Meraklısı çok, modası geçmez, sinsi bir silah

2008 başında iki Iraklı subayın ailesi, yedikleri pastadan zehirlendiler, ikisi çocuk, dört kişi öldü.

18 Eylül 2008 günü, Atlanta merkezli Hastalık Denetleme Merkezi CDC resmen açıkladı ki zehirlenmenin nedeni talyum, yani fare zehiri ve doktorlara seslendi: Belirtileri öğrenin, önleminizi alın, bu tür suikast girişimleri artabilir. Talyum’un panzehiri Prusya Mavisi. Ve Irak’ta Prusya Mavisi yoktu.

1 NİSAN: Bir canlıyı öldürmek. Bedenine bıçağın sokulduğu an. Kanın sıcaklığı. O küçük iç çekme. Bunlar beni rahatlatıyor./images/100/0x0/55ead662f018fbb8f899e84e

5 MAYIS: Bugüne kadar çok sayıda hayvan öldürdüm. Hep aynı şey, hep aynı şey. Üstelik cesetleri ortadan kaldırmak bir hayli vaktimi alıyor.

10 AĞUSTOS: Hava açık ve güneşli. Çok güzel bir gün. Talyum tuzu satın aldım. Eczacı, bunun ne kadar tehlikeli bir madde olduğunun farkına bile varmadı.

11 EYLÜL: Annem kötüleşti. Bacağındaki ağrıdan yakınıyor. Oturduğu yerden kalkamıyor.

26 EYLÜL: Annemin vücudunda kırmızı lekeler oluştu. Nefes alması zorlaştı. Neden hastalandığını henüz kimse anlamadı. Yarın hastaneye kaldıracaklar. Sağlık sigortası olmadığını öğrendim. Bize pahalıya malolacak.

EKİM: Dün gibi, bugün de fotoğrafını çektim. Ağabeyim yanımdaydı. "Ne kadar garip bakıyorsun, korktum" dedi. Sayfanın yan tarafında annemin fotoğraflarını görebilirsiniz.

EKİM: Teyzem dedi ki, annem hayaller görmeye başlamış. Varolmayan böceklerin üzerinde gezindiğini sanıyormuş. Kapıdan içeriye giren beyaz gölgeler görüyormuş.

16 yaşındaki Japon kızın hatıra defteri burada bitiyor. İnternetteki blog’una kaydettiği ve bütün dünyayla paylaştığı bu satırları, aralarında sınıf arkadaşlarının da bulunduğu, Japon olsun olmasın pek çok kişinin okuduğunu, sayfaya bırakılan okur mesajlarından biliyoruz. Hatta kendi bloglarında bu sayfaya link veren, olan biteni tartışanlar da oldu ve bu tartışmalar sürüyor. Japon kızın bloguna şu anda artık ulaşılamıyor ama, pek çok kişi kendi sitesinde hatıra defterinin tamamını hálá yayınlamakta. Ne acıdır ki, hayvan öldürmeye başlayan ve bundan zevk alan hastalıklı bir beynin varlığından haberdar olanların hiçbiri, insan öldürmeye doğru giden bu süreci durdurabilecek en ufak bir girişimde bile bulunmamış.

Aslında, bu olaylardan dört yıl kadar önce, yani küçük kız henüz 12 yaşındayken, okul yıllığı için sorulan "En beğendiğiniz ve model aldığınız kişi kimdir?" sorusunu "Graham Young" diye yanıtlamıştı. Bu yaştaki çocukların model aldığı büyükler, genellikle anne, baba, ünlü bir sporcu ya da bir sinema oyuncusu iken, okul yıllığında "Graham Young" adını okuyanların "Bu yabancı da kim?" diye sormadığı ya da sorup öğrendiyse de, önlem alınacak bir girişimde bulunmadığı ortada. Çünkü bu ad, küçük kızın beyninde, ne gibi karanlık düşüncelerin gezinmekte olduğunu ve nelere yol açacağını apaçık ortaya koyuyor. Graham Young’ın, faaliyetlerine 12 yaşında başlayan, onlarca kişiyi zehirleyen, her yaptığını ve gözlediğini ayrıntılı biçimde hatıra defterine kaydeden Londra’lı bir seri katil olduğu fark edilseydi, hayat hem küçük kız, hem de annesi için bambaşka olurdu.

ANLAŞILMASIN DİYEKENDİNİ DE ZEHİRLEDİ

Annenin yatırıldığı hastane, kadıncağızı adım adım ölüme götüren rahatsızlığın nedenini talyum zehirlenmesi olarak belirleyince, aynı evde başkalarının da zehirlenmiş olabileceği düşünüldü, aile bireyleri hastaneye davet edilerek kanları alındı. Bir kişi hariç, kimsenin kanında talyuma rastlanmadı. O bir kişi, küçük kızın ta kendisiydi.

Sağlık Bakanlığı yetkilileri, yanlarına polisin olay yeri inceleme uzmanlarını da alarak, ana kızın zehirlendiği eve gittiler ve daha fazla zarar vermemesi için, fare mücadelesinde yaygın biçimde yararlanılan talyumun kaynağını aramaya başladılar. Küçük kızın odasından elleri boş çıktıklarını gören erkek kardeşi, "Cam kavanozları gördünüz mü?" diye sordu. Polis-

ler geri dönüp, araştırdıklarında cam kavanozları buldular. Bir kutuya doldurup götürdüler. Her birine, organların korunmasına yarayan bir sıvı doldurulmuştu: Formaldehid. Ve her birinin içinde farklı cisimler yüzüyordu. Onda bir kuyruk, bunda bir kulak, diğerinde bir baş. Kavanozlardakileri birbirine eklerseniz, neredeyse bir kedinin tamamı ederdi.

Kızın odasında başka bir şey daha bulundu. İnternet bloguna da not ettiği gibi, eczacının sorgusuz sualsiz sattığı, talyum tozundan geri kalanlar.

Soruşturma sırasında, tıpkı hayran olduğu seri katil Graham Young gibi, başkalarını zehirlediği ortaya çıkmasın diye, kendisinin de ölümcül olmayacak dozda talyum yuttuğu, yaz boyunca her sabah annesinin çayına azar azar talyum eklediği ortaya çıktı.

Japon kızı, Şizuoka Aile Mahkemesi’nde yargılandı. Anthony Holden’in 1974’te yazdığı, "St Albans Zehircisi: Graham Young’un Yaşamı ve Cinayetleri"ni, ayrıca Agatha Christie’nin Ölüm Büyüsü’nü (The Pale Horse) okuduğunu, Young’ın yaşam öyküsünü konu eden 1995 yapımı The Young Poisoner’s Handbook adlı filmi seyrettiğini anlattı.

Savcı, onun bir erişkin gibi cezalandırılmasını istedi. Baba, "Aslında öldürmeye niyeti yoktu. İyi bir fen öğrencisidir. Deney yapmak istemişti" diyerek kızını savundu.

Yargıç Hiroyuki Anegawa, kızın cezaevine değil, uzunca bir süre için ıslahaneye yerleştirilmesine ve psikiyatrik tedavi görmesine karar verdi. Annenin şuuru ise, bir daha hiç açılmadı. Kıssadan hisse: 1) Okul yıllıklarında yazılanları önemseyin. 2) Fen derslerine merak, sadece sınavlarda iyi not almaya yaramaz!

AGATHA CHRISTIE’NİN ÖLÜM BÜYÜSÜ

Talyum zehirlenmesi, bulantı, kusma, ishal, sinir uçlarında ağrılı duyarlılık, vücutta kızarıklıklar ve saç dökülmesi ile kendini gösterir. Bu nedenle, polisiye yazarların, katillerine severek kullandırttığı bir zehirdir. Yavaş yavaş öldürmesi, zehirlenme bulgularının başka hastalıklarla karıştırılması, suçlunun bulunmasını bir hayli zorlaştırır.

Ünlü polisiye yazarı Agatha Christie zehir bilgisini, II. Dünya Savaşı sırasında, 1939’dan 45’e kadar çalıştığı Londra Üniversitesi Hastanesi’nin eczanesine borçludur. Cinayet silahı olarak talyumun kullanılabileceğini de, bu eczanenin sorumlusu Harold Davis’den öğrenmiştir. 20 yıl kadar sonra Agatha Christie bu tavsiyeye uyacak ve Türkçeye Ölüm Büyüsü olarak çevrilen The Pale Horse’da, kurbanlarını talyumla öldürecek, romanın kahramanı tarihçi Mark Easterbrook için ilk ipucu, talyumun saç dökme özelliği olacaktır.

Ölüm Büyüsü, saçı doğal olarak dökülen pek çok kişiyi, "beni zehirliyorlar" diyerek boşuna hastane acillerine koşturmuştur ama, roman sayesinde hayatı kurtulanlar da olmuştur.

Bilinen örneklerin en ünlüsü, İngiltere’nin Bovingdon kasabasındaki John Hadland limited şirketindeki işçilerin başına gelendir. 1971 yılında, burada çalışan 70 kadar kişinin birçoğu hastalanmış, aralarından ikisi ölmüştü. Önce bunun bir salgın hastalık olduğu sanıldı. Hastalığı bulaştıranın bir haşere olduğu düşünüldü. Adı bir türlü konamadığından ona, "Bovingdon Böceği" dendi. Agatha Christie’nin romanını yeni okumuş olan Dr. Hugh Johnson, talyum zehirlenmesinden kuşkulandı ve katilin aynı işyerinde çalışan Graham Frederick Young olabileceğini iddia etti. Polis, adı geçenin evini aradı ve talyumla birlikte daha pek çok zehir buldu.

Young, üvey annesini talyumla öldürdüğünde henüz 12 yaşındaydı. 1960 ve 70’li yıllar arasında, ailesinin bireylerini, arkadaşlarını ve aynı işyerinde çalıştığı kişileri, kimi zaman antimon, kimi zaman talyumla sistematik olarak zehirledi, en az ikisini öldürdü. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatıra defterine kaydetti. İşte, talyumla annesini zehirleyen Japon kızının örnek aldığı seri katil, bu adamdır.

POLİSİYE OKUYANLAR HAYAT KURTARIYOR

Agatha Christie’nin Ölüm Büyüsü sayesinde kurtulduğunu bildiğimiz iki kişi daha var. Bunlardan ilki, karısının yemeğine talyum kattığı Latin Amerikalı bir erkektir. Karşı komşu, 1975’te Agatha Christie’ye yolladığı mektupta, adamcağızın sona yaklaştığını, Ölüm Büyüsü’nü okuduğu için fark ettiğini ve polise haber vererek adamı kurtardığını yazmıştır.

Agatha Christie, olağanüstü titiz bir yazardı. Zehirlenme belirtilerinin gerçeği tam olarak yansıtmasına büyük önem verirdi. Ölüm Büyüsü’nde, talyumla zehirlenenlerin başına gelenleri öylesine ayrıntılı anlatmıştır ki, ölümünden bir yıl sonra, 1977’de, Katar’dan Londra’ya bilinci kapalı olarak getirilen 19 aylık bir kız bebeğe doktorlar teşhis koyamadığı halde, romanı okumuş olan bir hemşire, saçlarının dökülmesini talyum zehirlemesine bağlamış, yapılan idrar analizlerinde haklı olduğu anlaşılmıştır. Üç hafta sonra eve dönecek kadar sağlığına kavuşan küçük kızın öyküsü, British Journal of Hospital Medicine adlı tıp dergisinde yayınlanmıştır. Sonuna bir not eklidir: "Hemşire Marsha Maitland’a sezgileri, aramızdan ayrılan Dam Agatha’ya yazdıkları için teşekkür ederiz" (Dam, kadınlara verilen şövalyelik ayarında bir asalet unvanıdır).

TALYUMUN PANZEHİRİ PRUSYA MAVİSİ

Eski KGB ajanı Nikolai Khokhlov da bir talyum kurbanıdır. 1957’de karın ağrısı, bulantı ile başlayan ve hızla saçlarını döken rahatsızlığından kuşkulanarak Almanya’ya kaçmış, talyumla zehirlendiği anlaşılmış, uzun tedavilerden sonra hayatı kurtulmuştu.

Khokhlov’dan 50 yıl sonra, eski KGB ajanı Aleksander Litvinenko’nun da, önce talyumla zehirlendiği sanılmış, ajanı öldürenin talyum değil, polonyum olduğu sonradan ortaya çıkmıştı.

Bir zamanlar suikastçıların ideal silahı olarak ün yapan talyumun belirtileri artık iyi biliniyor. Üstelik, Prusya Mavisi gibi çok etkili bir panzehiri de var. Tabii önemli olan, tanıyı koyanların elinde bu maddenin bulunması. 2008 Şubat’ında Bağdat’taki bir sosyal tesiste yönetici olarak görev yapan iki Iraklı subay, emekli bir askerin hediye olarak getirdiği pastaları eve götürdüler. Pastaları yiyen aile fertleri rahatsızlanıp hastaneye kaldırılınca talyumla zehirlendikleri anlaşıldı. Tedavi için Prusya Mavisi bulunmadığından hastalar Amman’a gönderildi. Ne yazık ki, zehirlenenler arasından dördü, kurtarılamayarak öldü.

CIA’NIN CANINI SIKAN İDDİALAR

CIA’nın, Küba’nın efsanevi başkanı Fidel Castro’yu kimi zaman öldürmek, ama genellikle halkın karşısındaki itibarını iki paralık etmek amacıyla planlar yaptığı söylenir durur. Halka hitap ederken bir anda saçma sapan şeyler söylemesi, acayip hareketler yapması için, radyo stüdyosunun havasına ya da ağzından düşürmediği purosuna bir kimyasal madde katma fikri, bu maddenin ne olacağına karar verilemediğinden hayata geçirilememiş. İçkisine, mendiline, giysilerine bakteri bulaştırma ve ucuna enjektör takılı tükenmez kalemle bedenine zehir enjekte etme planlarının yapıldığı söylense de, sanırım bu iddiaların en ilginci, talyumla ilgili olanıdır.

Castro’nun saçını, sakalını dökerek karizmasını çizmek isteyen CIA, boyanırken, ayakkabılarının içine talyum dökmek istemiş. Böylece, Castro’yu ayağının tabanından zehirlemeyi planlamışlar. Bu proje de uygulanamadan rafa kalkmış. Sanırım, lideri öldürmeden saçını dökecek dozu hesaplayamamış olmalılar.

CIA adının, bir başka talyum dedikodusuna daha karışmışlığı var. 1983 yılında Nikaragua, CIA’nın, bir diplomat, politikacı ve Katolik papazı olan Miguel d’Escoto’yu talyum katılmış konyakla zehirlemeye kalkıştığını iddia etmişti. d’Escoto, bugünlerde New York’ta toplanan BM 63. Genel Kurulu’nun başkanlığını yapıyor.
Yazarın Tüm Yazıları