Mersin başarırsa kaderimiz değişir

MERSİN'in heyecanla giriştiği projeden iki hafta önce söz etmiştim.

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası'nın daveti üzerine projenin nasıl hayata geçirileceğine ilişkin iki günlük ‘‘beyin fırtınası’’na katıldım.

1990'dan bu yana ekonomik büyümesinde hızlı bir düşüş yaşayan Mersin ‘‘nerede tıkandık’’ sorusuna cevap arıyor.

Şehir iki büyük şok yaşamış: Körfez krizi ve büyük bir göç dalgası.

Yaklaşık üç yıldan beri derdine çare arayan Mersin işte bu yüzden Avrupa'da 40 yıllık bir geçmişe sahip ‘‘Kalkınma Ajanslarıyla’’ irtibat kuruyor.

Böylelikle, hafta başında ağırladığı dört Kalkınma Ajansı'nın uzmanlarını, Mersinli işadamlarını ve akademisyenleri dinleme fırsatını buluyoruz.

Ortaya çıkan tablo şöyle:

Mersin'in artıları eksilerinden fazla.

Tarım ve seracılık, serbest bölge, organize sanayi bölgeleri, turizm potensiyeli ve Türkiye'nin üçüncü büyük limanına sahip.

Herşey Mersin'in lehine gibi görülse de işler iyi gitmiyor.

Neden?

Fransa'nın Alsace Bölgesi'ni dünyanın en fazla yatırım çeken dördüncü bölgesine haline getirmeyi başaran Brian Martin, birkaç kez ziyaret ettiği Mersin ve dolayısıyla Türkiye ile ilgili izlenimlerini bakın nasıl aktarıyor:

‘‘Türkler gereğinden fazla bireysel. Ekip çalışmasını yerine tek başlarına çalışıyorlar. Oysa globalleşmenin getirdiği rekabet ortamında, güçlerimizi birleştirmek zorundayız. Yoksa yok olup gideriz.’’

Mersinliler de itiraf ediyor.

Dayanışma ve organizasyon eksikliğini.

Mesela, Kalkınma Ajansı projesini ‘‘Çukurova Kalkınma Ajansı’’ kuralım diye Adana'ya götürmüşler.

İki şehir arasındaki ezeli rekabet malum.

Adana projeyi reddetmiş.

Oysa Kalkınma Ajansları'nın başarılı olmaları için, şehirler, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler vs arasında dayanışma ve güven ilk koşul.

Mersin'de dinlediğimiz İspanyol, İngiliz, Fransız uzmanların üzerinde ısrarla durdukları buydu.

Türkiye'de henüz tanımadığımız bu Kalkınma Ajansları'nın ne denli başarılı olduklarından küçük bir örnek vermek istiyorum.

İspanya'nın Murcia bölgesi, ajans sayesinde geçtiğimiz 10 yıl içersinde yüzde 25'lik bir büyüme kaydetmiş. Oysa aynı dönemde İspanya'nın ortalaması yüzde 5.

Avrupa Birliği, bu ajansları oluşturmaları için Doğu Avrupa ülkelerine üç yıl için 250 milyonluk euro yardımı yapıyor.

Bizim de aday ülke olarak, iyi bir lobicilik çalışmasıyla MEDA fonundan ajanslar için bir yardım almamız mümkün.

Özetle, Mersin kendisine yol gösterecek bir kalkınma ajansı oluşturmayı başardığı takdirde hiç kuşku yok ki başka şehirler kendisini izleyecek.

Mersin kendi modelini oluşturursa Türkiye'nin kaderi değişebilir.

Meğer Duty Free'lerin mucidi İrlanda'ymış


İRLANDA Kalkınma Ajansı'ndan Brian Lynch ile konuşuyorum.

Lynch'in anlattıklarına bakılırsa, İrlanda'nın Kalkınma Ajansı'nı kurmasının öyküsü ilginç.

1950'li yıllarda, İrlanda'daki Shannon Havalimanı önemli bir kazanç kapısı.

Çünkü Amerika kıtasından havalanan uçaklar Shannon'da yakıt ikmali yaptıktan sonra Avrupa'ya geçiyorlar.

Ne var ki, yakıt ikmali yapmadan uzun mesafe uçabilen uçakların kullanılmaya başlanmasıyla Shannon'un önemi bir günde sıfırlanıyor.

İşte bunun üzerine İrlandalılar ‘‘Shannon'u nasıl canlandırabiliriz’’ diye yola çıkarak, çeşitli projeler üretmek üzere 1959 yılında Kalkınma Ajansı'nı kuruyorlar.

Böylelikle ilk kez Shannon Havalimanı'nda Duty Free'ler hizmete giriyor.

Brian Lynch soruyor: ‘‘Irish Coffee nedir bilir misiniz.’’

Meğer bu viskili kahve karışımı içecek de ilk kez Shannon Havalimanı'nda icat edilmiş.

Shannon Havalimanı'nı kurtarmak için yola çıkan İrlanda Kalkınma Ajansı bugün neler yapıyor?

‘‘Yatırımcıların hayatını kolaylaştırıyoruz. İrlanda'ya gelin yatırım yapın demekle yetinmiyoruz. Spesifik projeler sunuyoruz onlara. Kapılarını çalıyoruz. Yüzde 90 reddediliyoruz ama yılmıyoruz. Microsoft, Dell'e de teknolojik ağırlıklı projeler sunduk.’’

Brian Lynch
'in önemle vurguladığı bir nokta var.

1965 yılından beri yürürlükte olan süper eğitim sistemi.

Özellikle teknolojide öylesine iyi yetişmiş bir insan gücüne sahipler ki, örneğin Microsoft'a proje sunduğunda bunu avantaj olarak ortaya koyabiliyorlar.

Alsace Kalkınma Ajansı'ndan Brian Martin'in dediği gibi, kalkınmada başarılı olmak için ‘‘eğitim, yaratıcılık ve çok çalışmak’’ şart.

Unutmadan ilave edeyim, yine Martin'e göre iki küçücük koşul daha var: ‘‘Alçakgönüllülük ve bilgi’’

Güney'in tek müzeyede salonu: Pitura


İLK kez gördüğüm Mersin sürprizlerle dolu bir şehir.

‘‘Beyin fırtınası’’ toplantılarından beni bir, iki saatliğine kaçıran Hürriyet'in şair yazarı Özdemir İnce sayesinde görmek fırsatını bulduğum tarihi yerleri müthiş etkileyiciydi.

Ama en hoşu Mersin'de bir müzayede salonu olduğunu öğrenmekti doğrusu.

Pitura adındaki müzayede salonunun ortaklarından bir tanesi İskenderun'da 1923 yılından beri faaliyet gösteren Antuan Makzume uluslararası taşımacılık şirketinin sahibi Erol Makzume.

Makzume
ailesi, Türkiye'nin vergi rekortmenlerinden olmuş.

Pitura'ya dönersek, ismini Çukurova'daki Hitit şehirlerinden birinden alıyor. Pitura'nın müşterileri arasında Adanalılar, İskenderunlular da var. Kataloglarından hayli hoş objeler gözüme çarptı.

Bu arada antika ve oriantalist ressam kolleksiyoncusu olan Erol Makzume'nin başka bir çalışmasına değinmek istiyorum.

Erol Makzume, Osman Öndeş ile birlikte, 14 yıl Osmanlı Sarayı'nın baş ressamı olan Fausto Zonaro'nın hayatını kaleme almış.

Eser basılmayı bekliyor.

Mersin gerçekten şaşırtıcı bir yer değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları