Muhafazakârlık matah bir şey mi

PROVOKATİF olmaya, dikkat çekmeye falan çalışmıyorum.

Sorduğum soru, çok gerçekçi ve samimi.

Muhafazakârlık matah bir şey mi?

Haberin Devamı

Matah bir şey mi ki, ülkemizde artık herkes bir “muhafazakâr hayat tarzı mücahidi” kesildi?
Şu kaset olayında alınan tavırlara bakıyorum.
En demokratımız, en liberalimiz bile, söze başlarken, “MHP’lilerin yaptığı rezil bir şey” deme ihtiyacı duyuyor.
Sonra da, insanların yatak odalarına kamera sokanların yaptığını “kötü bir şey” olarak değerlendiriyor.
Yani ortada apaçık bir “muhafazakâr hayat tarzı terörü” var.
“Ben sizdenim” demeden, işin arkasındaki gerçek rezilliği tartışmaya başlayamıyoruz.
* * *
Hatırlatayım; son yıllarda çok önemli bir “kamusal alan” tartışması yaşadık.
Türbanın “kamusal alanda” takılamayacağı iddiası ortaya atıldı.
Bu tartışmayı “kamusal alanı” tarif etmeye çalışanlar kaybetti.
Şimdi Başbakan seçim meydanlarında “özel alanı” tartışmaya başladı.
MHP’li milletvekillerinin yaptığı şeyin “özel hayat” olarak değerlendirilemeyeceğini, “ahlaki alana” girdiğini açıkça söylüyor.
Tabii ki, “ahlaki alanı” da kendisi tarif ediyor.
“Kamusal alan” tartışmasını Başbakan kazanmıştı.
Çünkü çağdaş demokrasinin gösterdiği yön oydu.
Peki aynı Başbakan “ahlaki alan” tartışmasını kazanabilir mi?
Geçici olarak kazanabilir ve bunu oya tahvil edebilir.
Ama bu savaşı asla kazanamaz.
Çünkü, demokrasinin gösterdiği yön o değildir.
* * *
Başımızdaki “türban” denen kâbusu  attık, artık “muhafazakârlığı” da rahatça, daha komplekssiz tartışabiliriz.
Muhafazakârlık matah bir şey midir?
Evet matah bir şeydir.
Ama tek matah şey değildir.
Muhafazakâr olmayan hayat tarzı da matah bir şeydir.
Başbakan’ın ahlaki alanı dışında da matah olan çok şey vardır.
Siz meşru saymasanız da bunlar kanuna aykırı şeyler değildir.
Eminim AK Parti içinden de bu sözlerimi gönülden onaylayan çok sayıda insan vardır.
Eminim onlar da, siyaseti yatak odalarına, arka odalara sokan bu tartışmayı derin bir kaygı ve endişe ile izliyorlardır.
Çünkü çağdaş toplumlarda, farklı hayat tarzını benimseyen insanlar için “kötü” olan şeyler, muhafazakârlar için de kötüdür.
Ve herkesin bir “arka odası” vardır...

Haberin Devamı

O botlar kaç numaraydı

BEN dedim ki;
“Yaşadığımız, bir ara rejimdir.”
İktidar partisinin sözcüsü çok kızdı. Bir basın toplantısı yaptı ve bu zihniyeti “ayakları altına alacağını” söyledi.
Sonra kendisi de rahatsız olmuş olmalı ki; o cümleyi Anadolu Ajansı’nın metninden çıkarttı.
Önceki gün İnsan Hakları Derneği bir açıklama yaptı ve malum soruyu sordu:
“Ülkemizde OHAL mi var?”
OHAL’in açık yazılımı şöyle:
“Olağanüstü hal yönetimi...”
Hani askeri dönemde Güneydoğu’ya getirilen yönetim biçimi.
* * *
Geçen hafta Washington ve Brüksel’e giden gazeteci arkadaşlarımız, İsmet Berkan ve Sedat Ergin, ülkemiz hakkında çok endişe verici izlenimlerle döndüler.
Köşelerinde yazdılar.
Türkiye dışarıdan, giderek “Basının sindirildiği”, “Muhalif seslerin susturulduğu”, “Ergenekon’un, muhalefeti susturmaya yönelik bir dava haline geldiği” bir rejim olarak görülmeye başladı.
Avrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu bakanı Füle açık açık söyledi:
“Artık Türkiye’de basın kuruluşları, gazetecilerle daha sık görüşeceğiz. Raporlarımız daha ayrıntılı olacak.” 
Ben yine aynı samimiyetle soruyorum.
Bu hal, ne haldir?
Bu rejim ne rejimdir?
* * *
Adını ben koydum diye çok kızdınız.
Kızabilirsiniz.
Ayaklarınız altında ezeceğini söylediniz.
Söyleyebilirsiniz.
Ben de şunu söylüyorum:
Bakın ayaklar altında gezinen insan ve kurum sayısı her gün artıyor.
Korkarım, artık onları 42 numara ayakkabı ile ezmek mümkün olmayacak.
O nedenle şimdiden 45, 46 numara botları hazırlayın.
Hatta silindir bile gerekebilir...

Yazarın Tüm Yazıları