Kutlu zafer

İSVİÇRE’deki politik - diplomatik ‘zafer’ önce tüm Türkiye halkına, sonra da bu zaferi bizlere armağan eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Müsteşar Uğur Ziyal ve diğer isimsiz kahramanlara kutlu olsun !

Kendi adıma sonsuz minnet ve şükran duygularımı ifade ediyorum.

* * *

EVET, şimdi hiç korkmadan, hiç çekinmeden ve hiç endişelenmeden ‘z-a-f-e-r’ kelimesini telaffuz etmek hem hakkımızdır, hem de sözcük gerçeği tanımlamaktadır.

Bizim açımızdan artık iş ‘bit-ti’ !

Yani, ulusumuzun iki yüzyıldır toplumsal ütopya olarak benimsediği uygarlık, demokrasi ve refah çoğrafyasıyla bütünleşmek projesindeki temel siyasi engel kalktı.

Kıbrıs Rum tarafı ‘Plan’ı ister onaylasın, ister onaylamasın, kendi keyfi bilir.

Hatta, şükür ki zirveye tenezzül buyurmamakla bir çuval inciri berbat etmeyi bu kez ‘başaramayan’ (!) Denktaş halkını gaza getirsin ve Kuzey de ‘hayır’ desin...

Hiçbir şey değişmeyecektir ve ‘günah’ (!) Ankara’nın üzerinden gitmiştir.

kesin ifadeyle yazıyorum ve doğru çıkmazsa yüzüme vurun, Ada’da statü değişsin, değişmesin AB’in Aralık kararı Türkiye’yle müzakereye başlamak olacaktır .

Netice budur ve gerisi ‘Hatice’dir !

Özgürlükçü bütünleşmeya garez bağlamış ‘statüko zaptiyeleri’nin gevelediği yok ‘istisna’, yok ‘deregasyon’, yok ‘mevzuat’ mavalları ise koca fasafisodur.

Zaten, hemen zirve ertesindeki Perşembe günü gelişmeleri de bunu kanıtladı.

* * *

ÖYLE, zira AB Komisyonu Başkanı Prodi’den ABD Dışişleri Bakanı Powell’e ve bizzat BM Genel Sekreteri Annan’dan, ülkemizde kasten ‘Türkiye düşmanı’ (!) diye yutturulmaya çalışılan aynı Komisyon’un Genişleme Sorumlusu Verheugen’e, ‘ağır toplar’ın tümü kah açıkça, kah üstü kapalı olarak Rum tarafına ‘ihtar çaktı’.

Hatta, Günter Verheugen işi Güney Lefkoşa’yı alenen tehdide vardırdı.

Her halükarda da, İsviçre’deki olumlu ve yapıcı tutumundan ötürü Ankara için artık bir ‘Kıbrıs engeli’nin kalmadığı herkes tarafından tekrarlandı.

Bunlar kadar önemli diğer bir gelişme ise Avrupa Parlemantosu’nda yaşandı.

İlkin, utanmamız gereken hazin anekdottan başlayayım.

* * *

BURADAKİ ‘Türkiye Raporu’ tartışmasında, hani sanki kendisi doğurmuş gibi ‘135 bin şehid’i bol keseden harcayıp, Kıbrıs yetmedi bir de Yunanistan’ı ‘fetheden’ ve İstanbul Üniversitesi’nde rektörlük yapan bir Alemdaroğlu Kemal var ya gündeme geldi.

Atina milletveki Katiferidis’in yerden göğe kadar haklı bir ‘kin tohumları eken böyle birisinin en yüksek kürsü makamına ulaştığı bir ülke nasıl AB üyesi olur’ sorusunu Parlamanto Başkanı Cox, ‘meraklanmayın. Geçende Türkiye’deydim ve konuştuğum öğrenciler rektörlerinden bin defa daha açık’ cevabıyla geçiştirdi.

Sonra da, önce Demokrat Hristiyanların rapora ekletmek istediği ve Ankara’ya üyelik yerine ‘özel statü’ (!) verilmesini isteyen madde tümden reddedildi.

Ardından, yine onların sunduğu ve Türkiye’yle müzakerelere ancak Avrupa Parlemantosu onayından sonra başlanmasını isteyen tasarı da külliyen çöpe gitti.

Eh, yetkileri üzerine tir titreyen bir Strasbourg organın dahi kendinden feragat ettiği ve AP milletvekillerin hem kamuoyunu yansıttığı, hem de ülkelerindeki karar odaklarıyla ‘fısıldaştığı’ düşünülürse, yukarıdaki gelişme daha derinden kavranır.

Tekrarlıyorum, İsviçre ‘zafer’i ülkemiz ufkunu sonsuz açmıştır ve kutlu olsun!
Yazarın Tüm Yazıları