Düşük tansiyon nasıl tedavi ediliyor

Tansiyon düşüklüğü sık görülen bir sağlık sorunu olmasa da bazen can sıkıcı problemler yaratabiliyor.

Özellikle "Ortostatik Hipotansiyon" olarak bilinen ve ayağa ani kalkışlarda ortaya çıkan tansiyon düşmelerinin çok tatsız sonuçları var. Yatarken veya otururken hızla ayağa kalkmak bu insanlarda kan basıncında ani ve tehlikeli düşüşlere baş dönmesi ve baygınlık hissine yol açıyor. Beyne yeteri kadar kan gidemediği için bazen şuur kaybı bile ortaya çıkabiliyor. Hafif şekillerinde ayakta uzun süre kalınca veya birden bire ayağa kalkınca göz kararmaları, baş dönmeleri meydana geliyor. Kısacası dayanılması güç bir durum söz konusu.

NE YAPMALI

Tansiyon düşüklüğü sorunları olanların yukarıda anlatılan ciddi problemler söz konusu değilse fazla korkmaları gerekmiyor. Özellikle birden bire oluşmayan ve kritik düzeyde azalmayan tansiyon düşmelerinden korkmamak lazım! Tuz alımını bir miktar artırmak, daha çok su içmek, alkollü içeceklerden uzak durmak gibi koruyucu önlemler tavsiye ediliyor. Düşük tansiyonluların sık ve az yemeleri, uzun süre aç kalmamaları, uykularını iyi almaları ve ayakta uzun süre kalmamaları da etkili önlemler. Ayrıca böyle biri iseniz ani bedensel hareketlerden kaçınmanız özellikle yataktan kalkarken oturur durumdan ayağa kalkarken yavaş ve kademeli hareket etmenizde fayda var. Tansiyon düşüklüğünün ciddi bir problem haline gelebileceği endişesi taşıyorsanız doktorunuzla görüşmeniz yararlı olabilir. Doktorunuz bazı testler ve incelemelerle sorunun arka planında gözden kaçmış bir sağlık sorununun olup olmadığını araştıracaktır. Size, saunada, aşırı sıcak ortamlarda (örneğin çok sıcak küvette, hamamda, buhar banyosunda) kalmamanızı ve güneşlenirken dikkatli olmanızı da önerecektir. Kalıcı ve ağır kan basıncının düşüklüğü durumlarında kullanılan reçeteli bazı ilaçlar var ama bu ilaçları doktorunuz önermedikçe kullanmamalısınız. Düşük tansiyonlu olanların, yüksek tansiyonlulara oranla daha uzun bir yaşam şansı olduklarını hatırlatarak bu konuyu kapatıyoruz.

Tansiyon düşüklüğü sık görülen bir sağlık sorunu olmasa da bazen can sıkıcı problemler yaratabiliyor. Özellikle "Ortostatik Hipotansiyon" olarak bilinen ve ayağa ani kalkışlarda ortaya çıkan tansiyon düşmelerinin çok tatsız sonuçları var. Yatarken veya otururken hızla ayağa kalkmak bu insanlarda kan basıncında ani ve tehlikeli düşüşlere baş dönmesi ve baygınlık hissine yol açıyor. Beyne yeteri kadar kan gidemediği için bazen şuur kaybı bile ortaya çıkabiliyor. Hafif şekillerinde ayakta uzun süre kalınca veya birden bire ayağa kalkınca göz kararmaları, baş dönmeleri meydana geliyor. Kısacası dayanılması güç bir durum söz konusu.

NE YAPMALI

Tansiyon düşüklüğü sorunları olanların yukarıda anlatılan ciddi problemler söz konusu değilse fazla korkmaları gerekmiyor. Özellikle birden bire oluşmayan ve kritik düzeyde azalmayan tansiyon düşmelerinden korkmamak lazım! Tuz alımını bir miktar artırmak, daha çok su içmek, alkollü içeceklerden uzak durmak gibi koruyucu önlemler tavsiye ediliyor. Düşük tansiyonluların sık ve az yemeleri, uzun süre aç kalmamaları, uykularını iyi almaları ve ayakta uzun süre kalmamaları da etkili önlemler. Ayrıca böyle biri iseniz ani bedensel hareketlerden kaçınmanız özellikle yataktan kalkarken oturur durumdan ayağa kalkarken yavaş ve kademeli hareket etmenizde fayda var. Tansiyon düşüklüğünün ciddi bir problem haline gelebileceği endişesi taşıyorsanız doktorunuzla görüşmeniz yararlı olabilir. Doktorunuz bazı testler ve incelemelerle sorunun arka planında gözden kaçmış bir sağlık sorununun olup olmadığını araştıracaktır. Size, saunada, aşırı sıcak ortamlarda (örneğin çok sıcak küvette, hamamda, buhar banyosunda) kalmamanızı ve güneşlenirken dikkatli olmanızı da önerecektir. Kalıcı ve ağır kan basıncının düşüklüğü durumlarında kullanılan reçeteli bazı ilaçlar var ama bu ilaçları doktorunuz önermedikçe kullanmamalısınız. Düşük tansiyonlu olanların, yüksek tansiyonlulara oranla daha uzun bir yaşam şansı olduklarını hatırlatarak bu konuyu kapatıyoruz.

Üzümdeki gizli güç: Resveratrol

Resveratrol üzüm suyundaki mucizedir. Üzüm suyunda bulunan ve kalp hastalığı riskini büyük ölçüde azaltan çok önemli bir madde var: Resveratrol. Resveratrol bilinen en güçlü antioksidanlardan biri. Kalp damarlarını koruyor, damarların oksidan zararlara uğramasını önlüyor. Damar dostu olması nedeniyle bunamayı geciktirdiği de biliniyor. Resveratrolün en yoğun bulunduğu besin üzüm. Üzümün çekirdeği ve kabuğunda yoğunlaşıyor. Bir üzüm ne kadar yüksekte yetişirse ve güneş ışınları, soğuk gibi dış etkenlerle ne kadar çok fazla mücadele ederse resveratrol miktarı o kadar yükseliyor. Resveratrol üzümü özellikle mantar saldırıcılarından koruyor. Resveratrol bulunan başka besinler de var: Dut! Özellikle kırmızı dut ve fıstık bunların ilk akla gelenleri...

Meme ağrısı ne anlama gelir

Kadınların yüzde 70’i yaşamlarında en az bir kere meme ağrısından şikayetçi olurlar. Ortalama 10 kadından birinde ise ayda 5 günden fazla sürebilen orta şiddette veya şiddetli meme ağrsı görülebilir. Tek başına meme ağrısı nadiren meme kanserinin belirtisidir. Ağrılar adet dönemleri ile ilgili olan ve olmayan olarak ikiye ayrılır.

Dönemsel ağrılar genellikle adet öncesi olup, hormonal sebeplerin rol oynadığı düşünülmektedir.

Dönemsel olmayan meme ağrılarında nadiren bir sebep bulunabilmektedir. Meme kistlerinde, memeye baskı veya darbe olunca, meme enfeksiyonları veya meme cerrahisi geçirenlerde ağrı olabilir. Bir teoriye göre ise, meme hücrelerindeki yağ asitlerinin dengesizliği sonucu meme dokusunun hormonlara duyarlılığının artması ağrıyı uyarmaktadır. Bu nedenle bir tip yağ asidi içeren evening primrose oil bazen faydalı olmaktadır. Bazı hormonal ilaçlarla doğum kontrol hapları veya depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar da meme ağrısı yapabilir. Büyük göğüsler de boyun, omuz veya bel ağrısı ile birlikte ağrı sebebi olabilirler. Dönemsel olmayan ve tek bir lokalizasyonda devam eden ısrarlı ağrılarda yüzde 2-7 arasında meme kanseri görülebileceğinden doktor kontrolüne gitmek gerekir. Bu tarz ağrıların bir kısmı göğüs kafesi, kaslar, eklemler veya kalpten kaynaklanıp memeye yayılma sonucu da oluşabilirler.

Cinsel gücü artıran besinler

Cinsel güç ve istek azalması kadınlar ve erkekler arasında hızla yayılıyor diye yazınca "Bu işin doğal bir çözümü yok mu?" diye e-mail gönderenlerin sayısı arttı. Umumi isteğe uyarak erkekler ve kadınlarda cinsel gücü arttıran doğal besinlerin listesini veriyoruz. Erkekler için:

n Tarçın, kekik, hardal, nane, vanilya gibi baharat grubu besinler.

n Susam, ceviz, badem, fındık gibi yağlı tohumlar.

n Kuşkonmaz yeşilbiber, kereviz, roka, şalgam, soğan gibi sebzeler.

n Pekmez, bal gibi tatlılar.

n İstiridye, hindi gibi hayvansal besinler.

n Ve tabii ki keçiboynuzu.

Kadınlar için:

n Çilek (Şampanya ile birlikte tavsiye diliyor!)

n Tarçın, çikolata, köri, baharatlı, acı, kırmızıbiberli yiyecekler ve mutlaka çikolata. Özellikle de bitter çikolatalar.

DİYET GÜNLÜĞÜ

Sorularınız için: Tel: (0212) 236 73 00

Diyet yaparken genellikle kabızlık şikayetlerim artar. Bir arkadaşım kullandığım çayların bağırsaklarımı hasta edebileceğini ve kabızlık şikayetimi azaltmak için kefir kullanmamı önerdi. Ayrıca zayıflamama da katkı sağlarmış. Bu konuda görüşlerinizi alabilir miyim?

Zayıflatan lezzet

Sık sık diyet yapan bireylerde tek tip besine dayalı bir beslenme sistemi ve aşırı kalori kısıtlamaları bağırsak florasını olumsuz yönde etkileyerek kabızlık şikayetlerini artırabilir. Kullanılan bağırsak çalıştırıcı çaylar bağırsak sistemini çalıştırıyor gibi görünse de daha tembelleştirir. Çünkü bağırsak yapısında yaşayan ve bağırsak sağlığından sorumlu bu bakteriler zamanla ortamdan atılır ve kabızlık şikayetleriniz bir poşet laksatif çayla azalırken bir süre sonra bir bardakta dört beş poşet tüketirseniz ancak çalışmaya başlar. Bu durum uzun vadede faydalı bakterilerin azalması ve vitamin (B gurubu vitaminler), mineral (demir, kalsiyum, sodyum, potasyum gibi) eksikliklerinin yaşanmasına neden olacaktır. İşte bu noktada uygulanan tüm zayıflama diyetlerinde günlük süt-yoğurt tüketim miktarının 100-200 ml’si kefirle sağlanması bağışıklık sisteminizi ve sindirim sisteminizi olumsuz yönde etkileyebilecek bu şikayetlerden sizi uzak tutacaktır. Kefir, Kafkas Türkleri tarafından Orta Asya’da 2 bin yıl önce keşfedilen, sindirim sistemi ve bağışıklık sistemi üzerinde bir olumlu etkilere sahip içecektir. Yapılan bir çalışma sağlıklı kilo aralığında bulunan kişilerin bağırsak yapısında yer alan probiyotiklerin şişman bireylere oranla daha fazla olduğunu bildirmektedir. Bu durum düzenli bağırsak faaliyetlerinin kilo koruyucu olduğunu göstermektedir. Bağırsak florası üzerindeki olumlu etkilerinin devamlılığı açısından kefirin hergün düzenli olarak tüketilmesini öneririm.

Fibromiyalji kadınlarda daha sık görülüyor

Kronik kas ağrısından yakınıyorsanız, ağrıyan kaslarınız eklemlere yakın kas ağrıları ise fibromiyalji sendromuna yakalanmış olabilirsiniz. Bu sendrom orta yaşlı kadınlarda daha sık görülüyor. Stres yönetimi bozuk, iç çatışmaları yoğun, depresyon eğilimi yüksek kadınlar fibromiyalji sendromunun daha güçlü adaylarıdır. Eğer sorununuz tüm vücudunuzu ilgilendiren o bir türlü geçmeyen yaygın, bezdirici ağrılar ise fibromiyalji sorunu kapınızı çalıyor olabilir. Ağrıya eşlik eden:

n Uyuşma, yanma ya da kızarıklıklarınız

n Baş ağrı ataklarınız

n Kas tutulmaları ya da spazmlarınız

n Uyku bozukluklarınız

n İlerleyici yorgunluk yakınmalarınız

n Hazımsızlık, gaz, şişkinlik, reflü, spastik kolon, hiperasidite sorunlarınız

n Depresyon ataklarınız da varsa bu olasılığın daha yüksek olduğunu unutmayın.

Yaşlanmaya karşı üç türlü tepkimiz var

n Yaşlanmayla bütünleşmek ve boyun eğerek yaşlanmanın sonuçlarını çaresizce beklemek.

n Yaşlanmaya karşı mücadeleye girişmek.

n Yaşlanmanın doğal bir süreç olduğunu kabullenip, belirtilerini hafifletmeye çalışmak.

Yaşlılığı yolun sonuna akıl ve vücutça sağ salim varmak gibi kabullenirseniz işiniz daha kolaydır. Önemli sorunlardan birinin bedenin yaşlandığını ama ruhun yaşlanmadığını hatta bedendeki yaşlanmaya kayıtsız kaldığını bilmektir. Yaşlanan bedendir, ruh değil! Sorunların çoğu da bu ayrımdan gelişir. Ruhun bedenin yaşlanmasına kayıtsız kalması ve onun savrulmalarını ciddiye almaması, ona ayak uyduramaması önemli bir sorundur. Ruh yaşlandıkça bilgeleşirken, beden yaşlandıkça güçsüzleşir. Eğer iyi yaşlanmak istiyorsanız önce onu fizyolojik bir süreç olarak kabullenin.

Sofranızdaki ilaçlar

n Tuz kullanımınızı azaltın. Günde 2-3 gr’ı geçmeyecek miktarda tuz tüketmeye gayret edin.(Paket servisler ile verilen küçük poşet tuzlar yaklaşık 1 gr kadardır.)

n Yemeklerinizi tuz ilave etmeden pişirin.

n Yemeklerinize potasyumdan zengin, maydanoz, nane, kekik, dereotu, soğan, limon suyu gibi tat vericileri kullanmaya özen gösterin.

n Kansere karşı da koruyucu potansiyel etki mekanizmasına sahip olan sarmısak sofranızda mutlaka yer alsın.

n Bitkisel sıvı yağları tercih edin.

n Yeşillikleri unutmayın! Tere, roka, yeşil soğan, maydanoz tüketin.

n Peynirinizi tuzsuz almaya dikkat edin veya su içerisinde bekletin.

n Zeytin tüketiminizi günde en fazla 4-5 adet olacak şekilde sınırlayın. Tuzsuz zeytin tercih edin.

n Günde 3-5 porsiyon sebze-meyve tüketin.

n Tuz içeriği yüksek olan turşu, salamura ve ev salçası tüketiminizi azaltın.

n Alkol hiç kullanmayın, mutlaka alkol kullanılacaksa bir kadeh içki ile sınırlandırın. (Bir kadeh şarap.)

n Yüksek oranda doymuş yağ içeren; tereyağı, margarin, kuyrukyağı ve içyağı kullanmayın.
Yazarın Tüm Yazıları