Mantık sessizliğinden sonraki tahlil

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Bir şey dikkatinizi çekti mi? Askerlerin yayınladığı son bildiriden sonra herkes ağzına geleni söylerken, Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, 24 saatlik bir sessizliğe büründü.

Neden?

Bu tipik bir İnönü tarzıdır.

Rahmetli İnönü, en kızdığı anlarda bile, olayın üzerinden 24 saat geçmeden tepki vermezdi. Ecevit de böyle yaptı.

Bütün siyasetçiler olayın sıcaklığı geçmeden her şeyi söylerken, o bir kenara çekilip susmayı tercih etti.

Akla ve sağduyuya, ihtiyacı olan süreyi tanıdı. Mantık sessizliğini tercih etti.

* * *

Türkiye'nin şu gün, geldiğimiz bu noktada yapması gereken budur.

Serinkanlı, her kurumu ve kişiyi yerine oturtan gerçekçi ve ciddi bir tahlil.

Gelin gerçekleri alt alta yazalım.

Bir...

Türkiye, hayat tarzı ve yönetim biçimi olarak tarihsel tercihini yapmıştır. Bu tercih, Batılılık ve demokrasidir.

Dolayısıyla kimse çıkıp, bu kavramlara kendi keyfine, kendi optiğine göre anlamlar vermeye, orasını burasını eğriltip yamultmaya kalkışmasın.

Kimse kalkıp 150 yıllık hınçlarını, intikam duygularını işportaya döküp, bu rejimin adını ve ruhunu değiştirmeye cüret etmesin.

Yaşadığımız son bir yıl, Türkiye'yi gerisin geriye veya İran yönüne götürme nostaljisi ile yanıp tutuşanların hayallerini, bir daha canlanmamak üzere söndürmüştür.

Bütün yeni hesaplar bu gerçek üzerine kurulmalıdır.

Bu bir yıl, Batı'ya doğru yürüyüş istikametinin çizgilerini daha da kalınlaştırmış, bu tarihi tercihe bir kere daha güvenoyu vermiştir.

* * *

İki...

Türk Silahlı Kuvvetleri, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana toplumsal hayat ve devlet düzeni içinde farklı bir konuma sahip olmuştur.

Bu konumu, 75 yıllık cumhuriyet tarihinde, Türkiye'nin aleyhine değil, lehine olmuştur.

27 Mayıs üzerindeki tartışma henüz sonuçlanmamış olsa da, bu ordu, kamuoyunu tam anlamıyla arkasına almadan tarihi hiçbir adım atmamıştır.

Herhalde bundan sonra da bu titizliğini korumaya devam edecektir. Çünkü onu hem cumhuriyetin, hem devletin, hem de halkın ordusu yapan özelliği işte bu titizlik ve ihtimamdan kuvvet almaktadır.

Türkiye'de siyasiler, ordu ile ilişkilerini düzenlerken, bu gerçeği hiç bir zaman gözardı etmemelidirler. Bu ordunun Batı'dakilerden biraz farklı bir konuma sahip olduğunu görmelidirler.

* * *

Üç...

Türkiye, Avrupa Birliği'ne tam üyelik ve Batı hayat tarzına geçiş konusunda toplumsal bir mutabakata sahiptir.

Bu mutabakatın onsuz olunamaz parçası demokrasidir.

Bu böyle olduğuna göre, bütün kişi ve kurumların karşılıklı ilişkilerini bu mutabakat esasına göre düzenlemeleri gerekir.

Bu mutabakatın yazılı belgesi de, bizzat askeri dönemde hazırlanıp, halkın yüzde 92'sinin oyları ile kabul edilen Anayasa'dır.

* * *

Dört...

Peki aradaki denge nerede ve nasıl bozulmuştur?

Türk ordusu, Güneydoğu'sunda kendine verilen görevi tam anlamıyla yerine getirmiştir. Rusya gibi bir dev, Çeçen ayaklanmasından mağlup çıkarken, Türk askeri, çok daha yaygın bir gerilla hareketini bastırmayı bilmiştir.

Balkan Savaşı hezimetini bu topluma bir daha yaşatmamıştır.

Aynı dönemde siviller ise yolsuzluk batağına saplanmış, enflasyonla mücadelede hezimete uğramış, halkın iradesini ters yüz ederek, yüzde 21'lik marjinal bir partiyi başbakanlık koltuğuna oturtmuştur.

Bir yerde düzen, otorite ve başarı.

Öteki tarafta başarısızlık, kavga ve kaos.

İşte Anayasa'nın kurduğu tarihsel dengeyi altüst eden tablo budur.

* * *

Cumhurbaşkanı Demirel'in sık sık söylediği bir söz vardır:

‘‘Hiçbir şey başarının yerini tutamaz.’’

Evet, sivillerin bir an önce akıllarını başlarına alıp, ekonomik, sosyal ve siyasal planda başarıyı gerçekleştirmeleri gerekir.

Çünkü bir sivil iktidarın en büyük gücü başarısıdır.













Yazarın Tüm Yazıları