Laila'nın ışıkları

BEN doğrucu Davut'um. Şükür, halk dalkavukluğu yapmak riyakarlığı bana tümden yabancıdır. Tiksinirim. Kimseye borcum yok, dobra dobra konuşurum.

Evet, benim gece hayatım var! İşte meydan okuyorum, var oğlu var...

Lokanta garsonlarına yemek ısmarlamayı, bar tezgahlarına dirsek dayamayı, şafak işkembelerine sirke istemeyi severim. Hem de pek çok severim!

Dolayısıyla, ‘Laila’ya da giderim. Yani, geçen yaz dört beş defa gittim...

Antrparantez şunu söyleyeyim, ‘Karaköy Balıkçı’sında çingene palamudu ve patlıcan salatası tavsiye ederim ki, ağzınıza layık. Afiyet şeker olsun.

Buna karşılık, kıyıdaki ilk yerde ‘margarita’ kokteyle boş verin. Barmen raconunu bilmiyor ve fazla limon suyu boca ediyor. Harcıalem bir şey için.

Geç saatteki müzikten ise bahsetmeyelim, ben o zaman derhal kirişi kırdım.

* * *

DOĞRU, buranın fiyatları el yakıyor. Cüzdan yassılaşıyor. Fakat Allah'ın şanlı kuluyum, hemen her defasında davetliydim de hesabı hep başkaları ödedi.

Oysa, meselenin özü bu değil! Belki dört beş yerine bir iki olurdu ama, ben kendi kesemle de mutlaka yine ‘Laila’ya giderdim. Zaten tekrar gideceğim.

Tıpkı, daha önceki ‘Pacha’da gurup vakti ‘Kafein’e çöreklenip, rakımı yudumlarken, Kuleli'nin camlarında güneşin yaldızlanmasını seyrettiğim gibi...

Veya, dişimden tırnağımdan artırıp, hiç olmazsa yılda bir kez, Çırağan'ın terasındaki dünyanın en güzel caz mekanı ‘Q Bar’da blues dinlediğim gibi...

Keyfime kim karışabilirmiş ki? İşte yarım yüzyılı devirdim ve kursağımdan zerre haram lokma geçmedi. On dokuz yaşımdan beri de ekmeği aslanın ağzından kapıyorum.

Paşa gönlüm çekerse, paramı ister kerhanede, ister meyhanede harcarım.

Bütün hafta boyunca bol kepçe lokantasında pilav üstü kuruya talim ederim ve cumartesi geldi miydi de pır, ‘Laila’, ‘Aila’ veya ‘Sühaila’ ne haltsa, tek bir kadeh dahi olsa, sırf şan için en ‘in’ yerde içkimi zıkkımlanırım.

Bana laf söylemeye yeltenecek olanın da alnını karışlarım.

Bir de, ‘Laila’ ışıklarını söndürmeye kalkışacak olanın aklını karışlarım.

* * *

EVET, bütün sorun bu ‘ışık’ meselesinde!

Çünkü, ‘Laila’ veya diğerleri, bir sembol olarak, onlar şehrin kıpırtısı!

Bilhassa da, onlar hayatın pırıltısı!

Ortaköy ve Kuruçeşme, şehrin ve hayatın dinamiği oralardan fışkırdığında, istisnasız hepimiz, yani Gültepe gecekondularında ve İkitelli varoşlarında ikamet edenler de dahil hepimiz, yakamozlarda yıkanıyoruz. Efsunlanıyoruz.

Zira, velev ki içeriye hiç girmemiş veya hiç giremeyecek olalım, onların varlığı bizi daha kötü karanlıklardan koruyor. Cehennem zifiriliğini önlüyor.

İşte bu yüzden, hem şehrimiz komünist dönemin Varşova'larına, Prag'larına, Sofya'larına fark atıyor; hem de, oralara oranla maddeten biraz daha zor yaşasak bile, hayatımız ışıklar sayesinde ruhen hafifliyor. Bayağı hafifliyor.

Üstelik, ‘Laila’ türevi estetik ve gustolarla gözümüz gönlümüz açılıyor.

* * *

FAKAT buralara ‘mutlu azınlık’ gidiyormuş... Malum, patırdı bundan koptu.

Helal-i hak olsun diyemeyeceğim, çünkü muhtemelen haramzadeler de boldur.

Ama neyi değiştirir ki? Fukarılığı paylaşmak edebiyatına karnım tok!

Dünyanın her yerinde böylesine mekanlar oldular ve daima da olacaklar.

‘Laila’mış, ‘Aila’mış, ‘Sühaila’mış, buralar hayati bir misyonu yerine getiriyorlar ve ‘tasarruf’ (!) diye Köşk ışıklarını söndüren Cumhurbaşkanı'nın dağıttığı ‘karartma kabusları’nın tersine, onlar ‘ışıklı rüya’ dağıtıyorlar.

Gerçeklerine sahip olmasak da, sahibiyet uyarıcısı düş şırıngalıyorlar.

‘Laila’nın ışıklarına ilişmeyin ve Köşk'ün ışıklarını yakın!

Biz insanız ve ne rüyasız yaşayabiliriz, ne yakamozsuz pırıldayabiliriz.
Yazarın Tüm Yazıları