'Meslek seçerken hayatımızı ya satıyoruz ya satın alıyoruz'

Güncelleme Tarihi:

Meslek seçerken hayatımızı ya satıyoruz ya satın alıyoruz
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 03, 2014 11:36

10 yaşında babasının yanında çıraklık yaparak iş hayatına adım atan Daniş Navaro (51), ‘çalışırken varolan’lardan. 2011 yılında felsefe yüksek lisansını bitiren Navaro, Kariyer ve Varoluş adında bir kitap yazdı. Navaro, “Kariyer bir varoluştur. İnsan mesleğini seçerken hayatını ya satın alıyor ya satıyor” diyor. Navaro, iş hayatına farklı ve düşündürücü bir açıdan bakıyor.

Haberin Devamı

Meslek seçerken hayatımızı ya satıyoruz ya satın alıyoruz
Kariyer ve Varoluş kitabının yazarı Daniş Navaro (51), çalışma hayatına 10 yaşında babasının tuhafiye dükkanında çıraklık yaparak başladı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni kazanınca da hem okudu hem çalıştı. Yüksek lisans yapmak için Fransa’ya gittiğinde bahçıvanlıktan çocuk bakıcılığına, kamyon şoförlüğünden inşaat işçiliğine yapmadığı iş kalmadı. Ardından Türkiye’ye dönüp turizm sektöründe çalışmaya başladı, sonrasında inşaat sektöründe faaliyet gösteren bir şirkette 4 yıl satış müdürü olarak çalıştı. 1995 yılında Hürriyet İK’da Braas Çatı Sistemleri’nin ülke müdürü ilanını görünce, ‘bu iş benim’ diyerek başvurusunu yaptı. Halen Braas Çatı Sistemleri’nde CEO olarak görev yapan Navaro, 2011 yılında Maltepe Üniversitesi’nde felsefe yüksek lisansını bitirdi. Tez konusundan yola çıkarak, Kariyer ve Varoluş’u yazan Navaro ile konuştuk.

Neden ‘kariyer ve varoluş’ diye bir kitap yazdınız?
Geçmiş hayatıma bakınca hep çalışan bir varlık olarak yakaladım kendimi. Ciddi çalışan, bir şey üretme peşinde olan bir varlık. Ben hep çalışarak varoluyorum. Ama hangi tip çalışma? Sevmek ile varolmayı bir tutuyorum. İnsanın varolması için sevebilmesi gerekiyor, yaptığı şeyi, çevresindekileri sevmesi gerekiyor. Buradan yola çıkıp insan neden çalışır, çalışma insana neler getiriyor diye bir tez yazmak istiyorum dedim. Hayat bir iş dünyası sonuçta. Bu kitap beni çok dövmüştür yazarken, bana acı veren hakikatler oldu.

Haberin Devamı

Meslek seçerken hayatımızı ya satıyoruz ya satın alıyoruz
Kariyerin kendisi meta oldu
Nedir o hakikatler?
En başta kapitalizmin köleliliği. Ben de CEO’yum, vahşi iş hayatının içinde olan, kapitalizmin tam ortasında olan bir insan. Normal hayatta böyle bir gayret içinde değilseniz bu hakikatı yakalamanız imkansız. Onun için bu kitap benim için bir rönesans yeniden doğmak gibi bir şey. Benim için insan çalışan bir varlık, daha küçük yaşlardan size ‘ne olacaksın’ diye soruluyor. Ne olacaksın sorusunun içinde bile ‘sen ne olacaksın’ anlamı yatmaz, ‘sen ne iş yapacaksın’ anlamı yatar. Demek ki iş yapmak, olmak. Çalışmak veya olmak aslında aynı şeyi simgeliyor gibi gözükse de kitabımda asıl dile getirdiğim tez, ‘hangi işi yapayım ki kendim olayım’. Kariyer, bu soru üzerine temellenmiş olmalıyken, ‘hangi iş bana para kazandırır’a odaklı, bunun sonuncunda da kendiniz olmuyorsunuz, başka biri oluyorsunuz, o da boşa geçmiş bir hayat.

Kariyer nedir sizce?
İnsanlar niye çalıştıklarının farkında değiller. Kariyerin kendisi de meta oldu. İşe gelen herkes satış müdürü olmak istiyor. İyi de satış müdürünün hayatının ne olduğunun farkında olarak mı satış müdürü olmak istiyorsun? Yoksa sen satış müdürü olursan, araban olacak, yüksek ücretin olacak, prim alacaksın ve bu sayede de daha iyi yaşayacaksın diye mi? Ne zaman daha iyi yaşayacaksın? Akşam 9’dan sonra çünkü o saate kadar eşek gibi çalışacaksın, gece 11’e kadar 2 saat vaktin var iyi yaşamak için, tabii bu arada 30 yaşında psikologlara gitmeye başlayacaksın, antidepresanlar kullanacaksın. İnsanlar işin kendisiyle değil, işin ona ne getireceği ile ilgileniyorlar. Ben ‘kariyer bir varoluştur’ diyorum, insan mesleğini seçerken aslında hayatını ya satın alıyor ya satıyor. Kendisini var edebileceği bir meslek seçiyorsa kendi öz hayatını seçiyor demektir. Uğruna doğmuş olduğu hayatı seçiyor. Bu hayata geldi ve sadece onun yaşayabileceği, başka hiç kimsenin yaşayamayacağı bir hayat var önünde, kendi varoluşunu, kendi özbecerilerini, kendi biricikliğini sergileyebileceği bir hayat var önünde.

İstasyona varıp yolculuğu kaçırmayın
Ama meslekler para için seçiliyor.
Duyduğuma göre tıp fakültesinde bile uzmanlığı seçme aşamasında hangisi para getirir diye bakılıyormuş. Bu felaket bir şey, bu insanın kendini yok etmesi, halbuki meslek insanın kendini var etmesidir. İnsan hem bir şey üretir hem kendini üretir. Kariyer odur zaten, bir öz üretim sürecidir. O mesleğe yeni bir boyut katarsın, bu varoluşçu kariyerdir. Öyle olunca çalışmış bile olmuyorsun, akış halindesin artık.

Siz gençlere ne tavsiye edersiniz?
Önce sevgiyi anlamaları lazım, sevgi alanlarını belirlemeleri lazım. İyi yapmaya başladığınız şey sevdiğiniz şeydir. Şunu muhakkak tavsiye ediyorum, 14-15 yaşından itibaren değişik yerlerde çalışsınlar, pazarda bir şeyler satsınlar, bağırsınlar, barda çalışsınlar, sevdiği işi yapsınlar, sevip sevmediklerini anlamak için o işi denemeleri lazım. Şimdi 24 yaşında adam hiçbir iş yapmamış, neyi sevdiğini bilmiyor. İnşaat mühendisliğini bitiriyor mesela ama o işin neler getireceğini bilmiyor. İnşaat mühendisliğinin iş garantisi yoktur, her şantiye iki üç yılda biter yeni şantiye bulursun, sürekli değişik yerlere gidersen, boşanma oranı yüksektir. Veya hakim oldun, Türkiye’yi 2 yılda bir dolaşman lazım, buna katlanacak mısın? İnsan sevmediği bir şey için savaşacağına sevdiği bir şey için savaşsın. Anlamı yakalamaları lazım, anlam insanın yaptığı şeyle varlık alanında köprüyü kurabilmesi. Benim bu yaptığımın dünyaya ne faydası var? Tuvalet temizliyorsan mikropları öldürüyorsun, hastalıkları engelliyorsun gibi. O köprüyü kurunca kendinizi var etmeye başlarsınız.

Varolmak, vazgeçmemeyi de barındırıyor. Bugünün gençleri bir zorlukla karşılaşınca hemen ‘çok zor’ deyip geri çekiliyor. Ben satış müdürü oldum, ressam oldum, ‘olmak’ değil ‘yapmak’ lazım. Sahip olmak anlık bir şey, olmak süregelen ve ileri giden birşey. Sahip olma peşinde koşmak, olmalığı kaçırtır insana. İstasyona varırsınız, yolculuğu kaçırırsınız.

Çalışmanın kısa tarihçesi*
Meslek seçerken hayatımızı ya satıyoruz ya satın alıyoruz
Eskiçağ toplumlarında çalışma aşağılanırdı, fiziki güç gerektiren işler köleler tarafından yapılırdı. İnsanların düşünce ve fikir üretmeleri, yani entelektüel faaliyetleri, emek gücüne dayanan faaliyetlerden daha üstün faaliyetler olarak kabul edilirdi. Aristoteles, köleleri ‘tam insan’ sınıfına dahi sokmazdı. Aristoteles, köleliğin, insanın insan olarak oluşma koşullarını kısıtladığını belirtir.
Atina toplumlarında soylu vatandaşlar, yalnızca ulusun savunulması ve yönetimi ile ilgilenirdi. Romalılar soylu ve özgür meslekleri tarım ve askerlik olarak kabul etmişler, tüm diğer işleri köleler bırakmışlardı. Ticaret ve mübadele işleri de aşağılan, hor görülen işler arasındaydı.

Tek tanrılı dinlerin doğuşu sürecinde Yahudi-Hristiyan geleneğinde, çalışmaya bir ‘tansıral lanet’ olarak bakıldı. Çalışma insanın Tanrı tarafından cezalandırılmasının bir sonucu olarak ortaya çımıştı.
16. yy’da Protestanlık ahlakı ise çalışmayı şart koşmuş, ancak bu gerekliliği dini temeller üzerinde konumlandırmıştır.
Luther’in ahlaki söylemi; çok çalışanın iyi insan olduğu, az veya hiç çalışmayanın ise ahlaken daha düşük insan olduğu şeklindedir.
Benjamin Franklin, 18.yy’da çalışmanın sosyal bir görev olduğunu vurguluyor.

Günümüzün kapitalist dünyasının üzerine konumlandığı ve Adam Smith’in kurucusu olduğu klasik iktisat teorisinin insan anlayışı, bireyin bencilliği, bireyin kendine sempati duyması, kendine sevmesi temel önermesi üzerine kuruludur. Bugün tüm iş ve çalışma süreçleri; insan, insanın ihtiyaçları ve varlık yapısına göre değil; salt rekabat ortamına göre, tek tek insanların değil, şirketlerin ayakta kalabilmelerini sağlayabilecek şekilde düzenlenmiştir.
* Kariyer ve Varoluş kitabından alıntıdır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!