Gündüzüm gündüzüme karıştı

Gecesiz bir hayat düşünülebilir mi? Sürekli gündüzün yaşandığı, sürekli etrafın aydınlık olduğu, gecesiz bir hayat...

Haberin Devamı

Hayır, hiç çekici değil.
Hele Istanbul’u bir düşünsenize... Saat 23.30 sularında hâlâ kabak gibi aydınlık bir hava.
Diyelim ki o saatte yapılan ve şık olmanız gereken bir organizasyona gideceksiniz.
Üzerinizdekiler gece formatında, ama ortalık hâlâ aydınlık, hava kararmamış.
Çekilir gibi değil.
Çok klişe belki ama, şu hayli yılışık edebi tespit de kesinlikle doğru: Gece olunca hem şehrin hem de insanların çirkinlikleri örtülmüş oluyor...
Gel gör ki, gecesiz de yaşanabiliyormuş. Insan buna da alışıyormuş.
Iki gündür Finlandiya’dayım ve gece neydi, nasıl bir şeydi, unutmak üzereyim.
Gecem gündüzüme karıştı derler ya, aslında durum şöyle:
Gündüzüm gündüzüme karıştı...
O malum ezber coğrafya bilgilerini hatırlayın hemen (bkz: altı ay gece altı ay gündüz), işte bu topraklarda şu sıralar gündüz formatına geçilmiş durumda.
Güneş 00.30 gibi batıyor. 02.00’ye kadar ortalık en fazla, en laytından bir alacakaranlık oluyor.
Yani göz gözü görüyor...
03.30 civarı ise güneş hoppp yeniden çıkıyor.
“Beyaz geceler” hadisesi yani...
GÜNEŞ BATAR VE ATEŞ YAKILIR...
Finliler de bu her yıl tekrarlanan doğa olayını ülke çapında kutluyorlar tabii.
Her yerde bir parti havası. Ama bu yıl hükümet, hafta içine denk gelen kutlamaları hafta sonuna doğru kaydırmış.
Malum, kutlamalarda herkes aşırı içkiden dolayı kayıyor, ertesi gün doğal olarak kayıp diye (işgücü kaybı). Gerçi buradakiler içkiye alışkın, haliyle ekstra dayanıklı.
Tam da bu yazıyı yazarken 20 yıldır burada yaşayan Türk garson Tamer, sekiz yaşındaki çocuğun bile o yaşlarda votkayla tanıştığını söyledi.
Öyle bir içli dışlı olma hali yani...
Hükümet kutlamaları hafta sonuna kaydırmış olabilir, ama esas kutlamanın yapıldığı geleneksel zaman dilimleri (21 ya da 22 Haziran) es geçilmiyor.
Yine parti yapılıyor burada. Önce güneş batırılıyor geç vakitte, birkaç saat sonra da elbirliğiyle güneşin yeniden doğuşuna tanıklık ediliyor.
An itibariyle mesela, başkent Helsinki’ye 30 kilometre uzaklıktaki Langvik’te, bölgeyle aynı adı taşıyan bir otelde yapılan o partilerden birindeyim; yani Midnight Sun Party (Geceyarısı Güneşi Partisi). Bu memleketin Yeni Rakı’sı kıvamındaki Finlandia Vodka’nın sponsorluğundaki partide az önce, güneşin batmasıyla beraber denizin ortasında daha önceden hazırlanmış çalı çırpı topluluğu zevkle ateşe verildi.
Saat dediğim gibi, 00.30 filan...
Bir yandan bir rock grubu sahnede (kuzeyliler rock yapmasa diyorum, olmuyor).
Bir yandan insanlar batan güneşi denizin ortasındaki dev ateş dalgasıyla selamlıyorlar.
Ilginç bir durum: Güneşe ve ateşe karşı hep bir saygı, hep bir tapınma durumumuz var aslında. Içgüdüsel...
Ve bir başka ilginç durum: Insanlar güneşi batırınca dans etmeye başlıyorlar. Nihayet!
Gerçi iki saat sonra doğacak yine, ama olsun. Fırsat bu fırsat, azıcık gece olur gibi oldu, kaçırmamak lazım atmosferi.
Çünkü dans, gerçekten daha çok geceye yakışıyor. Bilmem haksız mıyım?
Şimdi güneşin yeniden doğmasını bekliyorum, az kaldı, az sonra yeniden doğacak.
Ama bu kadar gündüz yüklenmesi beni yordu mu ne, ciddi ciddi uykum gelmeye başladı! Oysa tam manasıyla gece olsa uyumazdım bu saatte... (Gündüz uyumayı tercih ederim çünkü. Mesela yazın öğle uykusuna bayılırım. Yakın zamanda bu konuda bir-iki satır bıdılamayı düşünmekteyim.)
Neyse işte, başta da altını çizdiğim gibi gündüzüm gündüzüme karıştı, hatlar birbirine girdi, ama güzel oldu.
Bir sonraki plan tabii ki belli: Kışın buralara tekrar gelip bu kez de en uzun geceyi yaşamak!
SON BIR NOT: Kuzey ülkelerinin de en kuzeyine giderseniz şu sıralar, güneşin bir-iki saatliğine değil, bir saniye bile batmadığına şahit oluyorsunuz.
Batar gibi yapıp yeniden doğuyor kerata...
Ve bu da bir ayin gibi izlenmelere doyulamıyor insanlar tarafından.
Eğer balayı filan bu döneme denk gelmiş çift varsa beni dinlesin, kuzeyde alsın soluğu. Romantizm denen şeyin dibine vuracaklarından şüphem yok.

Haberin Devamı

Bizde sürekli gündüz olsaydı...

Haberin Devamı

Şık mekanların aşırı makyajlı, aşırı estetikli kadınlarını gece vakti aydınlık ortamda görüp kaçacak delik arardık.
Yine şık mekanlarımızın ağır abileri durup durup kavga çıkaramazdı. Çünkü kavga da geceye dahil bir şey. Aslında insana dair arızaların hepsi...
Anne-babasından gece dışarı çıkmak için izin alan gençler bu durumdan kendilerine şahane pay çıkarırdı: “Valla söz, güneş batar batmaz evde olacağım.”

Yazarın Tüm Yazıları