Modern Zamanlar

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Kolakolik yazı

ABD'ye karşı kaybettikleri ‘muz savaşı’nın intikamını almak isteyen Avrupalılar şimdi fırsat yakaladılar ve ‘cola’ etiketiyle üretim yapan ancak normal zamanda kimsenin itibar etmediği kendi meşrubatçılarını el altından kayırıyorlar.

Galiba bu Avrupalılara fena nazar değdi. Baksanıza, önce deli dana virüslü sığır, ardından diyoksin zehirli tavuk, iş şimdi de sıvı maddelere bulaştı.

O meşhur ‘Coca Cola’nın bilimum soda mamulatını piyasadan çektiler

Kasap ve kümes tezgahlarından sonra büyük marketlerin meşrubat reyonları da tamtakır kara bakır.... Ara ki mostralık bir Amerikan gazozu bulasın...

Neymiş, teneffüste otomatlara hücum eden beş - on Belçikalı yumurcak hafif mide bulantısı duymuşmuş da, ortada delil olmasa bile yine de belki zararlıdır diye Benelüks ülkeleri, Fransa ve Almanya ‘tedbiri’ toplatma kararı almışlar.

İspatlayamam, fakat ben bunun arkasında bit yeniği seziyorum.

Bir; ABD'ye karşı kaybettikleri ‘muz savaşı’nın intikamını almak isteyen Avrupalılar şimdi fırsat yakaladılar ve ‘cola’ etiketiyle üretim yapan ancak normal zamanda kimsenin itibar etmediği kendi meşrubatçılarını el altından kayırıyorlar. Zaten olaydan beri aynı üreticilerin satışı on misli arttmış.

İki; Strasbourg Parlemantosu seçimleri ‘yeşil’ zaferle noktalandı ya,çevreciliğe itibar etmeyen hükümetler bu defa işgüzar davranarak ‘hassasiyet’ sergileyecekler ki bir sonraki oylamada aynı ‘yeşiller’i çuvallatabilsinler.

Her neyse ama, böyle giderse Yaşlı Kıta ahalisi çayırdan gübreli ot otlayarak işkembe dolduracak ve musluktan klorlu su içerek dalak şişirecek.

* * *

Evet ne utanacak mışım, ‘diyet’ olmak kaydıyla ben iki marka ‘cola’yı da sever ve içerim. Üstelik şöyle böyle değil kırba, hatta su aygırı gibi içerim.

Erken sabahın gazete kıraatinde fincan fincan kahve, internet bilgisayarın yazı sancısında da kutu kutu Amerikan sodası deviririm.

Parantez açayım, bu tiryakiliğim son iki üç yıldır var. Kafein ihtiyacımı bilen doktorumun ‘kahve yerine bunu dik, ehven-i şer’ tavsiyesinde uyuyorum.

Lıkırdata lıkırdata dev firmanın servetine servet katıyorum.

* * *

‘Be adam, ananın karnından çıktığında da bunu mu içiyordun ?’ demeyin.

Haşa ve teessüf ederim ! Anneciğimin sütü yokmuş ama ara tara karaborsada bulunan veya yalvar yakar ısmarlanan halis İsviçre mamasıyla büyümüşüm. Boyum eğer sırıksa muhtemelen ineklerin semirdiği Alp dağlarının yüksekliğindendir !

Kaldı ki çocukluğumda da hiç ‘cola’ kültürüm olmadı. Zaten var mıydı ki ?

Başına başka ad getirerek bu rumuzla üretim yapan yerli malı yurdun malı,her Türk onu kullanmalı bir iki firma mevcuttu ama onlardan içtiğim şişe adedi iki elin parmağını geçmez. Gelsin köpüklü ayran, gitsin ‘Olimpos’lu gazoz...

Fakat atmışlar ortalarında ne zaman ki ‘Pepsi Cola’ son kelimeyi c-o-l-a diye telaffuz eden bakkalın buzdolabına girdi, bizde de hoşafın suyu kesildi.

Çünkü, radyo günlerinde reklam ve grafik renklerde estetik, içindeki sıvı tali kalır, şişenin yarattığı imaj yeni bir hayat tarzını müjdeliyordu.

Kapalı, kapkapalı bir ülkenin insanları olan bizler kapsülü açtığımızda, bilinmedik bir dünyanın ufuklarına doğru yelken açmaya başlıyorduk.

Zaten hemen ardından ‘Pepsi’nin amansız rakibi ‘Coca’ piyasaya girdi ve onun daha da ağır basan ‘American way of life’ sureti aynamıza düştü..

Ve Andy Warhol resminin ‘pop art’lı soda kutusu, Marylin Monroe filminin ‘fallik’ emişli şişe sekansı , ‘On the road again’ şarkısının rock otomatlı nikel dağıtıcısı, ben çağdaş mitosları bu suretler sayesinde keşfedebildim.

Neden sonra...

* * *

Neden sonra, çünkü ‘cola’lı yıllar'ın başlangıcıyla benim ‘cinnet yılları’na girişim arasında çok kısa süre geçti. Efendi efendi geyirmeye vakit olmadı.

Bacağımı kısa pantalondan uzun pantalona yeni sokmuş ve meşrubatın tadına varamamıştım ki kendimi Alibeyköy fabrikasında veya Taksim mitinginde ‘Amerika menşeli gazozlarla midemizi zehirlemeyelim’, ‘Vietnam’ın kanıyla boyalı sodayı içmeyelim' diye feryat figan ‘devrimci gazete’ satarken buldum.

Güngörmüş polis enseleyip ve karakolda ‘iyi aile çocuğu olduğumu’ anlayıp kurtarıcı Babam gelene kadar bana kola ısmarlamak kibarlığını gösterdiğinde de, nemrut ifadeyle ‘ben yalnız halkımızın içkisini içerim’ cevabını verdim.

Şimdi düşünüyorum da ‘ziftin pekini iç kerata’ demediğine şaşırıyorum.

Her neyse, bir kere defterden silmişim ya, ‘dönekliğimden’ sonra bile uzun, çok uzun bir müddet ağzıma ‘yankee gazozu’ koymadım.

Ama dediğim gibi, ‘cinnet yılları’nı noktadığım an kültürde ve sosyolojide ‘cola’ların yerini incelemeye koyuldum ve ancak son dönemde ‘kolakolik’ oldum.

* * *

Kendi hesabıma, ‘imaj-soda’ların olmadığı bir hayat düşünemiyorum.

Düşünmek de istemiyorum ! Böyle bir ihtimal tüylerimi ürpertiyor.

İçerim içmem farketmez, estetik dönüştüren ve dünya yenileyen ama en önemlisi insanları birbilerine yakınlaştıran çağdaş mitoslar silinebilir mi?

Mümkünatı yok !.. İmkansız !..

Avrupa'nın deli dana virüslü bifteği ve diyoksin zehirli tavuğu umurumda değil ve onun Amerika'yla yaptığı ticari kavgalar beni ilgilenmiyorum, yeter ki modern efsanelere olan susuzluğumu gideren ‘imaj - sıvı’ya dokunulmasın.

Yazarın Tüm Yazıları