Leblebi-üzüm sendromu

Dünkü Hürriyet’te ‘2006’dan makul olmayan istekler’ adı altında, büyük bölümü Milli Piyango’da büyük ikramiyeyi tutturmamam durumunda yalan olacak bazı ‘söylemlerde bulundum.’

Bu ‘söylem’ konusuna yeri gelmişken bir değinmek istiyorum. Başımıza kim sardı bilmiyorum ancak ‘söylemde bulunmak’ ne demektir? Televolik bir ortamın ürünü müdür yoksa futbol programlarında mı ortaya çıktı bu acayiplik?

Söylemde bulunanlara ben de bir söylemde bulunmak istiyorum: Hepinizin adını bir kenara not ediyorum. Amaçlarıma ulaşıp dünyayı ele geçirirsem görüşeceğim sizlerle! Buva-hah-ha-ha! (Şu sıralar Neil Zawacki’nin yazdığı ‘How To Be A Villain’ kitabını okuyorum. Kahkaha oradan geliyor. Nereden bulurum diye sormayın, ben İstiklal Caddesi’ndeki Robinson Crusoe’dan aldım. Kitap, nasıl kötü insan olunabileceğini detaylarıyla anlatıyor. Hazırlanıyorum, ona göre!)

*

Neyse ya, söz konusu listenin hazırlanma aşaması, aslında listeden çok daha tuhaftı. Listenin ana hatlarını belirledikten sonra aklına güvendiğim birilerine anlatayım diyerek Topesto’yu aradım. Amanın! Aklına güvendiğim şahıs da Topesto. Asla dünyayı ele geçiremeyeceğim!

- N’aber ekselans?

- Eyvallah patron... Cep cihazıyla uğraşmayalım, evden ara istersen.

- İstekler bölümüne geçtiysek, iki dakika uğrasana bana.

- Olur aslında ya... Köpeği de götürmem gerekiyor?

- Ne köpeği ya?

- Minyon Hanım’ın köpeği bende de iki gündür...

- Vay kardeşim, ‘manital yatırım aracı olarak köpeğin kullanımı’ diyorsun yani.

- Saçmalama o eskidendi. Biz sadece arkadaşız artık...

- Bırak bu dost ve kardeş ülke Pakistan ayaklarını...

- Sen de bunu espri diye yaptın ya...

- Gelirken ampul de alsana; iki ampul doğal ölümle aramızdan ayrıldı. Evde kısmi elektrik kesintisi uygulanıyormuş gibi bir hava var.

- Ampul getir diye çağırıyorsan senden abajur yapıp İstanbul Modern’e hediye ederim sergilesinler diye.

- Yok be, malum istek listesi zamanı.

- Victoria’s Secret defilesine beraber gidiyoruz di mi? Yazdın di mi?

- Yazdım kardeşim, tabii gideceğiz. Ayrıca sen haklıydın, geçen defilede Heidi Klum seni kesiyordu, beni değil. Sonra düşündüm kız sana çok manalı bakmıştı...

- Tamam be, uzatma işte!

*

- Oooooooğ baba, bu ne ya, uzaylılarla irtibat mı kuracağız, kaçlık bu ampuller böyle.

- Bu şişko ampulleri yapı market ortamından almıştım. Şuursuz alışverişi simgeliyorlar fakat, işlevsel yani. Direkt göz teması kurmamaya çalış sadece... Liste nerede...

- Liste budur usta.

- Ya, bırak bu langırt masası işini artık ya.

- Anlamıyorsun, hatırası var.

- Jamaika’da ev mi? Ben sana geçen cumartesi o kitapları alırken ne dedim usta?

- ‘Sen evden gazete almak için çıkıp, bütün parasını bu kitaba yatırmış bir insan olarak Maytapkent Toplu Konutları’ndaki bekçi kulübesini bile alamazsın. Manasız planlar yapma, sen busun işte tamam mı?’ demiştin. Ağır konuşmuştun birader.

- Dost acı söyler. Ya plak, dividi, cidi, kitap almaktan vazgeçeceksin ya da bu durumu kabulleneceksin.

- İyi be... Bana kararlılıktan, seçimlerden söz eden adamın ilkokulda leb...

- Bana bak o efsaneyi sen yarattın yok öyle bir şey...

- Bakıyorum hakikaten de leb demeden leblebiyi anlıyoruz. Başarı budur yani.

- Ben öyle bir kriz filan yaşamadım, uyduruyorsun.

- Kağıt külaha hisli hisli bakıp ‘Hangisini daha çok seviyorum acaba? Leblebiyi mi, üzümü mü?.. Biri tatlı biri tuzlu... Biri yumuşacık, biri mis gibi kavrulmuş... Hangisini daha çok seviyorum, hangisini, hangisini?..’ dedin ama di mi?

- Sadece ‘Hangisini daha çok seviyorum acaba?’ demiştim. Gerisini sen kafandan uydurdun. Yok gidip anneme sormuşum ‘hangisini daha çok sevmeliyim?’ diye de, annem de ‘Bu çocuğu okutmayalım, yazık... Aptal olacak galiba’ demiş... Annem bana aptal der mi be?

- Annen sana aptal dememişti. Bana dönüp, ‘Hayrola?’ gibilerden bir hareket yapmıştı, ben de omuzlarımla ‘Vallahi ben bilmem, çocuk sizin çocuğunuz. Büyük ihtimalle ilkokul sonrasında görüşmeyi düşünmüyorum kendi adıma’ hareketi yapmıştım.

- Yalancısın oğlum sen...

- Evet çocukluğumuza dönüyoruz. Şimdi anlat bakalım, üzüm senin için neyi ifade ediyor?..

- Haydi be!

- Listeyi okusana sen oğlum!

- Dur, okuyorum. Bu ne abi? Acayip bir pikap adı yazmışsın buraya.

- Bak fotoğrafını göstereyim bulursam sana.

- Oha, bu ne be? Hakikaten pikap mı bu.

- Tuhaf ama gerçek. Çok acayip di mi?

- Kaç paraymış bu?

- Bilmiyorum; ben sadece fotoğrafı seviyor da olabilirim.

- Doğru konuştun. Cimbom maddesi yok bu sene.

- İnanmadığımızdan değil, yazdığımda şampiyon olamıyoruz. Bir de böyle bir uğur deneyeyim dedim.

- Yine olamayacak yani.

- Ağzından yel alsın.

- Langırt alalım ama bu sene. Sen almayacaksan söyle ben alacağım.

- İyi abi alalım...

- Yılbaşı gecesi?

- Riko’yu da çağırır sepet gibi otururuz işte; taverna kapatacak halimiz yok ya.

- Yine doğru konuştun. Enteresan bir gelişme.

*

Dün mutlu seneler demiştim, yine diyeyim...

Yarın sabah erken kalkıp boş sokakların tadını çıkaracak şekilde eğlenin. 1 Ocak sabahı sıkıntısına en iyi ilaçtır. 1 Ocak sizde de çocukken bütün ailenin banyo yaptığı sıkıcı pazar günlerini hatırlatmıyor mu? Hani ödev yapmak gerekir ama mavi kalemin ucu kırılmıştır ve kalemtıraş yoktur. Bıçakla kalem açmaya filan çalışırsınız...

Aman ne sıkıntı!
Yazarın Tüm Yazıları