde mahkûmlara eşref-i mahluk gibi değil de bir köpek gibi davranmaktadırlar. Buradaki görevliler baytar mı yoksa doktor mu?”
Cezaevine atanan sağlık memurlarından da şikâyetçi olan Çakıcı, “Bizim adımız mafyaya çıkmış. Sokakta nasıl çeteler varsa devletin belirli yerlerinde gruplaşmalar olduğunu herhalde biliyorsunuzdur” yorumlarında bulunuyor.
Bu iddiaları, sansursuzhaber/Serap Belovacıklı’nın haberinden aktarıyoruz.
Şimdiye kadar böyle iddialar pek gündeme gelmedi.
Ama Adalet Bakanlığı dün bir açıklama yaparak Çakıcı’nın ileri sürdüğü iddiaların gerçekleri yansıtmadığını bildirdi.

Laiklik tanımı bellidir

YENİ anayasa çalışmalarına bir yurttaş olarak katılmak isterim.
AKP’ce başlatılan ve ülke sorunlarına çağcıl çözümler getirmeyeceği açıkça gözüken “anayasa yapımı” çalışmasına, kimi kişi ve kurumlarca yapılan “Laiklik yeniden tanımlanmalıdır” önermesinden kaygılıyım.
Atatürk Cumhuriyeti’ne gönülden bağlı olan yurttaşlar bilir, bilge önder Atatürk’ün laiklik tanımı olağanüstü anlamlıdır, apaktır.
“Türkiye Cumhuriyeti dinlerden ve dinlerin koyduğu naslardan (kutsal kitaplardaki açıklamalardan) değil, hayatın kendinden ve onun müspet icap ve ihtiyaçlarından mülhem olarak (esinlenerek) işleyen bir devlet mekanizmasıdır.
Devlet ve dünya işlerinde dinin hiçbir tesiri yoktur.
İşte bu prensibe laiklik denir.”
Bu tanımda bilge önder Atatürk, yalnızca devlet ve dünya işlerini dinden ayırmakla yetinmemiş, yalnızca “devlet işleri”nde değil, toplumda yaşanan kültürel, ekonomik, etiksel, sosyal tüm “dünya işleri”nde de dinin bir etkisi olmaması gerektiğini vurgulamıştır.
Doğru ve çağcıl olan da budur.
Bilge önderin laiklik tanımının hiçbir yenilenmeye gereksinimi yoktur.
Yeni anayasada bu tanımdan uzaklaşılması, toplumsal barışın geleceğini karartır.
Tarık KONAL

Özkes, Diyanet’e yine yüklendi

CHP İstanbul Milletvekili ve eski müftü İhsan Özkes, Diyanet’e yine yüklendi:
Diyanet resmen kâr amacı güden iktisadi bir teşebbüs haline gelmiştir ve her şeyin özelleştiği bir süreçte hac ve umreyi tekelinde tutmaktadır.
Diyanet, hac organizasyonundan ve umre turları düzenlemekten vazgeçmelidir. Bu işleri seyahat acenteleri yapmalıdır. Diyanet seyahat acentelerine din görevlisi vermelidir ve hac ve umrenin dini yönünü denetlemelidir.
Umre ibadeti, ilköğretim öğrencilerinin kavrayabileceği bir ibadet değildir.
Ömründe bir defa olsun bu ibadeti yapmak isteyip de imkânı olmayan milyonlarca yaşlı kimseye Diyanet’in aynı şartlarda hatta kârsız imkân sunması daha uygun olacaktır.
Diyanet, din hizmeti vermelidir, ticari bir kurum olmamalıdır, din ticareti yapmamalıdır.

İBB CHP grubunda şok!

CHP İl Başkanı Oğuz Salıcı’nın ikinci kez katıldığı CHP Büyükşehir Meclis Grubu toplantısında meclis üyesi Doğan Tekel (Üsküdar), Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün “Genel Merkez bizi para için hatırlıyor” sözlerinden ötürü ağır şekilde eleştirerek “Başkan bu sözlerini tekzip etmedi. Para gönderme işi geçmişte olabilir. Kılıçdaroğlu’nun kesin talimatı var; hiçbir belediye başkanından maddi yardım alınmayacak. Öztürk’ün avukatlık cüppesi giydiği görülmedi. Benzin Cafe’ler, inşaat şirketleri, büyük şirketlerle ilişkisi nereden geliyor; aile efradının mal varlığı ahlaki mi?” demesi şok yaratıyor. Bu arada İl Başkanı Salıcı’ya dönerek “Basında yer alan bu sözlerin gereğini yapmalısınız. Yoksa parti içi anarşik bir ortam doğar. Bunu es geçemezsiniz” diyor.
Grupta, CHP meclis üyelerinden Münir Altıntaş (Kadıköy) dışında Doğan Tekel’e itiraz eden olmuyor. İl Başkanı Salıcı’nın, burasının partinin yetkili bir organı olduğunu belirterek “Böyle şeyler bu kurulumuzda konuşulmayacaksa nerede konuşulacak” dediği öğrenildi.

Utanmaz teşhir edilsin

EŞİMİN 0535 422 15 ... numaralı cep telefonuna şöyle bir mesaj geldi: “Merhaba, ben Volkan, İzmir’de yaşıyorum, bebekken ailem beni terk etmiş, belki evli olabilirsiniz, bu devirde düzgün insan bulmak çok zor, sizinle arkadaş olabilir miyiz!”
Evet bu satırlar evli bir bayana utanmazca yazılabiliyor. Bu şekilde hayâsızca, edepsizce atılması kadar iğrenç birşey olamaz. Bu memlekette katil olmak, adam öldürmek bu arsız insanlar yüzünden bu kadar kolay!
Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunacağım. Bu adamın cezası ağır olmalı. Cep telefonu şirketleri bu durumlarda aboneliği iptal etmelidir. M.S.
Yazarın Tüm Yazıları