Mayıs yazıları (I)

BURNU havada Fransızlar hálá ahı gitmiş vahı kalmış bir mazinin megalomanisiyle yaşadıkları içindir ki, şimdi de "68 Mayıs"ı konusunda zeytinyağı gibi üste çıkıyorlar.

"Kutsal İsyan"ı kırkıncı yıldönümde öyle bir tekele aldılar ki, biraz destan gazlayıp, biraz da nostalji üfürüp, sanki her şeyin altıgen ülkede gerçekleştiği izlenimini yaratıyorlar.

Nitekim, ta yılbaşından beri etrafı "özel anma"lar sardı. Fena halde kabak tadı verdi.

Ben diyeyim bin, siz deyin on bin; gazete, dergi, ekran, vitrin ve üniversitelerdeki yine o "özel" sayfaların, sayıların, programların, kitapların, konferansların çetelesi tutulamaz oldu.

* * *

OYSA, 1968 Mayıs’ının kökeni de, seyri de Fransevi tekelciliği doğrulamıyor. Asla!

Tamam, "kaldırım taşının altında plaj var" şiarıyla bütünleşen "ásilik olayları" en çok Paris’te yoğunlaştı. Kabul, "pathos" heyecanlar orada "mitos" efsanelere dönüştü.

Ama bunlar altıgen ülkeyi ne öncü kıldı, ne de ona "esas aktör" sıfatını bahşetti.

Fakat madem ki illá devreye girmek istiyor, o halde ben de, isyanı "fışfıklayan" derin nedenleri yine Fransız bir Jean Dutourd’un kısmen eski metninde keşfetmeye çalışacağım.

Akademi üyesi de olan ve "sol de Gaulle’cü" addedilen bu Dutourd, 1956 yılında ve "Marne Taksileri" adı altında kaleme aldığı ünlü denemesinde, aşağıdaki satırlara yer verir.

Parantez açayım, buradaki taksiyle, 1. Harp’in Eylül 1914 taarruzunda Paris bile Alman top menziline girince, Marne Nehri cephesine acil Fransız askeri taşıyan taşıtlar kastediliyor.

Neyse, Jean Dutourd’un gayet iğneli dille yaptığı "bir kuşak" ise tahlili şöyledir:

* * *

"BABALAR savaşırken evde tini mini anneler tarafından büyütülen neslimin çocuklarını izleseydim, pasif bir sıradanlıkla, şu melek yüzlü vasatlara benzeyecektim.

Ya aile firmasında, ya toptancı bakkalda, ya anonim şirkette yöneticilik yapan ve Rotary Kulüp kartı taşıyan, şimdiki roman kahramanları türünden bir ellilik olacaktım.


Hani ’olgun adam’ dedikleri gibi, hem tecrübeyle, hem göbekle de donanacaktım.

Ve tabii bankada hesabım; kapıda otomobilim; benim kadar salak üç çocuğum; gazabından korkacağım ve gizliden aldatacağım çirkin karım da kusur kalmayacaktı".

İşte, "1968 İsyanı"nın esas ve temel nedenleri yukarıdaki satırlarda yatıyor!

* * *

EVET burada yatıyor ve Dutourd’un Fransız Akademisi’ne mensup olması da söz konusu gerçeği değiştirmiyor. Zira, "atmış sekiz" asla altıgen ülkeyle sınırlı kalmadı.

Çünkü, "asilik"in kökeni hemen bütün Batı toplumlarında az - çok ayniyet arz etti.

Öz itibariyle de "nesiller savaşı"nın yeni, yepyeni bir varyantını oluşturdu.

Yani, evlátların ebeveynlere; dolayısıyla da onların değer ve paradigmalarına başkaldırdığı bir "kıyamet"e (!) tekabül etti.

* * *

BUNUN esas kökenini de, o ebevnlerin ya baba 1. Harp cephesindeyken "tini mini anneler tarafından büyütülmüş"; ya 2. Savaş’tan da "sıyırtmış"; yahut belki kıyısından köşesinden bulaşsalar bile, artık "savaşçı ruh"tan arınmış olmalarında aramak gerekir.

Zira, cenk edebiyatı yapmıyorum ama şu da bir gerçektir ki, salt maddiyatçı ve çok pasif ortamlar "rehavetin sıradanlık"ını yaratır. Mafsalları gevşetir ve yaratıcılığı törpüler.

Zaten de, yukarıda portresi çizilen o "bankada hesabı, kapıda otomobili, olgunlukta göbeği olan ellilik adam", ilk "tüketim toplum"u dönemindeki streotip emsáli oluşturuyor.

Aynı 1. ve 2. Savaş sonrasının "vasatlık ábidesi" olarak karikatürize ediliyor.

İşte, "Mayıs İsyanı" da özünü de bu "vasatlıklar"ın reddetmek iradeciliği oluşturdu.

Ve, coğrafi merkez ve sosyolojik öncü işlevini de burnu büyük Fransa falan değil, o "tüketim toplumu"nun "anavatanı" olan ABD üstlendi ki bunu yarına bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları