Lübnan’da gözden kaçanlar (III)

İKİ gündür anlatmaya çalıştığım nokta, Ortadoğu’da herkesin kendine ait emperyal politikaları olduğudur.

Bir yanda ABD+İsrail kendi çıkarlarına göre Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek isterken, diğer yanda Hizbullah+HAMAS+Suriye’yi peşine takan İran var.

Bir taraf statükoya razı değil, diğer taraf statükoyu tekrar tarif etmek istiyor.

Yeni bir statükoya ulaşılana dek bu topraklarda sular durulmaz!

* * *

Böyle bir ortamda Türkiye’nin kenara çekilip seyretme hakkı yok. Keşke olsa idi ama yok!

1 Mart Tezkeresi’ni reddeden Türkiye kenarda kalabildi mi?

Irak’ta öldürülen Türk sayısı, savaşa aktif katılan İngilizlerden fazla değil mi?

El Kaide, Türkiye’yi bizzat İstanbul’da vurmadı mı?

Kuzey Irak’ta kırmızı çizgilerimiz kaba bir silgiyle kazınarak silinmedi mi?

Türkiye uzun süre Ortadoğu politikalarından dışlanmadı mı?

* * *

Türkiye’nin "Lübnan’a barış gücü askeri gönderme" konusunda kendisini mukayese edeceği başka bir ülke yoktur.

Türkiye kendi çıkarlarını hesap ederek bu kararı verecektir.

Türkiye’nin sorması gereken sorular şunlardır:

Türkiye, Lübnan’a karışmaz ise:

1) Taraflar emperyal politikalarını terk edecekler mi?

2) Türkiye ateşin kendisine sıçramasını önleyip, sessiz sakin olan bitenleri seyredebilecek mi?

Bu iki sorunun da cevabı "hayır"dır!

Türkiye, komşusundaki yangını sessiz sakin seyrederse yangın eninde sonunda kendisine bulaşacaktır.

* * *

Türkiye kendisini AB üyeliğine hazırlayan, hukukun üstünlüğünü tesis etmeye çalışan, demokrasiyi tek ve egemen rejim olarak kabul etmiş, demokrasinin temel direklerinden birisinin laiklik olduğunu hazmetmiş, Müslüman nüfusun büyük çoğunluğu oluşturduğu, bir ayağı Batı’da diğer ayağı Doğu’da bir ülkedir.

Bu özellikleriyle dünyada tektir.

Türkiye’nin varlığını bu şekilde sürdürmesi, başta İran olmak üzere Hizbullah, HAMAS, El Kaide türü din ağırlıklı devlet düzenini (şeriat) savunan ülke ve örgütlerin işine gelmez.

Onlar en başta "dünyada hákimiyet milletindir" diskurundan korkarlar. Bu diskur, insanın Allah’a şirk koşmasıdır. "Hákimiyet dünyada da Allah’ındır" ve onlar Allah adına dünyada düzen kurmakla görevlidirler. Bu onların vazgeçemeyecekleri ilahi ideolojileridir.

Nihai hedef "cihan cihadı"dır!

Böyle bir hedefe ulaşmada en büyük engellerden birisi Müslümanları, kendi kendilerini yönetebileceklerine ikna edecek demokratik bir Müslüman ülkedir.

Onlar, her türlü gayri resmi ortamda Türkiye’yi şeytanın peşinden giden Müslüman bir ülke olarak gördüklerini ifade ederler.

Nispeten AKP’ye yakın durmaları, AKP’yi veri şartlar altında takıyye yapan Müslüman bir parti olarak tarif etmeleridir!

Herhangi bir şekilde İran ve takipçileri, Ortadoğu’da emperyal güç kazanırlarsa kendilerine en büyük hasım olarak Türkiye’yi göreceklerdir.

Onların dünya algılamaları başka türlü düşünmelerine izin vermez.

* * *

Türkiye, kendi çıkarları açısından Lübnan’da aktif rol almak zorundadır!
Yazarın Tüm Yazıları