Modern Zamanlar

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Altına hücum

Altını biraz küçümseyen bir ortamda büyütüldüm. Babam dişini sarı kaplatmış birisine rasladı mıydı, ‘şeytan kerpetene yapış, sarrafa bozdur, rakı masasını donat diyor’ diye küplere binerdi.

HABERİ okuduğumda ilk iş olarak altından neyim var diye düşündüm. ‘Au’ sembolüyle yazılan ve 197 atom ağırlığındaki kıymetli madeni kastediyorum...

Şükür, mesleki bab'da kazanılmış iki madalyadan ve küçük oğlumun doğumunda bir yakınımın armağan ettiği Sultan Reşat parasından başka hiç bir şeyim yok.

Asla da olmadı. Olmasını da aklımın kenarından ve köşesinden geçirmedim...

Ne bileğimde ‘sinye’ saat taşıdım, ne parmağıma şövalyer yüzük taktım, ne gerdanıma hacıağa kolyesi astım, ne de kravatıma sarı iğne iliştirdim.

Hatta, işte bir gençlik gafletidir, çok uzun zamanlar önce nikah masasına oturduğumda karımın familyası kızımıza alyans diye tutturunca, mukaddes aileyi simgeleyen metalden değil alelade tenekeden bir halkayla durumu idare ettim.

* * *

ZATEN benim ailemde altın geleneği mevcut değildir. Biz şehirliyiz ve sur içinin yerlisiyiz, beşi birlik adetler bize yabancıdır.

Şüphesiz Annemin komodininde iki üç ziynet eşyası durur ama Bedesten'den sapıp Kapalıçarşı kuyumcularına girdiğimizi hatırlamıyorum.

Ermeni ve Süryani ustaların yalnız şöhretini bilirim. O kadar...

Üstelik, diyebilirim ki altını biraz küçümseyen bir ortamda büyütüldüm.

Babam dişini sarı kaplatmış birisine rasladı mıydı, ‘şeytan kerpetene yapış, sarrafa bozdur, rakı masasını donat diyor’ diye küplere binerdi.

Bazı yaşıtım çocukların künyelerine özenmek eğilimini dışavurduğum takdirde ise ‘sen görmemişin oğlu musun’ diye fena halde azarlardı.

Ebedi cebi delik ve ezeli bonkör, tasarrufla asla arası olmadığından da çorap içine çil düka istiflemesi maddeten imkansızdı.

Dolayısıyla, değerli madenle en yakın ilişkiyi sayısız defa okuduğum için neredeyse ezbere bildiğim ve Jack London'un 1897'de Alaska damarlarına yapılan seferberliği anlattığı ‘Ormanın Çağrısı’ kitabı ve Charlie Chaplin'in yine aynı olaydan esinlenerek sinemaya aktardığı ‘Altına Hücum’ filmleriyle kurdum.

Bir de, itiraf ediyorum ki, özellikle sarışın kadınların iyi bronzlaşmış tenleri üzerine bu metalden takı takmaları durumunda cins-i latifleri müthiş arttığından, böylesine durumlarda bütün önyargılarımı unutuyorum.

Ama tekrar şükür, bunların dışında altınla maddi ve manevi bir bağım yok.

* * *

EVET şükür ! Zira biliyor musunuz ki Hitit'ten, Babil'den, Yunan'dan beri insanların ‘değişmez değer’ addettiği ve uğruna nice savaşlar yaptığı, nice entrikalar çevirdiği, nice kelleler uçurduğu altının pabucu dama atılmaktadır.

Tahmin edin bakalım, hani her sabah Londra'daki ‘Rothschild and Sons’ bankasının üçüncü kat odasına kapanıp dünya fiyatını belirleyene kadar mekandan dışarı çıkmayan beş centilmenin yetmişli yıllar sonunda bir onsuna 850 dolar biçtiği maden bugün kaç Amerikan yeşilinden işlem görmektedir ?..

Sıkı durun, topu topu 260 dolara !..

Zaten çoktandır iniş seyrindeki kur 6 Temmuz'dan itibaren tepetaklak oldu.

Çünkü İngiliz Merkez Bankası dokunulmazlığı asla tartışılamayan bir tabuyu yıktı ve 25 ton sarı metali serbest piyasada satışa çıkardı. Üstelik, altın rezervinin artık finans ve döviz politikalarında etkin olmadığına karar veren Majesteleri hükümeti işlemi yakında yine tekrarlayacağını duyurdu.

İsviçre ve İMF de hemen aynı şeyi yapacaklarını bildirdiler.

Tabii, uluslarası para sisteminde ihtilal anlamına gelen bu gelişmenin ardından beşi birlik istifleyenlerin etekleri tutuştu.

Eh şaka değil, kaçak gecekonduyu kaçak apartmana çevirip tutturabildiğine sattıktan sonra dün hanımın koluna kuyumcudan şu kadar papele dizilmiş olan bilezikler bugün ancak bu kadar ediyor. Yarın ondan da daha az edecek.

Avluda gömülü küp; küp olmadı yastık astarı, yastık astarı olmadı şube kasasına doldurulmuş çil çil dünyalıklar küflendikleri yerde suyunu çekecek.

Esrar, eroin, kokain, pis işlerden kazanılmış haram serveti simyager okus - pokusuyla ‘temizleyenler’ sarı metalin de kararmakta olduğunu farkedecek.

Yandı gülüm keten helva, küresel kapitalizmin modern sermaye dolaşım dinamiklerini ıskalayarak ve daima muhafazakar davranmak zorunda olan merkez bankalarıyla aşık atmaya kalkışarak kendi keselerine altın stoklayanlar bundan böyle ya tez elden başka değer arayaca, ya da işin zararına katlanacaklar.

* * *

ŞİMDİ lütfen söyleyin, ben şükretmeyeyim de kim şükretsin?

İşte dediğim gibi, iki madalyon bir Reşat, oldu olacağı bu...

Bırakın ‘aman kasamdaki külçeleri hemen dolara çevireyim’; ‘eyvah borsa kaçtandır derhal gazeteyi açayım’; ‘haydi karı, bilezik bozdurmaya kuyumcuya bakayım’ diye hop oturup hop kalkmayı, ucu altın suyuna batırılmış numunelik bir dolmakalemim bile yok ki çok yolsuz kalırsam tefeciye emanet bıraktığımda fazla bir şey kopartamayacağım diye tasalanayım. Vız gelir, tırıs geçer.

İngiliz Merkez Bankası 25 ton sarı madeni satışa çıkartmış da dünya piyasalarında onsun değeri dibe vurmuş... Daha da vuracakmış... Umurumda mı !

Açarım Jack London kitabını ve ‘Ormanın Çağrısı’nı okurum.

Döndürürüm Charlie Chaplin videosunu ve ‘Altına Hücum’u seyrederim.

Kurulurum yaz kahvesi terasına ve sarı ziynetli sarı kadınlara bakarım.

Allah'ım sana bin şükür, bana hükmetmeye yeltenecek bir altın madeni daha hiç bir toprağın karnından çıkmadı, daha hiç bir kuyumcunun elinden işlenmedi, daha hiç bir darphanenin kalıbından dökülmedi...

Yazarın Tüm Yazıları