Magazin mi? Tartışmam bile pöh!

"Oldu o zaman... Kamu yararına malolmuş bir sanatçı çıplak balkona çıkacak, biz çekmeyeceğiz?!." Konuşan, magazinci bir meslektaş...

Bunun üzerine ağırlıklı olarak iletişim öğrencilerinden oluşan izleyicilerden itiraz uğultuları yükseliyor: "Kamu yararına malolmak ne be?! Bunun kamu yararıyla ne alákası var?"

"Bir kelime hatası oldu sanırım" diye düzeltiyor Ali Kırca; "Sanırım kamuya malolmuş demek istedi beyefendi."

Oradan, Fikret Hakan lafa atlıyor ve işaret parmağını öğreten adam pozlarında havaya dikerek bu kez mevzuu, en sevdiğimiz klişelerden olan, "Bir kez sahneye çıkıp iki demo yapmış, elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen tiplere sanatçı denilmesin" itirazına taşıyor.

E yorgun gözlerim bu tartışmayı sayamadığım seferler izledi. Bu konuda bir uydu anteni kıvamında antrenmanlıyım. Hadisenin Siyaset Meydanı faslının takibini yorgun kulaklarıma havale ediyor, televizyona sırtımı dönüyorum. Bilgisayara...

Çizilen manzaradan çakmışsınızdır köfteyi... Siyaset Meydanı’nda magazin tartışılıyor. Bu, magazinin tartışıldığı, üç-beşi Siyaset Meydanı olmak üzere kaç tartışma programı izledim bilmiyorum.

Çarşamba, saat 00:43 ve işteyim. Yılbaşı, kurban bayramı derken, bu kez de kar muhalefeti yüzünden eklerin takvimleri öne çekilmiş. Yazılar erken isteniyor.

Üstelik bu sefer bir yandan başka bir işle de uğraşmakta olduğum için, bu garip kulunuz, normalin bilmem artık kaç katı mesaiyle çalışıyor.

L masanın sağ tarafında şu anda okumakta olduğunuz da dahil, üç ayrı yazının dosyası ve bilgisayarın dibinde açılmış bilmem kaç internet sitesiyle bilgisayar; ön cephede kabuklu fıstıklarla donatılmış "ziyafet" soframa örtü olarak da hizmet veren gazeteler; sol taraftaki dolabın üzerinde televizyon açık.

Ben de tek başıma uğultulu bir meydan sayılabilirim yani...

Koladan bir fırt çekip fıstıklara davrandığımda Yüksel Aytuğ’un köşesine göz atıyorum. Malûm, kendisi bir televizyon programı eleştirmeni. Çarşamba günkü köşesinde, ana konu başlığı babında "Ne olacak bu televizyonların háli?" diye sormuş ve mevzuu dört maddede ele almış. Özgün başlıkları ve tarafımdan özetlenmiş háliyle:

1) Ateş hattı yüz kızarttı: Aytuğ, taciz gibi kanayan bir yaranın Reha Muhtar’ın programında çözüm aramaktan ziyade mütecavizleri özendirmeye yönelik bir propoganda yayınına dönüştüğünü söylüyor. Filiz Kansu, meselá, coşmuş ki coşmasa şaşardık: "Ben taciz etmem, direkt tecavüz ederim. Hatta bir tanesi tecavüzden sonra ’Aşkımızı kirlettin’ diye ağladı. Ama hepsini koca olarak alıp namuslarını temizledim. Beş evlilik yaptım, hepsi eteklik giydi, beş kadın aldım yani, hepsinin kocası oldum." Bu arada ünlü bir mafya babasının oğlu olan son kocası yayına bağlanmış ama ne dediği pek anlaşılamıyormuş. Kansu yine mikrofonu ele almış: "Altyazı geçebilir miyiz? Kokainden beyni uyuşmuş da..." Bu arada programa telefonla tabii ki Zekeriya Beyaz ve Lerzan Mutlu da katılmış. Falan feşmekan...

2) İbo’dan "hıyar"lı uyarı: İbo’nun, şov programında Taş Mı Sandın adlı şarkıyı söylediği sırada durup teknik yönetimi fırçalaması: "Hıyar! Resim seçiciye sesleniyorum. O iki bayanı göstermeyi kes. Dostun mu bunlar senin, niye gösteriyorsun?" Aytuğ, Tatlıses’in herkesin gözünün önünde ekran emekçilerine böyle fırça kaymasından esef duymuş. Ayıptır, diyor. İzleyiciye ayıp mı değil mi, o ayağa değinmemiş. Herhálde, izleyicinin bu tadı sevdiğinin reytinglerle kanıtlanmış olmasından yola çıkıyor. Ki doğrudur. İbo’dur, İmparator’dur, canlı yayında ağzı köpürmüş, hıyar demiş çok mudur; helál olsundur.

3) "Mülayim olma Nihat Doğan: Aytuğ, son zamanların "ikrah getirtmeden kimsecikleri şurdan şuraya bırakmayan aşk kuplesi"nin katıldığı Yıldız Yağmuru programına değiniyor. Canlı yayında emrivakiyle Seda Sayan’la şakacıktan nikáh masasına oturtulan Nihat Doğan, belli ki utanmışmış. Çünkü o içinde bir yerlerde hálá, her şeye rağmen saf bir Anadolu delikanlısıymış. Böyle boyun eğdikçe Seda Sayan’ın programındaki Müláyim tipi gibi bir şey oluyormuş. Müláyim olmasınmış.

4) Evlilik halka açılınca: Evet, bildiniz, Sabah Sabah Seda Sayan’a, gelin-kaynana yarışmalarının "Hamileyiz, boşansak mı boşanmasak mı" çifti Selma ve Gürkan konukmuş. Ma-stüdyo oturmuşlar, Selma’nın sevişirken korunup korunmadığını tartışıyorlarmış. Aytuğ, bir televizyon yazarı olmasına rağmen yine de beyefendiliğini ve şaşırabilme yetisini muhafaza etmeyi becermiş bir gazeteci olarak -onun adına maalesef mi demeli, Allah kurtarsın mı?- "Yahu evlilik bu kadar kamuya açılır mı?" diye soruyor.

Şu anda saat 02:06... Siyaset Meydanı’nda Aykut Işıklar; "Bunca yıllık gazeteciyim, ben de magazini anlayamadım" diyor!

Ben? Ben, bu yazıyı sadece iş icabı kaleme almış, esasında magazinle hiiiç işi olmayan ben, eve gidip belgesel izlemek üzere toparlanmaya başlıyorum. Çünkü ben çok erdemli bir entelektüelim. Ve evet, kesinlikle, haşa, tıpkı Türk milletinin yüzde 98’lik çoğunluğu gibi, belgeselden başka bir şey izlemem efen’im...
Yazarın Tüm Yazıları