Modadan kazanıyor, sanata yatırıyor

Güncelleme Tarihi:

Modadan kazanıyor, sanata yatırıyor
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 12, 2007 21:55

Yıllarca moda ile uğraşmış, bir dolu marka yaratmış bir tasarımcı nasıl olur da dönüp dolaşıp sanatta karar kılar? Bu röportajın kilit sorusu buydu. Biz onu Dice Kayek markasının yaratıcısı, Di’si olarak tanıdık. Markanın ilk beş yılında bilfiil çalıştıktan sonra ayrıldı. Ama tasarımdan hiç kopmadı. İstanbul, Milano ve Moskova’da birçok markaya danışmanlık yaptı, hálá da yapıyor.

Modadan kazanıyor, sanata yatırıyor
Gitmek istediği yolun sanat olduğuna 12 yıl önce karar verdi. O atölye senin bu atölye benim dolaşarak çıraklık yaptı, heykel öğrendi. Nihayet ilk kişisel sergisini açıyor. Hayaka Artı Sanat Platformu tarafından düzenlenecek Ark’lar adlı sergi Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisi’nde 18-29 Temmuz tarihleri arasında gezilebilecek. Dilara Akay tasarımdan kazanıp sanata yatırdığını söylüyor. "Sanat pahalı bir uğraş. Belli bir refah düzeyine ulaştıktan sonra yapılabilecek bir iş. Sanat konusunda durgun kaldığım dönemlerde ailemin benim kazandığım paraya ihtiyacı vardı. Ben de tasarım yapıp o paraları kazandım." Boğaziçi Üniversitesi mezunu. Biraz felsefe, biraz mühendislik okudu, işletmeden mezun oldu. Aslında mimar olmak istiyordu. Merkezi sistemin ve kaderin kurbanı oldu, üniversite biterken kendini bebek beklerken buldu. İlk tasarımlarını evde yaptı. İlk markasını doğum yaptıktan hemen sonra yarattı. Türkiye’nin ilk beyaz gömlek markası olan Bianco&D 1987’de doğdu. Birkaç yıl sonra hayat Dilara Akay ile Ece Ege’yi karşılaştırdı. Birlikte bir marka yaratmaya, beyaz gömlekleri de o markanın bir line’ı yapmaya karar verdiler. Dilara’nın Di’si ile Ece’nin ce’si birleşti. Dice oldu. Dice ve Dice Kayek markaları böyle varoldu. Rahat, casual, şehir yaşamına uygun kıyafetleri Dilara, yeni stillerin yaratıldığı "fashion" parçaları ise Ece tasarlardı. Akay, beş yıl bilfiil geceli gündüzlü marka için çalıştı. Tasarım yapmanın yanı sıra, fuar standları kurdu, koli paketledi, defileler organize etti, alıcılarla görüştü. Dice Kayek temelleri sağlam, geleceği parlak bir marka olsun diye çorbaya bol bol tuz attı. Ama beş yıl sonra hayat onu başka bir yere, Amerika’ya sürükledi. Ailesiyle birlikte başka sevdalara yelken açtı, hisselerini Bilsar tekstile sattı. Bilsar’ın Dilara Akay’ın hisselerini satın alma nedeni beyaz gömlek koleksiyonuna duyduğu ilgiydi. Zaten zaman içinde o hisseler bir beyaz gömlek markası olan Bills’e dönüştü. Yani Dilara Akay yanlızca Dice Kayek markasına değil Bills’e de emek verdi. Dice Kayek defteri kapandı ama Akay moda ve tasarımı hayatından çıkaramadı. Para kazanmak zorundaydı. Geri planda kalarak birçok markaya tasarım yaptı. 1995-1997 arasında İstanbul’da ciddi bir efsane haline gelen David People markasının marka koordinatörüydü. 1997-1999 arasında New York’ta Orkestra adlı bir çatı kurdu. Başarılı Türk tasarımcılarını, markalarını ve üreticilerini bu çatı altında toplayıp onları Amerika pazarına sokmayı amaçlıyordu. O zamanın şartları için erken bir girişimdi. Kendi deyimiyle "bir orkestra kurmak için gitti, davul zurna ekibi olarak geri döndü." O gün bugündür İstanbul, Milano, Moskova’da birçok markaya tasarım danışmanlığı veriyor. Mesela 2005’te Zeynep Tunuslu ile birlikte Chops adlı bir bikini markası piyasaya çıkardı. Son olarak İtalya’nın ünlü ev tekstili markası Zanotte ile anlaştı. SANATININ MALZEMESİ PLASTİK VE DEMİRBütün bunların arasında sanatla çok ciddi bir şekilde ilgilenmeye, işi hobinin çok ilerisine götürmeye 12 yıl önce karar verdi. "Sergi ve müze gezmeyi oldum olası çok severim. 1994’te Maçka’da Kare Sanat Galerisi’nde Özdemir Altan sergisi vardı. Görünce çarpıldım. Benim modern sanat görüşümün kırılma noktası Özdemir Altan’dır. Hemen akabinde, iki gün sonra bir gazetede ilan gördüm. Resim Heykel Müzesi Özdemir Altan Atölyeleri... Balıklama atladım. Biliyor musunuz kader görebilene ipuçlarını veriyor."Özdemir Altan Atölyesi’nden sonra başka atölyelere de gitti. Üç boyutlu çalışmaları Ayfer Karamani Atölyesi’nde yaptı. Toprakla içiçe beş yıl geçirdi. Sonra Argun Okumuşoğlu ve Dilek Hekimoğlu’ndan desen ve heykel öğrendi. Birçok malzeme denedi. Toprakla yıldızı hiç barışmadı. Ne zaman topraktan heykel yapmaya çalışsa gerilediğini hissetti. Kendini ilerleten ve keyif veren malzemeyi uzun uğraşlar sonunda buldu. Plastik gibi yapay ve esnek endüstriyel malzemeler ve demir tam onun kalemiydi. 2003’te malzemesini buldu ve ilerlemeye başladı. Dilara Akay bugüne kadar hep karma sergilerde yer aldı. 1996’da Caddebostan Sanat Galerisi’ndeki Bağımsızlar’ın Sergisi onun için ilkti. O gün yaptıklarıyla bugünküler arasında dağlar denizler kadar fark var. İlk kişisel sergisi 18-29 Temmuz tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisi’nde sergilenecek. Serginin ismi Ark’lar. Yaptığı her heykele Ark adını veriyor. Karışmasın diye numaralandırıyor. Ark’ın sözlük tanımı "içinden su akıtmak için toprağı kazarak yapılan açık oluk". Akay boş bir mekan yaratmak için kullanılan kemerlerden esinlendiğini söylüyor. Amacı boşluğu tanımlamak. Her şeyin başlangıcının boşluk olduğunu anlatmaya çalışıyor. Eserlerinde, insanların artık kablosuz ağlarla birbirine bağlandığının ve bilginin boşlukta aktığının altını çizerek "madde mi sonsuzdur, boşluk mu?" sorusuna yanıt arıyor. Moda, sanat değil midir? Bence değildir. Ama bunu kıran, moda ile sanatı birbirine yaklaştıran çok başarılı tasarımcılar da var. Mesela Hüseyin Çağlayan. Bence o bir filozof ve sanatçı. Ben nasıl endüstriyel malzeme kullanıyorsam, o tekstili kullanıyor. Ben kumaşı sanatıma malzeme olarak seçemedim. Çünkü kumaş benim yıllardır uğraştığım ve sıkıntılarını yaşadığım bir malzeme. İplik, boya, ilik... Fenalık geliyor. Bütün hepsini bir kenara bıraktım. Ben kendime yeni malzemelerle yeni bir dünya yarattım. "Bunların çocuk parklarına konulduğunu ve çocukların aralarından geçerek oynadığını hayal ediyorum."NEDEN MODA BENİ MUTLU ETMİYOR?Tasarımın da sanatın da kalbinde yeni bir şeyler yaratmak yatıyor. Tasarıma baktığınız zaman satılma kaygısı daha fazla ve onu belirleyen bir çerçeve var: Tüketici. Sanatta daha farklı kaygılar var. Sanat tarihinin iyi bilinmesi ve onun üstüne bir şeyler eklenmesi gibi. Daha içselleşeceğin daha özgür olacağın durumlar var. Benim karar değiştirme nedenim tasarımın belli bir çerçevede yapılma zorunluluğu. Müşteri tanımına göre bir şeyler yaratmak beni hiçbir zaman mutlu etmedi. İsmim Dice Kayek markasının içinde duruyor. Bu aslında bir ironi. Benden sonra Ece ve Ayşe markaya çok emek verdiler. Ben de onlar kadar çalışmış olsaydım başka bir noktada olabilirdim. Ama işte gelin görün ki moda beni tatmin etmedi. Modern kadının bir markadan beklediği nedir? İnsanlar nasıl yaşıyor? Ya da nasıl yaşamak istiyor? Bu iki soruya uygun tasarımlar yapıldığında doğru ürünler ortaya çıkıyor. Yaş ortalaması yükseliyor. Farkındalıklar artıyor. Sağlık konusu gündemde. Zamanın değerini artık daha çok biliyoruz. Lüks pazarın büyüdüğüne inanıyorum. Az bütçesi olanlar bile lüks için para ayırıyor, biriktiriyor. Artık hiç kimse tüketmiş olmak için tüketmiyor. Dünyayı koruyan, felsefesi olan, sosyal sorumluluk kampanyalarına duyarlı markaları tercih ediyor. Artık soru kırmızı mı mavi mi değil. Hayatların içine adapte edilebilecek markaların olması gerekiyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!