GeriSeyahat MDYDN: Magazin vb
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
MDYDN: Magazin vb

MDYDN: Magazin vb

NOBELLİ BALDIZ

 

Berna Öztürk, sürekli kendisinden ‘Tarkan’ın baldızı’ diye bahsedilmesine kızıyormuş. ‘Oscar alsam da baldız derler’ diyormuş. (Hürriyet-Kelebek, 26 şubat)

 

Kızcağız haklı.

 

Nobel alana söylemedik laf bırakmadık…

 

 

*

 

Cengiz Semercioğlu (Yurtsan Akatan gibi) e-mail denmesine karşı, e-posta diyenlerden. Ama soruyor ‘Peki @ işaretini ne yapacağız? Yani ben csemercioğlu(et)hurriyet.com.tr’ diyorum?”

 

Ve ekliyor: “Geçen gün TRT’de duydum, devlet televizyonumuz bu işarete ‘kıvrık a’ diyor…(Hürriyet-Kelebek, 26 şubat)

 

Eminim Türk Dil Kurumu bulmuştur bu lafı. Bu kadar saçmalığı onlardan başkası beceremez!

 

 

*

 

NEREME NEREME?

 

Doğa Bekleriz ‘Silikon taktırdıktan sonra işlerim açıldı’ diyen ilk şey değil, ilk manken değil. (Hürriyet-Kelebek, 27 şubat)

 

Benim de işlerim iyi gitmiyor. Silikon taktırsam diyorum ama... nereme?

 

 

*

 

MÜTHÜÜÜŞ KOMPLO

 

Takvim gazetesi marketçilerin müthiş bir komplosunu ortaya çıkardı.

 

Marketler, müşterilerini, sıkı durun... MUZ’la kandırıyormuş. Müşterileri ‘yavrum sana ucuz muz vereyim mi’ diye boş bir inşaata götüren marketçiler, burada çirkin emellerini…

 

Yok tam öyle değil. Türkler, bir marketin ucuz mu, pahalı mı olduğuna 4 malın fiyatına bakarak karar veriyormuş: Muz, deterjan, çocuk bezi ve domates.

 

Marketler de bu 4 kalem malı ucuza satıp müşteriyi çektikten sonra, dıt dıt...

 

Takvim ‘Muzlu tahrik’ diye manşet atıyor... Kimin tahrikçi olduğu şüpheli! J

 

Takvim, 27 şubat

 

 

*

 

ROMANTİK VE EDEBİ YAZMAK İSTİYORUM

 

Asla romantik ve edebi bir köşe yazarı olamayacağım. Ustaları okudukça içim burkuluyor.

 

Mesela - diyeceksiniz ki sen de haddini bil - Çetin Altan gibi, yazıma…

 

Bendenizin kafam biraz ters mi çalışıyor, yoksa ‘buzlanmış beyinler’ ortamının yarattığı çerçeve, ‘yazı’ uğraşlarına dar mı geliyor; kestiremiyorum.
Örneğin aklım İstanbul'daki, sahipsiz eski mezarların yosunlu taşlarına dönmüş ve muslukları koparılmış anıtsal Osmanlı çeşmelerinin; tarihsel kimliklerini gösteren bir plaketle birlikte, muslukları ve şakır şakır akan sularıyla yeniden ihya edilip edilemeyeceğine takılıyor.
İstanbul'daki anıtsal Osmanlı çeşmeleri; küflü ve döküntü, unutulmuş taş yığınları olmaktan kurtarılıp, yeniden canlandırılabilir mi, canlandırılamaz mı?
Canlandırılabilirse, ihracatta 80 milyar dolarlık bir volüme ulaşmış olma övünmelerinin, somut gelişmişlik göstergesi yansıyacaktır İstanbul'a…”

 

… diye giremeyecek miyim? (Milliyet, 28 şubat)

 

Yahut da Haşmet Babaoğlu gibi…

 

Kendi kendine mutluluk diye bir şey var mı?
Hayır! Çünkü içinde ‘SEN’ ya da ‘BAŞKALARI’ bulunmayan bir ‘BEN’den söz etmek yalandır…”

 

… diye bir cümle kuramayacak mıyım hiç ben? (Vatan, 28 şubat)

 

 

*

 

KÜÇÜK OLSUN BENİM OLSUN

 

Şaka bir yana, Haşmet Babaoğlu’dan okudum (Vatan, 28 şubat) Amerika’da insanlara sormuşlar: Herkes 25 bin dolar kazanırken, 50 bin dolarlık bir geliriniz mi olsun istersiniz, yoksa herkes 250 bin dolar kazanırken 100 bin dolarlık bir geliriniz mi? (Fiyatlar sabit tabii ki…)

 

İnanmayacaksınız ama (siz inanmayacaksınız, çünkü ben bunun böyle olduğunu biliyorum) insanların çoğu… birinci şıkkı tercih etmiş. Zaten H.L. Mencken bu durumu ‘Refah, fazla para kazanmaktan değil, bacanağından çok kazanmaktan geçer’ diye ifade etmişmiş.

 

Bence Mencken’in burada sözünü ettiği ‘refah’ değil ‘huzur’ … eğer bacanak senden çok kazanıyorsa, Amerikalı karın beyninle düzenli cinsel ilişkiye girer de ondan!

 

Not: ‘Sen bunun böyle olduğunu nereden biliyorsun?’ diyeceksiniz. Unutmayın ki ben toprağı bol olsan Pierre Desproges’un müridiyim. Ne der Desproges? ‘SENİN MUTLU OLMAN YETMEZ, BAŞKALARININ DA BEDBAHT OLMASI LAZIM !..’

 

 

*

 

HAFTANIN EN GÜZEL HABERİ

 

Haftalardır kampanya yürütüyorum, rüya tabirlerini artık Şok’un çaycısı yazmazsın Okşan Ablam geri gelsin diye.

 

GELDİ!

 

Nereden mi biliyorum?

 

Cüneyt rumuzlu okurun “Rüyamda eski sevgilimin kendini çatıdan attığını görüyorum. Ben aşağıdayım. Biraz ilerime düşüyor. O kadar gerçekçi ki yanıma düştüğünde çıkardığı sesi hâlâ hatırlıyorum. Yere yüzüstü düşüyor. Üstünde sanırım bir gömlek vardı. O dönemde onunla ayrılma aşamasındaydım. Bilmiyorum belki de bunun etkisi ile gördüm” diyen mektubunu ABLALARIN ABLASI OKŞAN ABLA’mdan başka KİMSE şöyle tabirleyebilemez:

 

“Rüyanız arkadaşınıza çok ciddi ikaz mesajları veriyor. Arkadaşınız yaşam tarzını mutlaka

gözden geçirmeli, kendini hem bu dünyada hem de ahrette zarar ve ziyana sokacak işlerden uzak tutmalıdır. Aksi takdirde sonu hüsranla bitebilir. Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. Affetmeyeceğim hata yoktur…”

 

Bu eğer benim Okşan Ablam gelmediyse bile ruhu geldi; en azından artık çaycı Dursun yazmıyor rüya tabirlerini, en az Okşan Ablam kadar abuk sabuk biri yazıyor. BİTTİM!

 

Şok, 28 şubat

 

 

*

 

HAFTANIN EN CAN SIKICI HABERİ

 

Rauf Tamer ‘bir daha yüzüne bakmam’ demiş, Kemal oğlu Nazlı’dan olma Mehmet Ali Ilıcak… şarkı yarışmasına katılmaktan vazgeçmiş. (Hürriyet-Kelebek, 28 şubat)

 

Ulan ne biçim eğlenecektik be…

 

Bu Rauf Tamer’i eskiden de sevmezdim, iyice gıcık oldum! J

 

 

 

*

 

BÜYÜK HATA

 

Akşam’ın 5’inci sayfa editörünün hayatı için endişe ediyorum.

 

İnsan ‘Uzun yaşamak için seksi bırakın’ başlıklı haberi gidip… gazetenin genel yayın yönetmeni Serdar Turgut’un fotoğrafının hemen yanına yerleştirir mi birader!

 

Akşam, 28 şubat

 

 

*

 

CEZAYI ÖZELLEŞTİRİRSEN…

 

Bir avukatı muhtarlıktan aramışlar, ‘Evrakınız var, gelip alın’ demişler. Gidince de, imza karşılığı bir trafik cezası tutuşturmuşlar eline. Kadının ne arabası var ne ehliyeti…

 

‘Böylesi ancak Türkiye’de olur’ diyor Bugün. (1 mart)

 

Trafik cezalarını özelleştiren salaklara söyleyin onu…

 



*

 

HELİN!

 

Kelebek büyük bir gazetecilik başarısına ‘imza atarak’  herkesin peşinden koştuğu, Türk kamuyonunun görüş ve fikirlerini merak ettiği Helin Avşar ile röportaj yapmış. (2 mart)

 

İki alıntı:


- Uyuşturucu kullanmadım. Hemen ilişki yaşayamam. Her gece yatmadan önce Kuran okurum. Hafta içi içki içmem. Asla kimsenin evinde kalmam. O yüzden en geç 04.30’da evde olurum.

- Kalın kitap okumaktan sıkılıyorum. Şöyle bir sistem olsa, kalın kitapların özetini anlatan kitaplar yapılsa, böylece o kitabın filminin yapılmasını beklemekten kurtulurum.



*

NE İŞSİZ VE DAHİ GEREKSİZ İNSANLAR VAR…

Hakikaten dünyada bu kadar abuk sabuk, bu kadar abesle iştigal eden bir ülke yoktur.

 

Emret Komutanım dizisinde bir uzman çavuş varmış, ona ‘azman’ adını takmışlarmış, aklı evvel bir uzman çavuş dava etmiş, hâkimin biri bu davayı kabul etmiş ve hükmetmiş: dizine tekzip yayınlana… (Vatan, 2 mart)

 

Ve, belki de dünyada bir ilk… bir dizinin içinde TEKZİP yayımlanacak Türkiye’de ! L

 

Hakikaten bizim milletten ve memleketten bir halt olmaz!

 

 

*

 

HER BAŞARILI ERKEĞİN ALTINDA…

 

Ben görmedim, itiraf.com’da denizkurdu78 yazıyor:

 

“Yer: Sabah Sabah Seda Sayan. Konuk: Safiye Soyman. Safiye Hanımın sabahımıza renk, hayatımıza anlam katan cümlesi: “Her başarılı erkeğin ALTINDA bir kadın yatar.” Biz boşuna arkamızda aramaktaymışız bunca zamandır. Kusura bakmayın hanımlar…”

 

Güneş, 2 mart

 


*

 

Bugün gazetesinde, birinci sayfadan girerek Allah’ın varlığını börtü böcekle ispata gayret eden arkadaş bugün harikalar yaratmış:

 

NEDEN DONMUYORLAR ?

 

“Penguenler güney kutbunun sembolü. Bu şirin yaratıklar ısının eksi 88 (oha) dereceye kadar düştüğü dondurucu soğukta yaşıyor. Peki bir insanı anında donduracak böylesi bir soğukta sevgili penguenler nasıl oluyor da hiçbir zorlukla karşılaşmadan (denemek ister misin bir kere!) hayatlarını rahatlıkla (!) sürdürebiliyorlar?”

Bugün, 2 mart

 



*

 

Kadın mahkemede kendini savunmuş:

 

EŞİMİ ÖLDÜRMEK İSTEMEDİM. OLAY KAZAEN OLDU…

 

“Kazaen olan olay” şöyle cereşan etti: Kadın sabahın köründe elinde bir tencere dolusu kızgın yağla yatak odasında tam kocasının yanından geçerken ayağı takıldı, kızgın yağ adamın kafasından aşağı döküldü. Telaşa kapılan kadın koşup mutfaktan soğuk su almak isterken, telaştan kömürlükten bir bidon benzin alıp üçüncü derecede yanık kocasının üstüne düktü. Biraz da ilaç süreyim diye banyoya koşup yanık merhemi almak isterken, yanlışlıkla mutfağa gidip kibrit aldı ve yanlışlıkla kızgın yağla dağladığı kocasının üstüne yanlışlıkla döktüğü benzini yanlışlıkla ateşledi…

 

Ama hâkim insafsız çıktı, bu masum kadına 8 sene hapis cezası verdi…

 

Not: İşin ilginç tarafı, yanık koca da ‘Çocuklarımız mağdur olmasın, Nuran ile yuvamızı yeniden kuracağız. Karımın tahliyesini talep ediyorum…’ diye kadını savundu. Allah’ın sopası yok ama Nurdan’ı var…

 

Bugün, 2 mart

 

 

*

 

Yüksel Aytuğ’un anlattığı gerçekten dehşetti…

 

MİLLETÇE SAPITTIĞIMIZIN RESMİDİR!

Az sonra anlatacaklarım, korunmasız ve hastalıklı ruhların televizyondan nasıl ve ne denli etkilendiğinin belgesidir. Günlerden 27 Şubat Salı... Serap Ezgü her zaman olduğu gibi Show TV'deki gündüz programını yapıyor. Stüdyoda dertli bir anne var. Bir adamın, 16 yaşındaki kızını kaçırdığını ve zorla alıkoyduğunu anlatıp, bulunması için yetkililere yalvarıyor. Birkaç dakika sonra programa bir genç kız bağlanıyor. Acılı annenin kalbi duracak gibi... Çünkü telefondaki, kaçırılan kız olduğunu söylüyor... Hıçkırıklara boğularak, anlatıyor: “Ben böyle olacağını bilmiyordum. Adamın arkadaşları beni taciz ediyorlar. Şimdi evde yalnızım. Kapı üzerime kilitli. Dört duvardan başka bir şey görmüyorum. Ne olur beni kurtarın. Yalvarıyorum...” Ve telefon konuşması, genç kızın canhıraş feryadı ile kesiliyor. Stüdyodakilerle birlikte ekran başındakiler de dehşetle dona kalıyorlar. Acaba kıza bir şey mi oldu? Boğazını mı kestiler?..”

POLİS BASKINI

Program ekibi, kendilerini arayan telefonu tespit edip, hemen güvenlik güçlerine bildiriyor. Telefon konuşmasından tam 12 dakika sonra Ayazağ'daki eve polis kapıyı kırarak giriyor. Ama o da ne? Evde bir aile var. Evin 14 yaşındaki kızının elinde de telefon... Aile üyeleri, “
Biz bir senaryo yazdık. Kızımızı da o genç kızın yerine koyup, programı arattık. Bakalım tepkileri ne olacak diye... Böyle olacağını bilmiyorduk” diyorlar... Polis, aile üyelerini gözaltına alıyor. Güvenlik güçlerini boş yere meşgul etmek ve asılsız ihbarda bulunmak suçlarından mahkemeye veriliyorlar... Aile de kapıyı kırıp, zorla içeri giren polisten şikayetçi oluyor... Şu manzaraya bakar mısınız? Gerçek ile hayal, televizyon ekranları üzerinden nasıl da harman ediliyor? İnsanlar ekranda gördükleri acılı hikâyelerin aktörleri olmak için nasıl can atıyor? “Televizyonda kendi sesini duyabilmek” için nasıl dört takla atıp, senaryolar yazıyor? Ve en dehşet verici olanı: Bir başkasının acısı, bir diğerinin nasıl da eğlencesi oluyor? Yukarıda attığım “Milletçe sapıttığımızın resmidir” başlığına bozuldunuz değil mi? Bozulmayın... Aklınıza başkası geliyor ise üzerini çizip, kendi başlığınızı atın!..”

 

Sabah-Günaydın, 2 mart

 

 

*

 

YA BEN BULURSAM!

 

‘Ünlü’ organizatör Erkan Özerman ‘dünyaca ünlü’ yıldızların telefon numaralarının kayıtlı olduğu defterini kaybetmiş; bulup getirene vaadi:

 

- Dizide oynatacağım

- Boyu posu yerindeyse manken yapacağım
- Sesi güzelse şarkıcı yapacağım
.
 
Peki bu defteri ya ben bulursam? Türk Devleti’nin bekaası ve Türk milletinin kemali afiyeti için bu şartlarda defteri sahibine vermeyip yakmam gerekir!
J


(Sabah-Günaydın, 3 mart)

 

 

*

 

MART AYINDA BUNDAN SONRA SEKSİ ÇIKMAZ

 

Yine ‘ünlü’ manken Eyşah Özhim durdu durdu bombayı patlattı-mış. Bombası neymiş? FHM dergisine seksi iç çamaşırları ve jartiyeriyle poz vermiş.

Magazin ilavesi bu muhteşem haber için ‘
Martın en seksisi Eyşan’ başlığını kullanmış.

 

Bu haber yapıldığında martın henüz 2’si… Demek ki mart ayının geri kalan 29 gününde kimse seksi olmayı hayal etmesin!

 

Sabah-Günaydın, 3 mart

 

 


*

 

NE VEBASI?

 

Selahattin Duman’ın ‘Kediler AIDS oldu, yiğitlik fareye kaldı’ başlıklı yazısından minik bir alıntı:

 

“Şimdi kedilere bu AIDS dediğimiz hastalık nereden, nasıl geldi?
Ne yazık ki bu AIDS rumuzuna Türk Dil Kurumu maydanoz olup dilimizden bir karşılık bulamadı..
Ben vaktiyle “
G.. veremi” adını önermiştim.. Bilimsel bulunmadı.. Kabul görmedi.. Sağlık olsun!”

 

Vatan, 3 mart

False