Muhabirler Şeyhi Çeşme'de uyuyor...

Güncelleme Tarihi:

Muhabirler Şeyhi Çeşmede uyuyor...
Oluşturulma Tarihi: Eylül 22, 2007 20:34

Gazetecilik aşkının sembolü, en eski polis-adliye muhabiri, en yaşlı gazeteci, tüm gazetecilerin yardımsever ağabeyi, basın camiasının sevimli duayeni "Rauf Lütfü Aksungur"u kaybettik!.. Ve, çok sevdiği Çeşme'ye gömdük!

Muhabirler Şeyhi Çeşmede uyuyor...
EGE'mizden, bizim Rauf Lütfü Aksungur ağabeyimiz, "Şeyh-ül Muhabirin" (Muhabirler Şeyhi) ünvanını taşıyordu.1912 yılında Sultan Reşat döneminde, yani daha Çanakkale Savaşı başlamamış iken dünyaya geldi. 95 yaşında iken, "tek başına" kaldığı ve yalnızca yeğeni Hasan İnceer tarafından sürekli ziyaret edildiği Narlıdere'de bir bakımevinde son nefesini verdi. İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen tören sonrasında, can dostu Yaşar Aksoy'a yaptığı vasiyet üzerine, üç yıl önce Çeşme Özel Kabristanı'nda birlikte satın aldıkları bölüme gömüldü. Binlerce haberMesleki yaşamı heyecan dolu olarak çok hareketli geçti. 1925 yılında İzmir basınında parladı, Anadolu, Ticaret, Tasviri Efkar, Akşam, Demokrat İzmir, Ege Ekspres, Son Posta, İstanbul Postası, bir çok gazetede çalıştı ama onu şöhrete ulaştıran yıllar "Yeni Asır" gazetesinde oluştu. Binlerce habere imza attı, basın tarihi üzerine kitaplar yazdı, binbir belanın içinden, cinayet, yaralama, intihar, trafik kazası, deprem, trafik kazası gibi çatışmaların arasından sıyrılıp büyük bir gazeteci şöhretine sahip oldu. 1966 yılında emekli oldu, ama meslekten kopmadı, bu kez yerel gazeteler çıkardı, matbaa kurdu, ilk Çeşme gazetelerini çıkaran bir isim olarak gönüllere yerleşti. Şimdinin usta Çeşme gazetecisi Demet Özbilgin'e rehberlik va ağabeylik yaptı.Tüm gazetecilere ve bana, babalık, ağabeylik, yoldaşlık yaptı, yaşamı boyunca iyi ve dürüst gazetecilikten başka bir şey düşünmedi, İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nce 1996'da "Şeyh-ül Muhabirin" (Muhabirler Şeyhi) ünvanı ile ödüllendirildi. Karşıyaka Belediye Başkanı A.Kemal Baysak döneminde ismi sahil şeridinde Karşıyaka'da bir sokağa verildi, defalarca ödül ve plaketlerle onurlandırıldı. Yaşlılığında her çeşit gazetede söyleşileri yayınlandı.Çeşme yıllarıRahmetlinin "Çeşme Yılları"ndan söz açmak istiyorum. 1970'li yıllarda Atila Polat'ın inşa ettiği Boyalık "Sakarya Sitesi"nden daire satın aldı. Eşi ile birlikte tam 35 yıldır yazlarını Çeşme'de geçirdiler. Bana da, 1992 yılında aynı siteden bir dairecik aldırdı, komşu olduk, nice yıllarımız, ya bizim evde veya onlarda eşi Mebrure Hocanımın sofralarında geçti.Sakarya Sitesi'nde idari başkanlık yaptı, sevildi, sayıldı, akranlarını çoğu öldüğü halde, doksan küsur yaşında, (son birkaç yıla kadar) hala site bahçesinde denize nazır bankına oturur, pilli radyosundan haberleri dinleyip, yanına gelecek olan Albay Müfit Bey, eşi Sevim hanım, Bekçi Fatih, Boksör Ragıp, Fenerbahçeli ünlü futbolcu İsmail Kurt gibi dostlarını veya beni beklerdi, sonra basın sohbetlerini başlatırdı.Bürokrasiyi teftiş ederdiEski gazetecilikten kalma bir alışkanlıkla, üstadımız, Çeşme bürokrasisini teftişe çıkar, haber toplardı. 90'lı yaşlarına kadar hiç aksatmadı, sabah adliyeyi, jandarma komutanlığını, kaymakamı, belediye başkanını dolaşır, baş köşeye oturup, ahkam kesip, kritik sorular sorardı. Onu ilk kez tanıyan yetkilit, önceleri ciddi ciddi brifing verdir, ona alıştıktan sonra işi ahbablığa dökerlerdi. İmren Lokantası'nda yemek molasından sonra abimiz, nüfus , tapu ve turizm müdürleriyle esnafı teftiş ederdi. Otoparka para vermez, basın kartını gösterirdi. Mardinli otoparkçı, bu kart geçmez deyince üstüne yürürdü. Külüstür arabası ile otoparka gittiğimizde olay çıkardı. "Basın kartının" namusunu ispat etmek isterdi!..Albaylığa hayrandı!Yanında, ya gazetecilikten söz açmalıydınız, ya askerlikten!. Üstadımız, "rütbesiz albay" gibiydi. Sert, yüzü gülmez (benim yanımda yumuşar, kıkırdardı), disiplinden yana, yıllarca gazeteciler cemiyetinin disiplin kurulu başkanlığını yürütmüş, askeri bir adamdı. Oysa askerliğini "onbaşı"olarak yapmıştı. Albaylığa aşıktı, ama onlara gıcıktı. Emekli albayların, Çeşme'de sayfiyeci milletini sitelerde erken kaldırıp, bayrak töreni eşliğinde spor yaptırmasını isterdi. Göbekli emekli albaylar buna karşı çıkınca da, "Sizin gibi albay mı olur" derdi. Ortaokulu bitirince Kuleli Lisesi sınavı için yapılan muayenesinde, bir doktor binbaşının "Eklil mihrakında intişarlı sistolik nevha vardır, eklil natamamiyeti sebebiyle asker olamaz!" Kalp kapakçığında bozukluk var, kalbinin tamamen sağlıklı olmaması sebebiyle asker olamaz) raporu vermesiyle askeri okula alınmamıştı. Raporu veren binbaşının birkaç sene sonra kalpten öldüğünü söyler, 90'a kadar yaşamasına rağmen, albay rütbesi takamadığı için kızar, hüzünlenirdi. Bu hikayeyi belki bin defa anlattırmıştım, çevremizdekiler katıla katıla gülerdi. Yıllarca buna benzer gırgırlarla, Şeyh-ül Muhabirin'in dizi dibinde, Çeşme günlerimiz ve gecelerimiz geçip gitti.Yanyana uyuyacağız!Onunla çok seviştik, çok dost olduk, gerçek bir ağabeyim gibi oldu. Ondan çok şey öğrendim. Bana utanmadan, "Ustam" derdi, bana hayrandı. Oysa o, benim ustamdı!.. Çok şey paylaştık, hakkında daha çok şeyler, binlerce anımı yazmak isterdim. Nihayet 2003 yılında Çeşme Özel Kabristanı'nda babam, ben ve onunla birlikte, yanyana 3 mezar satın aldık. Babamı 2004'te birlikte gömdük. Biz de, 8 Eylül 2007 günü onu gömdük. Artık, o Çeşme'de uyuyor.. Benim mezarım ise, onunkinin yanında şimdilik boş bekliyor. Bankada mevduatı olmadan, malı, mülkü, hiçbir tapusu olmadan, sessizce göçtü gitti. Bana, son olarak yeğeni Lale ile birlikte çektiğim fotoğrafı başta olmak üzere bir çok hatıra bıraktı. Rahmet diliyorum. Yaşlılığının son yılında hastalığı sebebiyle, çevreden rahatsız olanlar, herhalde artık rahatlamışlardır! Değerli okuyucularım, daha fazla yazamayacağım, gözlerimden ırmaklar boşaldı. Noktayı koyuyorum. Hoşçakalın!
Haberin Devamı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!