Mali ve vandalizm

MALİ’de olanı biteni izlemek, şaşkınlık yaratacak derecede renkli bir gündeme sahip Türkiye için ancak “lüzumsuz bir fantezi” olarak algılanabilir.

Fransa’nın bölgedeki radikal İslamcı gruplara yönelik harekâtı, birkaç uzman köşe yazarı dışında pek kimsenin ilgisini çekmiyor hal böyle olunca.

Merkez medya” konuyla “bölgesel bir savaş haberi” olarak ucundan tutarak ilgilenirken, “islamcı” medyada ise, “Bak, Batı yine din kardeşlerimize saldırıyor” tonlarında gezen bir haber anlayışıyla yetiniyor çoğunlukla: “Emperyalist Fransa isyancılara karşı” vb.

Türkiye’nin Mali’ye müdahaleye bakış açısını, bu konudaki rahatsızlığını Başbakan Erdoğan’ın Marmara Üniversitesi’nde kendisine “fahri doktora unvanı tevdi edilirken” yaptığı konuşma ile biraz olsun anlamak mümkün:

Suriye’ye niye gelmiyorlar; çünkü Suriye’de ne petrol ne de altın var...”

*

Bizim medyada konuyla ilgili aklı başında, konuyu farklı yönleriyle ele alan yazılar “hiç çıkmıyor” dersek haksızlık olur.

Mesela Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül, Kürşat Bumin, Taraf’ta Cengiz Aktar, Star’da Tarık Ramazan’ın analizleri dikkatle okumaya değer.

İbrahim Karagül’ün, müdahaleden aylar önce Temmuz 2012’de yazdığı “İslamcı kültür düşmanları” başlıklı makalesine dün Bumin de dikkat çekiyordu.

Benim anlatmak istediğim hikâyenin habercisi bir yazıydı.

Fransa’nın (ve hempalarının) Mali’ye “hallenmesinin” nedeni elbette sadece radikal İslamcı zulmüne kalkan olmak, kara kaşa kara göze kurban olmakla açıklanamaz.

Mali’nin zengin yeraltı kaynaklarının, jeopolitik hesapların asıl güdümleyici olduğunu görmek için siyasi dehaya da gerek yok.

Bu durumda benim az sonra yapacağım gibi radikallerin vandalizmine dikkat çekmeyi, konuya “ziyadesiyle üstünkörü” yaklaşmak olarak değerlendirecekler çıkacaktır.

Ama birilerinin de kıymetli kitaplarla dolu kütüphaneleri ve mesela Ali Farka Toure’nin, Tinariwen’in, Amadou ve Mariam’ın, Salif Keita’nın şahane müziklerinin yanında durması gerekiyor.

*

Hiç Mali müziği dinlediniz mi?

Benim açımdan durumu, “Geç buldum, çabuk vuruldum” şeklinde özetlemek mümkün.

2000’lerin başlarında takip ettiğim bir İngiliz müzik dergisinin verdiği “Mali Müziği” temalı karışık CD’yi dinleyene kadar neredeyse hiç bilmezdim.

O güne kadar bu harikulade müziğin farkında olmadan dinlediğim tek temsilcisi Mory Kante olmuştu.

Mali’de büyüyen (Gine doğumludur) Mory Kante’nin “Yeke Yeke”si 1980’ler müziği bahsinde haksız şekilde “Komançero”yla aynı terazinin kefelerinde tartılır ne yazık ki!

Sonra Ali Farka Toure’yi tanıdım; müthiş bir gitarist, müthiş bir müzik dehası.

Sonra Salif Keita ve diğerleri geldi.

Tinariwen’i hem yurtdışında hem İstanbul’da defalarca canlı izleme şansım oldu.

Kullanmaktan kaçındığım, hiç sevmediğim sıfatı bu müzik insanları için göğsümü gere gere kullanabilirim: “Büyüleyici...”

Mali’de hâkimiyet kurmaya çalışan radikal grupların yaptıkları ilk iş, müziği yasaklamak oldu.

Şarkı söyleyeni dilini kesmekle tehdit ettiler, dinleyeni şiddetle cezalandırdılar.

Cep telefonlarının melodisi olanlar bile “haklandı”.

Sadece bu kadar mı?

*
Tek hedef müzik değildi.

Kültür mirası kabul edilebilecek, kendi körlüklerine ışık sızdıran ne kadar eser varsa yakıp yıktılar.

Karagül’ün Temmuz 2012 tarihli yazısından aktarayım:

Sufizmin kalıntıları temizleniyor, türbeler yıkılıyor. İslam’ı sığ bir ideoloji olarak algılayan bu yapı, silah ve güce ulaşır ulaşmaz, keskin kurallar koyup, yüzyılların mirasını yok ediyor. Altı yüz yıllık bir türbenin traktörlerle yıkılması çok acı. Camilerin içindeki türbelerin birer birer yıkılması ürkütücü.

... Şu ana kadar dört türbe yıkıldı ve devam ediyor. Bunlardan biri altı yüz yıllık Şeyh Mahmud Türbesi. Mesela 1327 yılında yapılan Djingareyber Camisi’nin içindeki türbe, tekbirler eşliğinde kazmalarla yıkıldı.

‘Biz şeriatı tanırız’ diyor örgüt yetkilisi ve ‘Yıkım Allah’ın emridir. Peygamberimizin mezarı üzerine inşa edilen şeylerin de yıkılması gerekiyor’ diye ekliyor.

Mekke ve Medine ellerine geçse, Bağdat, Şam, İstanbul ellerine geçse bütün bu şehirler çorak bir araziye dönüşecek demektir...”

*

Dün öğleden sonra ajanslara şöyle bir haber düştü:

“Timbuktu’da nadide elyazması eserlerin bulunduğu kütüphane yakıldı...”

Mali’de yaşananlara bir de böyle bakmak lazım.

Her şey jeopolitik güç dengeleri, devletler ve inançlar ve hâkimiyet alanları arası çatışmalar değil.

Her şey altın, petrol değil.

Her şey “en para” değil.
Yazarın Tüm Yazıları