Model İktisat ve Demokrasi

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Güney Kore'de başkanlık seçimini kazanan Kim Dae-Jung çok çalkantılı bir dönemde koltuğa oturuyor. ‘Asya Kaplanı’ müthiş bir ekonomik kriz yaşıyor.

IMF'in atmış milyar dolarlık yardım paketi bile devede kulak kalıyor.

Dolayısıyla, Dae-Jung'un hem ‘solumtrak’ söylemini biraz dizginleyerek Uluslararası Para Fonu'nun reçetelerini uygulaması, hem de kişiliği etrafında genel uzlaşma sağlayarak toplumsal seferberliği hayata geçirmesi gerekiyor.

Kore bir ‘itaat toplumudur’ ve şimdiki başkan bunu gerçekleştirebilir.

Zaten daha sonuç kesinleşir kesinleşmez eski ‘ebedi muhalif’in ilk işi, kendisini hapse atmış ve işkenceden geçirmiş olan iki generali affetmek oldu.

Bu arada parlemantoda çoğunluğunu tutan rakibi diğer Kim'le de anlaştı.

‘Sükûnetli Sabah’ ülkesindeki iktidar değişimi de çok sukunetli geçti.

* * *

KORE'den söz açtım zira son krize kadar genelde bütün ‘Asya Kaplanları’, özelde de bu ülke, başta ‘İslami burjuvazi’nin temsilcileri olmak üzere bizim bir bölüm ‘münevverimiz’ tarafından örnek gösteriliyordu. Model addediliyordu.

Ben bu yaklaşıma her zaman karşı çıktım. Kendilerine yakıştırdıkları sıfat ne olursa olsun, Kıta Çin'i dahil bütün Uzak Asya devletlerinin son tahlilde Konfiçyüsçü şemalar üzerinde yükseldiğini ve demokrasiyi dışlayan totaliter veya otoriter tercihler sayesinde kısmi iktisadi atılım yaptığını kaydettim.

Bu anti-özgürlükçü yöntemlerin ülkemize alternatif getiremeyeceğini, her halükarda da Türkiye'nin Konfiçyüsçü geleneklere çok uzak olduğunu vurguladım.

Ancak bir olgu var ki bunu ‘Kaplanlar’ın kafesinde de tartışmak gerekiyor.

O da demokrasi-ekonomi ilişkisi...

* * *

İKTİSADİ refah seviyesindeki yükselişin siyasi demokrasiyi de beraberinde getireceği tezi genelde kabul gören bir teoriyi oluşturuyor.

Bunu kısmen ben de benimsiyorum...

Nitekim Kore ve Tayvan gelişmeleri bazı ülkelerin ekonomik atılımı belirli bir seviyeye ulaştırdıktan sonra demokrasiye yönelebileceğini ortaya koydu.

Konfiçyüsçü Asya toplumlarının otoriter yanı bir ölçüde törpülendi.

Ancak, teori niteliği kazanacak olguları bir iki örnekle sınırlayamayız.

Bu yöntemi seçersek tersi örnekleri de zikretmemezlik yapamayız.

İşte, refah düzeyi Avrupa'ya eşit Singapur'da gerçek bir demokrasiden söz edilebilir mi ?.. İşte, son yıllarda en çok iktisadi patlama yapmış ülkelerden birisi olan Endonezya hala oligarşik bir sistem altında yaşamıyor mu ?

Geçtim bu zıt örnekleri, öz itibariyle birer ‘itaat toplumu’ şekillendiren Kore, Tayvan ve hatta Japonya'da bugün mevcut demokrasiler, sivil toplumların evrensel anlamdaki demokrasilerinden son derece farklı bir çehre sunmuyor mu ?

Her üç ülkede de devletle bütünleşmiş olan ve ‘konglomera’ denilen devasa işletmeler aynı zamanda siyaset sınıfını bir bütün olarak denetlemiyor mu ?

Üstelik hangi kökleşmiş demokraside düşünülebilir ki, bugün Güney Kore'de olduğu gibi yeni seçilen başkan ilk iş olarak işkenceci generalleri affetsin ve kendisine muhalif siyasi rakibiyle beraber ortak program belirlesin ?

* * *

YOK, yukarıdaki manzara demokrasi kültürüne yabancıdır. İlk bakışta hoş gözükse de böylesine uygulamalar ancak ‘itaat toplumları’nda hayata geçebilir.

Kuşkusuz, ‘Asya Kaplanları’ndan bazılarının çoğulculuğa yönelmesi iyi bir şeydir. Dış konjonktür kadar iktisadi refah seviyesinin de bunda payı vardır.

Zengin Tayvan demokrasiye fakir Vietnam'dan daha yakındır.

Ancak, ekonomiyle demokrasi arasındaki ilişki kesin bir teori oluşturamaz.

Hele hele, bize asla ‘model’ sunmayan bir Uzak Asya'da hiç oluşturamaz.

Zaten demokrasinin evrensel modelinden başkası da bize layık olamaz.

Yazarın Tüm Yazıları