Kuşak farkını silen konser

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Hürriyet'in birinci sayfasındaki haber başlığı aynen şöyleydi. ‘‘Bu yüzyılın son mega konseri’’ Acaba abarttık mı diye düşünmedim değil.

Ama bu konseri izledikten sonra kanaatim şu.

Hayır, az bile yazmışız.

* * *

Önceki akşam Ali Sami Yen Stadı'ndaki Rolling Stones konserini kaçıranlar hakikaten hayıflanmalı.

Onlar hakikaten muhteşem bir şeyi kaçırdılar.

Hakikaten ‘‘Being there’’, orada olmak duygusu onlarda hep eksik kalacak.

İzlediğim son global gösteri Dünya Kupası'nın finaliydi.

Hiç abartmadan söylüyorum. Bu, onu kat kat aşan bir şeydi.

O yüzden olayı kaçıranlara bazı izlenimlerimi, gözlediğim bazı ayrıntıları aktarmak istiyorum.

Konseri numaralı tribünden izledim. Boynumuza asmak üzere bir badge verdiler. Üzerinde VİP yazıyordu.

Numaralı tribüne girdiğimde, hemen herkes tanıdıktı.

Her yaştan, her nesil ve jenerasyondan insan.

Yakınımda oturan birkaçının adını vereyim.

Mesela Lale ve Şarık Tara, Ümit ve Cem Boyner, Mustafa Taviloğlu, Hamdi Akın, Selahattin Beyazıt, Zeynep ve Metin Fadıllıoğlu.

Gördüğüm gazeteciler ise, Sedat Ergin, Güneri Cıvaoğlu, Mehmet Ali Birand, Murat Birsel, Lale Barçın İmer, Berran Tözer.

* * *

Bir şey dikkatimi çekti.

Bu kadar önemli bir konser olmasına rağmen etrafımda tanıdığım bir tek Türk müzisyenini göremedim.

Karşılaştığım kimselere sordum.

Birisi, Pınar Aylin'i gördüğünü söyledi. Hepsi bu.

Demek ki bu Türk müzisyenleri için önemli bir şey değilmiş.

Türk müzisyenlerini görmedim ama tahmin ettiğimin çok ötesinde genç bir dinleyici kitlesi vardı.

Gençler daha çok sahanın ortasında yer almıştı. Daha yaşlılar ise numaralı ve açık tribünlerdeydi.

Ama bu konser bana bir şeyi çok açık gösterdi.

Kalite ve performans dediğimiz şey, ‘‘generation gap’’ (kuşak farkı) denilen şeyi silip geçiyor.

Çünkü Rolling Stones, iki buçuk saat boyunca o statta, 14 yaşındaki çocuklarla bize, yani 50 yaş kuşağına aynı keyfi, aynı zevki, aynı dinamizmi tattırdı.

Hepimiz ellerimiz havada, o global ayine katıldık.

* * *

Konserden önce organizatör Ahmet San'la sohbet ediyoruz.

Statta 30 bine yakın insan vardı. Ama daha fazlasını bekliyorlarmış. Bu arada ilginç şeyler anlattı.

Ahmet San, ‘‘Ben bu konserin masraflarını karşılayamam’’ demiş. Ama Rolling Stones ne pahasına olursa olsun Türkiye'ye gelmek istemiş.

‘‘Onun için, gelir üzerinden belli bir oran için anlaşma yaptık’’ diyor.

Dünyadaki 106 konserinde sadece İstanbul için böyle özel bir muamele yapmışlar.

Ancak ben yine de Ahmet San'ın bu operasyondan öyle büyük bir para kazandığını sanmıyorum.

Ne var ki, Ahmet San büyük bir insan. Michael Jackson ve Madonna'dan sonra İstanbul'da böylesine muazzam bir konseri yapmayı başardı.

Üstelik konser, Paris'te yapılan mega konserin bire bir aynısı oldu.

Rolling Stones'un üyeleri öyle boş insanlar değil. Keith Richard gelmeden önce defalarca Kuran'ı okumuş.

Nitekim konserin başlama vuruşu, insanın içine kadar işleyen bir ‘‘Allahüekber’’ sesiyle başladı.

Ama öyle abartılı değil. Sadece bir defa. Zaten çevremdeki bazı kişiler o anın coşkusu içinde bunu fark edememişler.

Ayrıca grubun bazı üyeleri gelmeden önce Yaşar Kemal'in romanlarını bile okumuşlar.

* * *

Rolling Stones topluluğunun adını ilk duyduğumda henüz çok gençtim.

Yıl 1962'ydi.

Demek ki 15 yaşındaymışım.

Sınıf arkadaşım Ali Kocatepe, Yeni Asır Gazetesi'nin müzik sayfasını hazırlıyordu.

Gazetede Rolling Stones topluluğunun bir illüstrasyonu vardı.

Birbirinden çirkin beş adam.

İsimleri hep ezberimde kaldı.

Mick Jagger, Charlie Watts, Keith Richard, Brian Jones ve Bill Wymann.

Önceki akşam sadece üçü oradaydı.

Brian Jones 1969 yılında aşırı derecede uyuşturucu aldıktan sonra bir havuzda ölü olarak bulundu.

Bill Wymann ise artık işi bırakmış.

Mick Jagger bütün bir gençliğimin en büyük idollerinden biriydi. Odamın duvarında bir onun bir de Che Guavera'nın posteri asılıydı.

Che öldü ama Mick Jagğer yaşıyor. Bugün 56 yaşında ve iki buçuk saat boyunca inanılmaz bir adrenalin ve enerji ile beni büyüledi.

O akşam bütün bir 50 yaş kuşağına şunu ispatladı. ‘‘Önünüzde hâlâ yaşanacak çok şey var.’’

* * *

Önceki gece hepimize başka şeyleri de ispatladı.

Değişmek güzel bir şeydir.

Ama bazen değişmemek de güzeldir.

Ne değişme fanatikleri, ne değişmeme müptedilerinin bunu anlaması kolay değil.

Değişmek veya değişmemek kendi başına bir uyuşturucu, bir bağımlılık, müptela haline geldiği zaman işler ters gidiyor.

Önceki akşam Ali Sami Yen Stadı'nda, hayatımın en müthiş gecelerinden birini yaşadım.

Rolling Stones hepimize, bir insanın 35 yıl boyunca en iyi bildiği işi, her gün daha mükemmelleştirerek yapmak suretiyle zirvede kalabileceğini gösterdi.

Hepimiz, en iyi yaptığımız şeye saygı duymalıyız.

Önemli olan, en iyi yaptığımız şeyi daha mükemmelleştirmektir.

Neyi mi? Siz karar verin.

En iyi gazetecilik, en iyi bakkalık, en iyi siyasetçilik, en iyi işadamlığı, en iyi sevgili, en iyi âşık...

Ama en iyisi...













Yazarın Tüm Yazıları