Medya Güneydoğu'da

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Askerler geçtiğimiz günlerde bir Güneydoğu gezisi düzenlediler. Çok sayıda gazeteci davetliydi. Giden gitti.

Bu gezide gazeteciler sınır karakollarına ve çatışmanın en olası olduğu bölgelere helikopterle götürüldüler. Oralarda askerler tarafından ağırlandılar. Günlük yaşamı gördüler.

Bu geziye düzgün ve oradan adam gibi yazılar yazan arkadaşlarımız dışında -neden bilmiyorum- bazı takkeli ve takkesiz liboşlar da rağbet gösterdiler.

Bizim medyamız ise olayı her zaman olduğu gibi, çoğunlukla magazin boyutuyla ele almayı başardı!

Falanca gazetecinin ayağı 47 numaraydı. Ona bot bulmak biraz zor oldu...

Vay be, bütün medya bu arkadaşın 47 numara pabuç giydiğini vurgulayınca çok mutlu olduk!

Bir başkası gezi anılarını yazıyordu:

‘‘O gece Pierre Cardin markalı ipek pijamalarımı giyip yattım...’’

Demek ki ‘‘Sol örgüt militanlığı’’ günlerinden sonra epey aşama göstermiş ve yabancı markalı ipek pijama giymeye başlamıştı!

Çok yararlandık!

Kim parka giymişti, kim giymemişti! Kimin ayağı kaç numaraydı! Üniforma kime küçük, kime büyük gelmişti!

Medyamız bunlarla ilgiliydi, geziye katılanların bazıları da bunları yazıp duruyordu.

***

Geziye katılan entel-liboş takımı ile bir general, Siirt Orduevi'nde gecenin geç saatlerinde tartışmaya giriştiler.

Ekipten bazı ‘‘İstanbul gazetecileri’’ orada da askerlerin tavrını eleştiriyor, dededen kalma konak arazilerinin rantını yiyen entel bozmaları ahkâm kesiyordu.

General öfkeliydi. Ortaya bir laf söyledi:

‘‘Burada askerin şartlarını gördünüz. Biz sizden fikirlerinizden vazgeçmenizi istemiyoruz. Tek isteğimiz, yazı yazarken biraz da vicdanınızın sesini dinleyin. Teröre alet olmayın...’’

Aralarından biri atıldı:

‘‘Bu sözünüzle kimi kastediyorsunuz?..’’

Yarası olan gocunmuştu! General yanıt verdi:

‘‘Sen niye üzerine alındın?..’’

Askerler hepsine kibar davranıyordu, ama içlerinden bu entel-liboş takımına kin fışkırdığı belli oluyordu.

***

Şırnak'ta bir generalin emekli öğretmen olan hanımı, konuk gazetecileri ağırlıyor. İçeri girenlerle doğal olarak el sıkışıyor.

İçlerinden biri, hanımefendinin uzattığı eli reddediyor. Elini sıkmıyor...

Çünkü kadın eli sıkmak günah! Kadınla el sıkışınca zina yapmış oluyorsunuz!

***

Bir başka general, entel-liboş takımından birine sohbet sırasında şöyle diyor:

‘‘Sen bizim çok maaş aldığımızı yazdın. Amacın bizi küçük düşürmekti. Biz çok mu maaş alıyoruz?..’’

Sonra devam ediyor:

‘‘Bak, bu insanlar dağın başında 24 saat nöbet tutuyor. Bu çocuklarımızı biz günlerce kuş uçmaz, kervan geçmez dağ başlarında pusuda bekletiyoruz. Yol yok, elektrik yok, kışın ısı eksi 40 derece. Kumanyalarını bile helikopterle gönderiyoruz.

Şunu unutma, Türkiye'nin sınırları 1923 yılında Lozan Anlaşması'yla bütün dünya tarafından çizildi. Biz bir karış toprak vermeyiz. Buna rağmen burada dişimizle, tırnağımızla yaptığımız mücadeleyi haksız göstermeye, ordu siyaset yapıyor diye bizi yıpratmaya kalkışıyorsunuz.

Şunu unutma, bu kahramanlar sana ve senin gibilere o kadar öfkeli ki, hepsini zor tutuyoruz...’’

Çok ilginç bir mesaj... Ve doğru bir mesaj... Entel-liboş sararıyor, kızarıyor, ama bir şey söyleyemiyor!

Sen asker olacaksın, oralarda canın pahasına görev yapacaksın ve birileri, oturdukları sıcak köşklerden ahkâm kesip sana sövecekler, moralini bozacaklar.

Kim razı olur buna?

Bir gazeteci arkadaşımız görüşlerini açıklıyor:

‘‘Bana ayda 10 milyar maaş verseniz, ben bu fedakâr insanların beklediği yerlerde değil bir ay, bir gün bile duramam...’’

***

Ekibin karşısına bir köylü çıkıyor. Suratı bir karış, üzgün, bezgin... Gazeteciler soruyor:

‘‘Neyin var?..’’

Adam anlatıyor:

‘‘Beyim, ben Kürt'üm... Ama benim 21 yaşında aslan gibi oğlumu iki gün önce PKK öldürdü. Onlara çanak tutan kim varsa lanetliyorum. Bunlar İstanbul'da oturuyorlar, buraları hakkında bilmeden konuşuyorlar...’’

***

Generalin sözleri kulaklarda çınlıyor:

‘‘Fikirlerinizden vazgeçmeyin, ama yazarken vicdanınızın sesini dinleyin. Teröre alet olmayın...’’

Gezi bitiyor. İstanbul'un görkemli yaşamından, köşklerinden, villalarından, beş yıldızlı otel restoranlarından, aşk-meşk yaşamından ve din sömürüsünden fışkıran entel-liboş takımı, görevlerinin başına dönüyor.

Yazılarında ve televizyon programlarında kahramanlara sövmek, onları küçümsemek ve alay etmek hülyasıyla!..

Yazarın Tüm Yazıları