GeriSeyahat Mıknatıs gibi çekiyor, ne kadar keşfedersek edelim yine de bizi alt ediyor
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Mıknatıs gibi çekiyor, ne kadar keşfedersek edelim yine de bizi alt ediyor

Mıknatıs gibi çekiyor, ne kadar keşfedersek edelim yine de bizi alt ediyor

Dünyanın en güzel kentlerinin ortak özellikleri vardır. Tepeler üzerine kuruludurlar, ya bir nehir içlerinden geçer ya da bir denizin veya gölün kıyısındadırlar. Eskiyi ve yeniyi bir arada yaşarlar. Kozmopolittirler. Canlıdırlar, 24 saat uyumazlar. Heyecan verirler. Bunlardan sadece biri ya da birkaçı, o kenti ünlü yapmaya yeterken, İstanbul'da hepsi var.Üstelik burası her an kaynayan bir tezatlar ülkesi. Gelin, önümüzdeki iki hafta boyunca, İstanbul'u gezebildiğimiz kadar gezelim. Turist olalım, rehber kitaplarındaki yerleri görelim, arka sokaklarda konaklayıp, çarşı içlerindeki esnaf lokantalarında yiyelim. Mahallelerden meydanlara, köprülerden yeraltına, az gidelim uz gidelim. Ne var ki, bu kent yine de bir şekilde bizi alt edecektir. İstanbul'u gezerken, en çok yararlandığım ve keyif aldığım kitaplar, Murat Belge'nin ‘‘İstanbul Gezi Rehberi’’ ve Hillary Sumner- Boyd ile John Freely'nin ‘‘Strolling Through İstanbul’’u oldu. Bu kitaplar, İstanbul'a hiç gelmeyeni mıknatıs gibi buraya çekiyor, gelenleriyse, aslında kentte daha keşfedilecek ne çok şey olduğunu göstererek şaşırtıyor.AYASOFYAHálá onu geçebilen yokÇağımızın, yeniden yapılan ‘‘düyanın yedi harikası’’ sıralamasında Ayasofya var. Çünkü Ayasofya, yaklaşık 1500 yıl sonra, hálá dimdik, dünyayı şaşırtmayı sürdürüyor. Nedenleri belli; büyüklüğü, getirdiği mimari yenilikler, uğrunda harcanan emek, servet ve Justinianus'un hırsı... Yıl 532. Hipodrom'da, imparator dahil halk toplanmış, heyecan içinde atlı araba yarışlarını seyretmektedir. Oyunun sonunda, takımlar arasında bir kavga çıkar. Bunu fırsat bilen halk da, bunu politik bir ayaklanmaya dönüştürür. Nika adıyla bilinen bu ayaklanma, Justinianus'u neredeyse tahtından edecektir. Ancak karısı Theodora onu cesaretlendirerek, isyanı bastırmasına destek olur. İmparator, bunu kutlamak ve gücünü gösterebilmek için büyük bir kilise inşa etmeye karar verir. Öğrendiğine göre, dünyanın en iyi mimarları Trallesli (Aydınlı) matematikçi Antemius ile Miletuslu geometri bilgini İsidoros'tur. İmparatorun iki isteği vardır. Biri, kilisenin dikdörtgen planlı olması, ikincisiyse kubbeyle örtülmesi. Dikdörtgen dini, kubbe ise otoriteyi temsil eder. Oysa o güne kadar ancak yuvarlak planlı binalarda kubbe kullanılmıştır. Buradaki yenilikte, mimarın dehası kendini gösterir; Ayasofya'da dört büyük kemeri taşıyan kurşunla kuvvetlendirilmiş dört devasa ayak ve yarı kubbeler, ortadaki 40 pencereli büyük kubbeyi taşıyor. Pencereler, hem kubbenin yükünü azaltıyor, hem de kiliseye gizemli bir hava veren ışık ve gölge etkisi yapıyor. Ayasofya'nın kubbesinin yerden yüksekliği 55.60, çapı 31- 32 metre. 1500 yıl sonra, Ayasofya hálá dünyanın dört büyük kilisesinden biri. Adını ‘‘Kutsal Bilgelik’’ten alan Ayasofya için, beş yıl boyunca, 10 bin işçi, gece gündüz çalıştı. Bittiğinde öyle görkemliydi ki Justinianus ana kapıdan girerken, coşkuyla şu sözleri sarf etti; ‘‘Seni geçtim Süleyman.’’Dışarıdan bakıldığında, sadeliğiyle hayal kırıklığı yaratabilir. Unutmamak gerekir ki, bütün Bizans kiliseleri dış göşterişe önem vermez. İçeride, yavaş yavaş şaşkınlığınız artacaktır. Mihrap, minber, müezzin mahfili, hünkar mahfili gibi Müslüman devre ait ilaveler, kiliseye hiçbir zarar vermeden yapılmış. Kilisenin çıkışındaki avluda da yapının cami olduğu döneme ait ilaveler var. Atatürk, ‘‘burası bütün dünyaya mal olmalı’’ deyince 1935'te ibadete kapatılarak müzeye çevrildi. Bugün hálá, Japonlar'ın deprem çalışmaları yaptığı ve mimari eğitim gören öğrencilerin ders programında yer alan efsanevi bir yapı. (Pazartesi hariç her gün açık, 0212 522 17 50- 528 45 00SÜLEYMANİYE CAMİİBir kere daha Sinan'ın dehasıSüleymaniye Camii, Sinan'ın ustalığını bilen ve İstanbul'u daha hissederek gezenlerin atlamayacağı bir yer. Osmanlı Hanedanı'nın en ünlü padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman ve karısı Hürrem Sultan'ın türbelerinin de bulunduğu büyük bir kompleks. Sinan'ın Ayasofya'dan etkilenerek yaptığı ancak boyutlarını aşamadığı, buna rağmen estetik açıdan dünyanın en güzel eserleri arasına giren bir yapıt. 1550- 1557 yılları arasında yapılan caminin en öne çıkan özelliği, ses ve sessizliğin, ışık ve gölgenin oluşturduğu tezat. Sinan'ın sadeliğe, ayrıntılara verdiği önem ve mimari dehasıyla estetiği beraber kullanarak eriştiği mükemmellik... Çok az çini kullanılan camide vitraylar, ünlü cam ustası Sarhoş İbrahim tarafından yapılmış, mermer sütunlar ülkenin farklı yerlerinden getirilmiş. Caminin en göze çarpan unsurlarından biri de, Ahmet Karahisari ile öğrencisi Hasan Çelebi'ye ait hat sanatının en güzel örnekleri. Cami içindeki kandillerden çıkan isin, hava akımı hesaplanarak, belli bir yere kanalize edilebilmesi de Sinan'ın bir başka başarısı. Kandillerin aralarında, sarkan devekuşu yumurtaları, söylentiye göre, Müslümanlık'ta zarar vermenin günah olduğuna inanıldığı örümcek ağlarının oluşmaması için. Süleymaniye Camii kadar, külliyesi de önemli. Bunların içinde, önceleri medrese öğrencilerine ve çalışanlara yemek pişirilmesi amacıyla yapılmış sonraları Türk İslam Eserleri Müzesi olan Dar-üz Ziyafe, bugün Osmanlı mutfağını devam ettiren, özellikle yabancıları atmosferiyle etkileyen bir restoran. KARİYEKüçük ama değerli bir mücevherKariye, küçük ama çok değerli bir mücevhere benzer. Burayı dünyaca ünlü yapan özelliği, olağanüstü mozaikleri. Tarihi yarımadanın surlarının dışında, başlangıçta bir manastır kilisesi olarak yapılmış. Kilise, surların dışına yapıldığından, antik Yunanca'da ‘‘kırsal alan, şehir dışı’’ anlamına gelen ‘‘Khora’’ (Kariye) adını almış. Kariye, her ne kadar Sultanahmet'te yer almıyorsa da taksi ya da otobüsle, Edirnekapı'ya 15- 20 dakikada gitmek zor değil. İçerideki mozaikler, Bizans mozaik sanatının Rönesans'ı olarak adlandırılabilecek 14. yüzyıla ait. Bunlarda, İsa'nın ve Meryem'in hayatı, İsa'nın mucizeleri kronolojik bir şekilde anlatılıyor. Bugün kilisenin görülen son hali, 11. ve 14. yüzyıldan. Kariye'nin civarı, Çelik Gülersoy'un restorasyonuyla değerlenmiş. Özellikle butik Kariye Oteli, beş yıldızlı otellleri aratmayacak kadar lüks. Otelin restoranı Asitane ise servisi ve yemekleriyle, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en iyi Osmanlı mutfaklarından birine sahip. (Çarşamba hariç her gün açık, 0212 523 30 09)SULTANAHMET 100 bin kişi alan meydanRomalılar'ın önem verdikleri iki şey vardı; din ve oyunlar. Bugün Sultanahmet Meydanı olarak bilinen alan, Ayasofya'dan başlayarak Marmara Üniversitesi Rektörlük Binası'na kadar uzanan ve 100 bin kişi aldığı söylenen Hipodrom'du. Sultanahmet Camii'nin olduğu yerde İmparator locası vardı. İmparator, özellikle atlı araba yarışlarını buradan seyrederdi. Hipodrom'un ortasında, bugün hálá üzerindeki anıtların görülebildiği ve etrafında yarışan at arabalarının döndüğü bir duvar olan Spina uzanıyordu. Bu anıtların en önemlisi, MÖ 16. yüzyıla ait Firavun III. Tutmosis'in Mezopotamya zaferini, hiyeroglif yazılarıyla anlatan ve 390 yılında İmparator Theodosius tarafıdan Konstantinopolis'e getirilen dikilitaş. Luxor Karnak Tapınağı'ndan getirilen taş, zamanında üç misli daha uzunmuş. Dikilitaşın her iki tarafındaki diğer anıtlar şunlar; üç yılanın birbirine dolandığı Burmalı Sütun, üzerindeki bronz plaketlerin 1204'te Latinler tarafından çalındığı ve Osmanlı döneminde Türklerin tırmanarak akrobatik hareketler yaptığı, 32 metrelik taştan örülme sütun ve Ayasofya yönünde de Alman İmparatoru Kayser Wilhelm'in Osmanlı sultanına hediyesi olan, kubbe içi altın mozayikli Alman çeşmesi... SULTANAHMET CAMİİAltı minaresiyle tekDünyadaki tek altı minareli camii, Sultanahmet, Sultan I. Ahmet tarafından 1609 ile 1616 yılları arasında yaptırılmış. Padişah, caminin Ayasofya'nın karşısında ve en az onun kadar heybetli olmasını istemiş. Ancak Sinan'ın öğrencisi Mimar Mehmet Ağa, çok çalışmakla beraber, kubbesini 43 metre yüksekliğinde ve 23.5 metre çapında yapabilmiş. Kubbe ağırlığını taşımak için yapılan ve fil ayağı denilen sütunlar, camiye bir güzellik vermemiş, üstelik görüşü kesmiş. Buna rağmen, çiçek ve ağaç motifli, mavi ve turkuazın hakim olduğu çiniler, 260 pencereden içeriye dolan ışıkla, yabancı turistlerin buraya verdiği Mavi Camii adını haklı çıkarıyor.YEREBATAN SARNICI Müzik ve ışıkla daha fantastikBir sarnıcın göze bu kadar hitap edebileceğine inanmak, görmeden imkansız. Gerçekten de turistler merdivenlerinden inerken, biraz da içeride çalınan klasik müziğin ve ışık oyunlarının etkisiyle, ilk birkaç dakikayı şaşkınlık içinde geçiriyorlar. Roma ve Bizans imparatorları, kentleri kuşatıldığı zaman su sorunu yaşamamak için, şehirlerini kurarken, yeraltı sarnıçları yaptırmışlar. Justinianus tarafından 6. yüzyılda yaptırılan bu sarnıç için su, 19 kilometre kuzeydeki Belgrad Ormanları'ndan, su kemerleriyle getirilmiş. Farklı başlıkları olan 336 sütun, çatıyı ayakta tutar. 80'li yıllara kadar, ancak kayıkla gezilebilen sarnıç, 85 yılında belediye tarafından restore edildi, beton yollar yapıldı ve iki yıl sonra ziyarete açıldı. At Meydanı Sokağı, her gün açık, 0212 522 12 59DİVAN YOLU Burayı gezmeden tarihi tur yarım kalırOsmanlı döneminde, haftada üç kez halkın Divan'a ve mahkemelere başvurmak için kullandıkları Divan Yolu'nda ilerlerken, Sultanahmet Meydanı geride kalır. Bu yol üzerinde irili ufaklı turizm acenteleri, esnaf lokantaları, internet kafeler ve pub'lar sıralanır. İleride Divan Yolu, Yeniçeriler Caddesi adını alır. Bu caddede, II. Mahmut'un süslü türbesi ve karşısında Köprülü Külliyesi'ne ait 17. yüzyıldan kalma kütüphane var. Bu kütüphanede bugün, el sanatları mağazası, bir kafe ve Basın Müzesi yer alıyor. Kavşakta, bugün restorasyonda olan ve Constantin'in sütunu olarak bilinen Çemberlitaş, MS 330'da Büyük Constantin tarafından dikilmiş. Hemen sütunun yanındaki, 400 yıllık Çemberlitaş Hamamı, sabah 6'dan geceyarısına kadar hem kadınlara hem de erkeklere hizmet veriyor. Bu bölgede Nuruosmaniye Camii ve turistlerin favorisi Kapalıçarşı var. Artık İstanbul Üniversitesi'nin anıtsal kapısıyla özdeşleşen Beyazıt Meydanı'na gelmeden, lahmacuncudan ayakkabıcıya, ekmek parasını çıkarmaya çalışan esnafı ve buraya yakın Çorlulu Ali Paşa Medresesi'nde nargile içen ya da üniversitenin yolunu tutan öğrencileri görebilirsiniz. Ayrıca Beyazıt Meydanı'ndaki (artık plastik sandalyeli) Çınaraltı Kahvesi, ağacın yanında kurulan bit pazarı, hiçbir zaman canlılığından bir şeyler yitirmeyen Sahaflar Çarşısı görülmeden, tarihi İstanbul turu yarım kalmış olur. Beyazıt Meydanı'nın batısında Kaligrafi Müzesi, doğusunda ise 1506 tarihli, kentin ayakta kalan en eski camilerinden biri Beyazıt Camii var.TOPKAPI SARAYIHep değiştiDünyaca ünlü Topkapı Sarayı'nı ziyaret edenler, genellikle aynı beklenti içindedirler. Avrupa sarayları gibi, anıtsal bir girişi olan tek, büyük bir bina ve kocaman bir bahçe bulacaklarını sanırlar. Oysa Topkapı, bu anlamda hiçbir kategoriye girmez. Topkapı, bir komplekstir. Saray, dört asır boyunca, gerek yangınlar gerekse yeni padişahların eklemeleriyle, hep değişim içinde olmuştur. Sarayın, Bab-ı Hümayun denilen ana kapısının önünde, tüm zarafetiyle III. Ahmet Çeşmesi duruyor. Osmanlı döneminde, bu kapıdan, halk dahil herkes girebilirdi. Varılan avluda, sarayın hizmet binaları bulunuyordu; darphane, yeniçeri koğuşları, hastane, ekmek fırınları ve silahhane... Hemen solda Bizans'ın en eski kiliselerinden Aya İrini, bugün mükemmel akustiğiyle, çoğunlukla konser salonu olarak kullanılıyor. Aya İrini'nin hemen yanından Gülhane Parkı'na ve Arkeoloji Müzesi ile bir süredir restorasyonda olan Çinili Köşk'e inilir. Bu avlunun sonundaki kapıyı koruyan ve saraya adını veren iki top vardı. Bu kapıya Orta Kapı ya da Babûsselam deniyordu. İdam edilenlerin kesilen kafaları, kapının sağındaki ibret taşlarında, halka gösterilirdi. Bu kapıdan girmeden önce sağda, bilet gişeleri var. Kuyruğa girerken, doğru gişede olduğunuza dikkat etmeniz gerekiyor. Gişelerden biri rehberler için. Topkapı'da gezilecek üç ayrı yer var; bir bilet Topkapı Müzesi için; ki bu hemen hemen bütün sarayın avlularını ve sergileri kapsar. Diğer ikisi Hazine ve Harem içindir. Hazine'yi görmek istiyorsanız, bileti ya bu gişelerden ya da Harem'in gişesinden alabilirsiniz. Ancak Harem, belirli saatlerde ve rehber eşliğinde gezildiğinden, biletini kendi gişesinden almak gerekir. Burada aynı zamanda, Türkiye'de bir ilk uygulama olan kaydedilmiş, bilgi veren ‘‘Audio Guide’’lar kiralanabilir. ZEYREKDar sokakların sonunda sürpriz varİstanbul'u iyi bildiğini söyleyen birçokları, Zeyrek'i tanımıyor. Zeyrek, bugün bir SİT alanı. Burası yalnız Ayasofya'dan sonra kentin en büyük Bizans kilisesinin bulunduğu yer değil, aynı zamanda Bizanslıların seçkin kesiminin oturduğu ve bugün hálá yıkık ahşap Osmanlı konaklarının görülebildiği bir mahalle. Bizans kentine su getiren ve bugün yoğun bir trafiğin altından aktığı Valens Su Kemerleri'ne varmadan hemen önce İstanbul Manifaturacılar Çarşı'nın (İMÇ) karşısında, sağa kıvrılan Zeyrekhane tabelasını göreceksiniz. İki yanında bakımsız evlerin sıralandığı dar yollar bir sürprizle sona erer; oldukça tahrip olmuş ancak dimdik duran, haşmetli bir Bizans Kilisesi ve hemen yanıbaşında İstanbul manzaralı, lüks restoran Zeyrekhane... Pantokrator Kilisesi, 12. yüzyılın başlarında, bir manastır olarak yaptırılmış. Bu kadar büyük olmasının nedeni, sonradan yeni bir bölüm ve şapel ilave edilmesinden. Şapel, imparatorun ve ailesinin gömüleceği yer olarak tasarlanmış. Bugün manastır bölümü, Zeyrek Camii olarak kullanılıyor. Hálá görülebilen yer ve duvarları kaplayan mermer işçiliği, mermer kapı çerçeveleri, kilisenin zamanındaki ihtişamı hakkında ipuçları veriyor. Camideki minber, kilisenin orijinal süslemelerinden yapılmış. Cami, normalde, namaz vakitlerinde açık, ancak imam Veysel Bey'i ikna ederseniz, camiyi daha önce açacaktır. Veysel Bey ortalıkta yoksa da, sokaktaki çocuklar küçük bir bahşiş karşılığında onu bulup getirirler. Ve hatta, içeri girdiğinizde, taban süslemelerini görmek için, Veysel Bey'e halıları ucundan kaldırıp, tahtanın altındaki muhteşem mozaik parçasını göstermesini rica edebilirsiniz. Böyle görkemli bir kiliseye ev sahipliği yapmasına ve imamın tanıtım için sarf ettiği çabaya rağmen, mahalle henüz tam anlamıyla turizme hazırlıklı değil. Süleymaniye Camii'nin en güzel görüntüsüne bakan Zeyrekhane'de, bu tipik İstanbul mahallesindeki keşfinizi keyifle noktalayabilirsiniz. Zeyrek'ten çıkarken de, kemerlerin yakınındaki, renkli çarşıyı kaçırmayın. Et satışının ağırlıkta olduğu açık pazar, bu sakin mahalleye canlılık katıyor. Ayrıca komşu semt Vefa'da yapılan boza, İstanbul'un en ünlüsü. Kiliseyi, namaz vakitleri dışında görmek için, İmam Veysel Bey, 0537 385 44 19. HALİÇ BOYUSana Piyer Loti'den baktımYabancıların ‘‘Altın Boynuz’’ dediği Haliç'in, bir zamanlar kıyıları yalı ve saraylarla doluydu. İstanbul'un fethinde, nüfusun yüzde 40'ını meydana getiren Ortodoksların bugün hálá Fener'de bulanan yerlerine taşınmaları 1601'de gerçekleşti. Günümüzde dünyanın Rum Ortodoks Kilisesi'nin merkezi İstanbul'da ve Patrik de Fener'deki ziyarete açık olan Fener Rum Patrikhanesi'nde yaşıyor ve görev yapıyor. Haliç boyunca ilerlerken, İstanbul'da bir benzerine rastlanmayan ve Bulgarlara ait olan Sveti Stefan Kilisesi var. İçi ve dışı, dökme demir olan bu kilise, 1871'de Viyana'dan parça parça Tuna Nehri üzerinden İstanbul'a getirilmiş ve burada birleştirilmiş. Yine bu bölgede, İspanya'dan kovulan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun kucak açtığı Yahudilerin yerleştiği Balat'ta, 500 yıllık Ahrida Sinagogu var. Ziyaret etmek için, üç gün önceden Hahamlık'tan izin almak gerekiyor. Defterdar'dan Eyüp'e kadar önemli önemsiz, her biri özellikli camiler sıralanıyor. Eyüp, İslam dünyasında önemli bir yere sahip. Bu nedenle, birçok Osmanlı paşası ve ileri gelenleri burada gömülmeyi istemiş. Bunlardan en önemlileri, Sokullu Mehmet Paşa'nın ilk külliyeli türbesi ve karşısında ondan sonra gelen vezir Siyavuş Paşa'nınki. İkisi de Sinan'ın eseri ve içleri güzel İznik çinileriyle kaplı. Burada gömülen tek padişah Sultan Reşat'ın türbesiyse büyük ama zevksiz. Buranın İslamiyet'te önemli olmasının nedeni, Eyüp Camii'nin avlusunda, Peygamber Muhammed'in sancaktarı, Eyüp Ensari'nin türbesinin olması. Osmanlı padişahları, tahta geçecekleri zaman burada Osman'ın kılıcını kuşanırlardı. İslam dünyasının her yerinden Müslümanlar buraya geliyorlar. Bugün, çocukların sünnet edilmeden önce buraya getirilmesi adetten. Şifa arayanlar ve dileği olanlar da burada her gün dua ederler. Caminin arkasındaki en etkileyici yer, parke taşı döşenmiş yolların iki yanında uzanan, bakımlı mezarlıklar. Burası gerçekten İstanbul'un hiçbir yerinde olmayan bir atmosfere sahip.Camiden yukarı doğru ilerleyerek mezarlıklar arasından Haliç'i kuşbakışı gören bir tepeye varılır. 1876- 77'de Aziyade isimli bir cariyeye aşık olan ve Eyüp'te yaşayan Fransız deniz subayı Pierre Loti, İstanbul'dan döndükten sonra tuttuğu günlüğünü bir kitap yapar. Loti, 10 yıl sonra tekrar Türkiye'ye gelince, Aziyade'nin ölüm haberini alır, bundan sonra her gelişinde de, mezarını ziyaret eder. Türkiye'de bulunduğu süre boyunca, Türk kıyafetleri giyerek, başında fes, elinde tespih halkın arasına karışır, kahvelerde oturup kahve içer, nargile tüttürür ve en sevdiği yer Eyüp olduğu için de, bugün onun adıyla anılan bu kahveye sık sık uğrar ve Haliç manzarasını seyrederdi. Bugün kahvenin hemen arkasında, kafe, restoran ve butik otelden oluşan, şık Piyer Loti Turistik Tesisleri var. Buradaki hoş bahçeden, Haliç'in yıllar içinde geçirdiği değişimi izleyebilir ve hatta Haliç kıyısındaki, dünyanın en büyük minyatür parkı olan Miniatürk'ü yukarıdan görebilirsiniz.MÜZELERİstanbul Arkeoloji Müzesi Türkiye'nin en büyük müzesi. Osman Hamdi Bey tarafından yaptırıldı. Şu anda restorasyonda. Gülhane, 0212 520 77 40Türk İslam Eserleri Müzesi İbrahim Paşa Sarayı'nda. Dünyanın en önemli İslam eserlerinin yanısıra, Selçuk ve Osmanlı devrine ait önemli eserler de sergileniyor. Sulltanahmet, 0212 518 18 05Halı Müzesi Sultanahmet Camii Hünkar Kasrı'nda, İstanbul ve Anadolu camilerinden toplanmış halılar sergileniyor. 0212 518 13 30Karikatür ve Mizah Müzesi Zeyrek Gazanfer Medresesi'nde. 1870'ten beri, Türk karikatürüyle ilgili belgeler sergileniyor. Sergiler burada açılıyor. Pazar-pazartesi kapalı. Saraçhanebaşı, 0212 521 12 64Rahmi Koç Sanayi Müzesi Osmanlı devrinde lengerhane olarak kullanılan Bizans yapısında, teknolojinin gelişimini anlatan, türüne az rastlanır bir özenle düzenlenmiş özel bir sanayi müzesi. Müzeye ait şık kafe ve manzaralı restoranında mola verebilirsiniz. Hasköy Cad No: 27 0212 256 71 53 Basın Müzesi Türk matbaacılığının kurucusu İbrahim Müteferrika'dan günümüze, Türk basını hakkında belge ve eşyalar. Çemberlitaş, 0212 513 84 57Mozaik Müzesi Sultanahmet Camii'nin arkasında bulunan Arasta Çarşısı'nın içinden geçilerek gidiliyor. Mozaiklerin çoğu, buradaki 5. ve 6. yüzyıla ait Bizans saraylarının tabanlarında bulundukları yerde sergileniyor. Sultanahmet, İstanbul, 0212 511 97 00 Yedikule Müzesi (Zindanları) Belki de bazı unutulmak istenen hatıraları canlandırdığından, biraz da bakımsız kaldığından, kentin fazla ziyaret edilmeyen müzelerinden biri. Mimarisi, buranın bir kale olarak tasarlandığını hatırlatıyorsa da iki kulesi hapishane, diğerleri de hazine binaları olarak kullanılmış. Girişin hemen solunda zindanları görebilirsiniz. Hapsedilenlerin duvarlara kazdıkları yazıların çoğu, kötü karşılanan ve buraya kapatılan elçilere ait. İkinci kulede, infaz odasında kesilen kafaların atıldığı kuyu hálá görülebilir. Avluda işkence aletleri sergileniyor. 0212 293 37 74Yahudi Müzesi Karaköy'de eski bir sinagogun restore edilmesiyle açılan müzede, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde Yahudilerin yaşantıları sergileniyor. Karaköy, Perçemli Sok. 0212 292 63 33- 34YAKALAYINAya Sofya ile Sultanahmet Camii arasındaki parkta keyifle yürümekArmada Oteli'nin sokağında, Ahırkapı'da, Dede Efendi Evi'nde, 18. yüzyıl bestecilerinin eserlerinden oluşan klasik Türk Müziği'ni dinlemekAya İrini Kilisesi'nde bir konser izlemekArkeoloji Müzesi'nde, kurucusu Osman Hamdi Bey'in hayatını ve başarılarını anlatan resimli ve açıklamalı sergiyi incelemekİstanbul'a bir kez de bienaller ve festivaller için gelmekKAÇINTarihi yapı ve müzelerin, hangi günlerde kapalı olduğunun farkında olmamakBazı camilere, sadece namaz sonrası girilebileceğini bilmemekOsmanlı sarayı ve haremiyle ilgili yazılması moda olan ve çoğunlukla yabancı yazarlar tarafından bilinçsizce kaleme alınmış kitapları ciddiye almakKapalıçarşı'da yol bulmada, kendine fazla güvenmek Sultanahmet'te turistik mevsimde park yeri bulmanın sorun olduğunu bilmemekKenti gezerken, kalınacak gün sayısına göre program yapmamak Her taksi şoförünün kenti karış karış bildiğini sanmak
False