Kürecik elbette İsrail'i de koruyor

Kürecik radarı ve İsrail'in güvenliği tartışmalarına dair

Haberin Devamı

İsrail'in Gazze saldırısından sonra 2011'de başlayan tartışma yeniden gündeme gelince aktarmak istedim.

Eylül'den sonra çıkacak, Başkan Obama ve Başbakan Erdoğan'ın ilk telefon konuşmalarını yaptıkları 16 Şubat 2009'dan Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu 10 Ağustos 2014'e kadar olan 2000 günü kapsayacak kitabımda bununla ilgili bir bölüm var.

Malatya Kürecik'e konulan radardan alınan bilgiler ABD tarafından elbette İsrail'in güvenliğini de sağlamak için kullanılıyor.

Tartışmaya katkı sağlayabileceği düşüncesiyle işte o bölüm.

ALINTI//////////

Sonuçta o yaz Washington’daki en büyük dış politika konularından biriydi Türkiye.

“Nereye gidiyor”dan “Biz ne yapacağız”a, Erdoğan Hükümeti ile ilgili akıllarındaki bütün soruları masaya yatırdılar.

Haberin Devamı

Ve her ayrıntısı planlanmış bir ikili görüşme, sızdırılan toplantı bilgileriyle de basının önünde Türkiye’yi dövdükçe dövdüler…

Treni hızla aşağıya doğru sürdüler.

Ama o kadar iyi tasarlanmış bir süreçti ki bu.

Ankara’nın gardının iyice düşeceği nokta, 2010’un sonunda alınacak kritik bir kararın zamanlamasına göre öyle ayarlanmıştı ki…

O kriz halinin sona ermesi ve lunapark treninin yukarıya doğru başlayan tırmanışı da işte tam o sırada oldu.

Amerikan ulusal güvenliğinin o dönem en öncelikli konusu füze kalkanının vakti gelmişti.

*

Benim füze kalkanı meselesini derinlemesine araştırmaya başlamam Washington’a gelmemle oldu.

Tartışma aslında Obama’nın, 17 Eylül 2009’da yaptığı bir açıklamayla[1], Bush döneminde oluşturulan füze kalkanı projesinin çatısını değiştirmesinin ardından başladı.

Bush, başlangıcı 2002’ye uzanan bir plan çerçevesinde füzelere karşı engelleyicilerin konuşlandırılacağı Polonya ve engelleyicileri yönlendirecek radar için Çek Cumhuriyeti ile 2007’nin başından beri müzakere yürütüyordu[2] aslında.

Ama Obama, daha sonra tarihe “reset” olarak geçecek, Nisan 2009’da Rusya ile ilk adımını attığı yakınlaşma politikası sonrası kalkanın mimarisini tamamen değiştirdi.

Niye?

Haberin Devamı

Çünkü Moskova, füze kalkanının Rusya’ya yönelik olduğunu söyleyip buna sert biçimde karşı çıkıyordu.

POTUS da “taze başlangıç” için bir jest yapmak istiyordu.

İşte bunun ilk somut adımı, Obama’nın görevi devralmasından sonra çıktığı ilk yurtdışı gezisinde oldu.

Obama, konuyu, 1 Nisan 2009 Çarşamba günü, Londra’daki G-20 Zirvesi’nde bir araya geldiği o dönemki Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’le olan toplantısında[3] gündeme getirdi.

İki ülke arasında kıran kırana bir pazarlık o zaman başladı.

Sonrası ise bugün geldiğimiz durum.

Washington, füze kalkanı kapsamında bölgeye konuşlandırılacak gelişmiş TPY-2 radarı, Rusları çok sinirlendiren Çek Cumhuriyeti’nden alıp daha az sinirlendiren Türkiye’ye kaydırmaya karar verdi.

Haberin Devamı

Radarın lokasyonu itibarıyla da füze kalkanının hedef aldığı ülkeler arasında İran Rusya’nın önüne geçti.

2014’e damga vuran Ukrayna Krizi ve İran’la nükleer programına dair olumlu ilerleyen görüşmelerin ardından bir değişiklik olur mu bilmiyorum.

Ama 2014 Haziranı'nda son durum halen buydu.

İşte ben de, Nisan’da başlayan müzakerelerin ardından Eylül 2009’da Obama’nın bu planı açıkladığı meşhur basın toplantısından sonra iş su yüzüne çıkınca, Pentagon’dakileri bu konuda konuşmaya ikna etmeyi başardım.

Ve Amerikan Savunma Bakanlığı’nın Avrupa ve NATO Dairesi’nin başındakilerle bir mülakat[4] ayarladım.

Daha bir hafta önce Kongre’deki Ermeni Soykırımı karar tasarısı 252, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nden geçmiş.

Haberin Devamı

Türkiye büyükelçisini geri çekmiş.

Savunma Bakan Yardımcısı Jim Townsend ve Daire Başkanı Julianne Smith’le oturduğumuzda, biz de tabii ilk oradan girdik.

“Obama Hükümeti, tasarıya karşı elinden geleni yaptı” deyip, o dönemki Savunma Bakanı Robert Gates’in bu konuda büyük bir rol oynadığını anlattılar.

Sonra da sadede geldik.

Füze kalkanına…

O gün Townsend bana şunları anlattı:

“Biz füze savunma sistemini hem NATO ile görüşüyoruz hem de ülkelerle ikili olarak müzakere ediyoruz. Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde olduğu gibi Türkiye ile de görüştük. En son ziyaretinde Savunma Bakanı Robert Gates de konuyu Türk Hükümeti ile ele aldı. Türkiye’nin şu andaki tavrı, bir ilgisi var ve sorular sorarak konuyu anlama çabası içinde. Biz de bu sorulara cevap vermeye çalışıyoruz. Daha henüz çok erken. Program çok basit aslında. Ama uygulaması uzun. Değişik fazlardan oluşuyor ve 2020’ye kadar yayılan bir kurulum süresi var. Önümüzdeki en kritik takvim, Kasımda Lizbon’da yapılacak NATO zirvesi. Ülkelerden burada bir karar açıklamalarını bekleyeceğiz. Programa dahil olacaklar mı, olmayacaklar mı?”

Haberin Devamı

İşte Washington’da hikâyenin en can alıcı kısmı da buydu.

Önümüzdeki dönem anavatanı korumak için hazırlanan füze kalkanına kimlerin destek vereceği…

Ve Türkiye’nin bu projede Amerika’nın yanında olup olmayacağı meselesi.

Townsend’in bana Mart ayında bahsettiği, önemli kararların alınacağı zirve ise 19-20 Kasım 2010 tarihlerinde yapılacak NATO toplantısıydı.

Yeni bir “Stratejik Konsept”in belirlendiği, NATO’nun mevcut füze savunma kapasitesinde yer alan komuta, kontrol ve iletişimin, Avrupa’daki NATO ülkelerinin nüfus, toprak ve silahlı güçlerini koruyacak şekilde genişletme kararı alınan tarihi zirve[5].

*

Amerikan Yönetimi’ni takip etmenin en büyük avantajı, ilişkileri ele alış ve yansıtış şekillerinde müthiş bir matematik vardır.

Biraz da bu yüzden ben Beyaz Saray’da basınla ilişkileri yürütenleri sınavlarda bütün matematik sorularını yanıtlayan ineklere benzetirim.

Sizinle iletişimleri hızlıdır…

Hangi konuda açıklama yapıp hangisinde yapmayacakları çok bellidir…

Görüşmelerden sonra yazdıkları toplantı notları, başta az şey söylüyor gibi görünür ama aslında birçok şeyi anlamanıza yarar…

En önemlisi de, biraz uzaklaşıp bakarsanız, parçaları birleştirdiğinizde bunlar size her zaman büyük resmi sunar.

Radar kararının alınacağı zirve yaklaşıyordu.

Üstelik 2009 belediye seçimlerinde yüzde 38’e gerilediği için Türkiye’deki desteği sorgulanıyorken, AKP 12 Eylül 2010 Anayasa referandumunda elde ettiği yüzde 58’le yine tarihi bir zafer kazanmıştı.

O gün gerginliği ilk kez yumuşattılar.

Ve bir basketbol diplomasisiyle, Türkiye’nin ABD ile Kürecik radarı için protokol imzaladığı 14 Eylül 2011’e kadar süren, Washington’daki herkesi de hayrete düşüren o akıl almaz tırmanış döneminin işaretini verdiler.

Çok kısa bir readout geçti Beyaz Saray’dan.

Aynen şöyle diyordu[6]:

“Başkan, 2010 FIBA Basketbol Dünya Şampiyonası’nın ABD ve Türkiye arasındaki final maçı öncesi Türkiye Başbakanı Erdoğan’ı aradı. Başkan, Türkiye’yi olağanüstü bir turnuvaya evsahipliği yaptığı için kutladı. Başkan, Amerikan takımını desteklediğini ama kim kazanırsa kazansın iki takımın da harika basketbol oynadığını söyledi. Başkan, ayrıca bugün Türkiye genelinde yapılan referanduma katılımın gösterdiği gibi Türkiye’nin demokrasisinin canlılığını teyit etti.”

Önce yumuşattılar.

O bildiriden tam iki ay sonra, 12 Kasım 2010’da Seul’deki G-20 Zirvesi sırasında Erdoğan’a verdikleri görüşme randevusuyla da artık yaz boyu yaşananları geride bırakmaya hazır olduklarını açıkça hissettirdiler.

26 Haziran 2010 randevusunda gazetecilere toplantı için bir e-posta bile geçmeyen Beyaz Saray, o gün Obama ve Erdoğan’ın zirve sırasında çekilmiş bir fotoğrafını yayınladı.[7]

Ve Erdoğan’ı yeniden onore etti.

Dedim ya, lunapark treninin çıkışı artık başlamıştı.

*

Bugün Washington’daki birçok gözlemci, 2011’de Obama ve Erdoğan arasında gerçekleşen yoğun telefon diplomasisi ve iki ülke yakınlaşmasının Arap Baharı nedeniyle olduğunu söyler.

Elbette etkisi oldu.

O dokuz konuşmanın hepsinde de POTUS ve Beyefendi her seferinde Mısır’ı, Libya’yı, Suriye’yi ele aldı.

O konuşmalarda eminim Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrini etkileyen birçok diyalog da yaşandı.

Ama bu bölümün en sonunda okuyacağınız büyük kronolojiye baktığınızda da göreceksiniz.

Aslında görüşmelerin takvimi, içerik kadar öndeydi.

Ne konuşulduğu kadar, bu konuşmalar sayesinde Erdoğan ve Obama arasında yakın bir ilişki geliştirilmesi de öncelikliydi.

Mazruf kadar zarfı da düşünmüşlerdi.

Nitekim iki liderin çok sık tekrarladıkları o telefon görüşmeleri, radar protokolü imzalanıncaya kadar sürdü.

Ve Beyaz Saray’dan üst düzey bir yetkilinin[8] “iki ülke arasında son 15-20 yıl içinde alınmış muhtemelen en büyük stratejik karar”diye tarif ettiği protokol imzalandıktan sonra ise kitabın “Suriye” başlıklı bölümünde okuyacağınız başka bir döneme girildi.

Bir daha hiçbir zaman o kadar sık görüşmedikleri gibi öncelikler değişti ve farklılıklar yine basın önünde belirmeye başladı.

Suriye’de “müdahale yanlısı” Türklere karşı “müdahale karşıtı” Amerikalılar görüntüsü birden kendini belli etti.

İşte Arap Baharı, Türkiye’nin 2011 Eylül’ündeki radar kararına kadar aslında Obama için Erdoğan’la yakınlaşmada bulunmaz bir fırsattı.

Amerikan Başkanı’nın o sene boyunca açtığı telefonlarda her seferinde “Ne yapalım” diye sorması, 2010’da pelte ettiği Erdoğan’ın kimyasını tamamen değiştirdi.

Yani Başbakan’ı son 20 yılın en büyük stratejik kararına o kadar ustaca hazırladılar ki…

ABD’nin ulusal güvenliği açısından o sıra hiç de öncelikli yer tutmayan Suriye’deki karışıklıkları, Mısır’ı, risksiz Libya işini bu süreçte o kadar iyi kullandılar ki…

Protokol imzalanıp iş bittiğinde her şey tasarlandığı gibi tıkır tıkır işlemişti.

Türk Hükümeti için ise zor bir karardı tabii bu.

Özellikle de sağladığı halk desteğinin bir kısmını ABD’yi eleştirerek elde etmiş bir parti için.

O yüzden Ankara’dakiler iş mümkün olduğunda kapalı kalsın, detayları bilinmesin istediler.

Ama en kötüsü, Kürecik’e konuşlandırılan radarın nasıl, hangi kurallar kapsamında çalışacağı konusunu da sürekli çarpıttılar.

Örneğin Türkiye’nin radara evsahipliği yapacağının artık duyulduğu Eylül başında bir İsrail tartışması patladı.

Kürecik’e yerleştirilecek radardan, Türkiye’nin halen kriz halinde olduğu İsrail’e bilgi aktarılıp aktarılmayacağı meselesi.

Ankara’nın İsrail konusunda radara dair Washington’dan güvenceler istediği ortaya çıkınca önce Pentagon kaynakları konuştu.[9]

Ve ABD’nin Türkiye’den ayrı olarak İsrail ile de güçlü bir füze savunma ilişkisi olduğunu, Türkiye’deki X bandı radarın aynısından 2008’den beri İsrail’de de bulunduğunu ve dünyanın herhangi bir yerindeki ABD radarlarından alınan bilgilerin füze savunmanın etkinliğini artırmak için birleştirilebileceğini Türk yetkililere söylediklerini açıkladılar.

14 Eylül 2010’da Türkiye ve ABD’nin Kürecik protokolünü imzalamasının ardından, Yönetim’den üç düzey isim Amerikan medyasına Beyaz Saray’da bir brifing verdi.

Tıpkı 9 Haziran 2010’daki BM Güvenlik Konseyi oylamasından sonra Türk medyası için düzenledikleri brifing gibi.

Ve bu toplantıda da, üstüne basa basa yine aynı şeyleri söylediler.

“Bu bir ABD radarıdır.”[10]

“ABD; Türk, İsrail ve diğer radarlardan toplanan veriyi birleştirmeyi planlamaktadır.”[11]

“Hiçbir anlaşmada, bizim İsrail devletini savunma kabiliyetimizi kısıtlayan bir şey yoktur.”[12]

O toplantıyı hem New York Times’ın Pentagon muhabiri Tom Shanker hem Washington Post’tan Craig Whitlock hem de Wall Street Journal’ın ulusal güvenlik muhabiri Adam Entous yazdı.

Hepsi de aynı tırnak içi cümleleri kullandı.

Biz de ertesi gün bu hikâyelerden yola çıkarak “ABD’den kalkan itirafı” başlığıyla bir haber[13] yayınladık.

Ama Türk Dışişleri, bu haberlerin doğru olmadığını, Obama Yönetimi’nin seçimler öncesi “Yahudi lobisine çiçek attığını” iddia etti.[14]

Sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ne dedi biliyor musunuz?

CNN Türk’e bir mülakat verip “manipülasyon yapıldığını” söyledi[15] ve haberleri yalanladı.

Amerikan medyası tabii bu açıklamaların ardından hemen o toplantının yapıldığını ve Amerikalı yetkililerin bunları söylediklerini belirten devam öyküleri[16] yazdılar.

Ama hükümet yine durmadı.

Ve Erdoğan, İsrail’e radardan bilgi gitmeyeceğini iddia etmeye devam ederken, “Burada kurulan füze kalkanı değildir, o Polonya’dadır. Buradaki radar üssüdür” diyecek kadar işi abarttı.[17]

Bilmiyorlar mıydı?

Elbette biliyorlardı.

Örneğin bu tartışmalar sürerken 22 Ocak 2012’de hükümetlerin yalan söylemelerini eleştirdiğim bir yazı[18] yazmış ve yazının sonunda da, hayal mahsulu işleri tarif etmek için kullanılan “Con Ahmet’in makinesi” lafından yola çıkıp “Kissenger Ahmet’in radarı” diye bir analoji üretmiştim.

Davutoğlu’nun yakınında, arada iletişim kurduğumuz biri, o yazımdan sonra görüştüğümüzde artık kendi kendisiyle dalga geçiyordu.

Örneğin Türkiye’nin sıkıştığı uluslararası bir meseleden bahsederken bunu kamuoyuna nasıl anlatacaklarını “Onu da bir radar yaparız” diye açıklıyordu.

*

Radar konusunda işin kamuoyunu bilgilendirme boyutunun Türkiye’de nasıl bir skandala dönüştüğünü ise size Amerikalıların aynı türden bir füze kalkanı protokolü imzaladığı Romanya örneğini aktarırsam sanırım daha iyi anlatabilirim.

Türklerle imzalanan radar protokolünden bir gün önce, 13 Eylül 2011’de de füze savunma kalkanının ikinci fazı için Romanya ile bir anlaşma yaptı Washington.

Ve Beyaz Saray, iki anlaşmayı da bir duyuruyla açıkladı.[19]

Sonra da Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Romanya ile törenle imzalanan anlaşmanın detaylarını bir basın bildirisiyle herkese ilan etti.[20]

Peki bizde noldu?

O dönemki Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, 2 Eylül 2011’de Türkiye’nin radara evsahipliği yapmayı kabul ettiğini belirten kısa bir basın açıklaması yayınladı.[21]

Hepsi o.

Ne neyin kabul edildiği belli ne kimlerin kabul ettiği.

O anlaşmayla ilgili protokol 14 Eylül 2011’de Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Amerikan Büyükelçisi Frank Ricciardone arasında imzalandı.

Ama Romanyalılar nasıl her şeyi açık açık söyledilerse bizde tam tersine hiçbir şey açıklanmadı.

Tabii Türkler istemeyince Amerikalılar da Romanya ile yaptıklarına benzer bir duyuru yapamadı.

Size işin daha trajikomik tarafını söyleyeyim.

O protokolün imzalandığını Genelkurmay Başkanlığı’nın duyurularından birinde görmüş arşivime kaldırmıştım.

Sonradan o da uçtu, çünkü en son linke girmeye çalıştığımda karşıma “sayfa bulunamadı” yazısı çıkıyordu.

Türk tarafı bilgi vermeyince ben de Bilgi Edinme Yasası’ndan yararlanarak Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na başvurdum.

Ancak 3 Aralık 2012’den beri de başvuruma hiçbir cevap alamadım.

*

Krizlerle geçen 2010’dan sonra 2011, POTUS ve Beyefendi için işte bu sayede bir bahara dönüşmütü.

Arap Baharı görünümlü, radar güdümlü bir Türk-Amerikan baharı.

Obama ve Erdoğan arasında 20 Eylül 2011’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında yapılan ikili görüşme de bu anlaşmanın bir kutlamasıydı.[22]

Bir yıl önce yan yana fotoğraf dahi vermek istemeyen POTUS, bu kez Erdoğan ile bir masanın başına oturdu.

Model ortaklığın devam ettiğini duyurdu.

Ve radar kararı için de Erdoğan’a teşekkür etti.

Beyaz Saray da bu sefer görüşmeye dair hem döküm hem de video yayınladı.

Özel sayfa açıldı.[23]

POTUS yine ne alması gerekiyorsa almıştı.

[1] www.whitehouse.gov/the_press_office/Remarks-by-the-President-on-Strengthening-Missile-Defense-in-Europe

[2] news.bbc.co.uk/2/hi/europe/6704669.stm

[3] www.nytimes.com/2009/04/02/world/europe/02arms.html?_r=1&hp

[4] arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=14083373

[5] www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_68828.htm?mode=pressrelease

[6] www.whitehouse.gov/the-press-office/2010/09/12/readout-president-s-call-with-prime-minister-erdogan-turkey

[7] www.whitehouse.gov/photos-and-video/photo/2010/11/president-obama-talks-turkish-prime-minister-erdogan

[8] www.nytimes.com/2011/09/16/world/europe/turkey-accepts-missile-radar-for-nato-defense-against-iran.html

[9] http://online.wsj.com/news/articles/SB10001424053111904716604576545210817356164

[10] http://www.nytimes.com/2011/09/16/world/europe/turkey-accepts-missile-radar-for-nato-defense-against-iran.html?_r=0

[11] http://online.wsj.com/news/articles/SB10001424053111904491704576573052595678440

[12] http://www.washingtonpost.com/world/national-security/turkey-agrees-to-host-us-radar-site/2011/09/15/gIQAKu4UVK_story.html

[13] http://www.hurriyet.com.tr/planet/18753545.asp

[14] http://www.hurriyet.com.tr/planet/18759739.asp

[15] http://www.hurriyetdailynews.com/default.aspx?pageid=438&n=turkey-blocks-israeli-bid-for-opening-nato-office-2011-09-18

[16] http://thecable.foreignpolicy.com/posts/2011/09/19/amid_tensions_us_and_turkey_move_forward_on_missile_defense

[17] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18775237.asp

[18] http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19742334.asp

[19] www.whitehouse.gov/the-press-office/2011/09/15/fact-sheet-implementing-missile-defense-europe

[20] www.state.gov/r/pa/prs/ps/2011/09/172258.htm

[21] www.state.gov/r/pa/prs/ps/2011/09/171633.htm

[22] www.hurriyet.com.tr/planet/18788524.asp

[23] www.whitehouse.gov/photos-and-video/video/2011/09/20/president-obamas-bilateral-meeting-prime-minister-erdogan-turkey#transcript

Yazarın Tüm Yazıları