Sevin Turan

'Ben bir kanser araştırmacısıyım ve sağlıklı yaşlanmak için şu 2 takviyeyi alıyorum' Hangi faktörler kritik?

18 Mart 2024
Kanser gibi ölümcül hastalıklardan korunmak ve sağlıklı yaşlanmak isteyenler sık sık gıda takviyelerine başvuruyor. Peki hangi takviyeyi almak gerek? Yıllarını kanseri önleme araştırmalarına ayırmış bir diyetisyen anlattı...
Yazının Devamını Oku

Uzaktan bakıldığında cennetten bir köşe gibi görünüyor ama... Geçmişinde çok korkunç olaylar yatıyor

17 Mart 2024

Uzaktan bakıldığında kartpostallardan fırlamış gibi görünüyor. Sürekli rüzgârların dövdüğü sahil şeridini, Victoria döneminden kalma surlar süslüyor. Plajın ortasında bulunan tanksavar duvarı buraya ait değil gibi... Aşırı büyümüş bitkiler de sığınakları ve tünelleri kaplıyor.

Burası 2.100 nüfuslu Alderney adası. Manş Denizi'nde bulunan ve Kanal Adaları'nın bir parçası olan bu küçük ve bağımsız ada, Fransa kıyılarına 10 mil uzaktaki bir Britanya Taç Toprağı.

Adanın bağımsız bir başkanı, 10 milletvekilinden oluşan bir parlamentosu var. Kral 3'üncü Charles, Alderney'nin de hükümdarı ancak Rishi Sunak buranın başbakanı değil.

Sakin sokakları, hareketli restoranları, trafik ışıkları bulunmayan caddeleriyle Alderney, tam bir huzur adresi. O kadar ki ada halkı arabalarının kapılarını kilitlemeye bile gerek duymuyor.

Ancak bugün sükunetle eş anlamlı olan bu adanın durumu İkinci Dünya Savaşı yıllarında bambaşkaydı. Nasıl mı? Hemen anlatalım...


Nazilerin inşa ettirdiği sığınakları bugün yabani otlar sarmış durumda

ALMAN ASKERLERİ ADAYA YERLEŞTİ

Yazının Devamını Oku

Bir trafik kazası ünlü sunucunun hayatını sonsuza kadar değiştirdi! Doktoru 'Hiçbir şekilde imkânı yok' dedi ama o bildiğini okudu…

16 Mart 2024

Pamela Holt'un hayatı 2011'de geçirdiği trafik kazasıyla değişti. Çok ağır yaralanan Holt kazadan 18 ay sonra omurgasından oldukça riskli bir ameliyat oldu.

Holt, ameliyat öncesinde kendi kendine bir söz vermişti: 6 ay içinde yeniden seyahat etmeye başlayacak, üstelik 50 yaşına gelmeden 80 ülkeyi ziyaret etmiş olacaktı.

O dönemde 30'lu yaşlarının ortalarındaydı ve 55 ülke görmüştü. Ancak trafik kazasında aldığı ağır yaralar, hayatındaki diğer pek çok şey gibi seyahatlerine de sekte vurmuştu.

KENDİNE GELİR GELMEZ UÇAK BİLETİ ALDI

Holt, yeniden yollara düşmeye o kadar kararlıydı ki ameliyattan uyanır uyanmaz annesinden kendisine bir uçak bileti almasını istedi. Yeni hayatının ilk yolcuğunda tek başına Orta Doğu ülkelerini gezecekti.

CNN Travel'a konuşan Holt, "Cerrahım, 6 ay sonrası için seyahat planları yapmamın delilik olduğunu düşünüyordu. 'Bunu yapmanın hiçbir şekilde imkânı yok' dedi bana. Ben de 'Tabii ki var. Bunun gerçek olmasını sağlayalım. Hevesle bekleyecek bir şeye ihtiyacım var' diye cevap verdim" ifadelerini kullandı.

Olumlu düşünmenin hızla iyileşmesine katkıda bulunduğunu belirten Holt, "Açık söylemem gerekirse, önceki bir buçuk yılı acılar içinde geçirdiğim için arabamı uçurumdan aşağı sürmeye hazırdım. Öyle bir acıyla yaşamanın değmeyeceğini düşünüyordum" dedi.

Neyse ki bunların hiçbiri olmadı. Zira Holt, Temmuz 2013'te Orta Doğu gezisine çıkabilecek kadar iyi durumdaydı.

Yazının Devamını Oku

'Kimse benim gibi bir adamdan ayrılamaz' demişti... Bir tek o yapabildi ama karşılığı çok ağır oldu! Yaşananlar 70 yılın ardından yeniden gündemde

15 Mart 2024

Fransız ressam Françoise Gilot, 1953 yılında o güne kadar kimsenin yapamadığı bir şey yaptı: 10 yıllık sevgilisi, iki çocuğunun babası ve Avrupa sanat dünyasının devi Pablo Picasso'yu terk etti.

Bu oldukça cesur bir hareketti. Zira, Gilot'nun ifadeleriyle daha önce iki kez evlenmiş, pek çok uzun beraberlik ve evlilik dışı ilişki yaşamış, kaprisli bir adam olan Picasso'nun intikamı acı olacaktı. "Kimse benim gibi bir adamdan ayrılamaz" diyen Picasso, Gilot'nun sanat kariyerini bitirmek için elinden geleni yapacaktı.

Buna rağmen Gilot, aklına koyduğunu yaptı ve Picasso'dan ayrıldı. Hatta Picasso'nun 92 yıllık hayatına giren yüzlerce kadın arasında bunu yapabilen tek kişi olarak hafızalara kazındı. İlerleyen dönemde Gilot, Picasso'yla birlikte geçirdiği yılları anlattığı bir kitap yazdı. Tahmin edilebileceği üzere, Picasso, bu kitabın yayınlanmasını önlemek için de defalarca girişimlerde bulundu.

UZAK DURMAYA ÇABALADI AMA BAŞARAMADI

Gilot ve Picasso, 1943 yılında Paris'te bir bistroda tanıştı. Picasso, Gilot'dan 40 yaş büyüktü ve çoktan tanınır bir ressam haline gelmişti. Gilot, yıllar sonra Paris Match dergisine vereceği röportajda, 21 yaşında ailesinin evinden yeni ayrılmış bir ressam olarak Picasso'nun kendisini "büyülediğini" söyleyecekti.

Buna rağmen Gilot başlangıçta Picasso'dan uzak durmaya çalıştı. Picasso'nun "istilacı ve dominant" olduğunu düşünüyor özgürlüğünü kaybetmek istemiyordu. Ancak nihayetinde aralarında aşağı yukarı 10 yıl sürecek bir ilişki başladı. Çiftin çocuklarından fotoğrafçı Claude Picasso geçen yıl hayatını kaybetti. Paloma Picasso ise tanınmış bir moda tasarımcısı.

Picasso ve Gilot'nun beraberliği oldukça fırtınalı bir ilişkiydi. Gilot, Paris Match röportajında, melankolik olduğu dönemlerde Picasso'yu yataktan kaldırmak için bile mücadele ettiğini belirterek, "Sadece ilişkimizin beraber yaşamadığımız ilk üç yılında mutluydum" ifadelerini kullanıyordu.


Yazının Devamını Oku

Ünlüler öve öve bitiremiyor! Elma sirkesi kilo verdirir mi, kansere iyi gelir mi? Bilim ne diyor?

15 Mart 2024
Elma sirkesi son dönemde Hollywood'un ünlü isimlerinin dilinden düşmüyor. Üstelik mutfaklarımızın demirbaşı haline gelen bu ürünün sağlığa faydaları hakkında birçok çalışma da bulunuyor. Peki bu faydaların ne kadarı gerçek ne kadarı abartı?
Yazının Devamını Oku

Sağlıklı ve uzun ömürlü olmanın en önemli kriterlerinden biri! Dinlenme kalp atış hızını nasıl iyileştirebiliriz?

14 Mart 2024
Daha uzun ve sağlıklı yaşamak sadece Bryan Johnson gibi teknoloji zenginlerinin değil herkesin hedefi. Dinlenme kalp atış hızı da bu açıdan çok önemli. Peki uzun vadede dinlenme kalp atış hızımızı iyileştirmek için neler yapabiliriz?
Yazının Devamını Oku

Kate Middleton'ın dedikoduları susturma hamlesi geri tepti! CNN'den tokat gibi karar... Manipülasyonlu fotoğrafları hangi detaylar ele veriyor? Teker teker açıkladılar

13 Mart 2024

Galler Prensesi Catherine ya da hepimizin bildiği adıyla Kate Middleton'ın, iki ayı aşkın süre ortalarda görünmemesi ve Kensington Sarayı'nın "sağlık sorunları" gibi muğlak bir açıklamayla yetinmesi pek çok komplo teorisini beraberinde getirdi. Hatta "komplo" anlamındaki "conspiracy" kelimesinin, 42 yaşındaki Prenses'in adının ardına eklenmesiyle ortaya çıkan "Katespiracy" ifadesi manşetlerde yer bulmaya başladı. Kate'in herhangi bir resmi etkinliğe katılmaması, hatta evde ailesiyle çekilmiş bir fotoğrafının bile yayımlanmaması "Kate'e ne oldu?" tartışmalarını alevlendirdi.

Geçtiğimiz hafta pazar gününün İngiltere'de Anneler Günü olarak kutlanması bu alevleri söndürmek için iyi bir fırsattı. Galler Prensi ve Prensesi'nin halkla ilişkiler ekibi de aynı şekilde düşünmüş olacak ki çiftin resmi sosyal medya hesaplarından, Kate'in üç çocuğu George, Charlotte ve Louis'i kucaklayan bir fotoğrafı paylaşıldı. Fotoğrafa ilişkin metinde de Kate bizzat tüm annelerin Anneler Günü'nü kutluyordu. Prens William'ın çektiği vurgulanan fotoğraf kısa süre içinde yüz binlerce beğeni aldı, İngiltere basınında manşetlere taşındı hatta AFP, AP gibi uluslararası haber ajansları tarafından da abonelere servis edildi.

Ancak fotoğrafın paylaşılmasının üzerinden 24 saat geçmeden yeni kriz patlak verdi. Şahin gözlü sosyal medya kullanıcıları fotoğrafta pek çok tuhaflık fark etmişti. Charlotte'un hırkasının kolundaki tuhaf dalgalanmadan Kate'in montunun fermuarındaki uyumsuzluğa birçok detay, fotoğrafın üzerinde oynandığına işaret ediyordu. Uzuvların ve pencere pervazlarının kenarlarındaki bulanıklıklar, fotoğrafın yapay zekâ tarafından üretildiği iddialarına da yol açtı.

Bunun üzerine uluslararası ajanslar, fotoğrafı geri çektiklerini duyurdu ve nihayetinde Kate fotoğrafta bazı değişiklikler yaptığını yine sosyal medya üzerinden, "Birçok amatör fotoğrafçı gibi ben de ara sıra düzenleme denemeleri yapıyorum. Dün paylaştığımız aile fotoğrafının yol açtığı karışıklıktan dolayı özürlerimi iletmek istedim" sözleriyle itiraf etmek zorunda kaldı.

DENEYİMLİ EDİTÖR HEPSİNİ TEK TEK İŞARETLEDİ

2004-2010 yılları arasında The New York Times'ın fotoğraf editörlüğünü, 2016-2017 arasında ise National Geographic'in görsel direktör yardımcılığını yapmış olan Patrick Witty, Business Insider'a "Kensington Sarayı'nın bu fotoğrafı paylaşmış olması inanılmaz, ajansların fotoğrafı yaymış olması ondan da inanılmaz" dedi. Fotoğrafta ilk fark ettiği sorunların Charlotte'un sol kolunda hırkanın yeninin kaybolması ve Kate'in ceketindeki fermuarın yamukluğu olduğunu ifade eden Witty, "Kate'in başının çevresinde 10'dan fazla doğal görünmeyen alan vardı. Sanki bu ifadeyi başka bir fotoğraftan kopyalayıp buraya yapıştırmışlar izlenimi uyandırıyordu" dedi.


Yazının Devamını Oku

Vücutta oluşan yumru ve şişlikler ne anlama geliyor? Hangi yumruları ciddiye almalıyız?

12 Mart 2024
Zaman zaman vücudunuzun çeşitli yerlerinde şişlikler ve yumrular olduğunu fark edip endişeye kapılıyor musunuz? O zaman bu haberi sonuna kadar okumalısınız...
Yazının Devamını Oku

Yüzündeki lekeleri 'normal' sanıyordu, aldığı teşhisle çok büyük bir şok yaşadı! Hayatını kurtaran bir televizyon programı oldu

11 Mart 2024

Catherine Smartt'ın hayatı 29 Ocak'ta aldığı bir haberle altüst oldu.

Aslına bakılırsa, Avustralya'nın Geelong şehrinde yaşayan 40 yaşındaki podcast sunucusu Smartt'ın hikayesi Ekim 2022'de başladı. Üç çocuk annesi Smartt, o dönemde yüzünde cilt lekesine benzeyen iki küçük nokta fark etti.

Ardından Ocak 2023'te hamile kaldı. Yüzündeki lekelerle ilgili danıştığı doktorları, başlangıçta Smartt'a bunun hormonal değişikliklerden olduğunu söyledi.

Ancak zamanla noktaların görünümü değişti ve boyutları büyüdü. Ne var ki Smartt'ın yüzündeki noktalar klasik melanoma tanımına uymuyordu. Renkleri koyu değildi, ele gelen bir şişlik yoktu ve dokusu pürüzlüydü.

BAŞTA 'ENDİŞELENMEYE GEREK YOK' DİYE DÜŞÜNDÜ

Smartt, iki yıl boyunca neredeyse her gün arabada ruj sürerken kendini filme kameraya çekip sosyal medyada paylaşmış ve farkında olmadan cildindeki değişiklikleri belgelemişti.

"Yüzümde aynı şekilde görünen başka noktalar da vardı, dolayısıyla kanser olduğuna dair hiçbir belirti yoktu" diyen Smartt, Ekim ayında doğum yaptı. Hamilelik sürecinde ve doğumdan sonra ciltte değişiklikler yaşanmasının yaygın bir durum olduğunu bilen Smartt, "Kendi kendime, 'Bunlar hamile olduğum için oluyor. Endişelenmeye gerek yok' diye düşündüm" ifadelerini kullandı.

Öte yandan Smartt, The Kardashians'ı izlemeye devam ediyordu. Programda Khloe Kardashian kendi "cilt kanseri yolculuğunu" anlatıyordu. Kısa süre önce cilt kanseri teşhisi almış olan Kardashian, kanserli noktanın görüntülerini de programda paylaşmıştı.

Yazının Devamını Oku

Çok fakir bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi, bugüne kadar yapılmamış olanı başardı! Hikâyesi inanılacak gibi değil... 'Yaşadığım hayatı çocukken hayal bile edemezdim'

10 Mart 2024

Antarktik'ten kopan soğuk rüzgarlar yüzünü ısırırken, seyahat blogger'ı Johnny Ward büyük bir rahatlama hissediyordu. Nihayet Güney Kutbu'nu ziyaret etme hedefine ulaşmıştı.

Üstelik Güney Kutbu'ndan sadece bir hafta önce yani Ocak 2024 başlarında Antarktika'nın en yüksek zirvesi olan Vinson Masifi'ne de tırmanmıştı Ward. Bir başka deyişle dünyada çok az insana nasip olacak iki başarıya, birkaç gün arayla imza atmıştı.

Aslında Ward böyle ilklere alışkın bir insan. 2017 yılında dünyadaki tüm ülkeleri ziyaret eden ilk İrlandalı olarak tarihe geçti Ward. O sırada henüz 33 yaşındaydı.

Ömrünün çok büyük bir kısmını seyahatlerde ve tırmanışlarda geçiren Ward, bugün bir başka ilki daha başarmış olmanın haklı gururunu yaşıyor. Ultimate Explorer's Grand Slam olarak adlandırdığı bu hedef kapsamında Ward, hem Kuzey hem de Güney Kutbu'nu ziyaret etti ve tüm kıtaların en yüksek dağlarının zirvelerine tırmandı.

Ward'un blog'unda Kapadokya'dan pek çok fotoğraf var

Ward, geçtiğimiz günlerde CNN Travel'a yaptığı açıklamada, 4.892 metre yüksekliğindeki Vinson Masifi'ne tırmanıp 12 Ocak günü Güney Kutbu'na ayak bastıktan sonra "rahatlamış hissettiğini" belirtti ve ekledi:

"Ama dünya çapında bir sporcu olmadığımın, normal bir adam olduğumun farkındayım. Dolayısıyla bence bunu başarmamın ardında herhangi bir beceriden ziyade azim ve kararlılık yatıyordu."

KITALARI TEKER TEKER TAMAMLIYORDU

Yazının Devamını Oku

Televizyonunuzun sesi eskisi kadar yüksek çıkmıyorsa sebebi bu olabilir... 'Ben iyi duyuyorum, çevremdekiler net konuşmuyor'

8 Mart 2024
İlerleyen yaşla birlikte birçoğumuz eskiden olduğu kadar iyi duyamamaya başlıyoruz. Peki işitme kaybını önlemek için ne yapabiliriz?
Yazının Devamını Oku

15 yıldır devam eden tartışma bir oylamayla son buldu! Sonuçlar bilim insanlarını da şaşırttı... Şimdi ne olacak?

7 Mart 2024

Trias devri dinozorların çağıydı. Paleojen dönemde memeliler yeryüzünün hakimi oldu. Pleistosen ise son buzul çağını da kapsayan milyonlarca yıllık bir süreçti.

Peki ya şu an? İnsan faaliyetlerinin etkisiyle gezegenimizin çok kritik değişimler yaşadığını düşünürsek, içinde bulunduğumuz döneme Antroposen yani insan çağı demenin zamanı gelmedi mi?

Bilim dünyasında 15 yıldır devam eden bu tartışma, sonuçları hafta başında açıklanan bir oylamayla noktalandı.

11.700 YILDIR HOLOSEN'İ YAŞIYORUZ

Jeologların halihazırda kabul ettiği zaman çizelgesine göre, 4,6 milyar yaşındaki Dünya'mız şu an Holosen çağında. Holosen'in başlangıç noktası olarak 11.700 yıl önce büyük buzulların çekilmesi kabul ediliyor.

Antroposen çağının başladığının ilan edilmesi, jeolojik koşullardaki insan kaynaklı değişimlerin Holosen'i sona erdirecek kadar şiddetli olduğu anlamına geliyor. 

Bu sonuç okullarda kullanılan ders kitaplarından araştırma makalelerine ve müzelere birçok şeyin değişmesini de beraberinde getiriyor.

Ancak bunların hiçbiri yakın zamanda olmayacak zira geçtiğimiz ay 21 bilim insanından oluşan bir komitenin yaptığı oylamaya katılan uzmanların büyük bir çoğunluğu, Antroposen çağının ilanı konusunda olumsuz oy kullandı.

Yazının Devamını Oku

Kolombiya'dan gelen fotoğraflar interneti ayağa kaldırdı! Uzun kafatası, çekik gözler, kaburga kemikleri... Gerçek kısa sürede açığa çıktı

6 Mart 2024

Dünya dışındaki gezegenlerde yaşam olup olmadığı sorusu yüzlerce yıldır insanların kafalarını kurcalıyor. Bu sorunun cevabını bulmayı amaçlayan uzay araştırmaları sürerken, Dünya üzerinde yeterince kanıt olduğunu iddia edenler de var.

Son olarak hafta başında Güney Amerika ülkesi Kolombiya'dan gelen fotoğraflar kafaları karıştırdı.

İspanya'nın tanınmış radyocularından Josep Guijarro, fotoğraflardaki sıra dışı görünümlü iskeletin bir uzaylıya ya da çok eski zamanlarda yaşamış "küçük bir insansı türe" ait olabileceğini öne sürdü.

Ancak uzmanlar, Guijarro'nun ses getiren iddialarını yalanlayarak, iskeletin açıklamasının çok daha basit olduğunu dile getirdi.

The truth behind the 'alien' in Colombia: As mysterious corpse is discovered, scientist reveals what it could really be - and whether or not it is an extraterrestrial https://t.co/f3HshPJUmo pic.twitter.com/bzJOzVHaLK

FOTOĞRAFLARIN KAYNAĞINI AÇIKLAMADI

Tartışma yaratan fotoğraflar ilk olarak Josep Guijarro tarafından paylaşıldı.

İspanya'da uzun yıllar devlet radyosunda sunuculuk yapan, şu an ise kendisini "tam zamanlı uzaylı araştırmacısı" olarak tanımlayan Guijarro, görselleri kendisine ulaştıran kaynağın adını açıklamadı ancak "Kaynağım başka bir gezegenden gelmiş olabilir mi diye sorduğu bu örneğin Kolombiya'da bulunduğunu belirtti" dedi.

Yazının Devamını Oku

Bu bitki son dönemde sosyal medyanın dilinden düşmüyor ama çok tehlikeli olabilir! Ashwagandha hakkında bildiklerimiz ve bilmediklerimiz

6 Mart 2024
Gıda takviyesi kullanımı son dönemde çok revaçta. Sosyal medyanın da etkisiyle her gün yeni yeni takviyelerin adını duyuyoruz. Son olarak ashwagandha bitkisinden elde edilen kapsüller büyük popülerlik kazandı. Peki ashwagandha nedir? Kullanımı güvenli midir? Faydaları ve zararları nelerdir?
Yazının Devamını Oku

PFAS ile ilgili çok önemli açıklama FDA'den geldi! Sayıları bilinmiyor, peki en çok kimlerde görülüyor? 'Her yerde, her şeyde, hepimizde var'

5 Mart 2024

Linda Birnbaum, bir zamanlar mutfağının baş aktörü olan yapışmaz tencere ve tavaları artık evine bile sokmuyor. Peki ama neden? Çünkü söz konusu tencere ve tavalarla ilgili önemli bir gerçek, ABD Ulusal Çevre Sağlığı Bilimi Enstitüsü'nün eski direktörü olan Birnbaum'u hiç olmadığı kadar rahatsız ediyor. Zira yapışmaz özellikli mutfak eşyaları kısaca PFAS olarak bilinen per- ve polifloroalkil maddelerden yapılıyor.

Bu maddelerin özelliği üretiminde kullanıldıkları pek çok eşyayı ısıya, yağa, lekelere, grese ve suya dayanıklı hale getirmek. Bu ilk bakışta oldukça faydalı bir durum gibi görünebilir. Ancak PFAS aynı zamanda "sonsuza kadar kimyasallar" olarak bilinen insan yapımı bileşikler grubunun bir parçası. Bu maddeler doğada ve insan vücudunda sonsuza kadar kalabiliyor ve zaman zaman toksik etkilere yol açabiliyor.

PFAS hayatımızın her alanında bizimle birlikte. Alışveriş sırasında kesilen satış fişlerinde, leke tutmaz kumaşlarda, yangın söndürme köpüklerinde, çeşmelerimizden akan sularda ve mutfağımızda bu maddelere maruz kalıyoruz.

Birnbaum, National Geographic'e yaptığı açıklamada, tavalarını ve tencerelerini değiştirmesinin sebebinin bu olduğunu belirterek, "Bu devasa kimyasal sınıfı her yerde, her şeyde ve hepimizde var. Artık bunları kullanmıyorum çünkü bu şeylere maruz kalmak istemiyorum" ifadelerini kullandı.

PFAS ve başka bir kalıcı kimyasal olan BPA, son yıllarda hem araştırmacıların hem de tüketicilerin radarına girmiş durumda. Peki bu maddeler tam olarak nerelerde bulunuyor ve ne gibi etkilere yol açıyor? Mutfakları bunlardan arındırmak mümkün mü? Gelin yakından bakalım...

PFAS NEDİR?

Çevresel Çalışma Grubu'nda görev yapan bilim insanı Tasha Stoiber, PFAS'ın "büyük bir kimyasal ailesi" olduğunu belirtti.

"Büyük ama ne kadar büyük?" dediğinizi duyar gibiyiz. Maalesef bu sorunun cevabını kimse tam olarak bilmiyor.

Yazının Devamını Oku

Son dönemde herkes bu hormondan bahsediyor! Eksikliği de fazlalığı da zarar ama... İşte efsaneler ve gerçekler

4 Mart 2024

Kortizol vücudumuzun çalışmasını sağlayan fizyolojik süreçlerin birçoğunda başrol oynuyor. Ancak son yıllarda, kortizol sorumlusu olmadığı birçok rahatsızlıkta da bir numaralı şüpheli haline geldi. Pek çok kişi "adrenal yorgunluk", kilo alma, bitkinlik, kaygı, baş ağrıları ve daha fazlası gibi rahatsızlıklarda hemen kortizol dengesizliğinden şüpheleniyor.

Sözün kısası kortizol sağlığımız hayati bir öneme sahip. Peki kortizol dengesizliği gerçekten bu kadar yaygın mı? İşte kritik hormon hakkında sosyal medyada dolanan endişe verici hurafelere ilişkin bilinmesi gerekenler...

Böbreklerin üstündeki adrenal bezler tarafından salgılanan ve steroid hormonlardan biri olarak bilinen kortizol, vücudun hemen hemen her dokusunda bulunuyor. O kadar ki Los Angeles'ta bulunan Cedars-Sinai Tıp Merkezi'nde endokrinolog olarak görev yapan Dr. Anat Ben-Shlomo, National Geographic'e yaptığı açıklamada, "Dürüst olmak gerekirse, kortizolsüz yapamayız" ifadelerini kullandı.

Kortizol, vücudun metabolizmadan uykuya, bağışıklık fonksiyonuna ve iltihaplanmaya kadar her şeyi düzenlemesinde rol oynuyor. Ancak tartışmasız en iyi bilinen görevi, vücudun algılanan tehditlere yanıt vermesine yardımcı olması. Zaten bu nedenle de genelde "stres hormonu" olarak anılıyor.

Kısaca açıklamak gerekirse, vücut bir iç veya dış tehdit algıladığında sempatik sinir sistemi harekete geçerek karmaşık bir dizi hormonal tepkiyi tetikliyor. Bu tepkilerden biri de adrenal bezleri kortizol salgılamaya teşvik etmek. Kortizol salgılanması, vücuda stresle başa çıkmak ve homeostaziye geri dönmek için ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlamaya yardımcı oluyor.

ÇOK FAZLA OLMASI DA ÇOK AZ OLMASI DA SORUN

Kortizolün vücutta çok fazla olması da çok az olması da önemli bir sorun.

Örneğin, hipofiz bezindeki tümörler çok yüksek kortizol seviyelerini tetikleyebiliyor.

Yazının Devamını Oku

Felaketin üzerinden 38 yıl geçti ama etkileri hâlâ silinmedi... Kurtların 'süper güçleri' insanlar için umut oldu

25 Şubat 2024

Takvimler 26 Nisan 1986'yı gösterirken, bugün Ukrayna sınırları içinde bulunan Çernobil Nükleer Santrali'nin 4 Numaralı RBMK reaktöründeki bir sistem testi, aşırı ısınmaya yol açtı. Bu ısınma sonucunda meydana gelen patlamalar, dünya tarihinde şu ana kadar bilinen en kötü nükleer felakete neden oldu.

Sovyetler Birliği ordusu, felaketin hemen ardından, santralin etrafında yaklaşık 50 kilometrelik bir "dışlama bölgesi" ilan etti. Toplam yüzölçümü 2.600 kilometrekareyi bulan ve kısaca "bölge" olarak anılan bu alana girişler yasaklandı.

Çernobil Dışlama Bölgesi halen büyük oranda insansız bir alan. Öte yandan bölge vahşi köpeklerden başıboş atlara birçok hayvana ev sahipliği yapıyor. Dahası 38 yıl önce yaşanmış olan felaketin izleri bugün dahi burada yaşayan hayvanların üzerinde görülebiliyor.

Bilim insanları dışlama bölgesinde yaşayan birçok hayvanın, dünya üzerindeki diğer akrabalarından farklı özellikler edindiğini belirtiyor. Bu değişimleri "süper güç" olarak nitelendiren uzmanlar bile var.

Dışlama bölgesinde ölçülen arka plan radyasyon değerleri, patlamalardan etkilenmeyen Kiev şehrindekilerin 100 katını buluyor. Ancak yine de bilim insanları bölgede yaşayan hayvanların geçirdiği değişimlerin ne kadarının radyasyondan ne kadarının bölgede insan olmaması gibi faktörlerden kaynaklandığı konusunda emin değil.

Bölge günümüzde insanlar için güvenli kabul ediliyor. Hatta zaman zaman turist kafileleri tarafından ziyaret ediliyor. Dahası halen Çernobil santralinde çalışan (çoğunluğu çevrenin temizliğinden sorumlu) kişiler de var.

Bölgeyi ziyaret eden turistlere, çeşitli "sıcak noktaların" halen tehlikeli miktarda radyasyon barındırdığı, Kiev çevresindeki topraklarda doğal olarak yetişen mantarları ya da akarsu ve göllerdeki balıkları yememeleri gerektiği yönünde uyarılar yapılıyor.

Yazının Devamını Oku

'Bugün bildiklerimi o zamanlar bilseydim kızımın hayatını kurtarabilirdim' Kâbus 2013'te başladı... Mesajları duyunca gözyaşlarına hâkim olamadılar

24 Şubat 2024

Nick Gazzard, kızını kaybettiği günü bölük pörçük hatırlıyor.

İki polis memurunun Gloucester'da bulunan evinin kapısını çalıp bir kuaförde çalışan kızının öldürüldüğünü kendisine bildirdiğini hatırlıyor örneğin. Bir de Gloucestershire Kraliyet Hastanesi'ndeki görevlinin kendisine, eşine ve büyük kızına, "Maalesef Hollie'yi kurtaramadık" dediğini hatırlıyor.

O gün Gazzard ailesinin Hollie'yi görmesine izin verilmedi. Birkaç saat sonra Gazzard, ailesiyle birlikte bir polis konvoyu eşliğinde eşinin annesinin Cotswolds'daki evine götürüldü. Çünkü Hollie'yi öldüren kişi halen yakalanamamıştı ve polis, aile üyelerinin kendi evlerinde kalmalarının tehlikeli olduğunu düşünüyordu. Saldırgan Gazzard'ın peşinde olabilirdi.

İçinde oldukları polis aracı köy yollarında ilerlerken Gazzard'ın aklından, "Bunlar gerçek mi? Ben bir filmin içine mi düştüm?" soruları geçiyordu.

Gazzard iki gün boyunca ağzına lokma koymadı. Ağlama alışkanlığı olan bir insan olmadığı için ağlamadı da. Bir iki saat zorlukla uyudu. Eşi Mandy ise ilaçlarla sakinleştirilebilmişti. Gazzard, The Guardian'a yaptığı açıklamada, "Sadece var oluyorsunuz. Sürekli 'Ne oldu? Bu nasıl olabilir? Önceden fark edebilir miydim?' diye düşünüyorsunuz" ifadelerini kullandı.

"BUGÜN BİLDİKLERİMİ O ZAMAN BİLSEYDİM KIZIMIN HAYATINI KURTARABİLİRDİM"

Hollie, 2014 yılının Şubat ayında eski sevgilisi Asher Maslin tarafından öldürüldü. O sırada 20 yaşındaydı. Maslin'le tanışalı 1 yıl olmuştu. Gazzard sonlara doğru Maslin'in "bela" olduğuna emin olsa da Hollie'nin hayatının tehlikede olabileceğine hiç inanmamıştı.

Gazzard, aradan geçen 10 yılda bu cinayetin nasıl işlendiğini anlamaya çalışmanın kendisini hayatta tuttuğunu söyledi. Aile içi şiddet konusunda bilgi sahibi olmanın, tehlike sinyallerini tanıyıp örüntüleri ayırt etmenin kendisine bir yaşama gayesi verdiğini ifade eden Gazzard, "

Yazının Devamını Oku

Topuklu ayakkabılar hakkında ezber bozan araştırma! Hep zararları konuşuluyor ama... Bu sonuçları araştırmacılar bile beklemiyordu

23 Şubat 2024

Topuklu ayakkabıların sağlığa etkileri söz konusu olduğunda akla hep sırt ağrısı, baldır kasılması, kemik ağrıları, omurga bozukluğu gibi zararları gelir. Ancak Şubat başında bilim dergisi Journal of Applied Physiology'de yayımlanan bir araştırma, bu konuda ezberleri bozacak gibi görünüyor.

Biyomekanik alanında yapılan araştırma kapsamında genç kadın ve erkeklerden oluşan katılımcılar, özel olarak tasarlanmış yüksek topuklu ayakkabılar giydi. Birkaç ayın ardından katılımcıların yürüyüşlerinde değişimler olduğu görüldü. Üstelik bu değişimler topukluları çıkarıp düz ayakkabılara geçtikten sonra da devam etti. 

Ancak yaygın kanının aksine topuklu giymenin etkileri sorun yaratacak türden değildi.

BU SONUÇLARI ARAŞTIRMACILAR DA BEKLEMİYORDU

ABD'nin Austin şehrinde bulunan Texas Üniversitesi'nde kineziyoloji alanında dersler veren Dr. Owen Beck'in liderliğinde yürütülen çalışmanın sonuçları, beklenmedik ihtimalleri de beraberinde getirdi.

Beck yaptığı açıklamada, topuklu ayakkabıların yürüme güçlüğü çeken kişiler için bir "antrenman aracı" olarak kullanılabileceğini, yanı sıra daha hızlı ve çevik bir biçimde hareket etmek isteyen sağlıklı kişilerin ve hatta sporcuların da topuklu ayakkabıların faydasını görebileceğini ifade etti.

Ancak elbette bu araştırma, topuklu ayakkabıların olası zararlarının ortadan kalktığı anlamına gelmiyor.

BARBIE'NİN AYAKLARINI HATIRLAYALIM

Yazının Devamını Oku

Ayda sadece 5 gün uyguladılar, 3 ayda çok çarpıcı sonuçlar elde edildi! 'Orucu taklit eden diyet'in sırrı ne?

21 Şubat 2024

Son dönemin en popüler beslenme modellerinden biri Türkçeye "aralıklı oruç" olarak çevrilen intermittent fasting. Ancak geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir araştırma, aralıklı orucun tahtından indirebilir.

Araştırmacılar, "orucu taklit eden diyet" (fasting-mimicking diet ya da kısaca FMD) adını verdikleri bu beslenme modelini 15 gün uygulayan kişilerin, biyolojik yaşlarında ortalama 2 yıl azalma görüldüğünü kaydetti.

FMD modelini uygulayanlardan alınan kan örnekleri üzerinde yapılan testler, diyabet, kalp hastalığı ve inme riskinde azalma olduğuna da işaret etti.

GÜNDE 1.000 KALORİNİN ALTINDA KALMAK ÖNEMLİ

Daily Mail'in haberine göre, FMD diyeti araştırması kapsamında kişiler günde 1.000 kalorinin altında besin aldı. Bu besinlerin önemli bir kısmını, bitkisel malzemelerle yapılmış çorbalar, enerji içecekleri ve takviyeler oluşturuyordu.

Araştırmacılar, FMD'nin püf noktası, vücutta orucun etkilerini yaratarak, uzun ömürle ilişkilendirilen enzimlerin ve diğer kimyasalların salgılanmasını sağlamak olduğunu belirtti.

Bu diyeti geliştirip yayımladığı makaleyle tüm dünyaya duyuran kişi, ABD'nin Los Angeles şehrinde bulunan Southern California Üniversitesi'nde görev yapan biyolog Prof. Dr. Valter Longo.

Longo, bilim dergisi Nature Communications'da yayımlanan makalede, "Bu, kronik beslenme ya da yaşam tarzı değişiklikleri gerektirmeyen gıda bazlı müdahalelerin, insanları biyolojik olarak daha genç hale getirebileceğini gösteren ilk çalışma" ifadelerini kullandı.

Yazının Devamını Oku

92 yaşında Guinness Rekorlar Kitabı'na girdi! Sağlıklı olmasını sağlayan üç şeyi açıkladı 'Şu an herhangi bir hastalığım ya da kullandığım bir ilaç yok'

20 Şubat 2024

Alfredo Aliaga Burdio, 92 yaşında Guinness Rekorlar Kitabı'na girmeyi başardı. Burdio, Büyük Kanyon parkurunu bir uçtan öbürüne yürüyerek tamamlayan en yaşlı erkek olarak tarihe geçti.

Burdio, kızı Anabel Aliaga-Buchenau ile birlikte Business Insider'a yaptığı açıklamada, başarısının sırrının 70'li yaşlarında hayatını değiştirip daha sağlıklı beslenme ve egzersiz alışkanlıkları benimsemesi olduğunu söyledi.

Burdio, aile üyeleri ve Guinness Rekorlar Kitabı'nın görevlendirdiği iki tanık, iki güne yayılan toplam 21 saat 15 dakikalık doğa yürüyüşüyle Büyük Kanyon'un tamamını kat etti.

Burdio, yürüyüşün ardından, "Hiç kimse herhangi bir şey için çok yaşlı değildir. Siz de benim gibi yapın. Becerilerinizi geliştirebilirsiniz" diye konuştu.

HAYRAN KİTLESİ OLUŞTU

Burdio ve kızının, Ekim ayında gerçekleştirdikleri Büyük Kanyon yürüyüşü, bir hayran kitlesi de yarattı. Burdio, yürüyüş sırasında hedefiyle ilgili dedikoduları duymuş birçok yürüyüşçüyle karşılaştıklarını, bu kişilerin kendisiyle fotoğraf çektirmek istediğini belirtti.

Hayranlarının ilgisi Burdio ve beraberindekilerin yürüyüşünü yavaşlattı ancak verdikleri destek grup için ekstra motivasyon kaynağı oldu.

Anabel, "Tavırları çok yüreklendiriciydi. Hani bir maratona katılırsınız da insanlar yol kenarında durup sizin için tezahürat yapar ya... Onun gibi bir şeydi. Bu her şeyi daha da güzelleştiriyor" dedi.

Yazının Devamını Oku

Çelik gibi güçlü kemikler için bu uyarılara dikkat! Sadece D vitamini yetmez, bu gıdaları da eksik etmeyin

18 Şubat 2024

Sağlıklı kemikler söz konusu olduğunda çoğu kişinin aklına ilk olarak D vitamini gelir. Çünkü D vitamini iskeleti güçlendirmek için gereken kalsiyumun emilmesine yardımcı olur.

Ancak son yıllarda araştırmacılar diğer vitaminlerin de kemikleri kırıklara ve osteoporoza karşı korumada en az D vitamini kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir makalede, A, B, C, E ve K vitaminlerinin bu açıdan önemini destekleyen önemli kanıtlara yer verildi.

Parçası olmadığı araştırmayı National Geographic için değerlendiren Tufts Üniversitesi Yaşlanma Üzerine Beslenme Araştırma Merkezi'nden kıdemli bilim insanı Bess Dawson-Hughes, "Araştırma aşamaları vitaminden vitamine farklılık gösteriyor" derken kemik oluşumunun birden fazla besinin rol oynadığı karmaşık bir süreç olduğunu vurguladı.

Makalede vitaminler söz konusu olduğunda daha fazlasının her zaman daha iyi olmadığı, belirli vitaminlerin yüksek miktarlarda takviyesinin kemiklere faydadan çok zarar verdiği vurgulandı. Dawson-Hughes de düşük seviyeden optimal seviyeye gitmek önemli olsa da bunun çok ötesinde alımın, kemik yapım sürecine sekte vurduğunu ifade etti. Dahası D dışındaki vitaminler için bu optimal seviyelerin ne olduğu henüz tam olarak belirlenebilmiş değil.

Miami'deki Baptist Health South Florida hastanesinde çalışan diyetisyen Lucette Talamas, bu nedenle kan testleriyle tespit edilmiş ciddi vitamin eksiklikleri olanlar dışındaki kişilerin vitaminlerini takviyelerden ziyade gıda yoluyla almaları gerektiğini söyledi. Bu şekilde herhangi bir vitaminde doz aşımı yapmak oldukça zor. Özellikle A, D, E ve K vitaminleri dahil olmak üzere vücuttan atılmak yerine vücutta depolanan, yağda çözünen vitaminler için doz aşımı yapmamak önemli.

Dawson-Hughes, herkesin kanındaki seviye farklı olduğu için insanlarda vitaminler üzerinde çalışmanın zor olduğunu ifade etti. D vitamini takviyeleri üzerine yapılan araştırmalar bile bunların kemiklerin kırılmasını önlediğini tutarlı bir şekilde göstermiyor. Araştırmacılar bunu birçok katılımcının başlangıçtan itibaren yeterli D vitamini düzeyine sahip olmasıyla açıklıyor.

Yazının Devamını Oku

Bu bebekler 26 milyonda 1 dünyaya geliyor! Haklarındaki efsaneler dilden dile dolanıyor

16 Şubat 2024

Debbie Owen, British Airways'le yapacağı yolculuğun olaysız geçeceğini düşünüyordu. Fildişi Sahili'nden havalanan uçak, 7 saatlik bir yolculuğun ardından Londra Gatwick Havalimanı'na inecekti.

7 aylık hamile olan Debbie, Afrika'nın sıcağını geride bırakıp İngiltere'nin serin havasına kavuşacağı için memnundu. Yolculuk sırasında Debbie'ye 4 yaşındaki kızı Claire eşlik ediyordu. Eşi Duncan, o sırada henüz Fildişi Sahili'ndeydi; doğum iyice yaklaşınca o da Londra'da ailesine katılacaktı.

Uçak havalandıktan kısa süre sonra Debbie'nin sancıları başladı. Debbie yolculuğa çıkmadan önce doktor kontrolüne gitmiş, doğuma henüz 7 haftası olduğunu teyit ettirmişti. Hatta doktoru kendisine uçak yolculuğu yapmasında bir sakınca olmadığını belirten bir mektup bile vermişti. Ancak anlaşılan o ki bebek planlara uymak istemiyordu.

ANNE BEKLEMEK İSTESE DE BEBEK İSTEMEDİ

Debbie, başlangıçta sancılarına karşı direnmeye çalıştı. Doğumu bir hastanede yapabileceğini ümit ediyordu. Ancak kısa süre içinde bebeğin uçağın yere inmesini bekleyebilecek durumda olmadığı anlaşıldı.

Uçak mürettebatı Claire'le ilgilenirken, bir anne çocuk sağlığı organizasyonu için gittiği Gana'dan dönmekte olan Hollandalı doktor Wym Bakker da doğum sırasında Debbie'ye destek oldu.

Sabırsız kız bebek uçak Birleşik Krallık hava sahasının sınırında doğdu ve adı Shona Kristy Yves (kısaca SKY yani gökyüzü) oldu.

Duncan ikinci kızının doğum haberini eşinden değil uçağın pilotundan aldı.

Yazının Devamını Oku

Bir zamanlar 'sihirli' kabul ediliyordu, bugün ise yasaklarla anılıyor... 'Mucize' mineralin ilginç tarihi

13 Şubat 2024

İngiltere'nin başkenti Londra'da bulunan Doğal Tarih Müzesi'nin mineraller galerisinde, süslü sütunlar arasında meşeden yapılmış bir camlı dolap bulunuyor. Dolabın içinde küçük şeffaf plastik bir kutu var. Kutunun üzerinde büyük harflerle AÇMAYIN yazıyor.

Kutunun içinde ise gri renkli yün yumağına benzer bir şey duruyor. O kadar ki insan etraftaki diğer mineralleri görünce bu yün yumağının sergiye yanlışlıkla dahil edildiğini düşünüyor.

Halihazırda plastik kutunun içinde kimseye zarar vermiyor olsa da bu gri yün yumağı aslında çok ama çok tehlikeli hatta öldürücü. Daha da inanılmaz olan, bu yumağın bir zamanlar ABD'nin kurucularından, mucit Benjamin Franklin'e ait olması.

"Neymiş o öldürücü yün yumağı?" diye sorduğunuzu duyar gibiyiz. Hemen cevap verelim: Bu asbestten örülmüş bir para kesesi.

Bugün asbest denince akla pek çok trajedi, skandal ve yasaklar geliyor. Ancak binlerce yıl boyunca, insanlar asbestin ölümcül bir madde olduğunun farkında değildi. Aksine bu maddenin heyecan verici hatta mucizevi olduğu düşünülüyor, asbeste birçok albenili özellik atfediliyordu.

Bu sihirli mineral, kralların giysilerine dokunuyor, gösteriler yapmak için kullanılıyordu. Hatta 18'inci yüzyılda bir filozof, geceleri kafasında asbestten yapılmış bir takkeyle uyuyordu.

KİRLENİNCE SUYLA DEĞİL ATEŞLE 'YIKIYORLARDI'

Takvimler, 1725 yılını gösteriyordu. Franklin o zamanlar bugünkü gibi bir mucit ya da siyasetçi olarak tanınmıyordu. Aksine henüz 19 yaşındaydı, Londra'da yaşıyordu ve işten kovulduğu için meteliğe kurşun atıyordu.

Yazının Devamını Oku

2,5 kilometrekarelik ada bir imparatorluğun başına dert oldu... Sonunda çözümü havaya uçurmakta buldular!

12 Şubat 2024

Kuzey Denizi'nde minik bir ada olan Helgoland, bugün hem bir turist cenneti hem de rüzgâr türbini endüstrisinin merkezi olarak biliniyor. Ancak adacık, bir zamanlar öyle büyük bir tehdit olarak kabul ediliyordu ki dev bir imparatorluğun hedefi haline gelmişti.

Heligoland olarak da bilinen Helgoland, stratejik olarak önemli bir konumda. Almanya'nın kuzeydoğu kıyısına yaklaşık 30 mil (48 kilometre) uzakta bulunan ada, tarih boyunca Dan kralların ve Alman düklerin gözbebeği oldu.

Adanın adının "kutsal toprak" anlamına geldiği iddia ediliyor. Bu iddianın temelinde antik çağlarda burada Germen bereket tanrıçası Nerthus'a tapınılması yatıyor. Yüzölçümü 2,5 kilometrekareyi bile bulmayan ada, çoğu zaman anakaradan görünmüyor ve Almanya'nın tek açıktaki adası kabul ediliyor. Yaklaşık 1.200 kişinin yaşadığı adanın en yakın komşuları ise çeyrek mil uzaklıktaki daha küçük ve insansız adacıklar.


Helgoland bugün kartpostal gibi bir turist kasabası

FRANSIZLARA KARŞI PAZARLIK MALZEMESİ OLARAK KULLANILDI

1807 yılında Napolyon Savaşları sırasında İngiltere, Avrupa'yı denizden abluka altına alıp Helgoland'ı Danimarka'dan koparmayı başardı. İngilizlerin amacı aslında Helgoland'ı savaşta tarafsız bir ülke olan Danimarka'ya karşı bir pazarlık malzemesi olarak kullanmak ve Danları Fransa'ya karşı yanlarına çekmekti. Ancak nihayetinde İngiltere, Helgoland'ın hâkimi haline geldi.

Ne var ki yüzyılın sonlarına gelindiğinde Helgoland, Britanya Amiralliği'nin gözünde önemini kaybetmişti.

Yazının Devamını Oku

Dünyanın en bilinen yemeklerinden biri mahkemelik oldu... Dava dosyası tam 2.752 sayfa! Bu tarif kimin?

11 Şubat 2024

Takvimler 1947 yılını gösterirken Peşaver'de doğup büyümüş olan Kundan isimli iki adamın yolu Delhi'de kesişti. Kundan ve Kundan, kısa süre içinde ortak oldu ve Moti Mahal ismini verdikleri restoranda Pencap bölgesi mutfağından yemekler sunmaya başladı.

İki Kundan'ın ailesi de hikâyenin bu noktasına kadar aşağı yukarı aynı şeyleri anlatıyor. Ancak konu, bu restoranda doğup tüm dünyaya yayılan bir yemeğin tarifinin kime ait olduğuna gelince işler değişiyor. Zira iki aile de tereyağlı domates soslu tavuğu ilk pişirenin kendi dedeleri olduğu konusunda ısrarcı. O kadar ki ailelerden biri konuyu mahkemeye taşımış durumda.

Dünyanın neresine giderseniz gidin Hindistan'ın kuzeyine ait yemekler servis eden restoranların menülerinde tereyağlı tavuğu bulmak mümkün.

Elbette bu kadar yaygın tüketilen bir yemeği tek bir kişinin icat ettiğini kanıtlamak oldukça zor. Dahası üzerinden 70 yıldan fazla zaman geçmişken böyle bir çabanın boşa olduğu da söylenebilir. En önemlisi de bir yemeğin ilk halinin en iyi hali olacağının da bir garantisi yok.

Ancak söz konusu tereyağlı tavuk olduğunda mahkemenin kararı oldukça önemli. Zira birincisi, davacı taraf ciddi bir tazminat talep ediyor. İkincisi de neredeyse modern Hindistan'la yaşıt yaklaşık 80 yıllık bir restoranın mirası söz konusu.


Moti Mahal'in tereyağlı tavuğu

2.752 SAYFALIK DAVA DOSYASI

Yazının Devamını Oku

Binlerce yıllık soru iki bilim insanı sayesinde yanıt buldu ama bugün onları neredeyse hiç kimse hatırlamıyor... Halbuki ölümü bile göze almışlardı

11 Şubat 2024

Takvimler 1673 yılının Mayıs ayını gösterirken Fransız Guyanası'nın yağmur ormanlarının derinliklerinde bir bilim insanı hayatını kaybetti. Tarihçilerin sadece ilk adıyla Meurisse olarak tanıdıkları bu bilim insanı belki hastalıktan ölmüş belki de elim bir kazaya kurban gitmişti. Ölümünün arka planında neler yaşandığı asla tam olarak bilinemedi.

Meurisse öldüğünde yanında sadece astronom Jean Richer vardı. Ancak o esnada Richer de hastalığın pençesinde yaşam mücadelesi veriyordu.

İkili bir yıl önce özel bir görev için, 7.000 kilometre uzakta Paris'te bulunan Fransa Bilimler Akademisi'nden Güney Amerika'nın kuzeydoğu sahilinde bulunan Cayenne şehrine gönderilmişti. Görevlendirmeyi yapan kişi ünlü gökbilimci Giovanni Cassini'ydi. Cassini'nin bu iki meslektaşından istediği şey, Dünya ile Güneş arasındaki mesafenin hesaplanmasını sağlayacak ölçümler yapmalarıydı.

İNSANLAR EN BAŞINDAN BERİ AYNI SORUYU SORUYOR

İnsanlar Dünya üzerinde var olduklarından bu yana kafalarını göğe kaldırdıklarında gördükleri Güneş'in ne kadar uzakta olduğunu hep merak etti. Antik dönemde yaşayan Eratosthenes ve Batlamyus gibi bilim insanları, birbirinden çok uzak tahminler yapsalar da gerçek sayıya ulaşabilen hiç olmadı.

1670'li yıllara gelindiğinde, Cassini, yeni geliştirilen astronomi aletlerinin de yardımıyla "Güneş ne kadar uzakta?" sorusuna kesin bir yanıt bulmaya kararlıydı. Paris Gözlemevi'nin ikinci katını kendine mesken tutan Cassini, sürekli bu soru üzerinde çalışıyordu.

'Giovanni Domenico Cassini: A Modern Astronomer in the 17th Century' (Giovanni Domenico Cassini: 17'nci Yüzyılda Modern Bir Gökbilimci) kitabının yazarı Gabriella Bernardi, National Geographic'e yaptığı açıklamada, "Hiçbir hobisi yoktu. Günlüğüne baktığımızda karşımıza kendini tamamen işine adamış bir adam çıkıyor" ifadelerini kullandı.

Aslına bakılırsa Richer ve Meurisse'in Fransız Guyanası'na yaptığı yolculuk ne ilk ne de tekti. Cassini, bu şekilde birçok gezi organize etmişti. Richer ve Meurisse, iki yıl önce de enlemleri ve gelgit genliğini ölçmek için Kuzey Amerika'nın kuzeydoğusuna gitmişti. Fransız bilim insanları ilerleyen zamanda Senegal ve Ekvador'da da araştırma gezileri yaptı.

Yazının Devamını Oku

Milyonda 1 ihtimal onun başına geldi, hastaneye götürüldüğünde doktorlar bile ne yapacaklarını bilemedi... 'Kitaplarında o bölüm yoktu'

10 Şubat 2024

Scott Knudsen çok keyifli bir gün geçiriyordu.

Kızı Hailey'nin birinci yaş günüydü. Scott, saman almak için ailece yaşadıkları çiftlikten kasabaya gitmişti. O esnada eşi Tracy telefonla arayıp "Sana bir sürprizim var" demişti. Scott eşinin sürprizinin yeni bir at olduğunu düşünmüştü. Ancak çiftliğe geri döndüğünde çok daha iyisi olduğunu gördü: Tracy ve bebek Hailey, Scott'ın traktörünü yıkayıp pırıl pırıl yapmıştı. Yaklaşık 20 yıl aradan sonra o günü hatırlayan Scott, The Guardian'a yaptığı açıklamada, "Çok mutlu olmuştum" dedi.

Takvimler 2005 yılının Temmuz ayını gösteriyordu. Teksas'ta sıcak bir yaz günüydü.

37 yaşındaki Scott, ufka doğru kafasını kaldırdığında 25 kilometre uzakta toplanmış fırtına bulutlarını gördü. Ancak bulundukları yerde hava açık ve sakindi. Atlar çayırda otluyor, tavuklar bahçede dolanıp toprağı gagalıyordu.

"BİR ANDA HER ŞEY DEĞİŞTİ"

Tracy'nin kucağındaki Hailey'i kendisine verdiğini belirten Scott, "Genç çiftlerin yaşadığı o mutlu anlardan biriydi; çok huzurluyduk. Sonra bir anda her şey değişti" dedi.

Aniden Scott'ın üzerine yıldırım düştü. Kafasının tepesinden giren elektrik dalgası sol elinden çıktı. Scott, parlak bir ışık gördü ve "hayatında işittiği en yüksek sesi" duydu. Atlar kaçışırken toprağın derinliklerine gömülü borular bir anda yüzeye fırladı. Bulundukları noktadan 275 metre uzaktaki evlerindeki televizyon patladı. Ve kaos başladığı kadar ani bir biçimde sona erdi.

Scott hâlâ ayakta duruyordu ama o hengamede Hailey'i Tracy'nin kucağına vermeyi başarmıştı. "Yıldırım düştüğünü biliyordum" diyen Scott ekledi: "Gülmeye başladık. Hava pırıl pırıldı. Nasıl böyle bir şey yaşanmış olabilirdi?"

Yazının Devamını Oku

Yol ayrımındaki Barcelona neden Jose Mourinho yerine Pep Guardiola'yı seçti? 'Futbolu değiştiren' 2008 yazında neler yaşandı? Bir kişinin 'Evet' demesi tüm dengeleri değiştirdi

4 Şubat 2024

Takvimler 2008 yılını gösterirken, Frank Rijkaard yönetimindeki Barcelona, zor günler geçiriyordu. Üst üste ikinci sezonu kupasız geçiren ve La Liga'yı üçüncü sırada tamamlayacağı kesinleşen ekip, Santiago Bernabeu Stadyumu'nda Real Madrid deplasmanına çıkıyordu.

Madrid ekibi, şampiyonluğu günler öncesinden garantilemiş olduğundan Barcelonalı oyuncular ezeli rakiplerini sahada tebrik etmek zorunda kaldı. Dahası karşılaşma, Real Madrid'in 4-1'lik çok net üstünlüğüyle sonuçlandı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Madrid tribünleri Barcelona'nın istifa baskısı altındaki başkanı Juan Laporta'ya ithafla, "Laporta ne olur gitme!" tezahüratlarıyla inledi.

Takımın sorunları bu hezimetlerle sınırlı değildi. Soyunma odasının lideri konumundaki Ronaldinho'nun, antrenman sahalarından çok gece kulüplerinde vakit geçirdiği sık sık basına yansıyordu. Gittikçe kilo alan Brezilyalı futbolcunun, gece hayatının izlerini silebilmek için bazı günler akşama kadar uyuduğu söylentileri manşetlerden düşmezken, takım disiplini adeta sıfırlanmıştı. Öte yandan basın toplantılarında Rijkaard'a sorulan tüm soruların içinde "istifa" kelimesi geçiyordu.

Real Madrid taraftarının "Ne olur gitme" sloganının yankıları devam ederken Başkan Laporta'dan önemli bir açıklama geldi. Madrid'deki maçın bitiş düdüğünün üzerinden henüz 24 saat bile geçmemişken Rijkaard'ın görevine son verildiği duyuruldu.

Peki Hollandalı teknik direktörün yerine kim gelecekti?

DENEYİMLİ YILDIZ MI GENÇ YETENEK Mİ?

İlk akla gelen isim, dönemin en fazla kazanan teknik adamı olan Jose Mourinho'ydu. Mourinho geçmişte Barcelona'da Bobby Robson ve Louis van Gaal gibi teknik direktörlerin yardımcılığını yapmıştı ve kulüple geçmişten gelen dostane ilişkilere sahipti.

Dahası özgeçmişi o sırada Avrupa'daki takımları çalıştıran tüm teknik direktörlerden daha iyiydi. Porto'nun başında UEFA Kupası ve Şampiyonlar Ligi şampiyonlukları elde eden Mourinho, Chelsea'yle de Premier Lig'de eşi benzeri görülmemiş bir şampiyonluklar serisine ulaşmıştı.

Yazının Devamını Oku

Hiç kimsenin yapamadığını başarmak için yola çıktılar, bir anda ortadan kayboldular... Gerçekler 33 yıl sonra açığa çıktı! Ama hâlâ cevaplanamamış sorular var

3 Şubat 2024

Kuzey Kutbu, 19'uncu yüzyılda kâşiflerin bir numaralı hedefiydi. Bu dönemde pek çok keşif gezisi düzenlendi; yüzlerce kişi gezegenimizin en kuzey noktasına ayak basmak için gemilerle ya da kızaklarla yola çıktı. Ne yazık ki bu meraklıların hiçbiri hedeflerine ulaşamadı, birçoğu hayatını kaybetti.

Bu gezilerden biri diğerlerinden farklıydı. Zira üç kaşif çağdaşlarından farklı olarak, 'Arktik Kâse'ye balonla gitmeye karar vermişti.

Grubun liderliğini İsveçli mühendis Salomon August Andree yapıyordu. Andree, 1895 yılında Londra'da yapılan Altıncı Uluslararası Coğrafya Kongresi'nde yaptığı konuşmada, diğer yöntemlerle aşılamayan kutup yolunun hidrojen balonuyla aşılabileceğini öne sürmüştü.

Andree'yi eleştiren ve bu fikrin delilik olduğunu düşünenler ise balonla yolculuk sırasında hızı ve yönü kontrol etmenin mümkün olmadığını belirterek başarısızlığın kaçınılmaz olduğunu söylüyordu.

Geri adım atmaya niyeti olmayan Andree, bu konuşmayı yaptıktan aşağı yukarı iki yıl sonra, iki gezginle birlikte İsveç'ten yola çıktı. Yolculuk sırasında sırra kadem basan üçlünün başına neler geldiğini dünyanın geri kalanının öğrenebilmesi için çok uzun yıllar geçmesi gerekecekti.

DENİZ YOLUYLA GİDENLER BAŞARISIZLIĞA UĞRADI

İsveç'in Granna kasabasında 1854 yılında dünyaya gelen Andree, havacılıkla yakından ilgilenen bir makine mühendisiydi. 1876'da henüz 22 yaşındayken katıldığı Philadelphia Dünya Fuarı'nda izleyip büyülendiği havacılık sunumları, ömrü boyunca devam eden balon merakının temelini oluşturmuştu.

Andree, Kuzey Kutbu keşiflerinin çok popüler olduğu bir dönemde doğmuştu. Dünyanın dört bir yanında zenginler ve kâşifler, Kuzey Kutbu'na ulaşmak için girişimlerde bulunuyor ancak hiçbiri başarılı olamıyordu.

Yazının Devamını Oku

Okul projesi için kemik satın aldı, inanılmaz bir keşfe imza attı! 'Her şey o kadar şans eseri oldu ki...'

1 Şubat 2024

Yüksek lisans öğrencisi Kyle Atkins-Weltman, birkaç yıl önce bir okul projesi için dinozor fosillerini incelerken bazı tuhaflıklar fark etti.

Atkins-Weltman'ın bir fosil koleksiyoncusundan aldığı kemiklerin "Cehennem Tavuğu" olarak bilinen ve kuş benzeri bir dinozor türü olan Anzu wyliei'ye ait olması gerekiyordu. Ancak kemikler olması gerekenden daha küçüktü.

Atkins-Weltman, söz konusu dinozorun öldüğünde henüz erişkinliğe ulaşmamış olabileceğini düşündü ve kemikleri daha kapsamlı inceleme için bir anatomi profesörüne gönderdi.

Birkaç ay sonra sonuçlar eline ulaştığında kendi deyişiyle Atkins-Weltman'ın "kalbi duracak gibi oldu". Kemikler ne bir Anzu'ya ne de bilinen başka bir türe aitti. Atkins-Weltman, o güne kadar bilinmeyen bir tür keşfetmişti.

"HER ŞEY O KADAR ŞANS ESERİ OLDU Kİ"

Şu an Oklahoma State Üniversitesi'nde doktora çalışmalarını sürdüren Atkins-Weltman, Eoneophron infernalis adı verilen bu yeni türün keşfini geçtiğimiz günlerde tüm dünyaya duyurdu.

Araştırmacılar Eoneophron infernalis'in tıpkı Anzu gibi kuş benzeri ancak daha küçük boyutlu bir dinozor olduğuna inanıyor. Tıpkı Anzu gibi Eoneophron infernalis'in de uzun pençeleri ve bacakları, dişsiz gagaları, vücutlarını kaplayan tüyleri ve kısa kuyrukları olduğunu düşünülüyor.

Öte yandan Eoneophron infernalis, 90-95 santimetre boylarında ve 70-75 kilo ağırlığındayken, Anzu'ların 150-155 santimetre boyunda ve 250-255 kilogram olduğu tahmin ediliyor.

Yazının Devamını Oku

Nişanlısıyla bindikleri uçak ormanın ortasında yere çakıldı, kazadan bir tek o sağ çıktı! Peki nasıl hayatta kaldı? 'Öleceğimi hiç düşünmedim'

28 Ocak 2024

Annette Herfkens ve nişanlısı Willem van der Pas, beraberliklerinin 13'üncü yılındaydı. Van der Pas bankacıydı, Herfkens ise borsacı.

Altı aydır iş nedeniyle farklı ülkelerde yaşadıkları için romantik bir tatili hak ettiklerini düşünen Van der Pas, Herfkens'e sürpriz yapmak için bir seyahat planlamıştı. Vietnam'ın en büyük şehri Ho Chi Minh'ten Nha Trang'e gideceklerdi.

Bindikleri uçak oldukça küçüktü; 25 yolcu ve 6 mürettebat taşıyordu. 31 yaşındaki Herfkens klostrofobisi olduğundan uçağa binmek istememişti ama Van der Pas (ya da Herfkens'in deyişiyle Pasje), kendisini sakinleştirmek için "20 dakika uçacağız sadece" diye ufak bir yalan söyleyince ikna olmuştu.

Yolculuğun 40'ıncı dakikasında uçak aniden irtifa kaybetti. Van der Pas, Herfkens'e bakıp "İşte bu hoşuma gitmedi" dedi. Ardından uçak biraz daha aşağı düştü. Van der Pas'ın, Herfkens'in elini tuttuğu an, her şey kapkaranlık oldu.

"SAVAŞ YA DA KAÇ BURADA DEVREYE GİRİYOR"

Herfkens kendine geldiğinde fark ettiği ilk şey ormanın sesleri oldu. Sesler uçağın gövdesindeki bir yarıktan içeri sızıyordu. Bindikleri uçak Vietnam'da bir dağ sırasına çakılmıştı. Üzerindeki ağırlığın tanımadığı birinin cansız bedeni olduğunu fark etti sonra. Etrafına bakınca biraz ilerde Pasje'yi gördü. Yüzünde bir gülümsemeyle koltuğunda geri kaykılmıştı. O da hayatta değildi.

Yaşadıklarını The Guardian'a anlatan Herfkens, "Savaş ya da kaç burada devreye giriyor. Ben kesinlikle kaçmayı seçtim" dedi.

Kendine geldiğinde uçağın dışında, ağaçların arasındaydı. Bugün bile uçaktan nasıl çıktığını bilmediğini belirten Herfkens, "Aklımda sadece resimler var. Kokuları unutmak için çok uğraştım" diye konuştu.

Yazının Devamını Oku

Doğumda birbirlerinden ayrıldılar, yıllar sonra bir TikTok videosu sayesinde buluştular... Korkunç gerçekler birer birer ortaya çıktı ama hâlâ cevaplanamamış sorular var

27 Ocak 2024

Amy, otel odasında bir aşağı bir yukarı yürürken, "Korkuyorum, gerçekten korkuyorum" diye söyleniyordu. Bir haftadır gözüne uyku girmemişti. Nihayet yıllar sonra başlarına ne geldiğini anlama fırsatını elde etmişlerdi.

Amy, gerginlikten yerinde duramazken, ikizi Ano odanın köşesindeki koltuğa oturmuş, TikTok videoları izliyordu. Ano kardeşine bakıp, "Bu kadın, bizi satan kişi olabilir" dedi. Aslında Ano da çok gergindi. Ama bunun sebebi korkması değil nasıl tepki vereceğini, öfkesini kontrol edip edemeyeceğini bilmemesiydi.

Ano ve Amy, çok uzun bir yolculuğun son durağındaydı. Hayatlarını oluşturan yapbozun eksik parçasını bulabilmek için Gürcistan'dan kalkıp Almanya'nın Leipzig şehrine gelmişlerdi. Nihayet kendilerini dünyaya getiren kişiyle, biyolojik anneleriyle tanışacaklardı.

HİKÂYELERİ HENÜZ 12 YAŞINDAYKEN BAŞLADI

İki kız kardeş, bu buluşmadan önceki iki yılı, yapbozun parçalarını bir araya getirmekle geçirdi.

Amy ve Ano'nun birbirlerinin varlığından haberdar olma hikâyesi, 2014 yılında başladı. O sırada kızlar henüz 12 yaşında birer çocuktu.

Günlerden bir gün, Amy Khvitia, televizyonda bir yetenek yarışması izliyordu. Ekranda dans eden akranı kız, Amy'e tıpatıp benziyordu.

"Tüm tanıdıklarımız annemi arayıp, 'Neden Amy yarışmaya başka bir isimle katıldı?' demeye başladı" ifadelerini kullanan Amy, ailesine bu benzerliği sorduğunda, "İnsan insana benzer, olur böyle şeyler" cevabını aldı ve konu kapandı.

Yazının Devamını Oku

2 milyon yaşındaki doğa harikası 'Mavi İnci'ye ne oldu? Dünya ortalamasının iki katından fazla...

26 Ocak 2024

Zirveleri karlarla, etekleri çam ağaçlarıyla kaplı tepelerin ortasında yer alıyor Hövsgöl Gölü. Kıyılarındaki yabani çiçeklerle, etrafında yaşayan kurtlar ve geyiklerle tam bir doğa harikası. Oldukça ıssız bir konumda olmasına rağmen çevresi küçük kasabalarla, turist kulübeleriyle ve keçeden yapılmış geleneksel çadırlar olan 'ger'lerle çevrili. Dahası koyun, keçi ve yak sürülerini de sık sık gölün çevresinde otlarken görmek mümkün.

Moğolistan'ın en derin ve hacim itibarıyla en büyük gölü olan Hövsgöl, ülkenin kuzeyinde Rusya sınırının birkaç kilometre uzağında yer alıyor. Işıl ışıl sularının rengi nedeniyle yerel halkın Mavi İnci adını verdiği Hövsgöl, dünyanın en el değmemiş göllerinden biri olarak kabul ediliyor. Dahası 2 milyon yıldan daha önce oluşmuş olduğundan, en yaşlı göller listesinde de ilk sıralarda yer alıyor.

Hövsgöl, büyük yerleşim yerlerine uzaklığı, milli park statüsüyle koruma altına alınmış olması ve bölgede yaşayan insan nüfusunun azlığı sayesinde, karakterini ve ekosistemini asırlardır koruyor. Ancak son yıllarda iklim değişikliği, Hövsgöl'ü ve hayatını sürdürmek için bu göle muhtaç olan insanları da etkiliyor.

EN HIZLI ISINAN ÜLKELERDEN BİRİ MOĞOLİSTAN

1940 yılından bu yana Moğolistan'da hava sıcaklıklarının ortalaması 2 santigrat dereceden fazla arttı. 2 santigrat derece küresel ortalamanın iki katından fazla. Bu da Moğolistan'ın iklim krizinden en fazla etkilenen ülkelerden biri olduğu anlamına geliyor.

Bu durumdan en fazla etkilenenlerin başında hayvancılık sektörü geliyor. Sürüler ve çobanlar artan sıcaklıklarla baş etmekte zorlanıyor. Aynı şekilde Hövsgöl Gölü'nde yaşayan balıklar da artan sıcaklıklardan ötürü büyük zarar görüyor.

Hövsgöl Gölü, 10 balık türüne ev sahipliği yapıyor. Bunlardan biri de endemik ve nesli tükenme tehlikesi altındaki bir tür olan Hövsgöl gölge balığı (Thymallus nigrescens). Yılın büyük bir bölümünde pek dikkat çekmeyen bu ince uzun balığın erkekleri, üreme mevsimi geldiğinde ışıltılı bir maviye dönüşüyor.

Yazının Devamını Oku

Hikâye 1949 yılında başladı, 70'lerde kızılca kıyamet koptu... Birkaç kişi farklı karar verse her şey bambaşka olabilirdi!

24 Ocak 2024

Nereye giderseniz gidin değişmiyor, görenler ne olduğunu bakar bakmaz anlıyor. Barkodlar dünyadaki en evrensel simgelerin başında geliyor.

Okuduğumuz kitapların, yediğimiz gofretlerin, içtiğimiz çayların paketinde barkod var. O kadar ki dünyada her gün 6 milyardan fazla barkod taranıyor. Günlük hayatta böylesine geniş bir yere sahip olan bu inceli kalınlı paralel çizgilerin, farklı bir biçimde görünebileceğini düşünmek bile zor.

ABD'nin South Carolina eyaletinde bulunan Clemson Üniversitesi'nde medya çalışmaları alanında dersler veren Jordan Frith, The Conversation için kaleme aldığı yazıda, "Kariyerim boyunca birçok teknolojiyi araştırdım. Ancak barkodun kültürel tarihiyle ilgili kitabımı yazmaya başlayana kadar, hayatımızdaki en sıradan nesnelerin bile tarihin tozlu yapraklarında kaybolmuş kararlar nedeniyle böyle göründüğünü fark etmemiştim" dedi ve ekledi:

"Stony Brook Üniversitesi'nde barkod tarihi arşivini taramaya başladığımda, alışverişlerimizde hedef tahtalarını ya da güneş sembollerini taramanın eşiğinden döndüğümüzü fark ettim."

HER ŞEY 1949 YILINDA BAŞLADI

Barkodun hikâyesi 1949 yılında, Joseph Woodland ve Bernard Silver isimli iki mucidin yaptığı patent başvurusuyla başladı.

Söz konusu başvuruda, sayıları temsil eden çizgi çiftlerinden oluşan ve 70 yıldan fazladır kullanılmakta olan basit bir yapı tanımlanıyordu.

Ancak patent başvurusundaki barkod çizimleri, bugün bildiğimiz barkodlara hiç benzemiyordu.

Yazının Devamını Oku

Vücuduna oğlunun kanını enjekte ettirmesi olay olmuştu, şimdilerde işi ticarete döktü: 24 saatte 2500 kişi... 'Beni şu an yaşayanların değil 25'inci yüzyıldaki insanların ne düşüneceği ilgilendiriyor'

20 Ocak 2024

"Hazırsanız üçe kadar sayıyorum: Bir... İki... Üç..."

"ÖLME!"

Aralık ayı ortalarıydı... ABD'nin Los Angeles şehrinde bulunan Temescal Kanyonu Yolu'nda toplanmış 10-15 kişi, hep bir ağızdan "Ölme!" diye bağırıyordu.

Birazdan doğa yürüyüşüne çıkacak olan ekiptekilerin giydiği siyah tişörtlerde de büyük beyaz harflerle "ÖLME" yazıyordu.

38 yaşındaki Jamie Love'ın organize ettiği doğa yürüyüşüne katılanların amaçları ortaktı: Beslenme, uyku, egzersiz rejimlerini değiştirip teknolojinin nimetlerinden faydalanarak ömürlerini uzatmak. Gruptakilerin bu amaç uğruna izledikleri yolu çizen kişi ise geçtiğimiz yıl bir anda internetin en çok konuşulan isimlerinden biri haline gelen multimilyoner teknoloji patronu Bryan Johnson'dan başkası değildi.

Silikon Vadisi'nin Jeff Bezos, Mark Zuckerberg, Peter Thiel gibi tanınmış isimleri, ömürlerini olabildiğince uzatmak için ellerinden geleni yapıyor. Ancak Johnson halihazırda bu yarışta tüm zenginlerin en önünde koşuyor.

Üstelik Johnson, bu süreçte edindiği ünü, paraya çevirmeye de başladı. Johnson, artık kendisi kadar zengin olmayan ama tıpkı kendisi gibi uzun yaşamak isteyenlere hazır yemek paketleri, gıda takviyeleri ve yukarıda bahsettiğimize benzer 'ÖLME buluşmaları' satıyor.


Yazının Devamını Oku

Biri 14 öbürü 16 yaşındaydı... Yaşadıkları o kadar korkunçtu ki polisler bile şoke oldu! Her şey telefonla gelen bir ihbarla ortaya çıktı

13 Ocak 2024

Takvimler 1993 yılını gösteriyordu. Jennifer Ertman (14) ve Elizabeth Pena (16), aynı lisede okuyan iki yakın arkadaştı. İkisi de Teksas'ın Northwest Houston Heights mahallesinde yaşıyordu. Okullar yaz tatiline gireli birkaç gün olmuştu.

24 Haziran akşamı, Ertman ve Pena, ortak bir arkadaşlarının doğum günü partisine katıldı. Partiye ev sahipliği yapan apartman dairesi, Pena'nın evine yürüme mesafesindeydi. Kızların çok geç vakte kadar sokakta olmalarına izin yoktu. Bu nedenle akşam saatlerinde partiden birlikte ayrılıp eve doğru yola koyuldular.

Ertesi sabah olup da Ertman ve Pena'nın eve gitmediği anlaşılınca, aileleri büyük bir telaş içinde arkadaşlarını aramaya başladı.

Kızların çocukluk arkadaşı Christina Almaraz, Prosecuting Evil programına yaptığı açıklamada, "Ben o gece partiye gitmemiştim ama ertesi sabah Jennifer'ın ailesi beni aradı. Kızlar gece eve gitmemişti ve benim bir şey bilip bilmediğimi soruyorlardı" ifadelerini kullandı ve ekledi:

"Aklıma hiç kötü bir şey gelmedi. Doğum gününün olduğu evde uyuyakalmış olabileceklerini ve eninde sonunda haber alacağımızı düşündüm."


Christina Almaraz, Jennifer ve Elizabeth'in babalarıyla

Saatler ilerledikçe ailelerin kaygıları artıyordu. Nihayet akşam saatlerinde Ertman'lar ve Pena'lar Houston Emniyet Müdürlüğü'nü arayarak kızlardan haber alınamadığını bildirdi.

Yazının Devamını Oku

Burada yaşayan insanlar evlerinden çıkıp binlerce yıl geriye gidiyor ve bu hiç iyi bir şey değil... 'Bunun çok büyük bir iş olması denemeyeceğimiz anlamına gelmiyor'

9 Ocak 2024

Nikita Zimov, Kuzey Kutup Dairesi'nin hemen yukarısında Sibirya'nın Yakutistan Cumhuriyeti sınırları içinde kalan bölgesinde, kahverengi yapışkan çamurlar arasında dolaşıyordu. Güneş tepede parlıyordu; hava 21 santigrat derece civarıydı.

Takvimler Ağustos 2022'yi gösteriyordu ama Zimov bir anlamda zamanda binlerce yıl geriye gitmişti.

Yakutistan'da bulunan Pleistosen Parkı'nın ve Kuzeydoğu Bilim İstasyonu'nun yöneticisi olan Zimov'un ayaklarının altındaki zemini oluşturan buz katmanları, ağır ağır çözülüyordu.

Bu katmanlarda Pleistosen dönemi adı verilen son Buzul Çağı'nda yani binlerce yıl önce ölen yapraklar, kökler ve hayvanların kalıntıları yatıyordu.

HER YERDEN DAHA HIZLI ISINIYOR

Dünyanın dört bir yanı hızla ısınıyor. Ancak Sibirya'daki ısınmanın hızı dünyanın geri kalanının iki katı.

Bu hızlı değişim, permafrost adı verilen ve Rusya'nın yüzölçümünün üçte ikisini oluşturan sürekli donuk toprağın asırlar sonra ilk kez çözülmesine neden oluyor. (Permafrost "kalıcı" anlamına gelen "permanent" ve "donma" anlamına gelen "frost" kelimelerinin birleşiminden oluşuyor.)

Yazının Devamını Oku

Fotoğrafı süt kutusuna basılan kayıp çocukların ilkiydi, annesi 41 yıl boyunca aramaktan hiç vazgeçmedi 'Her şeyi denedim çünkü ben hâlâ onun annesiyim'

6 Ocak 2024

Yazın sonlarına doğru sıcak bir pazar sabahıydı. Saat 6'ya geliyor, güneş yavaş yavaş yükseliyordu. 12 yaşındaki Johnny Gosch, evinden en son o sabah çıktı.

Komşuları el arabasının bahçedeki taşların üzerinde çıkardığı tıkırtıyı duymuş ve "Johnny her sabah olduğu gibi gazeteleri dağıtmaya gidiyor" diye düşünmüştü. Bir başka gazeteci çocuk, gazeteleri aldıkları yerin yakınlarında Johnny'yi gördüğünü hatırlıyordu. Johnny o sırada yanına yanaşan mavi arabadaki yabancıyla konuşuyordu.

Sonraki birkaç dakikada olanlar, 40 yılı aşkın zaman boyunca sadece Johnny'nin yaşadığı Iowa eyaletinde değil, ABD'nin dört bir yanında büyük ses getirdi. Johnny'nin süt kutularına basılan fotoğrafı, gazete dağıtan binlerce çocuk için bir ibret hikâyesine dönüştü ve polislerin kayıp çocuk vakalarına dair soruşturma metotlarını değiştirmesine neden oldu.

Johnny'nin kaybolmasının sebebi hakkında ateşli tartışmalar yapıldı, çeşit çeşit teoriler ortaya atıldı. Bazıları bu olayı çözülmesi imkânsız bir gizem olarak görürken, polis soruşturmasının gerçeğin bir kırıntısını bile açığa çıkaramadığını söyleyenler de oldu.

Johnny'nin annesi Noreen Gosch ise oğlunu bulabilmek için 41 yıl boyunca savaşmaya devam etti.

İKİ TEORİ

Johnny Gosch davasıyla ilgili kanıtları inceleyenler, genellikle aşağıdaki iki teoriden birini benimseme eğiliminde oluyor.

Birinci teoriye göre, Johnny kaybolduktan kısa bir süre sonra öldürüldü.

Yazının Devamını Oku

Tüm dünyaya örnek olan uygulamanın mimarı anlattı: 'Zorlayıcı bir yasa olmadan, platformlar habere para ödemeyecek'

5 Ocak 2024

Kanada'da Aralık ayında yürürlüğe giren Çevrim İçi Haber Yasası doğrultusunda Google, ülkedeki dijital yayıncılara yıllık 100 milyon Kanada dolarına (73,5 milyon Amerikan doları) varan miktarda telif ödeyecek.

Bu uygulamanın önümüzdeki dönemde dijital yayıncılığın güçlü olduğu Türkiye dahil birçok ülkede yaygınlaşması bekleniyor. Hem yayıncı kuruluşlar hem de araştırmacılar, gerekli hukuki altyapıları oluşturacak adımların ivedilikle atılması yönündeki çağrılarını sık sık yineliyor.

Kanada konuyu yeniden gündeme taşımakla birlikte bu alanda ilk örnek Avustralya oldu.

"Küresel bir hareketin başlangıç noktası" olarak nitelendirilen Avustralya Haber Medyası Pazarlık Yasası (NMBC) 2 Mart 2021'de yürürlüğe girdi ve yaklaşık 3 yıldır başarıyla uygulanıyor.

Yasa kapsamında medya şirketleri Alphabet (Google'ın tepe kuruluşu) ve Meta (Facebook, Instagram ve WhatsApp'ın tepe kuruluşu) gibi şirketlerle müzakere masasına oturuyor. Bu müzakereler uzlaşıyla sonuçlanmadığı takdirde, ödeme miktarı hükümetin tayin ettiği bir hakem tarafından belirleniyor.

Biz de hazır konu Türkiye'de de tartışılıyorken, söz konusu yasanın mimarı, Avustralya Rekabet ve Tüketici Komisyonu (ACCC) eski Başkanı ve Avustralya Ulusal Üniversitesi Crawford Kamu Politikaları Okulu Öğretim Üyesi Rodney Sims'le konuştuk.

"YASA OLMADIĞI TAKDİRDE ÖDEME TALEPLERİNİ GÖZ ARDI EDEBİLİYORLAR"

Sims öncelikle hükümetlerin büyük teknoloji şirketlerinin yayıncılara ödeme yapmasını sağlamaktaki rolüne vurgu yaparak,

Yazının Devamını Oku

Hepimizin hayatının bir parçası olan Bluetooth teknolojisinin Vikinglerle ne ilgisi var? Her şey bir mühendisin 90'larda okuduğu bir kitapla başladı

31 Aralık 2023

Bluetooth teknolojisi artık hayatımızın bir parçası. Dünyanın dört bir yanında her gün milyonlarca insan telefonlarını, akıllı saatleriyle, kulaklıklarıyla, televizyonlarıyla hatta otomobilleriyle bağlamak için Bluetooth teknolojisinden faydalanıyor.

Bluetooth, 1990'lı yılların ortalarında Intel mühendislerinden Jim Kardach tarafından icat edildi. Ancak Kardach, geliştirdiği bu teknolojiye ne isim vereceğini bir türlü bulamıyordu.

O dönemde Viking tarihi üzerine bir kitap okumakta olan Kardach, 10'uncu yüzyılda hüküm sürmüş Danimarkalı kral Harald Blatand'ın başarılarını öven bir yazıt olduğunu gördü.

Kral Harald için "Blatand" lakabı ilk olarak Danimarka'nın doğusundan bir keşişin 12'nci yüzyılda kaleme aldığı tahmin edilen Latince bir metin olan Roskilde Vakayinamesi'nde kullanılmıştı. Eski Norsça'da Blatand "mavi diş" ya da "koyu diş" anlamına geliyordu.

Yazıtta Kral Harald'ın dağınık vaziyetteki Danları tek bir devlet alında toplamayı başardığı ve Norveç topraklarını fethettiği yazılıydı. Kardach, bu kralın isminin yazdığı programın kod adı olarak kullanılmaya çok uygun olduğunu düşündü.

Kral'ın 1000 yıldan fazla zaman önce İskandinavya'nın çok büyük bir kısmını fethedip birbirine bağlaması gibi, Bluetooth teknolojisi de modern dünyayı fethedip birbirine bağlayabilirdi.

Yazılıma başka isimler verilmesi de gündeme geldi ancak nihayetinde Viking kralının ismi kalıcı oldu.

GORM'UN OĞLU HARALD

Yazının Devamını Oku

'Google ve Meta haber içeriklerinin değerini olduğundan düşük gösteriyor' Ödemeler ne kadar olmalı? Çarpıcı araştırma sonuçları ve Spotify örneği

28 Aralık 2023

Haber içeriklerinin Alphabet (Google'ın tepe kuruluşu) ve Meta (Facebook, Instagram ve WhatsApp'ın tepe kuruluşu) gibi teknoloji devlerine kazandırdığı gelirin, bu şirketlerle yayıncı kuruluşlar arasındaki bölüşümü, dünyanın dört bir yanında tartışma konusu. Türkiye dahil birçok ülkede yayıncılar, teknoloji şirketlerinin elde ettiği gelirin adil bir biçimde paylaşılması yönündeki taleplerini sık sık yüksek sesle dile getiriyor.

Avustralya'nın ve Avrupa Birliği üyesi altı ülkenin (Almanya, Fransa, Macaristan, Avusturya, Hollanda ve İrlanda) ardından Kasım ayında Kanada Kültürel Miras Bakanı Pascale St-Onge, Google'ın ülkedeki yayıncılara toplamda 100 milyon Kanada dolarına (73,5 milyon Amerikan doları) varacak meblağda ödeme yapmayı kabul ettiğini duyurdu. Bu gelişme, benzer uygulamaların hayata geçirilmesinin talep edildiği Türkiye, ABD, Birleşik Krallık, Endonezya, Güney Afrika gibi pek çok ülkede beklentileri artırdı.

GOOGLE TRAFİK AKIŞINI KESMEDEN ANLAŞMA SAĞLANDI

Google'ın Kanadalı yayıncılara ödeme yapmasının zeminini oluşturan yasa, Haziran ayında kabul edildi. Ağustos ayında Meta, Facebook ve Instagram algoritmalarında bir değişikliğe giderek Kanadalı kullanıcıların haber içeriklerini paylaşmalarını ve görmelerini engelledi.

Bu karar özellikle küçük yayıncıları ve ağırlıklı olarak 25 yaş altı kullanıcılara hitap eden içeriklerle öne çıkan internet sitelerini olumsuz etkiledi. Google'ın da benzer bir karar alıp yayıncıların sitelerine giden bağlantıları engellemesi ihtimali, Kanadalı yayıncıları endişeye düşürdü.

Nitekim, yasanın kabulünden birkaç ay önce Google, Kanada'da bu senaryonun testlerini gerçekleştirmiş, yayıncılar bunu bir gözdağı olarak algılamıştı. 73,5 milyon dolarlık anlaşma, Google'ın yayıncıların bağlantılarını engellemeyeceği anlamına geliyor.

KANADA 126 MİLYON DOLAR TALEP ETMİŞTİ

Ne var ki Kanadalı yayıncılara ödenecek olan miktar beklentilerin çok altında kaldı.

Yazının Devamını Oku

Kaç kişi tanıyorsunuz? Tek tek saymakla uğraşmayın, bilim insanları bu sorunun cevabını buldu

27 Aralık 2023

Kaç kişi tanıyorsunuz? Muhtemelen hiç saymamışsınızdır. Artık saymanıza gerek de kalmadı çünkü bu sayı belli oldu.

ABD'de Washington Üniversitesi'nde istatistik ve sosyoloji bölümlerinde dersler veren Dr. Tyler McCormick'in hesaplarına göre, bir insanın tanıdığı kişi sayısı 611.

Aslına bakılırsa bu sayı ABD için geçerli bir ortalama. Ancak McCormick herkes için tek tek hesapladığında da sayı 600 civarında çıkıyor.

McCormick'in geliştirdiği teknik, toplumu anlamak için istatistiğin nasıl kullanılabileceğine dair de ilginç ipuçları sunuyor.

Zira bu şekilde bir kişinin arkadaş sayısının yanı sıra belli bir yerdeki evsiz sayısını veya buna benzer erişilmesi zor toplulukların nüfuslarını belirlemek de mümkün.

Elbette "tanımak" oldukça geniş bir kavram ve farklı dereceleri var. McCormick'in kullandığı model ise spesifik bir tanıma dayanıyor.

YAKIN ARKADAŞ SAYISI 3, FACEBOOK ARKADAŞLARI 338

2021'de yapılan bir ankete göre, Amerikalıların aşağı yukarı yarısı, "Kaç yakın arkadaşınız var?" sorusuna "üç ya da daha az yanıtını" veriyor.

Yazının Devamını Oku

Her biri tonlarca ağırlıktaki milyonlarca dev taşla inşa edildi... 4.500 yıl boyunca nasıl ayakta kaldıkları bugün bile açıklanamıyor: Giza Piramitleri

23 Aralık 2023

Giza Piramitleri inşa edilirken amaç sonsuza kadar ayakta kalmalarıydı. Sonsuza kadar ayakta kalıp kalamayacakları bilinmez ancak şimdilik bunu başardıkları ortada.

Zira Mısır'ın Eski Krallık dönemine ait olan piramitler aşağı yukarı 4.500 yıldır yerlerinde duruyor.

Mısır döneminde firavunların öldükten sonra tanrılara dönüşeceğine inanılıyordu. Bu nedenle ölüm sonrasına hazırlık olarak firavunlar tanrılar için tapınaklar, kendileri için de piramit şeklinde dev gibi mezarlar inşa etti.

Piramitlerin içleri, firavunların öbür dünyada kendilerini hayatta tutup yollarını bulmalarına yardım edeceğini düşündükleri eşyalarla dolduruldu.

Üç büyük piramitten her biri aslında geniş kapsamlı bir kompleksin parçası. Bu komplekslerde bir saray, tapınaklar, güneş teknelerinin tutulduğu hangarlar ve diğer binalar bulunuyor.

Peki piramitleri kim, nasıl inşa etti? Hangi piramitte hangi hazineler yatıyor? İşte bildiklerimiz...

GİZA PİRAMİTLERİNİ KİM İNŞA ETTİ?

Giza'da bir piramit inşa eden ilk Mısır kralı, Firavun Keops'tu. Keops'un projesi MÖ 2550 yıllarında başladı.

Yazının Devamını Oku

Google ve Facebook'u pes ettiren Avustralya'nın dijital telif başarısının sırrı ne? Teknoloji devleri çifte standarda açıklama getiremiyor

22 Aralık 2023

Kanada'da geçtiğimiz Haziran ayında kabul edilen Çevrim İçi Haber Yasası, büyük teknoloji şirketlerinin platformları üzerinden kullanıcılarına ulaştırdıkları haber içeriklerinin karşılığı olarak yayıncılara telif ödemesi yapmasını öngörüyor. 19 Aralık tarihinde yürürlüğe gireceği açıklanan yasa, geçtiğimiz ay sonunda ilk meyvesini verdi. Google ile Kanada hükümeti arasında yapılan anlaşma doğrultusunda teknoloji devinin Kanada merkezli dijital yayıncılara toplamda yıllık 100 milyon Kanada dolarına (73,5 milyon Amerikan doları) varan miktarda telif ödeyeceği açıklandı.

Bu uygulamanın önümüzdeki dönemde dijital yayıncılığın güçlü olduğu başka ülkelerde de yaygınlaşması bekleniyor. Türkiye dahil pek çok ülkede hem yayıncı kuruluşlar hem de araştırmacılar, gerekli hukuki altyapıları oluşturacak adımların ivedilikle atılması yönündeki çağrılarını sık sık yineliyor.

Kanada'da yaşanan gelişme bu çağrıları daha da güçlendirdi. Ne var ki Kanada bu anlamda ilk örnek değil.

Teknoloji şirketlerinin haber gösterimi karşılığında yayıncılara ödeme yapmayı kabul ettiği ilk ülke 2021 yılında Avustralya oldu. 

BİRİNCİ YILDA YAYIMLANAN RAPOR ÖNEMLİ DETAYLAR İÇERİYOR

2 Mart 2021'de yürürlüğe giren ve yaklaşık 3 yıldır başarıyla uygulanan Avustralya Haber Medyası Pazarlık Yasası (NMBC), sayesinde, medya şirketleri Alphabet (Google'ın tepe kuruluşu) ve Meta (Facebook, Instagram ve WhatsApp'ın tepe kuruluşu) gibi şirketlerle müzakere masasına oturuyor. Bu müzakereler uzlaşıyla sonuçlanmadığı takdirde, ödeme miktarı hükümetin tayin ettiği bir hakem tarafından belirleniyor. Yasanın yürürlüğe girişinden sonraki 1 yıl içinde teknoloji devleriyle yayıncılar arasında 30'a yakın anlaşma yapıldığı da eldeki bilgiler arasında.

Avustralya'da medya projelerinin finansmanıyla tanınan ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Judith Neilson Enstitüsü, yasanın yürürlüğe girişinin birinci yılında yani Mart 2022'de uygulamaya ilişkin ayrıntıları içeren kapsamlı bir rapor yayımladı. Raporda, ilk bir yıl içinde yapılan ödemelerin miktarı, dağılımı, kullanım alanları gibi önemli başlıklar yer aldı.

Biz de bu raporun yazarı Bill Grueskin'e Avustralya örneğinin dünyanın geri kalanındaki yayıncılar için ne anlama geldiğini sorduk.

Yazının Devamını Oku

Bir gecede 240 bin yıldız kaydı, 'Dünyanın sonu geldi' paniği yaşandı... Sebebi 33 yıl sonra anlaşıldı

17 Aralık 2023

Takvimler 12 Kasım 1833'ü, saatler gecenin geç saatlerini gösteriyordu. Karanlık gökyüzü bir anda güneş doğmuş gibi aydınlandı. Sanki gökten kar yerine ışık yağıyor, yıldızlar birer birer yere düşüyordu.

Görenlerin gözlerine inanmakta güçlük çektiği nesilden nesle aktarılan bu olay, adını Aslan takımyıldızı Leo'dan alan, Leonid meteor yağmuruydu.

Dönemin gazetelerinde ve diğer yazılı kaynaklarında yer alan tanıklıkları değerlendiren araştırmacılara göre, o gece 9 saatte 240 binden fazla meteor, gökyüzünü aydınlattı. Bir saatte 70 bine yakın yıldız kaymasına tanıklık edildi.

Meteor yağmuru, ABD'nin dört bir yanında net bir şekilde gözlemlendi. Gökyüzündeki aydınlık o kadar güçlüydü ki binlerce kişi uykudan uyandı ve heyecanlı bağırışlarla komşularını da uyandırdı. Diğer yandan bu emsalsiz anları "dünyanın sonunun geldiği" şeklinde yorumlayıp paniğe kapılanlar da vardı.


1966'daki Leonid meteor yağmuru

HER SENE SONBAHARDA YAŞANIYOR

Aslına bakılırsa Leonid meteor yağmurları her yıl sonbaharda meydana geliyor ve 55P/Tempel-Tuttle kuyrukluyıldızının geçişi sırasında bıraktığı irili ufaklı parçacıkların etkisiyle ortaya çıkıyor.

Yazının Devamını Oku

Küresel bir hareketin başlangıç noktası... Google ve Facebook'u dize getiren ilk ülke Avustralya'da dijital telif ödemelerinin sonuçları ne oldu?

13 Aralık 2023

Google'ın Kanada merkezli dijital yayıncılara yıllık 100 milyon Kanada dolarına (73,5 milyon Amerikan doları) varan miktarda telif ödemeyi kabul etmesi uluslararası kamuoyunda büyük ses getirdi. Söz konusu karar, Kanada'da Haziran ayında kabul edilen ve kısaca C-18 olarak anılan Çevrim İçi Haber Yasası'nın sonucu. 19 Aralık'ta yayına girecek olan yasanın benzerlerine olan ihtiyaç, dünyanın dört bir yanındaki medya kuruluşları tarafından sık sık dile getiriliyor.

Türkiye'de de hem yayıncılar hem de bu alanda çalışan akademisyenler 'Dijital Telif Yasası'nın vakit kaybetmeden hayata geçirilmesi gerektiğini her fırsatta vurguluyor.

Kanada'da yaşanan gelişme tartışmaları güçlendirmekle birlikte ilk değil. Teknoloji devlerinin platformları üzerinde yer verdikleri içeriklerin karşılığı olarak yayıncılara ödeme yapmasını öngören ilk yasa, 2021'de Avustralya'da kabul edildi.

FİTİLİ AVUSTRALYA ATEŞLEDİ

"Küresel bir hareketin başlangıç noktası" olarak nitelendirilen bu yasa, önce Şubat 2021'de Temsilciler Meclisi'nde ardından da Senato'da onaylandı. Kamu yararı güden gazeteciliğin korunmasını amaçlayan yasa, Avustralya'daki tüm medya şirketlerinin de desteğini aldı.

O dönemde yayımlanan haberlerde teknoloji devlerinin reklam geliri pastasında aslan payını ellerinde tuttuğu vurgulanıyor ve dijitalde reklam için harcanan her 100 dolardan 53'ünün Google'a, 28'inin Facebook'a (Meta) gittiği, geri kalan 19 doları diğer aktörlerin aralarında paylaşmaya çalıştığı belirtiliyordu.

Avustralya Rekabet ve Tüketici Komisyonu'nun (ACCC) 18 aylık bir soruşturmanın ardından hazırladığı yasanın kapsamında; teknoloji şirketlerinin medya şirketlerine ürettikleri içeriğin adil karşılığı olacak bir ödeme yapması, şirketlerin ödemelerden faydalanabilmeleri için yıllık gelirlerinin en az 150 bin dolar olması öngörülüyordu.

1 YIL İÇİNDE 30 ANLAŞMA YAPILDI

Yazının Devamını Oku

Bütün dünyayı şoke etti, kitaplara, filmlere konu oldu... Tam 72 gün süren bir hayatta kalma savaşı ve inanılmaz bir kurtuluş hikâyesi

10 Aralık 2023

Nando Parrado'nun hatırladığı tek şey, derin karanlık bir çukur ve sürekli aklından geçen o düşünceydi: "Öldüm ben, öldüm. Ölüm bu. Bu kadar karanlık bir şey ancak ölüm olabilir."

Saatler, hatta belki günler geçerken Parrado'nun aklına farklı bir düşünce geldi: "Susadım. Su içmeye ihtiyacım var. Ölmüş olsam susamazdım."

Yavaş yavaş etrafında olanların farkına varmaya başlıyordu. Neden bu kadar soğuktu? Kafası neden zonkluyordu? Duyduğu sesler kime aitti?

Parrado bir anda gözlerini açtı. Karşısında arkadaşları vardı.

O anları The Guardian'a anlatan Parrado, "'Nando, iyi misin? Nando, iyi misin?' diyorlardı. İyi değildim. Arkadaşlarımdan biri 'Uçak düştü' dedi" ifadelerini kullandı.

Bunun üzerine etrafına bakan Parrado, yamulmuş ve yan devrilmiş bir uçak iskeletinin içinde olduğunu fark etti. Hasar felaket düzeyindeydi: Borular ve kablolar açığa çıkmış, metal levhalar kâğıt gibi buruşmuş, plastikler paramparça olmuştu. Ortalık molozdan geçilmiyordu.

Nando Parrado ve Roberto Canessa

ÜÇ GÜNDÜR BİLİNCİ KAPALI HALDEYDİ

Yazının Devamını Oku

Film gibi bir hikâye... Yarım asır boyunca sakladığı sırrı, ölüm döşeğinde kızına açıkladı: 'Ben bir kanun kaçağıyım'

9 Aralık 2023

Thomas Randele, akciğer kanseriyle olan mücadelesini kaybetmek üzereydi. Kızı Ashley, babasının yanı başından ayrılmıyor, birlikte geçirebilecekleri zamanı elinden geldiğince uzatmaya çalışıyordu.

Takvimler Mart 2021'i gösteriyordu. Boston'da yaşayan Thomas, o gün kemoterapi seansından yeni dönmüştü. Ashley'le konuşurlarken aniden kızına döndü ve bir itirafı olduğunu söyledi.

Thomas, 50 yılı aşkın zamandır bir kanun kaçağı olarak yaşamaktaydı. Henüz 20 yaşındayken Ohio'da bir bankayı soymuş ve 215.000 dolar çalmıştı. Üstelik gerçek ismi de Thomas Randele değil Theodore Conrad'di.

Ashley duyduklarına inanamıyordu. Babası kendisinden olayı araştırmamasını istemişti. Ancak genç kadının böyle bir durumda rahat olabilmesi mümkün değildi.

HER TIKLAMADA BİR GERÇEK DAHA AÇIĞA ÇIKIYORDU

O gece gözüne uyku girmeyen Ashley, kalkıp bilgisayarının başına geçti ve arama sayfasını açtı.

CNN'e konuşan Ashley, "Çocukken uyuduğum yatak odamda tek başımaydım. Arama çubuğuna 'Ted Conrad kayıp' diye yazdım. İlk çıkan maddenin başlığı 'Veznedar bankayı soydu' gibi bir şeydi. 'Aman Tanrım, babam bu' dedim kendi kendime. Hakkında yüzlerce ama yüzlerce haber vardı" dedi.

Ashley'nin tıkladığı her bağlantıda, babasının karanlık geçmişiyle ilgili gerçekler birer birer ortaya çıkıyordu.

Yazının Devamını Oku

540 yıllık gizem çözülüyor... 'Kuledeki Prensler'lerle ilgili gerçekler böyle gün yüzüne çıktı

3 Aralık 2023

İngiltere'nin Leicester şehri, 25 Ağustos 2012'de çok önemli bir keşfe sahne oldu. 1452-1485 yılları arasında hüküm süren Kral 3'üncü Richard'ın mezarı, bir otoparkın altında bulundu.

Keşifle ve Kral'ın yeniden toprağa verilmesiyle ilgili haberler, dünya genelinde 366 milyondan fazla izleyiciye ulaştı. Yaşananlar tüm dünyanın ilgisini çekmişti ancak perde arkası da en az önü kadar ilginçti.

Dahası 3'üncü Richard'la ilgili keşfi tetikleyen kişi, bir akademisyen ya da arkeolog değil bir yazardı.

3'üncü Richard

ORTADA DELİL YOKTU AMA TARİHÇİLER BİLE KABUL EDİYORDU

Richard'ı Arama Projesi adı verilen araştırma girişimi, Kral'ın mezarının akıbetine dair asırlar boyunca doğru kabul edilen ezberleri bozmak amacıyla organize edilmişti.

Yaygın kanı, Richard'ın kemiklerinin 1530'ların sonlarına denk gelen "Manastırların Tasfiyesi" döneminde gömülü olduğu yerden çıkarıldığı, yuhalamalar eşliğinde kalabalık bir güruh tarafından Leicester sokaklarında dolaştırıldığı ve Soar Nehri yakınlarında toprağa gömüldüğü yönündeydi. İlerleyen dönemde kemiklerin yeniden topraktan çıkarılarak nehre atıldığı da iddia ediliyordu.

Bu yönde herhangi bir kanıt olmamasına karşın, hikâye, önde gelen tarihçiler tarafından da kabul görüyordu.

Yazının Devamını Oku

Gecenin zifiri karanlığında tekneleri battı, iki plastik kova ile yaşama tutundular... Hayatta kalmalarını sağlayan detay neydi?

2 Aralık 2023

Hayatını değiştiren balık avına çıkmadan aşağı yukarı bir hafta kadar önceydi. Maike Hohnen arabasıyla bir inşaat sahasının önünden geçerken "ÜCRETSİZ" yazılı bir tabela gördü. Tabelanın dikili olduğu çimenlikte 100 kadar plastik kova vardı.

Hohnen kenara çekti, kovalardan 8-9 tanesini alıp kamyonetinin arkasına attı. Eve varınca da birkaç kovayı teknesinin deposuna yerleştirdi. "Bunlar bir gün bir işe yarar" diye düşünüyordu.

Balıkçılık, Hohnen'ın hayatında büyük bir yere sahipti. 14 yaşından itibaren yaz tatillerinde balıkçı teknelerinde çalışmış ve bunu 20 yıllık bir kariyere dönüştürmüştü.

Almanlara ait trollü teknelerde çalışmış, Kuzey Atlantik'te aylar boyunca karayı görmediği zamanlar olmuş, son 11 yılını da memleketi Avustralya'nın kıyılarında avlanarak geçirmişti. Dahası boş zamanlarında da hobi olarak balığa gidiyordu.

"DAMARLARINDA TUZLU SU DOLAŞIYOR"

Bu tutkusu oğluna da geçmişti. Hohnen'ın dediğine göre oğlu Julian ilk balığını avladığında henüz yürümeyi bile beceremiyordu. Hohnen, Julian için, "Sahilde bıraktığım bir oltaya tutunup ayağa kalktı ve makineyi çevirmeye başladı. Damarlarında kan değil tuzlu su dolaşıyor" ifadelerini kullandı.

Julian küçükken, kreşte geçirdiği zamanlar dışında tüm vaktini babasıyla geçiriyordu. Hohnen fabrikada balık işlerken ya da büyük ticari gemilerin yakıtlarını doldururken bile Julian yanında duruyor, babasını izliyor, iş arkadaşlarıyla konuşuyordu.

Dolayısıyla Hohnen ve arkadaşı Stephen Jeacocke, Haziran 2019'da balık avına çıkarken Julian'ı da yanlarına almışlardı.

Yazının Devamını Oku

Asırlar sonra bir filmle gündeme geldi... Napoleon ve Josephine'in efsanevi aşkı bir yalan mıydı? 'Kocan umurunda bile değil... Beni artık sevmediğine eminim'

29 Kasım 2023

Ünlü yönetmen Ridley Scott imzalı 'Napoleon' filmi Türkiye dahil birçok ülkede vizyona girerken tartışmaları da beraberinde getirdi.

Film, merkezine Napoleon Bonaparte ile "tek gerçek aşkı" olarak bilinen Josephine arasındaki ilişkiyi alıyor. Yönetmen Scott, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, filmdeki Napoleon'un, "Josephine'in aşkını kazanmak için dünyayı fethettiğini ancak bunu başaramayınca hem sevdiği kadını hem de kendini mahvettiğini" belirtti.

Filmde Josephine rolünü, son dönemde ülkesi İngiltere'nin en beğenilen aktrisleri arasına adını yazdıran Vanessa Kirby canlandırıyor.

Bu oyuncu seçimi tarihçilerin tepkilerine neden oldu. Zira Kirby, Napoleon'u canlandıran Joaquin Phoenix'ten tam 14 yaş küçük. Ancak tarihi belgeler, gerçek hayatta Josephine'in Napoleon'dan 6 yaş büyük olduğuna işaret ediyor.


Kirby ile Phoenix arasındaki yaş farkı tartışma yarattı

The New Yorker'a konuşan Scott, filmdeki tarihi tutarsızlıkları düzelten tarihçilere "Lüzumsuz işlerle uğraşmayın" diye tepki gösterdi ama Napoleon'la Josephine arasındaki yaş farkı, hayat hikâyelerinin ve ilişkilerinin gelişiminde önemli bir rol oynuyor. Nasıl mı? Gelin ayrıntılara yakından bakalım…

İKİ ÇOCUK ANNESİ DUL BİR KADINDI

Yazının Devamını Oku

Yoldan geçerken el salladıkları ama adını bile bilmedikleri yaşlı bir adamdı... Sırrı öldükten sonra gün yüzüne çıktı! 'Asla ama asla tahmin edemeyeceğiniz o kişi'

25 Kasım 2023

ABD'nin New Hampshire eyaletinin Hinsdale kasabasında yaşayanlar için Geoffrey Holt tanıdık bir simaydı.

Gününün önemli bir kısmını parlak turuncu çim biçme makinesinin üstüne oturup geleni geçeni izlemekle geçirirdi Holt. Bazen ona el sallarlardı. Holt da bazen aynı şekilde karşılık verirdi. Ama bunun dışında dikkat çekmeyen bir adamdı. Tanıyanların dediğine göre, dikkat çekmemek kendi tercihiydi.

Utangaç ve sessiz bir adamdı. Günlerini kendi prefabrik evinin de durduğu parkta geçirmekten memnundu. Mütevazı hatta kıt kanaat denebilecek bir yaşam sürüyordu. O kadar ki neredeyse herkesin birbirini tanıdığı 4.000 nüfuslu Hinsdale'de bile fark edilmemeyi başarabiliyordu.

Ancak bu adamın çok büyük bir sırrı vardı. Ve bu sırrı ölene kadar saklamayı başardı.

"ASLA TAHMİN EDEMEYECEĞİNİZ O KİŞİ"

Holt geçtiğimiz Haziran ayında 82 yaşında hayatını kaybetti. Ölümünün ardından Holt'un 3,8 milyon dolarlık bir servetin sahibi olduğu, üstelik tüm varlığını Hinsdale kasabasına bıraktığı ortaya çıktı.

Eylül ayında vasiyetnamenin açıklanması, Hinsdale halkında büyük bir şok etkisi yarattı. Ancak romanlarda ya da filmlerde yaşanabilecek bir olay gerçek olmuştu. Kasabanın en silik sakini aynı zamanda en varlıklı hayırseveriydi.

Yazının Devamını Oku

Sıradan bir ailesi olduğunu sanıyordu, gerçeği 26 yaşındayken öğrendi... 'Ben bir seri katilin kızıyım'

18 Kasım 2023

Kerri Rawson hayatını ikiye ayırıyor: Gerçeği öğrenmeden öncesi ve öğrendikten sonrası.

Gerçeği öğrenmeden öncesi oldukça sıradan... Ailece gidilen kamplar, babayla birlikte inşa edilen ağaç ev ve bahçeye dikilen çiçekler, bir de sözlü ve duygusal istismar var bu kısımda... Gerçeği öğrendikten sonrası ise inanılmaz...

Rawson, gerçekle 2005 yılında tanıştı. O sırada 26 yaşındaydı. Bir FBI ajanı kapısını çalıp babası Dennis Rader'ın tutuklandığını bildirdi Rawson'a.

FBI ajanının dediğine göre, Rader acımasız bir seri katil olmakla suçlanıyordu. Yıllar boyunca çok sayıda kişiyi öldürdüğü söyleniyordu. Basın kuruluşlarına ve polise, mektuplar ve şiirler göndermiş, kendisini BTK katili olarak tanıtmıştı.

BTK, Rader'ın benimsediği tüyler ürperten cinayet yöntemi olan "bind" (bağla), "torture" (işkence et), "kill" (öldür) kelimelerinin baş harfleriydi.


Kerri Rawson

SIRADAN BİR AİLE GİBİYDİLER

Yazının Devamını Oku

5.400 kiloluk filin öfkesinin hedefi oldu, nasıl sağ kurtuldu? 'Bütün kemiklerim aynı anda kırıldı... Hissetmedim ama sesini duydum'

5 Kasım 2023

Gemma Jones, filin kafası üzerinden sırtına tırmanırken tereddütlüydü.

Tayland'ın kuzeyinde Chiang Mai yakınlarındaki tepeleri kaplayan cangılın içindeydiler. Takvimler 2002 yılının Ekim ayını gösteriyordu.

Katıldıkları tura diğer gezginler yüksek puanlar vermişti. Belki de bu yüzden, Jones bir merdiven hatta bir eyer bekliyordu. Ancak bunun yerinde filin sırtına iple asılmış bir kalas olduğunu gördü. Bir yandan tırmanıyor bir yandan da "Umarım bir sorun olmaz" diye düşünüyordu.

Bugün 45 yaşında olan Jones, İngiltere'nin Warwickshire şehrinde yaşayan bir klinik psikolog ve yoga terapisti.

Söz konusu olay sırasında Jones henüz 24 yaşındaydı. İki arkadaşıyla birlikte Güneydoğu Asya, Avustralya ve Yeni Zelanda'yı içeren 15 aylık bir yolculuğa yeni başlamıştı.

FİLE BİNİP GEZMEK EN ÇOK İSTEDİĞİ ŞEYDİ

Aslında tecrübeli bir gezgin sayılırdı. Ancak sülüklerle, açık hava banyolarıyla ve "kafam kadar" dediği örümceklerle bu yolculuk Jones'u konfor alanının kıyısına getirmişti.

Turun üçüncü ve son gününde şehre geri dönmek için can atan Jones, en heyecanla beklediği etkinlik olan fil gezisini yapmadan gitmek istemiyordu.

Yazının Devamını Oku

'Sultan1966' isimli kullanıcının 25 yıllık sırrı böyle açığa çıktı... 'Ölen dedemden kaldı' demişti, gerçekler birer birer ortaya döküldü

28 Ekim 2023

Danimarka'da yaşayan akademisyen ve değerli taş tüccarı Ittai Gradel, 10 yıl kadar önce bir ikinci el satış sitesinde dolaşırken tabiri caizse bir altın madeni buldu.

Sultan1966 adlı bir kullanıcı, 19'uncu yüzyıla ait bir antika eser satıyordu. Gradel, satılan parçayı görür görmez biçilen fiyattan çok daha değerli bir şey olduğunu anladı. Akikten yapılmış olan eser, 2'nci yüzyıldan kalma yılan saçlı bir Roma Medusa'sıydı.

Gradel, 15 sterlin artı nakliye ücretini ödeyip satın aldığı parçayı, birkaç bin sterlin karşılığında bir koleksiyonere sattı.

İlerleyen dönemde Sultan1966, çok değerli parçaları gülünç denecek kadar düşük fiyatlara satmaya devam etti. Örneğin 150 sterline bir yüzük aldı Gradel. Bu yüzüğün Antik Mısır'da hüküm süren Ptolemaios Krallığı dönemine ait bir parçanın kopyası olduğunu düşünüyordu. Ancak paketi açtığında gözlerine inanamadı. Yüzük 2.000 yıldan daha eskiye ait bir orijinaldi. Bunu gören Gradel, Sultan1966'ya sattığı yüzüğe çok düşük fiyat biçtiğini bildirip fazladan 500 sterlin daha gönderdi.

SATICI İNGİLTERE'DE YAŞAYAN YAŞLI BİR ADAMDI

İnternet sitesinde kullanıcı kimliği kısmında Sultan1966'nın adının Paul Higgins olduğu ve İngiltere'de yaşadığı yazılıydı.

Gradel, Higgins'in bu çok değerli parçaları nasıl edindiğini merak ediyordu. Bu soruyu sorduğunda Higgins, dedesinin York'ta bir eskici dükkânı sahibi olduğunu söylemişti. Dediğine göre yaşlı adam 1953'te hayatını kaybedince dükkânı da içindeki eşyalarla birlikte kendisine kalmıştı.

Gradel, Higgins'in dediklerini doğrulamak için ölüm kayıtlarını incelediğinde gerçekten böyle biri olduğunu gördü. Ancak söz konusu kişi 1953'te değil bir yıl önce ölmüştü.

Yazının Devamını Oku

Arkadaşlarıyla eğlenirken gelen SMS'le tarihe geçti... 21 yaşındaki üniversite öğrencisi 2000 yıl sonra bir ilki başardı! 'Hayrete düşmüştüm, delirmiş gibiydim'

19 Ekim 2023

Luke Farritor'ı tarihe geçiren SMS, geçtiğimiz Ağustos ayında arkadaşlarıyla eğlenirken geldi. Nebraska-Lincoln Üniversitesi öğrencisi Farritor, bu SMS sayesinde, neredeyse 2.000 yıllık bir metni deşifre etmeyi başardı.

Farritor, birkaç ay önce dünya genelinde bir yarışmaya katılmıştı. Vesuvius Challenge (Vezüv Meydan Okuması) isimli bu yarışmanın amacı, Vezüv Yanardağı'nın MS 79'da püskürmesiyle kömüre dönen Antik Roma parşömenlerinin çevirisini yapmaktı.

Bilgisayar bilimleri bölümünde okuyan 21 yaşındaki Farritor da kömürleşmiş papirüslerin üzerine yazılı Yunan harflerini okuyabilecek bir yapay zekâ programı geliştirmişti.

Farritor'a partideyken gönderilen SMS'te, kömürleşmiş parşömenlerden birinin bir fotoğrafı yer alıyordu. Gelen SMS'i gören genç adam, önce bir kenara çekilip fotoğrafa baktı ardından fotoğrafı geliştirdiği programa yükleyip yeniden eğlenceye döndü.

Gece 1.00 sularında partiden ayrılıp öğrenci yurduna dönerken telefonunu cebinden çıkaran Farritor, ekrana baktığında gözlerine inanamadı. Geliştirdiği yapay zekâ destekli uygulama, fotoğrafta birçok harf seçmişti.

The Washington Post'a konuşan Farritor, "Hayrete düşmüştüm. Delirmiş gibiydim, zıp zıp zıplıyor, bağırıyor, çığlıklar atıyordum" diye anlattı o dakikaları.

İlerleyen dönemde uzmanlar, Farritor'ın uygulamasının tespit ettiği harflerin oluşturduğu kelimeyi tamamlamayı başardı. O kelime Yunanca mor anlamına gelen "porphyras"tı.

2000 YIL SONRA PARŞÖMENLERİ OKUYAN İLK KİŞİ OLDU

Yazının Devamını Oku

Dünyayı şoke eden o korkunç olay yıllar sonra yeniden gündemde... Tüyler ürperten istismar ve dolandırıcılık böyle ortaya çıktı

7 Ekim 2023

Dee Dee ve Gypsy, 7 yıldır ABD'nin Missouri eyaletinin Springfield şehrinde West Volunteer Way üzerinde küçük pembe bir kulübede yaşıyordu. Komşuları tarafından sevilen insanlardı. Çevrelerindeki kişilerin dediğine göre, "Bu anne kızla bir kez tanışanın onları unutması mümkün değildi".

Louisiana doğumlu olan Dee Dee o sırada 48 yaşındaydı. İri yarı, sevimli görünüşlü bir kadındı. Parlak renklerdeki kıyafetleri de bu görünüşüne katkıda bulunuyordu. Kıvırcık kumral saçlarını kurdelelerle tutturuyordu.

Kendisini tanıyanlar Dee Dee'yi, cömert bir insan olarak tanıyordu. Her zaman parası olmuyordu ama vaktini sevdikleri için harcamaktan hiç çekinmiyordu. Kolayca arkadaş edinip kendini sevdirebiliyordu. Bir yerde çalışmıyordu. Tüm zamanını ergenlik çağındaki kızı Gypsy'nin bakımına harcıyordu.

Gypsy, 1,5 metre boyunda ufak tefek bir kızdı. Tekerlekli sandalyeye bağlı yaşıyordu. "Şişe dibi camlı" tabir edilen kocaman gözlükler takıyordu. Soluk cildiyle, kemikleri sayılan vücuduyla, sürekli ağrıyan kırık dişleriyle pek çok sağlık sorunu yaşıyordu. Midesine bağlanmış bir tüple besleniyor, zaman zaman bir oksijen tüpü yardımıyla soluk alabiliyordu.

7 YAŞINDA BİR ÇOCUĞUN ZEKÂSINA SAHİP OLDUĞUNU SÖYLÜYORDU

Dee Dee, kızının hastalığının ne olduğuyla ilgili sorulara uzun bir listeyle yanıt veriyordu: Gypsy Rose, kromozomal bozukluklar, musküler distrofi, epilepsi, ağır astım, uyku apnesi ve göz sorunları ile mücadele ediyordu. Bebekliğinden itibaren bu durumdaydı. Doğar doğmaz yoğun bakıma alınmış, 2-3 yaşlarındayken lösemi geçirmişti.

Yaşadığı bu sağlık sorunları, Gypsy'nin sesine de yansıyordu. Sesi çok ince ve çocuk gibiydi. Dee Dee, çevredeki kişilere sık sık Gypsy'nin beyin hasarı yaşadığını hatırlatıyor, diğer çocuklara ayak uydurması mümkün olmadığından evde eğitim gördüğünü söylüyordu. Dediğine göre bu dost canlısı, konuşkan kız, 7 yaşındaki bir çocuğun zekâsına sahipti. Dee Dee kızıyla iletişim kuran herkesten bu gerçeği göz önünde bulundurmasını istiyordu. Gypsy, prenses kostümlerini çok seviyor, küçücük kafasına kocaman Cinderella perukları ve şapkalar takıyordu.

Anne kız birbirlerinden asla ayrılmıyordu. Bir keresinde Gypsy, "Biz bir çift ayakkabı gibiyiz. Birimiz olmadan diğerimiz bir işe yaramaz" demişti.

Yazının Devamını Oku

Uzayda 371 gün geçirdi, kapsülden kucakta taşınarak çıkarıldı... Genlerden bağırsak bakterilerine her şey etkileniyor! Bilim insanları bu sorulara yanıt arıyor

1 Ekim 2023

NASA Astronotu Frank Rubio, 371 gündür yaşamakta olduğu Uluslararası Uzay İstasyonu'na (ISS) nihayet veda etti ve Dünya'ya döndü. Rubio bu sayede "tek seferde uzayda en uzun süre vakit geçiren Amerikalı" unvanını da elde etti. Bu rekor daha önce 355 gün uzayda kalan Mark Vande Hei'a aitti.

Aslına bakılırsa Rubio, bu rekoru biraz şans eseri kırdı. Kendisini ve beraberindeki Rus kozmonotlar Sergey Prokopyev ve Dmitri Petelin'i Dünya'ya getirecek olan uzay aracında yaşanan soğutucu sızıntısı nedeniyle başlangıçta 180 gün olarak planlanan görev süresi, Mart ayında alınan bir kararla uzatıldı. Rubio, bu süreçte Dünya yörüngesini toplam 5.963 kez döndü, 253,3 milyon kilometre yolculuk yaptı.

Ancak tek seferde uzayda en uzun süre vakit geçiren kişi rekoru halen Rus kozmonot Valeri Polyakov'da. Polyakov, 1990'ların ortalarında Mir Uzay İstasyonu'nda 437 gün geçirmişti.

Soyuz MS-23 uzay aracıyla Dünya'ya dönen Rubio, Prokopyev ve Petelin, Kazakistan'ın Jezkazgan kasabası yakınlarına indi. ISS'te mikro yerçekimi ortamında geçirdikleri zamanın vücutlarında yaptığı etki nedeniyle, astronotlar uzay aracından taşınarak çıkarıldı.

Rubio'nun uzayda geçirdiği 371 gün, insanların uzun süren uzay uçuşlarından nasıl etkilendiği ve yaşanabilecek sorunlarla nasıl başa çıkılabileceği konusunda önemli veriler sağlayacak. Zira Rubio, uzayda sınırlı sayıdaki aletle düzenli egzersiz yapmanın insan vücudunu nasıl etkilediğini ölçen bir araştırmaya katılan ilk astronot.

Bu bilgiler önümüzdeki dönemde yapılması planlanan ve Güneş Sistemi'nin uzak noktalarını hedefleyen yeni yolculuklar için çok kritik. Örneğin şu anki planlarla Mars'a yapılacak bir yolculuğun 1.100 gün (yani 3 yıldan fazla) sürmesi planlanıyor. Bu yolculukta kullanılacak olan araç ISS'ten çok daha küçük olacak. Bu da daha küçük ve hafif egzersiz aletlerine ihtiyaç olduğu anlamına geliyor.

Peki, egzersiz sorunları bir yana, uzayda zaman geçirmek insan vücuduna nasıl etkiler yapıyor? Bilim insanlarının açıklamaya çalıştığı bu değişimlere teker teker bakalım...

Yazının Devamını Oku

Film gibi hikâyenin kahramanı yaşadıklarını yıllar sonra anlattı... 3 gün boyunca 30 metre derinlikteki okyanus sularında mahsur kaldı! Sağ kurtulmayı nasıl başardı?

27 Eylül 2023

Harrison Okene felakete en olmayacak yerde yakalandı: Tuvalette...

Çalıştığı Jascon-4 isimli römorkör teknenin tuvaletine girmişti Okene. Tam o sırada gelecek deli bir dalganın tekneyi alabora edeceğini tahmin bile edemezdi. Ama olmaz denen şey oldu ve tekne ters döndü. Okene kendini bir anda yerde buldu. Klozet kafasının üzerinde asılı duruyordu.

Dışarı çıkmak için kapıyı açmaya çalışırken klozet yerinden kopup Okene'nin kafasına düştü. Birkaç saniye sonra elektrikler kesildi ve ortalık kapkaranlık oldu. Okene'nin ışıklar sönmeden önce gördüğü son şey, kafasından akan kandı.

Ortalık karardıktan sonra tuvalete su dolmaya başladı. Yaşadıklarını The Guardian'a anlatan Okene, "Fazla zaman geçmedi, bir ya da iki dakika" dedi. Ardından teknenin denizin tabanına çarptığını hissetti. Suyun 30 metre derinine inen römorkör dibe oturmuştu.

OLDUKÇA SIRADAN BİR GÜNDÜ

Biz "felaket" dedik ama Okene, 26 Mayıs 2013 günü meydana gelen bu kaza ve sonrasında yaşadığı sıra dışı günler için "felaket" kelimesini kullanmıyor, onun yerine "olay" diyor.

Okene'nin tabiriyle olayın yaşandığı gün her şey oldukça sıradandı. O sırada 29 yaşında olan Okene, Nijerya kıyılarının 20 mil açığındaki bir petrol tankerine eşlik eden römorkörde aşçı olarak çalışıyordu. O günlerde hava oldukça fırtınalı, deniz de oldukça kabarıktı. Römorkörün görevi, tankerin rotasında kalmasına yardımcı olmaktı.

Okene, her sabah olduğu gibi o sabah da ilk iş üzerini bile giymeden kahvaltı hazırlığı için elektrikli ocakları açmak üzere teknenin mutfak kısmına gitmişti. Tuvalete giderken üç gün sonra çıkacağı iznin hayalini kuruyordu. O anda dalga Okene'yi tuvalette yakaladı ve tekne alabora oldu.

Yazının Devamını Oku

İnsanlık tarihinde bir ilke imza atmak üzereydi, 'Sorun olunca ağlıyor musunuz?' diye sordular... 'Altı'nın yaşadıkları 40 yılın ardından yeniden gündemde

18 Eylül 2023

Takvimler 1983 yılını gösteriyordu.

Sally Ride, uzaya çıkan ilk Amerikalı kadın olarak adını tarihe altın harflerle yazdırmaya hazırlanıyordu.

O ve mürettebattaki diğer astronotlar basının karşısına geçmiş, birkaç hafta sonra yapacakları yolculukla ilgili bilgiler veriyordu.

Ride ve meslektaşları, parçası olacakları Challenger misyonunun önemine, astronomi bilimine yapacağı katkılara dair konuşmaya hazırdı. Ancak muhabirlerin birinden gelen soruyu duyan herkes, başta Ride olmak üzere, donup kaldı.

Muhabir, "Bu grubun bir üyesi olarak eğitimleriniz sırasında bir sorun çıktığında, mesela tuhaf bir arıza olduğunda nasıl tepki verdiniz? Bir insan olarak bunu nasıl karşıladınız? Ağlıyor musunuz böyle durumlarda? Ne yapıyorsunuz?" diye sordu.

Muhabire diplomatik bir dille yanıt veren Ride, mürettebattaki erkek astronotların hiçbirine asla böyle bir soru sorulmayacağına da dikkat çekti.


Yazının Devamını Oku

Adana'da 66, Şanlıurfa'da 52 gün... Yaş hazne küre sıcaklığı hesapları korkuttu: 5 milyardan fazla insanın hayatı tehlikede

18 Eylül 2023

İnsan sağlığını tehlikeye atacak denli yüksek sıcaklıkların yaşandığı gün sayısı, yıldan yıla artıyor. Üstelik bu olayların yaşandığı bölgeler de her geçen gün genişliyor. Geçtiğimiz günlerde, kamuya açık iklim verilerini analiz eden bir kâr amacı gütmeyen kuruluş olan CarbonPlan'in desteğiyle hazırlanan ve The Washington Post gazetesinde yayımlanan bir haber, bu durumun ne kadar korkutucu boyutlara ulaştığını gözler önüne serdi.

Buna göre, 2050 yılında 5 milyardan fazla insan, en az bir ay boyunca açık havada güneş altında hayatı tehdit edecek düzeyde ısıya maruz kalacak. 2030'da 4 milyar kişi olması beklenen bu sayı, 2000'lerin başında 2 milyardı.

CarbonPlan'in analizinde "wet-bulb globe temperature" (yaş hazne küre sıcaklığı ya da kısaca WBGT) olarak adlandırılan bir ölçümün, yaklaşık hesaplaması kullanıldı. WBGT; sıcaklığı, nem, güneş ışığı ve rüzgâr faktörleriyle birlikte ölçüyor ve ısının insan bedenine verdiği zararın değerlendirilmesinde altın standart kabul ediliyor.

Yapılan analizde fazlasıyla riskli sıcaklık sınırı 32 santigrat derece olarak belirlendi. WBGT'nin 32 dereceyi aştığı noktada en sağlıklı yetişkinler bile, açık havada bir saat içinde 15 dakikadan fazla hareket ettiklerinde, ısı stresiyle karşı karşıya kalıyor. Dahası ısı kaynaklı ölümlerin birçoğu, çok daha düşük sıcaklıklarda gerçekleşiyor.

CarbonPlan'in verilerine göre, dünyadaki büyük şehirler arasında en tehlikeli olan Endonezya'nın Pekanburu şehri. Pekanburu halkı 2050 yılında 344 gün boyunca 32 derecenin üzerinde WBGT yaşayacak. Yani şehirde yılın neredeyse tamamında kavurucu ve boğucu derecelerde kaydedilecek. Bu sayı Brezilya'nın Belem şehrinde 222 gün, Dubai'de 189, Kalküta'da 188, Lagos'ta ise 181 gün olacak.

ADANA'DA 66 ŞANLIURFA'DA 52 GÜN

"Peki ya Türkiye?" diye sorduğunuzu duyar gibiyiz. CarbonPlan'in veri tabanında birçok şehrimizle ilgili de bilgi yer alıyor. Durum Pekanburu ya da Belem'deki kadar endişe verici olmamakla birlikte, 2050 yılında Türkiye'nin birçok şehrini de tehlikeli sıcaklar bekliyor.

Yazının Devamını Oku

Suikast sırasında Kennedy'nin yanında olan Gizli Servis ajanı, 60 yılın ardından sessizliğini bozdu! 'Sihirli mermi' hakkında söyledikleri tartışma yarattı

13 Eylül 2023

Paul Landis, ilk duyduğu silah sesini hiç unutamadı. Bir an için "Belki bir havai fişektir ya da lastik patlamıştır" diye boş yere umutlansa da silahları tanıyordu ve duyduğu sesin silah sesi olduğunu biliyordu. Ardından iki el daha ateş edildi ve Başkan, aracının arka koltuğuna yığıldı. Sonraki günlerde Landis ne zaman başını yastığa koysa, o anı düşünmeden duramadı.

Landis, ABD Başkanı John F. Kennedy'e 1963 yılında Dallas'ta düzenlenen suikast esnasında konvoya eşlik eden Gizli Servis ajanlarından biriydi.

Aradan 60 yıl geçti. Landis, 22 Kasım 1963 günü Dealey Plaza'da yaşananlara dair neredeyse hiç konuşmadı. Bu sessizlik nihayet geçtiğimiz günlerde sona erdi. Üstelik Landis'in anlattıkları, resmî söylemden oldukça farklıydı.

ABD tarihinin en unutulmaz olayları arasında ilk sıralarda yer alan suikast, Kennedy'nin apar topar hastaneye götürülüşü, cenazesi ve sonrasında yaşananlar, Landis'in kaldıramayacağı kadar acı vericiydi. Bu nedenle Gizli Servis'ten ayrılan Landis, Washington'ı da terk etti. Kâbusları geride kaldıktan sonra yaşananlar üzerine düşünmeye ve okumaya başlayan Landis'in okudukları ile hatırladıkları birbirini tutmuyordu. Eğer Landis'in hatırladıkları doğruysa, çok tartışılan "sihirli mermi" aslında o kadar da sihirli değildi.

Landis, en sonunda hatırladıklarını bir kitapta toplamaya karar verdi ve ortaya ABD'de Ekim ayında raflarla buluşacak olan "Final Witness" (Son Tanık) çıktı. Landis'in kitapta anlattıkları, ülke tarihini değiştiren günlerden birine dair anlatının yeniden gözden geçirilmesine ve o gün Dallas'ta birden fazla suikastçı olduğu yönündeki şüphelerin güçlenmesine neden olabilir.


Bu fotoğraf silah sesleri duyulmadan 1 dakika önce çekildi

Elbette Landis'in anlattıklarına da tedbirli yaklaşmak gerekiyor. Landis'in 60 yıl boyunca sessizliğini korumuş olması, Gizli Servis'teki ortağını bile şüphelendiren bir durum. Dahası aradan geçen yıllar, en güçlü hatıraları bile değiştirebiliyor. Üstelik Landis'in kitabında yazdıkları, suikastın hemen ardından verdiği resmî ifadelerle de çelişiyor.

Yazının Devamını Oku

Çıplak fotoğraflarını internete sızdıran kişiyi noktalama işaretlerinden buldular! Kendilerini feda ettiler ama işe yaradı... İkizlerin amansız savaşı

10 Eylül 2023

Madison Conradis, 10 yıl önce tanımadığı bir Facebook hesabından endişe verici bir mesaj aldı. Mesajda çıplak fotoğraflarının internette siteden siteye yayıldığı belirtiliyordu.

Madison, o sırada henüz 24 yaşındaydı ve Florida merkezli bir şirketin pazarlama departmanında çalışmaya başlamıştı.

Söz konusu fotoğraflar Madison'ın üniversite öğrencisi olduğu dönemde çekilmişti. Kısa süreliğine modellik ve oyunculuk yapan Madison'ın katıldığı bir çekimin perde arkasını yansıtan bu karelerin kesinlikle yayınlanmamış olması gerekiyordu.

Fotoğrafları çeken sanatçının ve pek çok meslektaşının eserlerini yükledikleri site, bir yıl önce korsanların saldırısına uğramıştı. Madison söz konusu fotoğrafların bu şekilde ele geçirildiğini düşündü başlangıçta.

Üstelik sadece fotoğrafları değil, adı ve iletişim bilgileri, paylaşımlar konusunda hiçbir kuralın geçerli olmadığı 4chan sitesi üzerinden dünyaya yayılıyordu.

Madison, o günleri Washington Post'a anlatırken, "Yüreğim ağzıma geldi. 'Birileri bunlara nasıl ulaşmış? Fotoğraflarımı nereden bulmuşlar? Başka kimlere gönderiyorlar?' diye düşünmek çok ürkütücü" ifadelerini kullandı.

FOTOĞRAFLAR BABASINDAN ESKİ PATRONUNA KADAR HERKESE GİTTİ

Fotoğrafları yayan kişi her kimse bununla yetineceğe benzemiyordu.

Yazının Devamını Oku

'Londra Köprüsü' yıkılalı 1 yıl oldu... Kraliçe öldüğünde neden yanında sadece iki çocuğu vardı? İşte 7 Eylül'den 8 Eylül'e 24 saatte yaşananlar

7 Eylül 2023

İngiltere Kraliçesi 2'nci Elizabeth, 8 Eylül 2022 Perşembe tarihinde, hayata gözlerini yumdu. Kod adıyla ifade etmek gerekirse o gün, "Londra Köprüsü yıkıldı".

Aslına bakılırsa ilerleyen yaşı ve sağlık sorunları nedeniyle Kraliçe'nin ölümü çok da beklenmedik bir şey değildi. Hatta devletin tüm kurumları, bu kaçınılmaz ölümün yaşandığı güne dair hazırlıklarını çoktan yapmıştı. Televizyon kanallarının yayın stratejileri, spikerlerin giyecekleri kıyafetlere kadar belirlenmiş, herhangi bir aksaklık yaşanmaması için defalarca prova yapılmıştı.

Yine de Kraliçe'nin ölümü hem ailesi hem de ülkesinin geri kalanı için bir sürpriz oldu. O kadar ki Elizabeth'in son saatlerinde yanında sadece en büyük oğlu Charles ve kızı Anne vardı. Diğer çocukları ve torunları, haberi alır almaz Kraliçe'ye son kez veda edebilmek için yollara düşse de İskoçya'da bulunan Balmoral Kalesi'ne vaktinde ulaşmayı başaramadı.

Anne ve Charles'ın o sırada İskoçya'da olmaları da tamamen şans eseriydi. Her ikisi de annelerinin yanına, Kraliçe son nefesini vermeden birkaç saat önce ulaşabilmişti. Örneğin Anne, 7 Eylül gecesi Balmoral'da uyumuş ancak ertesi sabah bir vakıf etkinliğine katılmak için Blairgowrie'ye doğru yola çıkmıştı. Öğlen saatlerinde kaleye geri çağrıldığında etkinlik devam ediyordu.

Kraliyet ailesine çok yakın bir kaynağın Daily Beast'e yaptığı açıklamada kullandığı ifadelerle, "Herkesin aklının bir köşesinde Kraliçe'nin her an ölebileceği vardı ama o Çarşamba günü hiç kimse ölümün ertesi gün gerçekleşmesini beklemiyordu".

BİR ÖNCEKİ GÜN BAŞBAKANLARI KABUL ETMİŞTİ

Bu durumun altında Kraliçe'nin bir önceki hafta sonu oldukça iyi durumda olması yatıyordu. Hatta hem kendisi hem de danışmanları, Kraliçe'nin görev süresi sona eren Başbakan Boris Johnson'ı ve görevi devralan Başbakan Liz Truss'ı kabul edebilecek kadar iyi olduğuna karar vermişti. Nitekim Johnson ve Truss 6 Eylül Salı günü Balmoral'a gitti ve resmi devir teslim gerçekleşti.

Görüşmenin ardından Kraliçe'nin Truss'la birlikte olduğu sırada çekilen bir fotoğraf da kamuoyuyla paylaşıldı. Bu fotoğrafta Kraliçe'nin iyice zayıfladığı görülebiliyordu. Ellerinin üzerindeki morluklar da dikkat çekmişti. Uzmanlar bunların damar yolu iğnelerinden kaynaklı olabileceğini öne sürmüş, Kraliçe'nin sağlık durumunun çok iyi olmadığı spekülasyonları yapılmıştı.

Yazının Devamını Oku

'Bu imparatorluğun sonunu görüyorum' İki ölüm ve bir boşanma, dünyanın en zengin ailelerinden birinin bütün sırlarını ortaya döktü... Şimdi gözler mahkemede

2 Eylül 2023

Takvimler 2003 yılını gösterirken, Paris'in ünlü avukatlarından Claude Dumont Beghi'nin ofisinden içeri göz kamaştırıcı şıklıkta, platin sarısı saçlı bir kadın girdi. Gözyaşları içindeki kadın, birilerinin "bebeklerini" (atlarını kastediyordu) elinden almak istediğini söylüyor ve avukattan yardım istiyordu.

Kadının anlattığına göre, merhum eşi şampiyon safkan atlar yetiştiriyordu. Çift olarak özellikle Chantilly ve Paris'teki yarışların tanınan yüzleriydiler. Eski bir model olan kadının adı Slyvia Roth, kocasının adı ise Daniel Wildenstein'di. İkili 1964 yılında tanışmıştı. O sırada Sylvia podyumlarda fırtınalar estiren bir modeldi. Daniel ise varlıklı bir sanat koleksiyoncusu ailenin kızıyla yaptığı mantık evliliği nedeniyle oldukça mutsuzdu.

Daniel, Sylvia'dan 16 yaş büyüktü. Tanıştıkları sırada iki erkek çocuk babasıydı ve daha fazla çocuk istemiyordu. Bu nedenle birlikte oldukları 40 yıl boyunca Sylvia, atlarını doğmayan çocuklarının yerine koymuştu. Daniel, 2001'de kanser nedeniyle hayatını kaybettiğinde, Sylvia'ya ufak bir hara bırakmıştı.

Bir yıl kadar sonra Sylvia'nın telefonu çalmıştı. Arayan harada çalışan at eğiticisiydi ve yerel yarış gazetesi Paris Turf'te tuhaf bir şey fark ettiğini söylüyordu. Sylvia'nın atlarının sahibi artık "Madam Wildenstein" değil "Dayton Limited" olaral görünüyordu. Dayton Limited, Daniel'in oğullarının sahip olduğu İrlanda merkezli şirketin adıydı.

Bunun üzerine Sylvia, hemen koşup Dumont Beghi'nin kapısını çalmıştı. Ancak elinde ne atların sahibi olduğuna dair bir belge ne de merhum eşinin mirasıyla ilgili bir bilgi vardı.


Daniel Wildenstein'in atlarından Pawneese, 1976'da bir yarışta

İMZALADIĞI KAĞITLARIN NE OLDUĞUNU BİLMİYORDU

Yazının Devamını Oku

Her şey 20 saniye içinde oldu! 3 metrelik köpek balığı sağ bacağını alıp götürdü, peki nasıl hayatta kaldı? 'Avazım çıktığı kadar bağırdım ve...'

30 Ağustos 2023

Addison Bethea, bir şeylerin bacağını çektiğini hissettiğinde, ağabeyi Rhett'in kendisine bir eşek şakası yaptığını zannetti.

Sıcak bir cumartesi öğleden sonrasıydı. Addison, Rhett ve arkadaşları deniz gözlüklerini ve şnorkellerini takmış, Florida açıklarında deniz tarağı arıyordu.

Bethea kardeşler Florida'da doğup büyüdüklerinden yüzdükleri sulara aşinaydılar. Ancak Rhett'in arkadaşlarından biri ilk kez bu kıyılarda denize giriyordu. Addison, "Onu korkutmak için köpek balıklarıyla ilgili şakalar yapıyorlardı" dedi.

Addison, sağ bacağının aşağı doğru çekildiğini hissettiğinde dört kişilik grup denize gireli 20 dakika olmuştu. Bacağını çeken şey o kadar kuvvetliydi ki genç kadın bir anda kendini suyun altında buldu. İki kardeş dakikalardır, deniz taraklarını koydukları torbayı birbirlerine atarak şakalaşıyordu. Dolayısıyla Addison'ın "Rhett yapmıştır" diye düşünmesi oldukça normaldi.

Ancak genç kız kafasını sudan çıkardığında, ağabeyinin arkasında değil önünde olduğunu gördü ve o anda başına ne geldiğini anladı: Bir anda yanında ortaya çıkan bir köpek balığı, Addison'ın sağ bacağını baldır kısmından ısırmıştı.

"ÇOK KAN VARDI"

Addison'ın aklına Rhett'ten yardım istemekten başka bir şey gelmedi. Rhett, kardeşine dönüp baktığı anda, köpek balığının Addison'a doğru bir hamle daha yaptığını ve genç kadının sağ bacağını kalçasının altından ısırdığını gördü. Hamlenin etkisiyle Addison bir kez daha suyun altında buldu kendini.

Addison ortadan kaybolunca, Rhett birkaç saniyeliğine donup kaldı. Kardeşi nereye gitmişti? Addison, "Sonra yüzeye çıktım ve olan biten her şeyi gördüm: Köpek balığının kuyruğunu, bacağımdan akan kanı. Çok kan vardı" ifadeleriyle anlattı o anları.

Yazının Devamını Oku

Zayıflama ilaçları sayesinde bir ilk yaşandı! Danimarka ekonomisinde dengeler değişti... Peki uzmanlar neden endişe ediyor?

29 Ağustos 2023

Son dönemde obezite tedavisi denince tüm dünyada akla gelen iki ilaç var. Etken maddesi "semaglutid" olan ve en kilolu hastalarda bile başarılı sonuçlar verdiği söylenen Ozempic ve Wegovy isimli bu ilaçlar, sadece kullananların görünümünü değil bir ülkenin ekonomisini de yeniden şekillendiriyor.

Nasıl mı? Hemen anlatalım.

Her iki ilaç da Novo Nordisk isimli ilaç şirketi tarafından üretiliyor. Danimarka merkezli Novo Nordisk, 100 yılı aşkın zamandır diyabet ilaçları üretse de pek dikkat çeken bir şirket değildi. Ancak zayıflama ilaçlarının etkisiyle çok kısa süre içinde çok hızla büyüyen Novo Nordisk, Danimarka ekonomisinde dengeleri değiştirdi.

Danimarka şu an dünyanın en hızlı büyüyen ülkeleri arasında yer alıyor. Ekonomistler ülke ekonomisindeki büyümenin, sadece ve sadece Novo Nordisk'in büyümesiyle açıklanabileceğini belirtiyor. Dahası ekonomistlere göre, bu ilaçlara yönelik talebin dünya piyasalarında çok yüksek olması, Danimarka Merkez Bankası'nın faiz oranlarını normal seviyenin altında tutmasına neden oluyor.

AVRUPA'NIN EN DEĞERLİ İKİNCİ ŞİRKETİ OLDU

Geçtiğimiz birkaç haftada Novo Nordisk'in piyasa değeri, Danimarka ekonomisinin ötesine geçti. Hisse fiyatlarındaki tırmanış, Novo Nordisk'in lüks tüketim ürünleri grubu LVMH'den sonra Avrupa'nın en değerli ikinci şirketi olmasını sağladı.

Novo Nordisk'in etkisi o kadar büyük ki Danimarkalı ekonomistler, şirketin ulusal istatistiklerin dışında tutulması ihtimalini değerlendiriyor.  Yani Danimarka'da "Novo Nordisk bir yana, ekonominin geri kalanı öbür yana" gibi bir durum yaşanıyor.

Aslına bakılırsa 5,9 milyonluk Danimarka'da, küresel öneme sahip birçok başka şirket var. Oyuncak üreticisi Lego ve nakliye devi Maersk, ilk akla gelenler. Ancak ekonomistler Novo Nordisk'in ekonomik istatistikler üzerindeki etkisinin eşi benzeri olmadığını belirtiyor.

Yazının Devamını Oku

Sosisli sandviç tezgahından Putin'in aşçılığına ve Wagner Grubu'nun liderliğine: Gündemdeki isim Yevgeni Prigojin... Son videosunda bu mesajları vermişti

24 Ağustos 2023

Rusya'dan dün akşam saatlerinde gelen bir haber dünya gündemini sarstı.

Haberde 10 kişilik bir özel özel yolcu uçağının Moskova yakınlarında düştüğü belirtiliyordu. Rusya Havacılık Kurumu, uçağın yolcu kayıtlarında Paralı asker grubu Wagner'in kurucusu Yevgeny Prigojin'in de adı olduğunu duyurdu. Ancak Prigojin'in uçakta ya da hayatta olup olmadığıyla ilgili kesin bir açıklama yapılmadı. Ne var ki Prigojin'in kazada ölmüş olduğu ihtimali üzerinde duruluyor.

Bu kaza Prigojin'in kim olduğu ve nasıl Rusya'nın en güçlü isimlerinden biri haline geldiği sorularını da bir kez daha gündeme taşıdı.

Çeşitli kaynaklara göre, üst düzey Rus yetkililerin önemli bir kısmı Prigojin'i 2014 yazında Kırım'ın ilhakı sırasında tanıdı. O güne kadar Prigojin sadece, "ordunun iaşe ihalelerini alan kişi" olarak biliniyordu. The Guardian'ın aktardığına göre, o dönemde yapılan bir toplantıda Prigojin Savunma Bakanlığı'ndan kendisinin topladığı "gönüllüler"in eğitimini talep etmişti. Bu gönüllüler Rusya ordusuyla resmi bağ kurmayacak ancak Rusya'nın savaşlarında rol oynayacaktı.

Bakanlıktakiler Prigojin'in bu tavrından pek hoşlanmamıştı ama Prigojin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i kastederek "Emirler Baba'dan geliyor" demiş ve Rusya lideriyle ne kadar yakın olduklarının altını çizmişti. O sırada pek ciddiye alınmayan bu adam ve planlarının ilerleyen yıllarda Rusya'nın dış politikasında ve askeri girişimlerinde bu kadar büyük bir rol oynayacağını kimse bilmiyordu.

İşte Prigojin hakkında merak edilenler...


Yazının Devamını Oku

64 yıllık bir acı... Gizemli olay bir kez daha gündemde: 16 Mayıs 1959 gecesi ne oldu?

22 Ağustos 2023

Kelso Cochrane, Karayipler'de bir ada olan Antigua'da dünyaya gelmiş, 5 yıl önce İngiltere'ye yerleşmişti. 32 yaşındaydı. Londra'da marangoz olarak çalışıyor ve hukuk eğitimi almayı planlıyordu.

İngiltere'ye taşınmadan önce bir süre ABD'de yaşamış ve evlenmişti. Çok uzun ömürlü olmayan bu evlilikten iki kızı olmuştu Cochrane'in. Onlarla bağını sürdürüyor, çocuklarına sık sık hediye oyuncaklar gönderiyordu. Kızlarından Josephine, BBC'ye yaptığı açıklamada, "Bu küçük şeyler bana babamın sevgi dolu olduğu ve bizi önemsediği izlenimini veriyordu" diye konuştu.

Londra'daki Karayip kökenli göçmenlerin birçoğu gibi, Cochrane de şehrin batısında Notting Hill bölgesinde yaşıyordu. Geçmişte işçi sınıfı mensubu beyazların yaşadığı bu bölge, Karayiplilerin kalacak yer bulabildiği az sayıdaki yerden biriydi. Ancak bu konutların çoğu bakımsız, aşırı kalabalık ve değerinin üstünde pahalıydı.

16 Mayıs 1959 günü Cochrane iş yerinde bir kaza yaşadı. Baş parmağındaki ağrıyı baştan önemsemese de en sonunda akşam saatlerinde Paddington Genel Hastanesi'ne gitmeye karar verdi.

Cochrane hastane çıkışında, 5-6 kişilik bir grubun saldırısına uğradı. Görgü tanıklarına göre tamamı beyaz gençlerden oluşan gruptakiler, etrafını çevirdikleri adamı tekmelerle, yumruklarla dövüyordu.

O sırada yoldan geçen iki Jamaikalı, Cochrane'e yardımcı olmak amacıyla gruba müdahale edince saldırganlar dağıldı.

BİRKAÇ SAAT İÇİNDE HABER GAZETELERE ULAŞTI

Cochrane aldığı darbelere rağmen ayakta durabiliyordu. O nedenle ambulans çağırmak yerine yoldan bir taksi çevirip Cochrane'i Kuzey Kensington yakınlarındaki St. Charles Hastanesi'ne götürdüler.

Yazının Devamını Oku

Yıllar önce çekilen görüntülerin yayınlanması yarım asırlık meseleyi gündeme taşıdı... Gülden ve Neşe Karaböcek arasında neler yaşanmıştı?

18 Ağustos 2023

"Dilek Taşı", "Sürünüyorum" gibi şarkılarıyla 1970'li yıllardan günümüze Türkiye'de müziğe damga vuran isimlerden biri olan Gülden Karaböcek'in Konya'da bir çorbacıda şarkı söylerken çekilmiş olan görüntüleri, dün sosyal medyanın en çok konuşulan konularından biriydi.

Karaböcek'in kızı Nur Düzgit, Hürriyet'ten Behlül Aydın'a yaptığı açıklamada, söz konusu görüntülerin 4 yıl önce çekildiğini, Karaböcek'in nostalji temalı mekânda düzenlenen imza gününün ardından gelen ricaları kıramayarak 'playback' bir şarkı söylediğini belirtti.

Gülden Karaböcek'in kendisi gibi şarkıcı ablası Neşe Karaböcek'in eski eşi, prodüktör Atilla Alpsakarya ile evliliğine ilişkin yorumlara da değinen ve Demet Akalın'ın kullandığı "enişteci" ifadesinin kendilerini üzdüğünü vurgulayan Düzgit, "Annemin çorbacıda sahne aldığı haberlerini hiç dert etmedik. Ama Demet Akalın'ın 'enişteci' yorumu bizi çok üzdü. Onu annem de ben de çok severdik" diye konuştu.

Peki Neşe Karaböcek-Atilla Alpsakarya-Gülden Karaböcek üçgeninde ne yaşanmıştı? Bu sorunun cevabını Hürriyet gazetesi arşivlerinde aradık.

YIL 1974… NEŞE KARABÖCEK'TEN GÜNDEMİ SARSAN İDDİALAR

Dilerseniz en baştan başlayalım. Çocuk yaşta sahnelerle tanışan Neşe Karaböcek, "Ağlama Değmez Hayat", "Artık Sevmeyeceğim" gibi bugün bile herkesin ezbere bildiği şarkılarıyla 70'lere damga vurmuş şarkıcılarımızın başında geliyordu. Atilla Alpsakarya ise Neşe Karaböcek'in plaklarının çıktığı müzik şirketinin prodüktörüydü.

Neşe Karaböcek, 1964 yılında Alpsakarya ile dünya evine girdi. Bu evlilik 10 yıl kadar sürdü. 1 Mart 1974 tarihli Hürriyet gazetesinde, çiftin boşanma aşamasında olduğu haberi birinci sayfadan veriliyordu.

Haberin iç sayfalardaki detayında, "Neşe Karaböcek sevişerek evlendiği eşinden ayrılma sebebini zaman zaman evi terk etmesi ve geçimsizlik olarak göstermiştir" ifadeleri yer alıyordu.

Yazının Devamını Oku

Dünya onları Oscar ödüllü bir filmle tanımıştı... İddialar herkesi şoke etti! Meğer bütün hayat hikâyesi bir yalanmış

16 Ağustos 2023

Kitaplara, filmlere konu olacak bir insan hikâyesiydi. Nitekim 2006 yılında bir kitaba, 2009'da da Oscar ve Altın Küre'yle taçlandırılan bir filme konu oldu.

Filmde, ABD'nin Tennessee eyaletinin Memphis şehrinde yaşayan, evsizliğin kıyısındaki fakir bir gencin hikâyesi anlatılıyordu. Bir yandan uyuşturucu bağımlısı annesiyle ilgilenen genç bir yandan da pek başarılı olmasa da okula devam etmeye çalışıyordu.

Adeta sporcu olmak için doğmuştu. Hem basketbolda hem Amerikan futbolunda çok yetenekliydi. Bu yetenekleri özel bir okulda görev yapan bir koçun dikkatini çekti. Fakir genç bu okula nakil oldu. O okulda tanıştığı bir akranı sayesinde de hayatı değişti. O akranının ailesi tarafından evlat edinildi.

İlk defa sorunsuz bir ailenin parçası olan gencin dersleri düzeldi. Yeni ailesi sayesinde fiziksel becerilerini futbol sahasında nasıl kullanabileceğini öğrenen fakir genç, yıldız olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye başladı.

300 MİLYON DOLARDAN FAZLA HASILAT ELDE ETTİ

Başrolünde Sandra Bullock'un yer aldığı 'The Blind Side' (Kör Nokta) filmini izleyenler kimden bahsettiğimizi çoktan anladı bile. Söz konusu fakir genç, bir dönem Amerikan futbolu ligi NFL'de fırtınalar estiren Michael Oher'di.

Varlıklı beyaz bir aile tarafından evlat edinilen siyahi Oher'in yaşadıkları, filmin vizyona girdiği 2009 yılında yüz binlerce kişiyi sinema salonlarına çekmiş ve duygulandırmıştı. Film toplamda 300 milyon doların üzerinde bir hasılat elde etmişti.

Yazının Devamını Oku

4.500 yıldır insanlığı büyülüyor! Sırrı ekinoks günlerinde ortaya çıkıyor... Büyük Sfenks'in gizemli geçmişi

12 Ağustos 2023

Bir aslanın gövdesinin üzerine oturtulmuş bir kralın yüzü olarak tarif edebileceğimiz Büyük Sfenks, antik Mısır'ın en iyi bilinen sembollerinden biri. Dünyanın dört bir yanında kopyaları olan bu dev anıt, binlerce yıldır Giza piramitlerinin dibinde nekropolü koruyor.

Sfenks'in gövdesi geçmişte Tura'daki taş ocağından getirilmiş yüksek kaliteli kireçtaşı bloklarla kaplıydı. Bu yüzey katmanı zamanla bozuldu. Aradan geçen yüzyıllarda defalarca restorasyon çalışmaları yapıldı. Ancak bu çabalar bile taşların bir kısmının tamamen yok olmasını engelleyemedi.

ANTİK YUNAN'DAKİ SFENKSLERDEN ÇOK FARKLI

Antik Yunan'da sfenks; kadın kafalı, aslan gövdeli ve kuş kanatlı bir canavar olarak tarif ediliyordu. Bu kadın sorduğu bilmeceleri cevaplayamayan herkesi öldürebilecek tehlikeli bir yaratıktı ve özellikle Oedipus efsanesinde öne çıkan bir karakterdi.

Mısırlılar için ise sfenksler kralları ve ülkeyi koruyup kollayan iyi yürekli varlıklardı. Ancak "sfenks" kelimesinin kökeni bilinmiyor. Bu kelimenin Mısır dilinde "yaşayan görüntü" anlamına gelen ve bir tanrının ya da firavunun temsillerine atfen kullanılan "shesep-ankh" teriminden kaynaklandığı yönünde teoriler var.

Yunan efsanelerindeki canavarın aksine Büyük Sfenks bir erkek kafası taşıyor ve kanatları yok. Ancak antik Mısır'daki tek sfenks bu değil. Çeşitli dönemlerde ortaya çıkan farklı sfenksler de var. Onlar da aslan gövdeli olmakla birlikte kafaları değişebiliyor. İnsan başlı sfenkslerin yanı sıra koç, çakal, doğan ve timsah gibi hayvanların kafalarını taşıyan sfenksler de var.

Bu tür heykeller genelde Mısır'ın kutsal mekânlarında karşımıza çıkıyor. Örneğin Ebu Simbel'de bulunan 2'nci Ramses tapınağında MÖ 13'üncü yüzyıla ait bir çift doğan kafalı sfenks bulundu. MÖ 4'üncü yüzyılda inşa edilmiş olan Luksor'da da bir sfenksler yolu bulunuyor. Bu sfenksler Karnak ve Luksor tapınaklarını birbirine bağlayan yaklaşık 2,5 kilometrelik yolu koruyor.

4500 YILDA ÖNEMİ ÇOK DEĞİŞTİ

Yazının Devamını Oku

ChatGPT'nin babası Sam Altman'ın yeni girişimi tartışma yarattı... "Dünyayı değiştirecek proje" dediler ama akıllara Tom Cruise'un o filmi geldi

10 Ağustos 2023

ABD'deki kripto para meraklıları Temmuz ayında bir akşam New York'ta bir sanat galerisinde buluştu. Ortam bir bilim kurgu filminin setini andırıyordu. Bir köşede kaideler üzerinde her biri bir futbol topu büyüklüğünde metalik küreler bulunuyordu.

Ancak mekânda bir bilim kurgu filmi çekilmiyor, OpenAI'ın CEO'su Sam Altman'ın kurucusu olduğu kripto para projesi Worldcoin'in ve kripto para şirketi Tools for Humanity'nin lansmanı yapılıyordu. Lansmanın odak noktasını da kaidelerin üzerindeki metalik küreler oluşturuyordu.

Zira bu küreler, Tools for Humanity'nin "dünyayı değiştirecek proje" olarak nitelendirdiği girişiminin bel kemiği. Şirket, dünya üzerinde yaşayan 8 milyar kişinin gözlerini tarayıp bu tek kullanımlık kimlikler aracılığıyla yapay zekânın altüst ettiği dünyadaki herkese, belli miktarlarda kripto para dağıtmayı planlıyor.

KÜRELERDE GÖZ BEBEKLERİNİ TARAYAN KAMERALAR VAR

Worldcoin kürelerinin her birinin içinde kişilerin göz bebeklerini taramak için özel olarak geliştirilmiş bir kamera bulunuyor. Küre, tarama sonuçlarını bir tür dijital kimlik vazifesi görmesi planlanan nümerik bir koda dönüştürüyor.

Tools for Humanity, kısa vadede, göz bebeği temelli güvenlik sisteminin CAPTCHA gibi geleneksel sistemlerin yerine kullanılması üzerinden gelir elde etmeyi amaçlıyor.

Worldcoin'in destekçilerinin asıl amacı yapay zekânın ilerlemesinin sonucunda işsiz kalacak milyonlarca insanı koruyacak daha geniş kapsamlı bir planı hayata geçirmek. Projenin liderleri, kürelerin, herkese ödeme yapılmasının garantilendiği "evrensel temel gelir" prensibinin temeli olabileceğini ve göz bebeği kimliklerinin gerçek kişilerin robotlardan ayrıştırılmasına yardım edeceğini öne sürüyor.

Yazının Devamını Oku

11 yıl boyunca kanundan kaçtı, meraklı komşular sayesinde yakalandı! 'Lastik suratlı adam' yakayı nasıl ele verdi?

9 Ağustos 2023

Uluslararası suç örgütleri söz konusu olduğunda Galler'de ufacık bir yerleşim yeri olan Kuzey Pembrokeshire ilk sıralarda akla gelmez muhtemelen ama bu kasaba, bundan tam 40 yıl evvel çok büyük bir olaya sahne oldu.

1983 yılının yaz aylarında kasabada tuhaf bir hareketlilik yaşanıyordu. Dinas Cross ve Moylgrove köylerinin arasında kalan küçük sahil şeridinde bir anda kimsenin tanımadığı bazı adamlar ortaya çıktı.

Herkesin nesillerdir birbirini tanıdığı bu köylerde görülen yabancı yüzler, hem yerel halkı hem de polisleri şüphelendirmeye başlamıştı.

Adamlar "Yolunuz nasıl düştü buralara?" diye soranlara saçma sapan açıklamalar yapıyordu. Üstelik su gibi para harcamaları da şüpheleri güçlendiriyordu.

Civardaki ıstakoz avcıları durumdan şüphelenenlerin başında geliyordu. Newport sahil güvenlik ekiplerini arayan avcılar, adamların kaçak avcılık yapıyor olabileceğini söyledi. Sahil güvenliğin sorguladığı adamlar ise Grönland'da balinaları ve fokları görüntülemek için bir yolculuğa çıkacaklarını ve bunun için hazırlık yaptıklarını belirtti. Bu yanıt inandırıcı bulunmadı ve sahil güvenlik görevlileri Dyfed-Powys Emniyet Müdürlüğü'nden polislerle birlikte geri geldi.

Polisin elindekiler şüpheden öteye geçmiyordu ama yine de daha derinlemesine bir soruşturma için Seal Koyu Operasyonu başlatıldı. Operasyonu yürüten ekibin başında Dedektif Baş Müfettişi Don Evans ile Dedektif Derek Davies vardı.

CİVAR KÖYLERDE YAŞAYANLARIN DİKKATİ SAYESİNDE YAKALANDILAR

Yazının Devamını Oku