Mad Men üzerinden anakronik çıkarımlar

Briyantine bulanmış, Yahudi düşmanı bir grup sigara tiryakisi homofobik reklamcı, 60’ların New York’unda etrafta jilet gibi dolaşıp yükselmek için birbirini ezmeye uğraşırken, bir yandan da gördüğü her kadınla yatmaya çalışıyor, sonra her seferinde evine dönüp karısıyla çocuk yapıyor!.. Dizinin özeti kabaca bu...

Geçen hafta Mad Men’in 3. sezonu başladı. Kablolu AMC’de... Aldığı ödüller ve reytingi sayesinde de bütün gazeteler, dergiler Mad Men haberleriyle doldu.

Dizi, Türkiye’de de yayınlanıyor. Takip eden çok kişi var. O yüzden konusuyla ilgili ayrıntılara girmeyeceğim. Ancak bir dönem dizisinin neden bu kadar tuttuğu, neden bir çılgınlık haline geldiği önemli.

Sterling Cooper adında hayali bir reklam ajansında çalışan beyaz yakalıların anlatıldığı dizinin iki boyutu var.
Birincisi, bugün artık kalmayan ya da çok azalan davranışları izliyorsunuz. Mesela ofiste veya bir doktor muayenehanesinde herkes durmadan sigara içiyor. Hamileler bile... Kimse otomobilde emniyet kemeri takmıyor. Ya da bütün sekreterler patronlarıyla, hostesler de yolcularla birlikte oluyor.

İkinci boyutu ise diziyi popüler hale sokan sofistike kısmı. Zaman 60’lar olsa da senaryo, bugünün şartlarıyla bire bir aynı. Dizideki karakterler, hikâyeler, şimdinin koşullarıyla kusursuz şekilde örtüşüyor.

PATRON KLİŞESİ Orta yaş krizi yaşayan bir patron var. Otel odalarında fahişelerle buluşuyor. Karısından boşanıp şirketindekilerle flört ediyor. Ajansın kreatif direktörü bir bölümde “Kadınlar ne ister” diye sordu. “Kimin umrunda” dedi. Her gördüğü kadına asılan sonra kolayından yanında çalışanlarla yatan işyeri sahibi. Zaman üstü bir klişe!..

DENGESİZ DİREKTÖR Dizideki herkes gibi kreatif direktör de Yahudi düşmanı. Ancak evliyken, Yahudi kadın müşterisine âşık oluyor. Hatta beraber kaçmayı teklif ediyor. Aynı adamın şöyle bir lafı da var: “Aşk dediğin, benim gibi adamlar tarafından kadın çorabı satmak için icat edildi.” Zeki, kendini beğenmiş, dengesiz, dışarıdan güçlü görülse de kırılgan ajans kreatif direktörü.

İŞYERİNDEKİ GAY Art direktör gay. Gaylerin barlarda polis tarafından dövülüp gazetecilerin önüne atıldığı yıllar. Aynı zamanda homofobik olan kreatif direktör, şans eseri öğrendiği bu duruma önce kızıyor. Sonra kabulleniyor. Hikâyenin bugün Maslak’ta orta ölçekli bir ajansta yaşandığını düşünün!.. Mad Men daha liberal çıkabilir...

KADINLIK MESLEĞİ O yıllar, feministler ve Helen Gurley Brown’ın Cosmopolitan Dergisi yeni bir kadın prototipi yaratıyordu. Bu dönemi dizide en iyi yansıtan karakter ise kocasını kreatif direktörle aldatan Bobbie Barrett. Bir sahnede, saf gördüğü başka bir kadına şunu söylüyor: “Erkek olamazsın. Kadın ol. Doğru yapıldığında güçlü bir meslektir.” Değişti mi!..

İŞE GÖRE KİŞİLİK Kadın düşmanı erkeklerin arasında var olmayı başaran Bobbie Barrett’ın şöyle bir lafı da var: “Önce bir iş seç. Sonra kendini o işi yapacak kişiye dönüştür.” Boğaziçi Üniversitesi’ne gidin, mezun olmaya hazırlanan çoğu öğrenciyi bu durumda görürsünüz.

OTOMOBİL KOKUSU Kreatif direktör ise bir bölümde “Reklam nedir”i şöyle özetliyor: “Reklam, tek bir şey üstüne kuruludur: Mutluluk. Mutluluk da, yeni bir otomobilin kokusudur.” Bir tek bu değişmiş olabilir. Otomobil değil de şimdi belki yeni açılmış iPhone kutusu kokusudur.

Hangi yıl daha önemli 1959 mu, 1969 mu

Mad Men’de tempo çok ağır. Ancak bu kadar takip edilmesinin başka bir sebebi de, içinde bulunduğu dönemin hareketliliği. Vietnam, Marilyn Monroe, feminizm, Kennedy...
Yazım çizim işleriyle ilgilenen herkeste vardır. Yazdığı konunun dünyanın en önemli meselesi olduğunu düşünür. Ya da ortaya koyduğu perspektif, dünyanın en orijinal fikridir.
Bu sene aynı isimle iki kitap çıktı Amerika’da. Biri, “Her Şeyin Değiştiği Yıl: 1969”. Öteki, “Her Şeyin Değiştiği Yıl: 1959”.
1969’u yazan Rob Kirkpatrick adında bir araştırmacı. 1959’unki ise Slate Magazine’in de yazarlarından Fred Kaplan. Yazar narsisizmi denilen duruma daha iyi örnek olmaz. İkisi de kendi çalıştığı yılın dünya için en önemli kırılma noktası olduğunu iddia ediyor.
Mad Men’in anlatıldığı dönemin de başı ve sonunu ele alan iki kitabı karşılaştırmalı okudum. Kitapta ele alınan olayları eşleştirdim.
Eğer diziyi izlemeye başlayacaksanız, kronoloji tablosunu, dizinin geçtiği dönemi anlamak için kullanabilirsiniz. Çünkü göreceksiniz, bazı olayların arasında lineer ilişki var. Bazılarıysa tamamen yön değiştirmiş.

1959

Sovyetler’in Lunik 1’i Ay’a ulaştı
Küba’da Fidel Castro başa geldi
Toyota otomobil fuarına katıldı
ABD’de ilk ayrımcılık raporu
Miles Davis ve John Coltrane
Ben-Hur filmi
Doğum kontrol hapı çıktı
İlk endüstriyel bilgisayar IBM 1401
ABD’de Malcolm X’in belgeseli yayınlandı
New York’ta Guggenheim Müzesi açıldı
Amerikalılar Vietnam’da ilk kaybı verdi

1969

Amerikalılar Ay’da yürüdü
Woodstock Festivali düzenlendi
Boeing 747 ilk uçuşunu yaptı
Gaylerin Stonewall isyanı
Led Zeppelin ve Iggy Pop
Easy Rider filmi
Susam Sokağı yayına girdi
İnternet öncesi ARPANET mesajı
Polis, Kara Panterler’in liderlerini öldürdü
Jim Morrison sahnede penisini açtı
Seymour Hersh, My Lai Katliamı’nı yazdı


BÜTÇELİ SANATÇILAR

Bu ay, Vanity Fair’in son sayısında da Mad Men var. En stil sahibi dizi diye iki oyuncusuyla Bahamalar’da çekim yapmışlar. Ünlü fotoğrafçı Annie Leibovitz’le...

Modacı Karl Lagerfeld’in anlatıldığı “Lagerfeld Confidential” belgeselinden bir sahne: Bir moda çekimi yapılacak. Büyük bir ekip, dev bir set kuruyor. Işıklar, fon, manken, hatta kameranın ayarı, her şey hazırlanıyor. Sonra Lagerfeld geliyor. Deklanşöre basıyor. İş tamamlanıyor.

Şimdi her yerde fotoğraf sergileri açan Lagerfeld’le, hayatını fotoğrafçılığa adamış Leibovitz’i karşılaştırmayacağım. Ama şöyle bir durum var. Leibovitz, sene başında borçları yüzünden sanat simsarlarının eline düşünce, eski iş arkadaşları açıklamalar yapmaya başladılar. Emlak takıntısı yüzünden iflas eden Leibovitz’in, işinde de sirk hayvanı, yangın fonu gibi hep pahalı ve uçuk isteklerde bulunduğunu anlattılar. Mad Men’i Los Angeles’ta değil de Bahamalar’da fotoğraflamak gibi...

Sanatçıların illa açlık çekerek (starving artist) kıt kaynaklarla yaratması gerektiğini savunmuyorum. Ama Lagerfeld gibi bir orduyla “sanat yapmaya” gidenler... Leibovitz gibi sınırsız kaynakla çalışanlar... Bütçeli iş ve sanat ilişkisinin daha sağlam bir zemine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

SOSYETE REHİNCİLERİ

Bu arada hafta içi, Leibovitz’in 24 milyon dolar kredi aldığı Art Capital Group’la görüştüm. Leibovitz’in anlaşmayı ihlal ettiğini söyleyip mahkemeye başvurdular çünkü.

Şirket, New York üst sınıfının krizden ne kadar etkilendiğini gösteren en iyi örneklerden biri. Pahalı sanat eserlerini ipotek edip zenginlere kredi veriyorlar. Yerleri Madison Caddesi’nde. Komşuları Vera Wang’ın gelinlik dükkanı.

İşleriniz arttı mı azaldı mı, diye sordum. 80 milyon dolarlık ciroları bu yıl 200 milyon dolara çıkmış. Leibovitz gibi yüzlerce sanatçı ve zengin kredi almış.

Peki popüler insanlarla davalık olmak, şeytan durumuna düşmek sizi korkutmuyor mu, dedim. “Herkes borçlarını ödüyor. Sadece Leibovitz’le sorun yaşadık” dediler.

Söylediklerine göre, New York’ta Art Capital’ı taklit eden onlarca şirket daha açılmış. Ve hepsi de iş yapıyormuş.
Kriz yeni bir sektör doğurdu: Sosyete rehinciliği...
Yazarın Tüm Yazıları