Modern bir aşk hikayesi (VII)

ALTI haftadır anlattığım gibi, çok eski arkadaşım Fatin yaz sonu tesadüfen iki üç kelime konuştuğu ve hemen o gün Venedik'e giden Sheila adındaki İrlandalı bir kızdan Şubat başlarında kendisini Adriyatik şehrine çağıran bir mektup alınca, davetini tersine çevirir.

Hiç ihtimal vermediği halde, Sheila bir Cumartesi günü Fatin'in kapısını çalar. O andan itibaren de, daha doğru dürüst öpüşmeden, birbirlerinin ‘‘kadını’’ ve ‘‘adamı’’ olurlar.

Ve, kendisinden asla umulmayacak bir şey yaparak dairesinin anahtarlarını asi saçlı kıza teslim eden arkadaşım sanki sonsuz zamanlardan beri sevgiliymişçesine Sheila'yla birlikte kent yakamozuna daldığında, biraz beklemesi için İrlandalı kadını bir kahvede bırakır.

Oradan itibaren devam ediyorum.

*

FATİN döndüğünde elinde, henüz ambalajının içinde duran bir cep telefonu vardı.

Kızın tek kelime söylemesine fırsat bırakmadan, ‘‘sana değil, kendime aldım. İstediğin kadar modernite düşmanı ol, umurumda değil... ‘Adamın' bundan böyle ‘kadının'dan habersiz yaşamayı kabullenemeyecek. Şimdi bir de doğru dürüst yolculuk çantası alalım, çünkü hem ben sırt çantalı üniversiteli kız dönemini çoktan kapattım, hem de Kelt bir kadına Anglo Sakson berduşluğun pek yakışmadığını bilecek kadar estetik duyarlılığa sahibim...’’ dedi.

Sheila bir yandan sonsuz sevinçli, diğer yandan hafiften kaygılı Fatin'e sarıldı ve ‘‘adamım, beni çok mu rüküş buluyorsun? Biraz da parasızlıktan... İstifa ettikten sonra yalnız bursumla idare ediyorum. Üstelik, çalışırken mecburen giyindiğim ‘battle dress' gardrobumu Dublin'de bıraktım ve İtalya'ya tekrar öğrenci gibi yaşamaya gittim’’ dedi.

Fatin, ‘‘acelemiz yok, anlatırsın küçük deli’’ diye kızın dudakları üzerinde işaret parmağını gezdirdi ve kahveden çıktılar.

*

YOLCULUK çantası almaya falan gitmediler. Zaten cazi saatler epeydir inmişti, Fatin, Sheila'yı derhal, yıllardır ve yıllardır aynasına bakarak ihtiyarladığı bara götürdü.

Hiç şüphesiz ki, bir meydan okuma ve bir kendiyle hesaplaşma olarak götürdü.

Nitekim, barmen Fatin'in önüne derhal her zamanki kadehini itip, biraz müstehzi bir edayla ‘‘leydileri ne arzu ederlerdi’’ sorusunu yönelttiğinde, arkadaşım birden adamın kolunu tuttu ve Sheila'nın da bilhassa işitebileceği bir sesle, ‘‘bundan böyle kadınım var. Bir daha beni tezgahta ‘hijyenik ilişki' peşinde görmeyeceksin. Yoksa, kov’’ dedi.

Kaçın kurrası barmenin yüzünde bu defa duy da inanma türü bir mimik belirmedi.

‘‘Leydiye ne mutlu, bari bunun şerefine ikram benden olsun’’ cevabını verdi.

Damarlarından Kelt kanı akan asi saçlı kız da viski istedi ve ‘‘şimdi anlatayım’’ dedi.

*

FATİN'in aktardıkları arasından detayı es geçiyorum, meşhur bir İrlandalı gazetecinin kızı olan Sheila otuz dört yaşındaymış; Dublin Üniversitesi'nde Latin ve Cermen edebiyatı okuduktan sonra kendini birden uluslararası danışmanlık mesleğinde bulmuş ve kısa sürede iyi para kazanmış. Fakat, bu kendisini ilgilendirmediğinden bir bakanın kabinesine geçmiş.

Bakanla Afrika'ya yaptığı bir yolculuk sırasında mültecilerin durumundan çok etkilenince de her şeyi bırakıp istifa etmiş ve insan hakları sorununda uzmanlaşmak amacıyla, AB çerçevesinde bir üst düzey hukuk semineri programına burslu öğrenci olarak yazılmış.

Özel hayatına gelince, orasını bilemeyeceğim belki Katolik eğitimin de etkisi vardır, Fatin'in tam tersine, sınırlı sayıda erkekle istikrarlı ve uzun ilişkiler sürdürmüş.

Yaz terasında arkadaşıma rastladığında ise işte böyle bir ilişkiden çıkıyormuş.

Kendisine dahi itiraf etmek istemeden o beş-on dakikalık konuşmada Fatin'den çok etkilenmesini, sonra da Venedik'e gittiğinde oradaki Türk öğrenciler aracılığıyla kahvedeki adamın kimliğini araştırmasını, söz konusu ilişkinin travmatik bir uzantısı olarak yorumlamış.

Fakat sonunda da bunun böyle olmadığına karar verip, aylar sonra mektup yazmış.

*

BARMEN üçüncü viskiyi getirdiğinde, o ana kadar bunları anlatmış olan Sheila, Fatin'e döndü ve şöyle dedi:

‘‘Adamım, yaş farkı zerre umurumda değil... Muhtemelen Freudçü teorilerle açıklarsın, zaten ezelden beri beni benden büyük erkekler cezbetti. Çocuk da istemeyeceğim. Senin için hayatımı değiştirebilir ve belki Afrika'dan bile vazgeçebilirim.

Fakat tek bir şartım var: Seni asla ve asla hiçbir kadınla paylaşmam.

Bugün buradayım yarın gidiyorum ve sen yalnız kaldığında öyle
‘hijyenik ilişki' falan anlamam. Bu bara gel, ama barmene verdiğin sözü hiç unutmadan dışarı çık.

Bilesin ki, başka bir dişi kokusu hissettiğim an, eğer yakalarsam önce bütün İrlandalı cadılığımla onun gözlerini yolarım.

Sonra da değil beni bir daha görmek, ismimi dahi işitemezsin.’’

*

FATİN kadını ‘‘kadınım’’ diye kendine çekti ve hızla bardan ayrılarak ilk defa sevişmeye gittiler.

Sekizinci ve son bölüm haftaya...
Yazarın Tüm Yazıları