İvedik’e 3 milyon, Oscarlı İhtiyarlar’a 18 bin izleyici

Recep İvedik’in nasıl bu kadar gişe yaptığını tartışıyor herkes, oysa ortada İvedik’i 3 milyon kişinin izlemesi kadar ilginç başka bir olay var, 4 Oscar’lı İhtiyarlara Yer Yok’u 18 bin kişinin izlemesi.

Köşe yazarlarının yerden yere vurduğu Recep İvedik’i üçüncü hafta sonunda 3.045.339 kişi izledi.

İyiydi kötüydü diye sayfalar dolusu makalelerin yazıldığı İhtiyarlara Yer Yok’u ise 18.336 kişi.

İvedik’in yönetmeni Şahan’ın kardeşi Togan olmasa hatırlamayacağız bile...

İhtiyarlar’ın yönetmeni ise Cohen Kardeşler...

Aslında bu durum İvedik’ten önce de vardı, Türk seyircisi son 4 yıldır yabancı sinemaya itibar etmiyor.

Bunun etkisiyle Türkiye, Avrupa’da yerli sinema payının en yüksek olduğu ülke durumuna geldi.

İki yıl öncesine kadar İtalya ve Fransa’nın arkasından üçüncü sıradaydı, şimdi bu iki ülkeyi de geçerek birinci sıraya yükseldi Türkiye... Bundan 10 yıl öncesine kadar Türk filmlerinin pazar payı yüzde 1-2’lerde dolaşıyordu.

Çekilen filmler salon bulmakta zorlanıyordu.

2003’te yüzde 23’lere kadar yükselen oran, GORA’nın çekildiği 2004’te yüzde 40’lara çıktı.

2005’te yüzde 50, 2006’da yüzde 60’lara ulaştı rakamlar.

2007-2008 oratalamasının yüzde 70’lerde olması bekleniyor.

Bu müthiş bir rakam.

Dünya sinemaları Hollywood filmlerinin etkisi altındayken, Türk seyircisi sadece yerli film izlemeye başladı.

Eskiden Oscar kazanan filmler vizyona çıkarken daha fazla gürültü kopartırdı, seyirci de gerçekten filmi merak edip izlerdi. Oysa daha üç gün önce, en iyi film, yönetmen, yardımcı erkek oyuncu ve uyarlama senaryo olmak üzere dört Oscar kazanan İhtiyarlara Yer Yok’un suratına dönüp bakan yok.

Hadi İhtiyarlar çok cazip film değil, peki macerası ve görselliği olan M.Ö 10.000 ne olacak?

O da ilk hafta 95 bin seyirci çekmiş.

The Mist’i 63 bin kişi izlemiş, The Eye’ı 64 bin...

Oysa sıradan Plajda filminin izleyicisi bile 130 bin.

Çılgın Dersane Kampta 890 bin yapmış. Ulak 507 binde, Semum 310 binde, 120 filmi 426 binde...

Aslında bunların hiçbiri küçük rakamlar değil ancak milyon izleyiciyi teleffuz etmeye alıştığımız için bize küçük gelmeye başladı.

Çok açık gözüküyor ki Türk seyircisi yabancı film izlemiyor artık.

Bunda en büyük rol televizyonundur...

Televizyon icat edildiğinde sinemayı öldüreceği söylenmişti, oysa şimdi Türk sinemasına ikinci baharını yaşatıyor.

Hakkasan: Kişi başı 150 dolar

Hakkasan’a 12 milyon dolarlık bir yatırım yapılmış, mekanda herşeyin en iyisi kullanılmış oysa ki Londra’daki Hakkasan hiç de öyle şaşaalı değildir.

Buranın 12 milyon dolarlık bir yatırımı çıkarması için mutlaka yabancı müşteriyi çekmesi gerekiyor, davete katılan ve her yerde gördüğümüz aynı simaların mekana gitmesiyle bu gemi yürümez.

Benim en çok merak ettiğim Londra’da olduğu gibi, İstanbul Hakkasan’ın da Uzakdoğu’dan jetlerle günlük yiyecek getirip getirmeyeceğiydi.

Hakkasan’ın yemeklerde kullanmak için Marmaris’te özel bir bahçe oluşturduğu haberini öğrenince bu merakım giderilmiş oldu.

Adam başı 150 dolar civarı hesap ödenecek Hakkasan’da.

İki kişilik akşam yemeği için 500-600 lirayı gözden çıkarmak demek bu, neden yabancı müşteri dediğimi şimdi daha iyi anlamışsınızdır herhalde.

Zorlama güzelim

Bazıları müstehzi yaklaşsa da, ben Eda Taşpınar’ın tarzını da, duruşunu da, kıyafetlerindeki yenilikçi yanını da sevenlerdenim.

Işığı vardır, girdiği her davette kendine baktırmayı bilir.

Tek takıldığım nokta var.

Eminim gideceği her davetten önce "Acaba bugün ne ilginçlik yapsam" diye düşünüyor...

Belli ki Hakkasan’ın açılışına da böyle düşünüp gelmiş.

Ayağında çizgi film karakterini andıran püsküllü ayakkabılarıyla...

Oysa buna hiç ihtiyacı yok Taşpınar’ın... İlginçlik yapmasa da baktıracak, konuşturacak enerjisi zaten var. Her davette ilginçlik peşinde koşunca yaptığı ilginçliğin de anlamı kalmıyor çünkü...

Benim de aklıma her Eda Taşpınar fotoğrafı gördüğümde hep aynı Ferda Anıl Yarkın şarkısı geliyor; "Zorlama güzelim"... Birileri "less is more"u öğretmeli Eda Hanım’a...
Yazarın Tüm Yazıları