GeriSeyahat Mozart’ın şehrinde klasik müzikli bir yolculuk
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Mozart’ın şehrinde klasik müzikli bir yolculuk

Mozart’ın şehrinde klasik müzikli bir yolculuk

Bir marka olarak Mozart, Avusturya’nın çok önünde gidiyor. Avusturya’nın yetiştirdiği bu dahi dünyada en tanınan ve sayılan ilk 10 isim içindeyken, her iki dünya savaşından budanarak çıkan ülkesi, günümüzde Avrupa Birliği’nin genişlemesiyle daha da marjinalleşmekte. Belki biraz da bu kaygıyla, Mozart’ın 2006 yılına rastlayan 250. doğum yıldönümü Avusturya’da çok görkemli ve kapsamlı şekilde kutlanıyor.

Çikolatadan şaraba birçok ürüne zaten anlamsızca vurulmuş olan Mozart markası, yıl boyunca özellikle müzik festivalleri ve benzer sanat etkinliklerine saygınlık kazandıracak. Doğum yerinin Salzburg olmasına rağmen Mozart’la ilgili etkinlikler sekiz milyonluk Avusturya’nın başkenti ve sanat merkezi Viyana’da yoğunlaşıyor. Avrupa tarihi boyunca klasik müziğin merkezi olmuş bu yaşayan müzeyi merak edenler ve klasik müzikle ilgilenenler için 2006, Viyana ve Salzburg’u ziyaret etmek için ideal bir yıl.

Temeli 800 yıl önce atılan, ancak yüzyıllar boyunca birçok ekleme ve yenileme gören Aziz Stefan Katedrali Stephansdom, 137 metre yüksekliğindeki Gotik kulesiyle tarihi Viyana’nın göbeğini işaretleyen bir nirengi noktası. Katedral, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun simgesi taç ve altın postlu çift başlı kartalı görüntüleyen sırlı çinilerle bezenmiş damı kadar, 1683 yılında Osmanlı ordusunun bıraktığı topları eriterek döktükleri çanıyla da ünlü. Katedralin tüm haşmeti, tam kaşısındaki, Viyana’nın en modern binalarından Haas Haus’un cam cephesine yansıyor. Aralarında kalan Stephansplats Meydanı kentin en hareketli alanı; sokak müzisyenleri, amatör akrobatlar, gösteri yapan sivil toplum örgütleri bu meydana ses, renk ve enerji katıyor. Viyana’nın araç trafiğine kapalı iki ana alışveriş caddesi Kartnerstrasse’yle Graben de Stephansplatz’da kesişiyor.

Haas Haus’daki ünlü Do&Co Restaurant’ın sahibi Attila Doğudan Avusturya’nın en başarılı işadamlarından. Çeşitli havayollarının yanında Formula 1’den Dünya Kupası’na birçok küresel etkinliğin ikramını üstlenmiş durumda. Bayrak gemisi olan restoran ve barının altı da Viyana’nın en yeni ve merkezi butik oteli. Do&Co, Stephansdom’dan sonra Viyana’nın en önemli simgesi olan Devlet Operası’na da yürüyerek beş dakikalık mesafede.

Klasik müzikle yoğunlaşmış bir geziye hazırsanız, pazar sabahları 9.15’de Hofburg Sarayı’nın kilisesinde söyleyen 1498’de kurulmuş dünyaca ünlü Viyana Çocuk Korosu’yla güne başlayabilirsiniz. Sarayın şehir merkezine açılan ana kapısından çıkıp hemen sağa döndüğünüzde karşılaşacağınız Augustine Kilisesi 14. yüzyıldan kalma Gotik iç dekorasyonu kadar saat 11.00’de başlayan pazar ayinlerinde söylenen Schubert, Mozart veya Haydn’ın ayin müzikleriyle (mass) meşhur. Birçok Habsburg soylusunun kalbi kilisedeki gümüş vazolarda saklanıyor.

Eğer Viyana’yı kışın ziyaret ediyorsanız, kilisenin soğuğunu kemiklerinizden atmak için ayin biter bitmez kiliseye birkaç yüz adım uzaklıktaki Demel pastanesinde veya Cafe Griensteidl’da ısınıp öğle molası verebilirsiniz. Geçmişi 1785’e dayanan Demel, Hofburg Sarayı’nın resmi pastanesi. Kısa bir süre önce Demel’i satın alan Attila Doğudan ona yeni bir canlılık getirmiş.

Sarayın karşı köşesindeki Cafe Griensteidl ise 19. yüzyılda Viyanalı entelektüellerin uğrak yerlerinin başında geliyordu, tıpkı Troçki ve Freud’u müdavimleri arasında olduğu Cafe Central’in neo-Rönesans kemerlerinin altındaki loş salonu gibi. "Cafe" veya "Kaffeehaus" Viyana’nın kültür hayatı ve günlük ritminin ayrılmaz bir parçası. Rivayet doğruysa, 1683 kuşatması sırasında Türklerden kahvenin tadını öğrenen Viyanalılar, geri çekilen ordunun arkada bıraktığı çuvallar dolusu kahve çekirdeğini kullanarak bu tat ve adeti benimsemişler.

19. yüzyılın ikinci yarısıyla 20. yüzyılın başlarında en hareketli dönemini yaşayan kahvehanelerde Wittgenstein ve Freud gibi düşünürler, Klimt ve Schiele gibi ressamlar, Mahler ve Schönberg gibi müzisyenler, Schindler ve Zweig gibi yazarlar tartışırlarmış. Günümüzde de elinde gazetesi, önünde popüler sütlü kahve türü "melange"ıyla sade vatandaş da bu mekanlarda huzur ve sığınak buluyor. Cafelerde makul fiyatlara salata, şnitzel, gulaş veya çorba gibi yemeklerle karın doyurmak da mümkün.

30’DAN FAZLA MÜZE

Cafe molasından sonra Viyana’nın sayıları 30’u aşan müzelerinden bazılarını gezmeye başlayabilirsiniz. Griensteidl veya Demel’in hemen karşısındaki Hofburg Sarayı’nın kraliyet dairesinde Avrupa’da yakın tarihin en uzun süre hükümdarlık yapmış imparatoru (1848-1916) Franz Joseph ve onun efsanevi güzellikteki mutsuz karısı "Sissy" lakaplı Elizabeth’in yaşam alanları sergileniyor. Koyu kadifeyle kaplanmış duvarlar, altın yaldızlı tabak takımları, devasa çini sobalar, ünlü ressamların fırçasından çıkma yağlıboya tablolar, 700 yıl boyunca kesintisiz hükümdarlık yapmış Habsburg hanedanının egemenliği altındaki Macaristan, Bohemya, Silezya, Hırvatistan ve Slovenya gibi bölgelerin zenginliklerini nasıl Viyana’ya akıttığını vurguluyor.

Zamanınız sınırlı, hava da güzelse Hofburg yerine yazlık Schönbrunn Sarayı’ndaki benzer yaşam alanları ziyaret edilebilir. Üstelik çok büyük bahçesinde gezinti yapılabilir ve Mozart’ın daha altı yaşındayken kraliyet ailesine sunduğu ilk konserde kullandığı salon görülebilir.

Mozart Salzburg’da doğmasına rağmen kenti yöneten piskoposla anlaşamayıp 1768’de Viyana’ya göç ettikten sonra başarılı operalarını sarayın patronajında yazdı. Bunlardan Sihirli Flüt, Don Juan, Saraydan Kız Kaçırma ve Idomeneo’yu 2006 boyunca Viyana Devlet Operası’nda izlemek mümkün. Sonuncusunu hem operada hem de Muzikverein ana konser salonunda çalan ünlü Viyana Filarmoni Orkestrası’nın müzik direktörlüğünü yapan Seiji Ozawa yönetecek.

J. Strauss, Schubert, Bruckner, Berg gibi hemşerilerine ek olarak Viyana tarihi boyunca Mozart, Beethoven, Brahms gibi başka kentlerde doğmuş bestecileri de cezbetti. Önceleri saray ve soyluların desteği, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de güçlenen burjuvazinin ilgisi onlara gerek duydukları ortamı sunuyordu. Günümüzde de hem kendi halkının, hem de yabancı turistlerin ilgisi, önemli müzik okullarının mevcudiyeti, devlet desteği, Nicholas Harnoncourt gibi yönetmenlerin önderliği, Viyana Opera ve Filarmoni Orkestrası’yla çeşitli oda orkestraları ve operetini dünyanın en iyileri arasına oturttu. 2006 yılı içinde kentte şeflik yapacak ünlüler arasında Riccardo Muti, Mariss Jansons, Zubin Mehta ve Bernard Haitink’i, piyanistlerden Lang Lang ve Alfred Brendel’i, kemancılardan Maxim Vengerov ve Anne Sofie Mutter’i sayabiliriz. Anna Netrebko, Barbara Bonney, Johan Botha ve Thomas Hampson da Opera’nın konuk sanatçıları arasında yer alacak.

25’İN ÜZERİNDE OPERA

Çoğu Avrupa operası yılda 10-15 farklı oyunu sahneye koyabilirken Viyana Devlet Operası’nın 2006 takviminde 25’in üstünde opera ve birçok bale var. Bunun nedeni, geçmişi 18. yüzyılın başına dayanan ve 1869 yılında bugünkü binasının inşası tamamlanmış biblo güzelliğindeki bu binanın sahne arkasının 50 metrelik derinliği ve teknolojik donanımının 4-5 saat içinde bir sahne setini değiştirmeye olanak tanıması.

II. Dünya Savaşı’nın son aylarında müttefik hava kuvvetlerince yüzde 80’i tahrip olan binanın 1955’de biten yenilenmesiyle, modernizasyonu en üst düzeyde gerçekleştirilmiş. Her yıl Viyana’nın en önemli sosyal olayını oluşturan Opera Balosu sırasında sahne gerisi de dekore edilerek normalde 2300 kişi alan binada yedi bin kişinin vals yaparak, çeşitli gösterileri izleyerek sabaha kadar eğlenmesi sağlanıyor. Balo gecesi bir locanın fiyatı 16 bin Euro (25,600 YTL). Opera biletlerinin fiyatı ayakta seyredilen bölüm için

3,5 Euro (5.6 YTL) ile 250 Euro (400 YTL) arasında değişiyor.

İmparator II. Joseph’in çok nota kullanmakla suçladığı Mozart’ın yapıtlarından sonra en çok Wagner’in operalarına yer veren Devlet Operası’nın Ozawa’dan önceki ünlü şefleri arasında Gustav Mahler, Herbert von Karajan, Karl Bohm ve Richard Strauss’u saymak mümkün. Eserin perde arasında "loggia" diye tanımladıkları ikinci kat balkonu ve yanındaki holü gezip duvar ve tavandaki Sihirli Flüt’ten esinlenme freskleri incelerken bir aperatif alabilirsiniz.

Viyana gezinizi müzik, müze ve mimari eserler kadar değişik mutfaklar da zenginleştirebilir. Nitekim, yapıtın sonunda opera binasını yan kapıdan terkedip arka cephesine dönerseniz tam karşınızda Sacher Oteli’ni göreceksiniz. Napolyon savaşlarından sonra 1814-15 Viyana Kongresi’ni başarıyla yönetip Habsburg ve diğer Avrupa monarşilerine bir yarım yüzyıl kazandıran usta diplomat Kont Metternich’in aşcısı Franz Sacher’in 1832’de yarattığı çikolatalı Sacher tartı, kalite ve ününü günümüze dek koruyabilmiş. Sacher Otel’in restoranında beş yıldızlı bir yemek yiyebileceğiniz gibi, cafesinde bir melange veya Türk kahvesiyle de yetinebilirsiniz. Yenilenmiş odalarının, bar ve lobisinin dekoruysa sizi operada teneffüs ettiğiniz 19. yüzyıl Viyana’sının altın yaldızlı atmosferine taşıyacaktır.

Arka cephesi Sacher Oteli ve sürekli önemli resim sergilerinin yer aldığı Albertina Müzesi’ne bakan opera binasının ana girişi 1. Viyana’yı çeviren Ringstrasse’ye açılıyor. Son kuşatmadan yaklaşık 200 yıl sonra Osmanlı korkusundan nihayet sıyrılan Viyanalılar artan göçün de baskısıyla şehrin surlarını yıkıp yerine Ringstrasse bulvarını açmışlar ve onun kenarına da adeta bir mimari sergi gibi farklı tarzlarda ve anıtsal boyutlarda kamu binaları oturtmuşlar. Bunlar arasında neo-Grek üsluptaki parlamentoyu, gotik kulelerinin gölgesi parlamentonun beyaz mermerlerinin üstüne düşen belediyeyi, onun tam karışısındaki Şehir Tiyatrosu’nu, üniversite ve borsa binalarıyla, Adak Kilisesi’ni saymak mümkün.

Ring’in içinde kalan Hofburg Sarayı’nın değişik bahçelerini gezdikten sonra, Stefan Zweig, Sigmund Freud ve Anton Bruckner’in Ring’in hemen dışındaki evlerine uzanabilirsiniz. Avusturya’nın Linz kentinde doğan Adolf Hitler, Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’ne giremeyince Ring’deki bu binaların iç ve dış resim ve eskizlerini yapmış. Avusturyalı Hitler’i Alman gibi lanse edip, Bonn doğumlu Beethoven’ı Viyanalı gibi tanıtmak ise Avusturya’nın önemli pazarlama başarısı.

MİNARE ESİNLİ KULELER

Bir başka tat ve renk yelpazesini Viyana’nın merkezine çok yakın bir yerde kurulu Naschmarkt açık pazarında görebilir, Boğaz’daki balık restoranlarını aratmayacak tatta deniz ürünlerini, üstelik çok daha makul fiyatlara, Erkan ve Gökhan kardeşlerin işlettiği, çarşı girişindeki Umar Restaurant’ta yiyebilirsiniz. Naschmarkt’ın karşısında Theater an der Wien’in yeni restore edilmiş binasını ve 20. yüzyılın başında Viyana’ya egemen olan "Secessionist" yani ayrılıkçı akımının mimarı Otto Wagner’in iki apartmanını, ayrıca akımın merkezi sayılan, içinde "secessionism"in önderi Klimt’in Beethoven frizini ve tepesinde kocaman bir altın küre bulunan binayı görebilirsiniz. Cephesine işlenmiş "Her devre sanatı, sanata özgürlüğü" ifadesi akımın felsefesini özetlemekte.

Naschmarkt’tan yürüyerek 15 dakika uzaklıktaki Leopold Müzesi’nin koleksiyonunun ana ekseni, o dönemin önemli ressamlarından Egon Schiele ve Oskar Kokoschka’nın tablolarından oluşuyor. Leopold’la Ring arasındaki Kunsthistorisches Müzesi’nde ise Habsburg ailesinin yüzyıllar boyunca biriktirdiği değerli tabloların yanında firavunlardan ve antik Yunan çağlarından yapıtları da izlemek mümkün.

Hofburg Sarayı’nın kütüphanesinde görülmeye değer iki bölümden birinde tarihi müzik aletleri, diğerinde ise yarım yüzyıla yakın bir süredir kazısını yürüttükleri Efes’te bulunmuş heykel ve diğer oyma yapıtlar sergileniyor.

Naschmarkt’tan çıktığınızda sağa yönelirseniz, 1713 veba salgınından sonra inşa edilmiş Karl Kilisesi’nin minareden esinlenmiş ikiz kulelerini ve karşısında Opera’yla yaşıt olan ve onunla Viyana Filarmoni Orkestrası’nı paylaşan dikdörtgen salonu ve altın varak dekorasyonuyla Avrupa’nın en hoş ve en iyi akustiğe sahip konser salonlarından biri olan Muzikverein’ı görürsünüz.

Buradan on dakikalık bir yürüyüş sizi savaşlarda elde ettiği sonuçlarla bizi Karlofça Anlaşması’na sürükleyen Fransız asıllı Prens Eugene’e zaferlerinden ötürü imparatorun hediye ettiği Belvedere Sarayı’na götürür. En önemli Klimt eserleri burada sergilenir. Avusturya’yı Rus işgalinden kurtaran 1955 Bağımsızlık Anlaşması Belvedere’in Mermer Salonu’nda imzalanmıştır. Tarihin cilvesine bakın ki tören sırasında salonun çıplak ve soğuk tabanını örtebilmek için Avusturyalılar sarayın hemen karşısındaki Türk sefaretinin devasa halısını ödünç almışlardı.

Ülkemizin yarım yüzyıllık Avrupa Birliği yolculuğunun önündeki en ciddi engellerden birinin niye Avusturya olduğunu anlayabilmek için Belvedere yakınlarındaki Askeri Tarih Müzesi’ne gidip, 1526 ve 1683 kuşatmalarını anlatan, Osmanlı askerlerini patlak gözlü, sivri dişli, vahşi bakışlı, Avusturya askerlerini ise kız masumiyetinde görüntüleyen "Terör" başlıklı tabloları görmek gerekir; tabii Kara Mustafa Paşa’nın ricat eden ordularının geride bıraktığı çadır, silah, top ve de özellikle sancakların görüntüsüne gönlünüz dayanabilecekse.

Müze’nin bir diğer ilginç sergisi de veliaht Arşidük Ferdinand ve karısının Haziran 1914’de Saraybosna’da Sırp teröristlerce katledildikleri otomobil. Avusturya-Macaristan’ın Almanya’yı da yanında sürükleyerek Sırbistan’a açtığı savaş önce İmparatorluk ve Habsburg hanedanının sonunu, sonra da II. Dünya Savaşı’nı oluşturan koşulları getirdi.

Ünlü bestecilerin doğduğu yaşadığı, öldüğü onlarca ev

Mozart klasik müziğin dahisiyse 1787 yılında Almanya’dan gelip Viyana’ya yerleşen Ludwig Van Beethoven da devi. Yapıtlarının boyutları, devrimciliği, sesinin gürlüğü ve duygularının gücüyle eşsiz zirvelere tırmanabilmiş bir dev. O da Mozart gibi çok sık mekan değiştirmiş. Her ikisine ilaveten Haydn, Schubert ve Brahms gibi bestecilerin doğduğu, yaşadığı ve öldüğü onlarca evi Viyana ve civarında ziyaret etmek mümkün. Ancak, çoğunun içi geçmişteki yaşamın sıcak renklerini yansıtmaktan uzak amatörce düzenlenmiş müze görünümünde; bir iki büst veya ölüm maskesi, orijinal notaların soluk fotokopileri, duvarlarda gravürler, birer de tarihi piyano. Birkaç mekanı gezip, içlerini zihninizde canlandırdığınızda yine de kendinizi 18. ve 19. yüzyılın kıvrımlarına taşımanız olası.

Besteci ziyaretlerinin başlangıç noktası Stephansdom’un hemen karşısındaki "Figaro’nun Evi"ndeki Mozart dairesi olmalı. Besteci 1784-87 arası burada birçok ünlü eserini yazdığı gibi Haydn’la ve büyük bir olasılıkla Beethoven’la bu evde beraber oldu. Buradan kısa bir yürüyüşle Ring üzerindeki üniversitenin karşısındaki Beethoven Müzesi’ne ulaşabilirsiniz. 105 basamakla çıkacağınız dördüncü kattaki ferah apartman dairesinin penceresinden şimdiki Ring’in yerinde o zaman duran şehir surlarını ve onların üstünden yeşil kırları seyredebilen besteci 4., 5., 7. ve 8. senfonileriyle Fidelio operası ve Razumovsky dörtlülerini burada kağıda dökmüş.

Mozart’ın bazı operaları Viyana’da aşağılanıp ancak Prag’da alkışlanmışken, Beethoven birçok eserini ilk defa Viyana’da kendisini kucaklayan dinleyici kitlelerinin önünde çalabilmiş. Kulakları çoktan sağır olmuş bestecinin kendi batonu altında büyük eserlerinin ilk defa duvarlarında yankılandığı Razumovksy ve Lobkowitz saraylarıyla Theater an der Wien’i de görmek mümkün.

Sağırlığı arttıkça kendisini kırsal alanlara atan ve saatlerce dağ, bayır yürüyüp notlar alan Beethoven’ın o zamanlar şehrin dışında kalan Grinzing’de yaşadığı ve vasiyetnamesini kaleme aldığı köy evi de görülebilir. Oraya gitmişken Viyana’nın "heurigen" geleneğini de yaşayabilirsiniz. Bölge bağlarının genç sarabını yine bölgesel meze türü hafif yemeklerle sunan bu mutfağı Grinzing’deki köy evlerinde tadabilirsiniz

Bir arada yatıyorlar

Müzik ekseninde başlayan gezimizin son durağı müzik yaşamlarını Viyana’da geçirmiş ünlü bestecileri bir arada toplayan Merkez Mezarlığı. Bağrında barındırdığı ünlülerle tanınan Paris’in Pere Lachaise, Moskova’nın Novodevichy kabristanlarını ziyaret ettiyseniz, Viyana’dan ayrılmadan muhakkak Merkez Mezarlığı’ndaki müzisyenler bölümündeki I. ve II. Strauss’ların, Beethoven, Brahms ve Schubert’in mezarlarıyla Mozart’ın anıtını görün.

Görmeden dönmeyin

Kenti daha terketmeden dönüşünüzü planlayacak kadar Viyana’dan hoşlandınızsa, listenize şehrin civarındaki şu üç yeri almanızı öneririz:

 Tuna Nehri’nin keskin bir kıvrımına tepeden bakan ortaçağ şatosu ve çevresindeki bağlarıyla ünlü Dürnstein kasabası.

 Beethoven’ın yaşamının bir bölümünün geçtiği, kaplıcasıyla ünlü Baden. 

Eisenstadt’daki Haydn’ın 27 yıl hizmet ettiği Esterhazy Sarayı ve yaşadığı ev.

Son bir defa tepeden bakış

Dolu dolu geçen bir günün yorgunluğunu atmak ve bu musiki ve müzeler kentine son bir defa, bu sefer de tepeden bakmak isterseniz Kartnarstrasse üzerindeki Steffl Bar veya Do&Co’yu önerebiliriz. Viyana’nın ilginç çatıları başlıbaşına bir inceleme konusu olabilir. Yatay olarak genişleme alanı yeşille sınırlandırılmış kent göç baskısıyla karşılaştıkça dikey olarak yükselmiş. Dolayısıyla tarihi binaların tepesine ultra modern çekme katlar oturtulmuş ve birçok eski binanın üst terasları heykeller, frizler ve değişik süslemelerle bezenmiş.
False