MEMET BAYDUR'u Ankara'da Adalet Ağaoğlu'nun evinde tanıdım.
Sakin, ağır ağır konuşan, sinema üzerine söyledikleriyle birden dikkatimi çeken biriydi.
Sonra ya bir, ya da iki kez karşılaştık.
Tanıdığım dönemde, çok zengin bir video-kaset koleksiyonu olduğunu söylemişlerdi. Sinema üzerine böyle bilgili konuşmasının ardında, sadece kasetler değil, kitaplar da vardı.
Memet Baydur'la dostluğum oyunları ve yazıları aracılığıyla sürdü.
Onun oyunlarını seyrederken, Oğuz Atay'ın kitaplarından birini okur gibi oluyordum.
Türk romanında Oğuz Atay neyse, Türk tiyatrosunda da Memet Baydur oydu.
TİYATRO eleştirmeni Ayşegül Yüksel, Toplu Oyunları'nın (Doğum, Limon, Yalnızlığın Oyuncakları, Kadın İstasyonu) 1. cildine yazdığı Memet Baydur: Eleştirmen Eskiten Bir Oyun Yazarı adlı giriş yazısında, onun Türk tiyatro yazarları içindeki yerini belirliyor ve oyunları üzerine değerlendirmeler, eleştirel notlar sunuyor:
‘‘Memet Baydur oyunlarıyla 80'li yıllarda ortaya çıkıp da bugüne dek sürekli olarak gündemde kalmış tek oyun yazarımızdır.
Cumhuriyet Kızı (1988/1989) ise son on yılın, Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ından sonra hakkında en çok yazı yazılan, basında çeşitli polemiklere yol açan bir Türk yapıtı oldu.’’
Gerçekten de tiyatro eleştirmeni olmadığım halde bu oyun beni yazı yazdıracak kadar etkilemişti.
Söylenilenler, tezler (denilebilir) hiçbir zaman seyirciyi taciz edercesine iletilmiyordu, aksine yumuşak bir dil içinde sunuluyordu.
Tiyatro seyrederken ayrıca bir metin okuyordum. Çoğu zaman Shakespeare'de hissettiğim metin ve sahne beraberliği.
Aydın gevezeliğini sahneye getirdiği oyun, hepimizi, aydın/aydınlar üzerine yeniden düşünmeye çağırdı.
Cumhuriyet Kızı, ince bir aydın alayıdır, onların dünyasındaki aksaklıkları da sergiler.