Kültür Bakanımıza bazı sorular

BATILI ülkelerde bir bakan, bakanlığına bağlı kurumları iyi yöneten yöneticileri görevden almayı aklına bile getirmez.

Bunu üç nedenle yapmaz.

Bir, başarıyı cezalandırmayı vicdanına, aklına, mantığına sığdıramaz. İki, ülkesi zarar görsün istemez. Üç, kamuoyunun tepkisinden korkar.

Gelelim bize...

Bizde tam tersi olur. Kadrolar A'dan Z'ye değiştirilir.

Onun için bizim kurumlarımız partizanlıktan kurtulamaz ve adam olamaz.

Şimdi size bir örnek vermek istiyorum.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi geçtiğimiz yıla kadar büyük bir başarı grafiği çiziyordu.

Kurumu yöneten Yekta Kara opera ve baleyi sanatsal kalite ve üretkenlik bakımından Batı çizgisine çıkartmıştı.

Bu müthiş performans bazı odakları rahatsız etmiş olmalı ki, İstanbul Opera ve Balesi için cadı kazanları kaynatılmaya başlandı.

Sonunda bu cadı kazanlarını kaynatanlar bakanın da aklına girdiler ve Yekta Kara'yı görevden aldırdılar.

Sonra ne oldu?

İstanbul Opera ve Balesi Türkiye'ye yakışır (!) bir kurum haline geldi ve geçtiğimiz sezonu yerlerde sürünerek kapatma başarısını gösterdi.

* * *

Bakın nasıl oldu. Sanırım geçen yıl bu zamanlardı. Etrafta Yekta Kara'nın görevden alınacağı yoğun olarak konuşuluyordu.

Bir gün Kültür Bakanı İstemihan Talay'la telefonda sohbet ederken birden bu yoğun söylentinin doğru olup olmadığını sordum.

İstemihan Bey açık yüreklilikle ‘‘Evet doğru’’ dedi.

Gerekçe olarak da Yekta Hanım’ın bazı akçeli konulara bulaştığını söyledi.

Ben, böyle bir değişiklik yapmanın kendisine ait olduğunu ama başarılı bir yöneticiyi görevden alırken çok dikkat edilmesi gerektiğini söyledim.

Bakan yine aynı açık yüreklilikle, ‘‘Ben de biliyorum. Yekta Hanım çok başarılı. Ama benim ilkelerime aykırı davrandı. Onu görevde tutamam’’ dedi.

Baktım Bakan kararlı. Onun üzerine şöyle dedim:

- Bari yerine Yekta Hanım'ın performansını sürdürebilecek birini getirin. Yoksa bu başarı sürdürülemez, o zaman da sizin başınız ağrır. İstanbullu sanatseverler size bunun hasabını sorar.''

- Haklısınız. Onun için iyi bir isim arıyorum. Merak etmeyin''
dedi.

Aradan kısa bir süre geçtikten sonra yöneticilik konusunda hiçbir deneyimi, sanatsal açıdan da parlak bir geçmişi olmayan bir opera sanatçısını kurumun başına getirdi.

Korktuğumuz başımıza gelmişti. Ne yazık ki yanılmadık.

* * *

Şimdi o günkü telefon konuşmasının ışığında Sayın Bakan'a soruyorum:

‘‘İstanbul Opera ve Balesi'nin 2000-2001 sezonundaki perişan halinden sonra vicdanınızda bir rahatsızlık duymuyor musunuz?

Bir önceki sezonda salonları tıklım tıklım dolduran operaların kaldırılmasının, dekorlarının bile atılmasının mantığını anlayabildiniz mi?

2000-2001 sezonunda sahnelenen temsilleri izlediniz mi? İzlediyseniz bir öncekilerle kıyaslayıp üzülmediniz mi?

Seyirci sayısındaki azalmanın nedenini hiç düşündünüz mü?

Sizin akçeli konulara bulaşmakla suçladığınız ama soruşturmada bir şey çıkmayan
Yekta Kara'ya haksızlık ettiğinizi kabul ediyor musunuz?

Son olarak da atadığınız müdür
Sedat Öztoprak'ın, Mete Uğur (Bariton, devlet sanatçısı), Jaklin Çarkçı, Sema Tüzün (soprano), Ender Arıman (tenor), Erşat Bagirov, Serdar Yalçın (orkestra şefi), Gökçen Irmak (koro şefi) ve Osman Şengezer (dekoratör) gibi ünleri ülkemizin sınırlarını aşmış olan sanatçıları aforoz etmesini içinize sindirebiliyor musunuz?’’

Bana sorarsanız, ben hiç mi hiç sindiremiyorum.

Ve bir opera ve bale izleyicisi olarak, sanatseverlerin akıl almaz suskunluğuna da isyan ederek size bu tasarrufunuzun hesabını sorma hakkını kendimde buluyorum.
Yazarın Tüm Yazıları