Merkez, seçim öncesi moral düzeltmeye çalışıyor

DÜN yaptığı açıklama ile günlük döviz alım miktarını 50 milyon dolardan 40 milyon dolara indiren Merkez Bankası yönetiminin, bununla birlikte yayımladığı Finansal İstikrar Raporu’yla da birleştirdiğimizde, piyasalara moral vermeye çalıştığını görüyoruz.

Bir süredir Türkiye’den ‘yabancı sermaye çıkışı’ olduğu açık. Bu çıkış bizde, diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha fazla. Bunun nedeni de Türkiye’ye ilişkin risk algısının büyümesi.
Risk algılamasının artmasının altında yatan nedenlere çözüm bulmak yerine, piyasalara sadece “işler aslında iyi gidiyor” şeklinde moral vermeye çalışmak ne derecede çözüm olacak, bunu da hep birlikte göreceğiz.
Yakın dönemde Euro bölgesindeki borç problemlerinin sürmesi, gelişmekte olan ülkelere sermaye akımlarının zayıflamasına sebep olduğu belirtilerek, günlük döviz alım miktarı 10 milyon dolar indirildi. 10 milyon dolarlık indirimin önemli bir etki yapmayacağı açık ama belli ki Merkez Bankası bu açıklama ile piyasalara asıl olarak, “gerektiğinde döviz alımını tümüyle durdururum” mesajı vermeye çalışıyor. Bunun nedeni ise açık; döviz fiyatları artmaya başladı, bir seçim öncesi daha fazla artmasını engellemek istediği için bunu yapıyor.
Bununla birlikte piyasaya verilecek TL miktarı azaltılacağı için, yeni munzam karşılık artışlarına gerek olmayacağının da altı çizilerek, bankalara moral verilmeye çalışılmış.
Yayımlanan Finansal İstikrar Raporu’nda ayrıca “aslında işlerin o kadar da kötü olmadığı” söylenmeye yani piyasalardaki panik havasının yatıştırılmaya çalışıldığını da gözlüyoruz. Bu kapsamda banka hisselerine olan talebin azalmasını da belli ki önlemek istiyorlar ki, bankaların karlılığının düşmesine rağmen hala yüksek olduğunu belirtiyorlar. Böylece hem yatırımcılarına hem bankalara moral verilmiş oluyor.
Raporda ayrıca içtalep ile dış talebin iyice ayrışması, sermaye akımı ve kredi genişlemesinin enflasyonu tehdit ettiği söyleniyor ama bunun yanında kapasite kullanım oranı düşüklüğü ve hizmet sektörü enflasyonundaki ılımlı seyir gerekçe gösterilerek, hâlâ “ekonomide aşırı ısınma olmadığı”nın altı çizilmeye çalışılıyor. Öyle ya; ekonomide ısınma olduğunu söylese bu önlemlerle ısınmanın önlenemeyeceği açıkca ortaya çıkacak.
ŞİRKETLERİN KUR RİSKİ
Merkez Bankası aldığı önlemlerin etkili olacağında hâlâ ısrarlı ama sürekli olarak iyileşmeyi de ileriki tarihlere öteliyor. Yeni raporda bu politikanın ikinci çeyrekte görülmeye başladığını ama bu kez de enerji ve emtia fiyatlarındaki artışlar nedeniyle asıl etkinin yılın ikinci yarısında görüleceğini, son çeyrekte asıl etkinin yaşanacağını söylüyorlar.
Raporda ne kadar pembe tablo çizilmeye çalışılırsa çalışılsın bazı risklere de değinilmek zorunda kalınmış. Firma borçluluğunun arttığı, bu konuda içerideki bankalara yüklenildiği, ancak firmaların yabancı para net açık pozisyonlarının arttığı ve kur riskinin önem kazandığı söylenmiş. Yabancı para açık pozisyonu Şubat ayında 100 milyar dolara çıkmış, yabancı para varlıkların yükümlülükleri karşılama oranı ise yüzde 47’ye gerilemiş.
Hanehalkı yükümlülükleri, finansal varlıklara oranla daha hızlı artarken, yükümlülükler içinde kredi kartlarının payının düşüp tüketici kredilerinin payının çok arttığı üzerinde de durulmuş.
Bankaların yurt dışından sağladıkları fonların arttığı bunun pasif vadesini uzattığı ama bu kez vade uyumsuzluğu sorununun gündeme geldiği belirtiliyor. Bankaların likidite rasyolarının düşüş eğiliminde olduğu, kredilerin genişlemesi ile sermaye yeterlilik oranlarının gerilediği ama hala bu rasyolarda hedef ve yasal sınırların üzerinde seyredildiği de raporda not edilmiş.
Merkez Bankası ne kadar iyimser olmaya çalışırsa çalışsın, gidişatın iyi olmadığı açık.
Görüştüğümüz piyasa uzmanları ve iktisatçılarının bu raporu “fazla iyimser” olarak yorumladıklarına şahit olduk. Bu tavrı ve buna ek olarak “Merkez Bankası’nda kadrolaşma eğiliminin son yönetimle çok hızlandığı” yönündeki duyumlarımızla, “Merkez Bankası’nın kendisine yakışır bir konumdan ve bağımsızlıktan giderek uzaklaştığını” görür gibiyiz.
Yazarın Tüm Yazıları