Mıntıka temizliği

ASKERDE bir deyim vardır:Mıntıka temizliği...

Geniş bir alanda yapılan temizlik için söylenir.
Bu bölgede olan da budur işte...
Mıntıka temizliği.
Bir dönem ABD çıkarlarını koruyan, Sovyetler Birliği’ne karşı “Askeri vesayet rejimi” olarak görev yapan ülkelerde yaşananlar böyle bir temizliktir.
Ve hiçbir şekilde rastlantı değildir.
Mesela Mübarek’in gidişi...
Tunus’ta Bin Ali... Cezayir’de Bouteflika. Suriye’de reform sözü veren oğul Esat.
Son anda dümen kıran Kaddafi’nin durumu. Afganistan’da önce palazlandırılan sonra vurulan Taliban...
Ürdün’de Kral Abdullah. Ve Yemen...
Irak’ta Saddam. Ve Pakistan’da Pervez Müşerref için çıkartılan tutuklama kararı.
Pakistan’a bir dönem atom bombası hediye edenlerin hazırladığı yeni dünya.
Dikkat edin, ortada ideolojik bir hazırlık yok.
Yani demokrasiye geçiş için sistemli bir altyapı oluşumu göremezsiniz.
Pimi çekilmiş öfkeli bir halk ve karşısında sembol olarak gördüğü diktatör.
Bir Anayasa hazırlığı, demokrasiye geçiş için bir siyasi partiler yasası yok.
Yalnızca tek ayak üstünde yorulan bir halkın ayak değiştirmesi gibi.
Eğer sorarsak;
Peki Mübarek rejimi gitti de yerine ne geldi?
Yine Mübarek’in yakın koruması askerler. Yani bir demokrasi devrimi değildir bu.
Parlayan yıldızları ve apoletleriyle yıllarca Sovyetler Birliği’ne karşı görev yapan Pervez Müşerref şimdi İngiltere’de sürgün. Ve hakkında tutuklama kararı var.
Yıllarca Ortadoğu’da, komünizme karşı güçlendirilmiş ordusuyla tek adam olan Mübarek.
Arap dünyasında İsrail için denge olan Mübarek.
Mıntıka temizliği bu çaptadır işte.
Afrika’nın kuzeyinden, Ortadoğu’ya kadar uzanan bir temizliktir bu.
Ortak özelliği soğuk savaş boyunca anti-Sovyetik olmalarıdır.
Olmayanlar da sonradan dönmüştür.
Libya gibi...
Mesela Filistin’de FKÖ sosyalist bir yapıydı. Sovyetlere yakındı. Karşısında dini bir örgütlenme olarak el altından Hamas desteklendi.
Sonra Hamas’ı terör örgütü ilan ettiler. Hizbullah yine öyle. Müslüman Kardeşler yine öyle.
Daha düne kadar CIA’nın terörist örgütler listesindeydi bu isimler.
Ama işler değişti. Lübnan’da Hizbullah siyasi bir harekete dönüştü. Filistin’de Hamas seçimle geldi.
Ve şimdi Mısır’da Müslüman Kardeşler.
Nasıl Sovyet işgaline karşı Afganistan’da CIA din temelli Taliban’ı desteklediyse öyle.
Soğuk savaş bitince askeri vesayet döneminin, diktatörlerin de son kullanma tarihi doldu.
Çünkü yukarıdan bir yerden düdük çaldı:
“Göreviniz tamamlandı. Kaset yerine sizi imha ediyoruz.”
NATO içinde, muhtemel Sovyet işgaline karşı oluşturulan gayri resmi harp düzeni de bir safraydı artık.
Mesela İtalya’da Gladio böyle açığa çıktı. Fransa’da, Hollanda’da birer yer altı çetesi olarak deşifre edildi.
Türkiye’de ucu Susurluk’ta bir sivilce olarak gözüktü.
Darbeler kuşağındaki Ortadoğu’da mıntıka temizliği işte böyle başladı.
Kendisini rejimin kollayıcısı olarak tanımlayan yönetimler, tek adamlar afallıyor. Uyum sağlayamayanlar çuvallıyor.
Kaçmak zorunda kalıyor.
Mıntıka temizliğinden artanlara gelince:
Yıllarca “dost ve kardeş Pakistan diktatörü” diye bildiğimiz Pervez Müşerref şimdi Londra’da soruyor mudur acaba:
“Ben yıllarca halkımı neden ezdim...”
Mübarek içinden, “Ben ne yaptım halkıma” diye geçiriyor mudur?
Kaddafi; “Neden ülkenin her yerine resimlerim asılıyor?” demiş midir hiç?
Ya da Kenan Evren gizliden gizliye hayıflanıyor mudur:
“Komünizm gelecek diye bizi korkutanlar şimdi nerede? O gencecik çocukları neden astım?”

İKİNCİ YAZI

İkinci Dolmabahçe muamması

BİR başbakanla bir genelkurmay başkanı generallerin tutuklanmasından sonra ne konuşmuş olabilirler?
İkinci Dolmabahçe muammasıdır bu?
Sürekli soruyorsunuz. Yazıyorsunuz, yorum gönderiyorsunuz.
Neden bu konuda bir şey yazmıyorsunuz diye sitem ediyorsunuz.
Ama ortada kesin ve resmi bir açıklama yok.
Bu durumda ne yazarsınız.
Geçen defa genelkurmay başkanı olan Yaşar Büyükanıt Dolmabahçe’ye gelmişti.
Başbakan’la görüştükten sonra “Bu konuşma benimle mezara gider” demişti.
Şimdi Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner geldi Dolmabahçe Sarayı’na...
Başbakan’la görüştü. Ve bir açıklama yok.
Herkes biliyor ki;
Konu tutuklanan generaller...
Peki Genelkurmay Başkanı ne demiş olabilir Başbakan’a?
Ortada bir dava var. Binlerce sayfalık dosyalar, belgeler, konuşma kayıtları.
Genelkurmay başkanı ne derse desin; devam eden bir davayla ilgili olarak Başbakan’ın vereceği cevap bellidir:
-Bağımsız yargıya güveneceğiz. Hata varsa mutlaka ayıklanır...

ÜÇÜNCÜ YAZI

Türkiye’nin konuştuğu kameralı hayat anketi

BALIKESİR’de bir mahkeme sokaklara kamera yerleştirme kararını durdurunca başladı tartışma.
Gerekçe; insanların habersizce kameraya alınmasının insan haklarına aykırı olmasıydı.
Aynı şey TT Arena stadı için geçerli oldu.
Binlerce okur hurriyet.com.tr’ye mesaj yağdırdı.
Kameralı hayat tartışması öylesine yoğundu ki; bir anket yaptık.
Soru şuydu:
-Sizce sokaklar kamerayla izlensin mi?
Evet diyenlerin gerekçesi güvenlikti.
Hayırcılar ise, “Kimse habersizce kayda alınamaz” diyordu.
60 bin civarında oy kullanıldı.
Katılanların yüzde 51’i hayır dedi.
Burada dikkat çekici olan şey, insanların “güvenlik kaygısı”yla insan haklarından kolayca vazgeçebiliyor olması...
Yani korkularımız bizi teslim alınca, haklarımızın kısıtlanmasına göz yumabiliyoruz.
Demek ki; korkularımız özgürlüğümüzü teslim alabiliyor.
Bunun farkında mıyız?
Yazarın Tüm Yazıları