Modern Zamanlar

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Azizem gül

Bir-iki ay oluyor, trafikte sıkışmıştım ve birden otomobilin radyosundan ‘Bahçende bir hiçim ve dedi ki Azizem gül’ sözleri döküldü. Tamam parça aynı parça ama ilahemin sesini tanımamak mümkün mü, eminim bunu Françoise söylemiyor...

Ergenlik çağı başlangıcındaydım ve Françoise Hardy'ye delicesine aşıktım.

Kuşkusuz zamanlar şimdiki gibi değildi ama işte ilah şarkıcısı, işte fetiş artisti, işte kült kitabı, işte marka gömleği, bugün Anglo-Sakson deyimle ‘teenanager kültürü’ denilen ve kaba hesap on iki-yirmi yaş arası çocuklarının hal ve oluş tarzını belirleyen atmosfer yine de vardı.

Fransız şantözün rüyalarını kurardım ve ninnilerimi ondan dinlerdim.

Fakat bunda, örneğin Jayne Mansfield'e veya Ava Gardner'e duyduğum türden bir cinsellik yoktu. Kestane rengi saçlı ve tahta memeli kızı yatağımda düşündüğümde, yorganın sathında her hangi bir utanç engebesi belirmezdi.

‘Salut Les Copains’ dergisinden makaslanmış resimleri duvarımı süsleyen ve Fitaş Sineması'ndaki konserine ancak karaborsadan biletle girebildiğim şarkıcı yalnız romantikalarla özdeşleşirdi. Melankolilerle bütünleşirdi.

Çünkü Françoise Hardy ‘Tous Les Garçons Et Les Filles’de, ‘Yaşıtım kızlar ve oğlanlar hep elele / Ve ben yalnızım hep aynı hüzünle’ diye söylerdi.

Bir de, aslında boyumuzu çok aşan mesajlar içeren ‘Mon Amie La Rose’ parçasında, ‘Bahçende bir hiçim ve sabah dedi ki Azizem Gül / Doğdum şafakta, fidan attım işveli kokuda / Güneşte bahtiyardım, gece kapandım ezeli korkuda / Uyandım ki buruşuk ihtiyar, güzelliğim artık kapalı kitapta’ diye söylerdi.

Sonra devam ederdi: ‘Bahçende bir hiçim ve sabah dedi ki Azizem Gül / Bak, mevla Rabb’im eğdi başımı ve yüreğim buz / Ayağım çukurda, işte düştüm düşüyorum mezara / Bugün dünkü değilim, yarın tozumu bulursan kazara'...

Kırk beş devirlik plakta dönen şarkı ergenliğimin ilk metafizik sorularıyla başımı döndürürdü.

* * *

EPEY var, Hardy gitarın tellerinden elini iyiden iyiye çekti.

Ben ise ilk aşkına sadık kalmama rağmen varoluş sorularını ‘Azizem Gül’ dizeleriyle sormaya başlamış olduğumu unuttum. Hanidir şarkıyı hiç dinlemedim.

Bir-iki ay oluyor, trafikte sıkışmıştım ve birden otomobilin radyosundan ‘Bahçende bir hiçim ve dedi ki Azizem gül’ sözleri döküldü.

Tamam parça aynı parça ama ilahemin sesini tanımamak mümkün mü, eminim bunu Françoise söylemiyor...

Musiki oryantal ritmlere doğru kayıyor ve meçhul şantözün ağzından dökülen ‘Doğdum şafakta, fidan attım işveli kokuda’ nameleri Endülüs gülünden kokuyor.

Zaten son dörtlükte şantöz alenen Arabi terennüme başladı.

Trafik açıldı, ışık yeşile döndü, spiker bilgi verir diye bekliyorum ki, selamsız sabahsız bir reklam spotundan sonra rock müziğe geçildi.

Ara ki bulasın, ‘Azizem Gül’ün bu yeni versiyonunu kim icra ediyor ?

* * *

YİNE canım Kızım imdadıma yetişti. Daha otomobildeyken cep telefonuyla durumu onü sordum, tereddütsüz bir ‘Nataşa Atlas’ ismini telaffuz etti.

Belli müstear ad ve Nataşa Slavlık çağrıştırıyor. Atlas Mağribi dağlara yorulabilirse de anlamı elastiki. Her halükarda da işin içinde Arabiyat var.

Kızım başka bir şey bilmiyormuş, ‘teenanager kültürü’yle haşır neşir bir dergiyi almamı ve klip yayını yapan TV istasyonunu izlememi tavsiye etti.

Hemen mecmuayı edindim, derhal eve döndüm ve söz konusu kanala zaplandım.

İlk aşkların ve ergenlik metafiziklerinin şarkısını tekrar yakalayacağım.

* * *

EŞEK şansı diye buna denir, derginin kapağını açmaya vakit kalmamıştı ki ekranda beliren esmercene ve tombulcana kadın biraz Feyruz'u ve hafiften Ümmü Gülsüm'ü andıran bir sesle ‘Bahçende bir hiçim...’ girizgahını yaptı.

Eski Beyrut'un El Hamra'sı mı desem, ebedi Beyoğlu'nun Parmakkapı'sı mı, klipin dekorunda bizim sosyal coğrafyamıza has ‘pavyon’ enteriyörü görünüyor.

Ud, kanun, keman, sahnedeki ‘vedet şantöz’e saz heyeti eşlik etmektedir.

Nataşa Atlas ‘Uyandım ki buruşuk ihtiyar, güzelliğim artık kapalı kitapta’ dediğinde, bıyık burmakta olan bıçkın müşteriler melankolilerde titriyor.

Birden anladım, ‘teeanager kültürü’ dergisinden öğrendiğime göre baba tarafından yarı Mısırlı - yarı Faslı olan bu Arabi bülbül otuz küsur yıl önce Françoise Hardy'nin söylediği parçaya hem tam hakkını vermektedir, hem de ona getirdiği yeni yorumla belki ilk sahibesini bile aşıyor.

‘Bak, mevla Rabb’im eğdi başımı ve yüreğim buz / Ayağım çukurda, işte düştüm düşüyorum mezara' dediğinde, o mezar artık Hafız'ın kabrine dönüşüyor.

Bu açıdan bakıldığında da güfteyi ilk aşkımdan daha iyi yakalıyor.

Bıçkın pavyon müşterilerinin meyva tabaklı masaları arasında dolaşarak parçayı ‘İman eyle eylediğine, lakin ümitsiz olmaz / Azizem Gül dedi ki, işte bir hiçiz senin bahçende’ diye bitirdiğinde ise Batı metafiziğini Doğu tasavvufuyla sonsuz zenginleştirerek, Fransız şantözün hiç yapmadığı ve hiç yapamayacağı bir şeyi gerçekleştiriyor.

Şimdi Natacha Atlas ‘Azizem Gül’ü söylüyor.

* * *

BAHÇESİNDE bir hiçiz ve sabah dedi ki Azizem Gül:

İlkin, ‘pavyoncu meyva tabağını yenile ve ‘vedet şantöz'e viski şişesi yolla' dedi.

Sonra, ‘lakin ümitsiz olmaz' dedi.

Doğru, inkarı yok bahçesinde bir hiçiz ama ergenlik aşkım Françoise Hardy' nin ümidi olmasaydı bugün Natacha Atlas'a duyduğum yeni aşk olabilir miydi ?

Yazarın Tüm Yazıları