Mektuba cevap geldi

Ali ve Ayşe sağ olsunlar, üşenmemişler cevap yazmışlar.

Ali ve Ayşe diye, ortaya (daha doğrusu yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarına) bir mektup yazdık.

Sağ olsunlar, onlar da üşenmemişler cevap yazmışlar.


Bir grup diyor ki, “Elinize sağlık”


Bir diğer grup diyor ki “Morale ihtiyacımız var, niye böyle umut kırıcı şeyler yazıyorsunuz.”


Deli gibi umut arayan bir milletin bireyi olarak umut kırmayı ister miyim? Allah aşkına siz söyleyin...


Şu durumda, herkesin “kafayı atlatmak” üzere olduğu bir dönemde çıkıp da “Memlekette güzel şeyler de oluyor” diyemiyor insan.


Zaten dese de yalancı durumuna düşer, “Palavracı adam sen de!” derler adama.


Nedir iyi olanlar?..


Sonunda “yıldız kumaşına sahip bir pop yıldızı” (Tarkan’dan bahsediyorum) yaratmış olmamız mı?

Her yer bu konuyla ilgili yazılarla dolup taşıyor, televizyonlar başka bir şey göstermiyor zaten.

Veya...


İşte böyle “veya...” deyip kalakalıyorsunuz.


Gazeteleri baştan sona bir daha tarıyorsunuz.


İkinci bir örnek arıyorsunuz.


Dişe dokunur bir şey bulamıyorsunuz.


Allah aşkına, kim istemez iyi haber vermek.

                                                               * * *

Önce bir konuyu, -bir kez daha- açık bir şekilde hatırlatalım.

Amacımız, yurt dışındakilere, “Aman arkadaşlar, sakın dönmeyin ölüyoruz, bitiyoruz, mahvolduk” mesajı vermek değil.


Tıpkı Türkiye’dekilere “Kaçın buradan, gidin... Uzak diyarlarda musluklardan bal şerbeti akıyor. Oralarda hayat çok kolay” mesajı vermek niyetinde olmadığımız gibi...


Dışarıda hayatın ne kadar zor olduğunu biliyorum.


Türkiye’den bir umutla dışarıya gitmek isteyenlerin de bunları bilmesinde fayda var.


Dışarıdan yazan okurların hemen hepsi, “Cennete gittiklerini düşünmesin, Türkiye’den ayrılmaya kararlı olanlar” diyerek başlıyor veya bitiriyor mektuplarını.


Üç dil bilen gayet iyi eğitimli bir okur ABD’de 4 aydır iş aradığını söylüyor.


Cebinde 20 dolar kaldığını ama umudunu yitirmediğini söyleyen okur, “Metro biletinin 1,50 dolardan 1,75’e çıkacağı yolundaki söylenti bile New York’u ayağa kaldırdı...” diyor.


İşte bu ortak ruhun, bu dayanışmanın umudunu beslediğini söylüyor ve diyor ki “Türkiye’de kalanlar da sözlüklerden ‘dayanışma’ maddesini okusunlar lütfen...”


ABD’de yaşayan bir Türk çift de şöyle yazıyor: “Lütfen gazeteler bu ülkeyi matah bir şey zannedip vatandaşlarımızı burada yaşamak için teşvik etmesinler, buradaki zorlukları da anlatsınlar, halkı bilinçlendirsinler, aksi takdirde halkımız burada en ağır işlerde en düşük ücretle çalıştırılarak, yabancı oldukları ve dil bilmedikleri için binlerce düşük IQ'lunun hakaretlerine maruz kalarak yaşamaya mahkumdur. Lütfen yazınız, anlatınız, bilsinler.

                                                             * * *

Daha karamsar bir okur (yine yurt dışından tabii ki) konuya şöyle yaklaşıyor: “Çocukken büyükler söylerken duyardım bu ülke ye-ye bitmez ama şimdi büyüdüm ve gördüm ki yiye-yiye bu ülkeyi de bitirdiler. Ve de şimdilerde dilenmeye el kapılarına politikacılarımız gider oldu. Ya Kanat bey dostum, bizler buralarda çok iyiyiz dostlarımızın ailelerimizin çektiklerini düşündükçe daha da iyi oluyoruz. Hoşçakalın, seneye Türkiye’de tatilde görüşürüz.”

                                                               * * *

Gelen mail’lerin genel havasını yansıtan üç örnek vermeye çalıştım.

Anlaşılan bu konuda daha söylenecek çooook şey var.

Onu da kim söyleyecek, siz söyleyeceksiniz, biz söyleyeceğiz.

Devam o zaman arkadaşlar.

Yazarın Tüm Yazıları