Küresel geleceğin yol haritası

ABD istihbarat birimlerinin bazı seçkin düşünce merkezlerinin de geniş katkısıyla 2020 yılı için hazırladıkları yol haritası raporundan biraz söz etmek istiyorum.

Rapor o tarihte ABD politikalarını etkileyecek gelişmeleri önceden tanımlamak amacını taşıyor.

Beklenilebileceği gibi ilk önce küreselleşme olgusu vurgulanıyor. Bilgi, teknoloji, mal, sermaye, hizmet ve insan akımının hızlanması anlamındaki küreselleşme, dünyanın kaderini değiştirmeye devam edecek.

Küreselleşmeden en fazla yeni teknolojiye ayak uyduranlar yararlanacaklar. Uluslararası şirketler, artan ölçüde devletlerden bağımsız olarak küreselleşmenin aktörleri haline gelecekler.

* * *

Siyasi değerlendirmesinde raporun birinci teşhisi, uluslararası durumun hiçbir zaman bugünkü kadar akışkan olmadığıdır. Soğuk savaşın sona ermesinin yarattığı fayların sarsıntıları sürüyor. Yeni güç merkezleri ortaya çıkarken global terör dahil değişik güvenlik tehditleriyle karşı karşıya bulunuyoruz.

Rapor özellikle Çin ve Hindistan’ın önümüzdeki 15 yıl içinde global aktör sıfatını kazanacaklarının altını çiziyor ve bu gelişmeyi 19’uncu yüzyılda Almanya’nın ve 20’nci yüzyılda ABD’nin dünya siyaset sahnesine çıkmalarına benzetiyor. Çin ve Hindistan’ın yükselmesiyle küresel jeopolitik denklemin ağırlık merkezi Asya’ya kayacak.

Çin 1.4 ve Hindistan 1.3 milyar nüfusları ve hızlı ekonomik büyümeleri ile Avrupa’nın belli başlı ülkelerinin ekonomik gücünü aşacaklar ve ABD’ye yaklaşacaklar. Kuşkusuz fert başına gelirleri daha düşük kalacak, ekonomik çarpıklıkları devam edecek; fakat bu eksiklikler dünya politikasında ağırlıklı bir rol oynamalarını engellemeyecek.

Bu iki devin muazzam petrol, gaz ve hammadde ihtiyaçları, dünyanın ekonomik ve politik dengelerini şekillendirecek. Enerji alanındaki rekabet yüzünden nükleer enerji opsiyonu gittikçe daha cazip hale gelebilecek. Hindistan ve Çin’in yanı sıra Endonezya ve Brezilya’nın da yeni güçlere katılması, Doğu-Batı, Kuzey-Güney, bağlantılı-bağlantısız kavramlarını geçersiz kılacak.

Rapor, 2020 yılında, ABD’nin nisbi ağırlığı azalmakla beraber, dünya politikasındaki kilit unsur konumunu koruyacağını belirtiyor. Pazarının büyüklüğü, tek parası ve demokratik kurumlarının sağlamlığı ile Avrupa Birliği, küresel alanda daha fazla ağırlığını hissettirecek.

Fakat demografik açığını kapatamadığı takdirde ekonomik durgunluk ve gerilemeye sürüklenebilecek. Avrupa’nın entegrasyon yoluyla elde ettiği güç diğer bölgelerdeki gruplaşmalara örnek teşkil edecek. Rusya büyük bir petrol ve gaz ihracatçısı olarak önemli güçler safında mevkiini koruyabilecekse de ciddi kırılganlıklara sahip.

Onun da AB gibi demografi sorunu var. Ayrıca jeopolitik konumu ve Müslüman azınlığı nedeniyle terörün başlıca hedeflerinden biri. Esasen önümüzdeki 15 yılda uluslararası terörün azalması beklenmiyor.

Rapora göre İslam kimliğinin öne çıkması ve küresel iletişimin gelişmesi Ortadoğu’da olduğu kadar Orta ve Güneydoğu Asya’da ve Batı Avrupa’daki Müslüman azınlıklar arasında radikal İslam ideolojinin gelişmesine yol açtı. El-Kaide muhtemelen zayıflayacak; fakat ona benzer örgütler çoğalacak.

* * *

Rapor bu yazının boyutları içinde temas edemediğim daha birçok dikkat çekici noktalar içeriyor. Fakat bu sınırlı incelemeden bile Türkiye için çıkacak sonuçlar mevcut.

Bunlardan en başta geleni, bilim ve teknoloji yarışında geri kalmak istemiyorsak eğitime en büyük önceliği vermek gereğidir. İkincisi, küreselleşmeden zarar değil fayda görmek istiyorsak, bütün çabamızı AB üyeliği üzerinde yoğunlaştırmaktır.

Üçüncüsü, yönetişim sorununu artık çözümlemektir. Bugünkü yönetişim zihniyetiyle bir yere varamayacağımız her gün daha iyi anlaşılmıyor mu?
Yazarın Tüm Yazıları