Mahalle meselesi

Güncelleme Tarihi:

Mahalle meselesi
Oluşturulma Tarihi: Haziran 09, 2013 00:00

Bitap düşmüş bir Gümüşsuyu sakininin kronolojisi şaşkın gaz güncesi...

Haberin Devamı

Bugün 7 Haziran 2013 Cuma. İki gündür ateşli yatıyorum. Üç galiba hatta, kusura bakmayın, bitap vaziyetteyim; kronolojim biraz şaşkın.
Bir Gümüşsuyu mukimiyim, sakiniyim. Sakin derken, öyleymişim meğer, sağlamasını almak bu günlere nasip oldu. Çevresinde agresyondan yana kötü ünü olan biriyimdir oysa; gazeteci jargonuyla “Çapa pasif direnişçi çıktı, şok, şok, şok!” diye dalga geçen arkadaşlar bile oldu.
Vaziyetim şu: Üniversite için İzmir’den geldiğim 90’dan beri 23 yıldır yaşadığım İstanbul’da, en uzun süre ikamet ettiğim ev bu. Evimi seviyorum. Dahası şu: Ev sahibimi seviyorum. (23 yılda 11 ev taşıdım, insan gibi insan olan üç ev sahibiyle muhatap olmuşluğum var. Çok kıymetli bir şeydir, kolay nasip olmaz.) Ve en dahası şu: Mahallemi seviyorum. Bundan önce Gümüşsuyu’nda iki ev daha değiştirmişliğim var. “İstanbul’un neresindensin?” deseler, “Gümüşsuyulu” derim; burada bulunduğum en uzun zaman dilimini bu semtte yaşadım.
Burada ikamet etmediğim zamanlarda da buralarda zamanını geçirmiş biriyim. Müdavimi olduğum tüm mekânlar buralarda. Beyoğlu’nun girip çıkmadığım deliği kalmış mıdır bilmiyorum.
Lafı daha fazla uzatmayayım; 27 Mayıs’ın 28’ine bağlandığı, kepçelerin Gezi Parkı’na girdiği ilk gün, o sabah saatlerinde, haberi geldiğinde, ne olup bittiğini gözümle görmek için evden çıktım. Nasıl bir çıkış çıktıysam artık, anahtar da dahil, üzerimde hiçbir şey olmadan fırladım üstelik. Müdavimi olduğum kafeden para aldım, eve geri dönebilmek için yıllardır kullandığım taksi durağından çilingir çağırdılar, vs…

Haberin Devamı

ÇAPULLADIK DURDUK!

Kimse çarpıtmaya çalışmasın. İlk andan beri, herkesin birbirini sükûnete davet ettiği, 41 yaşımda insanlığın ne olduğunu nihayet, silbaştan hatırlamamı sağlayan en başta pırıl pırıl gençlerin ve her yaştan, sosyal statüden, normalde bir arada görmenin mümkün olmadığı hallerden, güzeller güzeli bir ‘duyan gelmiş’ kitlesinin dayanışmasıydı yaşanan.
Tokatlandıkça, “Al, bu da öbür yanağım” diyen, gazı yedikçe birbirinin yüzüne süt ve limon süren ve en güzeli, hamasetten uzak, cıvıl cıvıl bir espri izanıyla takat bulan.
Ertesi günlerde yine Gezi Parkı’ndaydık. Bir cenazeye katılmak için karşıya geçtiğim ve bir gün yazı yazmak için evde durduğum gün haricinde hep. Yine. Yine. Yine. Beşiktaş’a indik. Tarlabaşı… Tünel… Harbiye… Teşvikiye… Nereden çağrı gelirse, orada bulunmaya çalıştık. Affedersiniz, çapulladık durduk.
Haber kanalları haber vermeyi unuttuğu için ‘baş belası’ Twitter başından, yanlış bilgi aktarmamak için telefonla, SMS’le teyitleşerek haberleşmeye çalıştık.
Park civarında günlerce jammer’lar çalıştığından, haber alışverişi zordu. Gümüşsuyu’nda, evin içinde bile internet ulaşımının durup durup kesildiğini söyleyeyim siz anlayın.
İlk sekiz günde, İzmir’deki sopalı polis timlerinin haberini alıp tepesi atınca Zeytinburnu’ndan barikat kaldırmak için buldozer getirmiş insan da gördüm; bütün gün ona buna laf anlattıktan sonra akşamında mesai çıkışı yüzüne gaz maskesini takıp parka gelmiş sayısız beyaz yakalı arkadaşı da.
Haber verme derdinde kıçından ter damlarken, bir yandan gaz ve ayar yiyen bir yandan “Bırakın işimizi yapalım” diye medyanın günlerce süren suskunluğu konusunda öfke duyan insanlara hesap veren arkadaşları da gördüm.
“Tencere tava hep aynı hava” başladığında, iki yaşındaki çocuğuna elini çırptıran, insanlar sığınabilsin diye Gümüşsuyu’nda tüm apartman kapılarının açık durması için araya paspas sıkıştıran komşularımla, nihayet ismen de müşerref olmamı sağladı ya bu inat; şahsen, teşekkür ederim.

GURMESİ OLDUK

Haberin Devamı

Hasta düştük masta düştük, yine de iyi geldi.
Hasta derken, sonunda beden hafiften iflas etti. Zira, sokaktan eve gelince de bir durup dinlenemedi bünye. Zira zaten evin içinde maruz kaldığımız şeyden dolayı sokağa çıkmıştık. Zira evin içinde de kapı pencere kapalı falan fark etmeden, içeri sızan gazla, günlerce boğulduk.
Bu o ilk ağaçlar kesilmeden en az 10 gün önceden başladı. Taksim’deki her eylemde, gaz kullanıldı. Şahsen, 11 Mayıs’ta, evden çıkıp, Kabataş’a inip Küçükçiftlik Park’taki Gastronomi Festival’e lay lay lom yürürken maruz kaldığım, turistinden küçücük bebeğine insanların şaşkınlıkla ağlayıp istifrağ ettiği hali, Beşiktaş’ta yaşadığımı, bir ömür unutmam. Sonra sonra gurmesi olduk; “Bugün sıktıkları dünkünden farklı mı ne?” tadındayız. 18’inde, bir eylem yüzünden ciğerimiz patlıyor, burnumuz düşüyordu; Cihangir’deki çocuk parkına sıkıldı gaz. 28’inden beri oksijen soluduğumu da zannetmiyorum zaten. Kıvam bu kıvam. Bir aya yakındır soluyorum ben bunu; evin içinde tortusu var. Ev açık, isteyen buyursun gelsin, baksın, koklasın, solusun.
Bademcikler şişmiş kurbağa modeli; ateş tavan. Psikosomatik açıdan, moraller zımba.
Durum budur. (Kesin bilgi.)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!