Meclis gündemi kalabalık ama Boğazlar'ı unutmayın

NERDEN çıktı şimdi Boğazlar demeyin. Boğazlar benim takıntım. Pazar gevşekliğimin favori konusu.

Her sabah, evimin karşısındaki iki bina arasından bir kare Boğaz görüntüsü ile başlarım güne. Bir kare filan ama o bana yeter. Hoyrat zihniyet kuşatmasında kaybettiğim İstanbul'u geri getiren tek yer Boğaz.

Orada olduğunu bilmek yetmez, illa ki görmeliyim.

Biliyor musunuz ki balıkçılar artık uzatma ağlarını Boğaz'a atamıyorlar. Tankerler tarıyor onları. Manyat da atılamıyormuş, Bayram Öztürk (Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı) anlattı.

Boğaz dalyanlarından en sonuncusu da can çekişiyor. Bakmayın bu yılki lüfer bolluğuna. Tesadüf. Palamutları yiyip beslenmişler.

1936 yılında Boğazlardan geçen gemi sayısı 4 bin 500 imiş. Şimdi ne kadar biliyor musunuz? Yılda 50 bin civarında. Çoğu da petrol taşıyor.

Azerbaycan ve Kazakistan'dan gelen petrol miktarı - Bakü-Ceyhan devreye girse bile- arttıkça, Boğazlardan geçiş de artacak.

En son, yani bir ay kadar önce Gotia adlı gemi 25 ton yakıtı Emirgan ile Karaköy arasındaki alana bıraktı.

Ne İstanbul, ne Çanakkale boğazlarının korunması için bir proje var. Sadece Boğazların mı? Karadeniz'de bir tanker kazası olsa, Karadeniz kıyılarına petrol yayılsa buna karşı da nasıl önlem alınacağı belli değil.

İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kıyı şeridine yerleştirilen radar istasyonları da yeterli sayılmıyor.

Artık zamanı geldi. AKP lideri Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanlığı'ndan gelmesi bu konuyu hükümetin gündemine acil biçimde taşır diye umuyorum.

* * *

HER fırsatta söylenen bir şey var. Türkiye uluslararası terörizme karşı mücadelede ön saflarda yerini alıyor deniyor. İyi de nasıl? El Kaide Boğaz'da bir tankere saldırsa CIA'nin gelmesini mi bekleyeceğiz?

Bu mücadelenin en önemli unsurlarından biri de hazırlıklı olmak değil mi?

Boğazlar her türlü tehdide açık. Çünkü hiçbir eylem planı yok. Herhangi bir durumda kurumlar arası yetki kargaşası yüzünden herkesin eli kolu bağlı, felakete seyirci kalınacak.

Bütün bunları, anlatmaktaki maksadım Meclis'te bekleyen bir yasayı dikkate getirmek.

Yeni hükümetin iç ve dış politika gündemi çok kabarık. Biliyorum. Ama dört yıldan beri Meclis'te bir türlü gündeme giremeyen 'Boğazların korunması için acil eylem planı' yasası artık çıkmalı.

Bu tasarıda, Sağlık Bakanlığı'ndan Denizcilik müsteşarlığına kadar çeşitli kurumların her hangi bir acil durumda sorumluluk ve yetki alanları belirleniyor.

Çünkü bugün bir şey olsa, kimin ne yapacağı, hangi bölgelerin öncelik taşıdığı belirlenmemiş.

Sadece güvenlik açısından mı? Örneğin balıkçılık. Avrupa Birliği'ne hazırlandığımızı söylüyoruz ama sektörel bazda bizi bekleyen ciddi pazarlıklara hiç hazırlanmıyoruz. Bunun için önce sahip olduklarımızın envanterini çıkartmak gerekir. Balıkçılık da bunlardan biri. Boğazlarda kaç balıkçı teknesi var, ne kadar balık avlanır, kim ne kadar avlıyor. Allahlık. Bu soruları yöneltecek merci bile yok.

* * *

BUGÜN İstanbul'da Türk Deniz Araştırmaları Vakfı'nın düzenlediği çok ilginç bir toplantı var. Dünyanın değişik bölgelerindeki tehlikeli ve dar boğazlar konusunda çalışmaları olan otuz kadar uzman bir araya geliyor. Uluslararası ulaşımda kullanılan boğazların, özellikle de Türkiye'nin iki Boğazı İstanbul ve Çanakkale'nin gemi kazalarından ve kirlenmeden korunması tartışılacak. Boğazlarımız için uluslararası işbirliği olanakları araştırılacak. Dünya dar geçit ve boğazlarıyla ilgili sorunların ele alındığı bir merkezin İstanbul'da kurulması planlanıyor. Keşke.

Boğazlar'a sahip çıkmak, sahilden mehtabı seyretmekle mümkün olmuyor maalesef, bilim ile, emek ile oluyor.
Yazarın Tüm Yazıları