Küçük bavuluyla giderken ardından bakakaldım

Roma’nın bildik tarihi merkezinin dışında, eskiden tren istasyonu olarak kullanılmış, üç katlı, dışı tamamen cam, hayli modern, endüstriyel tatta bir binadayım.

Haberin Devamı

İçeride insanlar vızır vızır hareket halinde.
Hayır, burası bir AVM değil. Bir yiyecek-içecek üssü.
Tamamı üreticiden alınmış yiyeceklerin sergilendiği ve aynı zamanda tadıldığı koca bir pazar yeri...
Burası New York şubesiyle tanıdığım/sevdiğim Eataly’nin Roma ayağı. Meğer Roma şubesi daha büyükmüş.
Öyle ki Nicola Farinetti her katı, her noktayı en ince detayına kadar anlatırken onun adına ben yoruldum.
Nicola Farinetti, Eataly’nin sahibi Oscar Farinetti’nin oğlu.
Nicola heyecanlı, çok konuşan tipik bir İtalyansa baba Oscar tam tersine daha cool, gözlemci ve mütevazı.
“İki saat sonra seyahate çıkıyorum, tanıştığımıza memnun oldum” dedikten hemen sonra küçük bavulunu çekerek yanımdan ayrılışını unutmam mümkün değil.
Bizde olsa o bavul asla markasız olmaz, yanında taşınmaz, derhal şoföre filan verilirdi.
Oscar Farinetti’nin mütevazılığı solcu aile geçmişinden:
Babası Mussolini karşıtı partizanlardanmış.
Bay Farinetti küçük bavuluyla sıradan bir vatandaş gibi gözümün önünden ayrılırken önümdeki duvarda asılı devasa Eataly şube haritasına bakıyorum:
Japonya’dan Amerika’ya kadar bir sürü şube.
Ve şimdi sırada ekim ayında Zorlu Center’da açılacak İstanbul Eataly var. (Ki açılacağını aylar önce yazmıştım)

Haberin Devamı

BİZDE NASIL OLACAK

Tüm Eataly’lerde ne varsa bizimkinde de onlar olacak. Aynı makarnalar, pizzalar, etler, şaraplar, zeytinyağları...
Ve hatta bizzat Eataly binası içinde üretilen mozzarella peyniri...
Bunların yanı sıra Türkiye’deki üreticiden alınan yerli ürünler de Eataly’de bulunabilecek.
Fiyatlar mı? Eataly’nin hedefi herkese ulaşmak.
Dolayısıyla fiyatların uçuk olmayacağı sözünü veriyorlar. Ama tabii şaraplar için aynı şey sözkonusu değil.
Bizim çılgın vergilerle ithal şarapların fiyatı elbette yükselecek.
Sözün özü, Zorlu Center’ın en büyük metrekareye sahip bu dev yiyecek lunaparkını merakla bekleyin derim.
Çünkü her köşesinde ayrı bir damak festivali yaşamanız sözkonusu.

Yeniler

-YENİ SERDAR ERENER Bülent Ersoy. Kuaför Şükrü Dudu’ya verdiği röportajda Başbakan’a olan hayranlığından dem vurduğu için...
-YENİ NASİHATÇİLER Duman grubu. Mehmet Tez’e verdikleri röportajda, doksanlı kuşağa “Evlenmek güzel, çocuk da yapın” tadındaki tavsiyeleri peş peşe sıraladıkları için...
-YENİ MIAMI Fransa’nın Cote d’Azur’u. Miami aşığı Sibel Can orada bir ev aldığı için (bakınız: InStyle Home).

Haberin Devamı

Kristal Elma’yı gördüm

Reklamcıların Kristal Elma’sı bu yıl ilk kez festival havasına büründü.
Santralİstanbul üs olarak belirlendi ve üç gün boyunca işin ehli yerli-yabancı konuşmacıların konferans yağmuru vardı.
Doğrusu Santralİstanbul’a yayılmış şık standları, markaların gösterişli çadırlarını ve konuşma alanlarını görünce şaşırdım. Böyle bir şey beklemiyordum.
Konuşmalar da sıkıcı değildi.
Misal, Ertuğrul Özkök’ün ünlü yönetmen Michalengelo Antonioni’nin Blow Up (Cinayeti Gördüm) filmindeki sanal tenis sahnesiyle açtığı ve profesyonel bir talk şovcu edasıyla yönettiği dijital medya odaklı konuşma...
Özkök’ün konuşmacılar arasında bulunan Kai Diekmann ve Beatrice de Clermont Tonnerre’ye yönelik stil atışması hoştu (Beatrice’in iki gün üst üste aynı tarz takılması, Kai’ın ortama göre tarzını değiştirmesi).
Vuslat Doğan Sabancı’nın, “Araştırmalar sosyal medyada paylaşılan hemen hemen her haberin klasik medyadan geldiğini gösteriyor. Gazetelerden gelen bilgiler sosyal medyadan paylaşılıyor. Göz bebeğimiz hâlâ gazete” cümlesi ise içerik olmadan her şeyin tatsız olacağının vurgusu gibiydi...
Bu arada Kristal Elma’nın bu yılki teması ise “fark yaratmak”mış.
Konuşmacıların hemen hepsi fark yaratmaya uğraşıyordu ama tüm alanı gezdiğimde fark yaratacak, üzerinde düşünecek bir pırıltıya/fikre rastladım desem yalan olur.
Reklamcılarımız hâlâ cesur değil çünkü.

Yazarın Tüm Yazıları