Küçük Amerika mı?

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Türkiye'nin ‘‘Küçük Amerika’’ olacağı iddiası, bir zamanlar büyük tartışmalar yaratmıştı.

Bu laf söylendikten sonra Türkiye ekonomisi büyük bir atılım yaptı.

1960'lı yıllarda büyüme hızı müthişti.

İkinci atılım da Özal ile birlikte yapıldı.

Süpermarketler açıldı, televizyon çok kanallı oldu, radyolar Amerika'daki sayıya neredeyse yaklaştı.

Eskiden yurtdışına gidenler, bavul ticareti yapıp Türkiye'ye mal taşırlardı.

Şimdi Türkiye bavul ticaretine gelecekler için bir cennet oldu.

Bütün bunlar yaşanırken, toplumda varoş gerçeği de ortaya çıktı.

Gelir dağılımı uçurumları oldu

Anlıyacağınız gettosuyla, süpermarketiyle ve sosyal dengesizlikleriyle Türkiye uzunca bir aradan sonra gerçekten küçük bir Amerika oldu.

Ancak bunu sadece ekonomide başarabildi.

Zihniyette Türkiye, ‘‘Küçük Amerika’’ olamadı.

Bireysel özgürlüğün ve insanların, kendi doğru bildiği hayat tarzına kesinlikle karışılmadan yaşama özgürlüğünün anavatanı, Türkiye'ye zihinde örnek olamadı.

Bu konudaki devrimi Türkiye yapmayı başaramadı.

***

Bugün ve yarın size bunun neden olamadığını anlatan iki güzel örnek vereceğim.

Ben bunların ikisini de Vanity Fair Dergisi'nin eylül sayısında okudum.

İlk olayımız askerler ve siyasetçiler ile ilgili.

Yarın da sanayicilerle ilgili bir olayı anlatacağım.

İkisini bir araya koyunca ortaya güzel bir gözlem çıkacağına inanıyorum.

***

Bill Maudlin, İkinci Dünya Savaşı'nı Amerikan Silahlı Kuvvetleri'nin yayın organı Stars and Stripes Dergisi'nin karikatür çizeri olarak izlemişti.

Onun en büyük ilham kaynağı siperlerdeki sıradan erlerin durumuydu.

Son derece trajik olan savaş sürecinde Bill Maudlin, komik olanı çıkarıp bulmakta ve gerçekleri çizgisiyle insanların suratına çarpmakta ustaydı.

Kendisi savaş sürecinde o kadar meşhur olmuş, çizgileri o kadar beğeni kazanmıştı ki Vanity Fair onunla ilgili yaşam hikâyesine ‘Siperlerin Rembrandtı’ diye başlık atmayı uygun görmüş.

***

Bill Maudlin'in en büyük konu kaynağı, general George S. Patton'du.

Evet hani o tek bir bakışıyla erleri titreten, savaşı bir şiir gibi gören, orduda generaller arasında dahi olarak nitelendirilen Amerikan ordusunun en önemli komutanı, Bill Maudlin'in sürekli iğnelemeden duramadığı kişiydi.

Hislerini hemen, açıkça ortaya koymakta hiçbir zaman sakınca görmeyen Patton da tabii ki Maudlin'den bütün benliğiyle nefret ediyordu.

Patton savaşı o kadar saygıyla yaklaşıyordu ki en büyük çarpışmaların olduğu cephelerde bile askerlerinin kravat takmalarını ve her gün traş olmalarını talep ediyordu.

Buna uymayanlara da ceşitli cezalar veriyordu.

Aslında Patton'un her türlü küçük yanlışa disiplin cezası verme gibi bir yöntemi vardı.

***

Bill Maudlin, sonunda Patton'un bu huyuyla da alay etmeye karar verdi.

Konuyla ilgili Stars and Stripes'da çıkan karikatürde iki er bir cibin içinde, ‘‘Üçüncü ordunun alanına girmek üzeresiniz’’ yazılı bir panonun önünde durmaktadırlar.

Üçüncü ordu Patton'un komuta ettiği ordudur.

Panondaki üçüncü ordu yazısının altında ise disiplinsizliğe verilecek çeşitli cezalar sıralanmaktadır.

Tıraş olmayana 10 dolar, kravat takmayana 25 dolar gibi cezalar sıra sıra yazılmıştır.

Bunu gören er arkadaşına döner ve ‘‘Merkeze söyle biraz geç kalacağız çünkü bin kilometre kadar bir dolambaçlı yol almamız gerekecek’’ der.

Bunu gören Patton deliye döner.

Stars and Stripes Dergisi'nin kendi ordusunun bulunduğu bölgede satılmasını yasaklar.

Ayrıca Maudlin'i çağırıp bir güzel de fırçalar.

Kendini tutamayıp bir de ABD Başkanı Eisenhower'a telefon açar ve ‘‘o, o... çocuğu bir daha üçüncü ordu sınırları içine gelirse onu hemen hapse atacağım’’ der.

***

Şimdi olayın benim için önemli olan özüne geliyoruz.

Dikkat edin savaş hali var ve Patton neredeyse başkan kadar da popüler o günlerde.

Bütün bunlara rağmen 1945 yılının nisan ayında Eisenhower, Stars and Stripes Dergisi'nin editörüne bir mektup yazar.

Mektubunda ‘‘Mauldin'in çizgilerini yasaklamam için benim üzerime çok büyük baskılar kurulmak istendi. Siz editör olarak KİMSENİN KATİYEN BU GİBİ KARARLARA DIŞARDAN KARIŞMAMASINI SAĞLAYACAKSINIZ’’ dedi. Yani gerekirse beni de dinlemeyin dedi, Başkan.

Eisenhower ikinci yazıyı da bir emir olarak Patton'a gönderdi.

Mauldin ve Stars and Stripes ile uğraşmayı hemen keseceksin dedi.

Amerika o gün basın ve fikir özgürlüğü denilen şeyin ne olduğunu anladı.

O koşullarda bile bazı ilkeleri zedelememeye çalışan bir zihniyetin var olabileceği için Amerika, sonunda Amerika oldu.

Başkan, fikir özgürlüğü sınırlarını belirleme yetkisini memleketi için o anda zaferler kazanmakta olan en önemli komutanına bile vermeyerek demokrasiye savaş koşullarında bile sahip çıktı

Bütün bu olanlardan Amerikan ordusu veya general Patton zararlı mı çıktı?

Hayır çıkmadı, çünkü Amerikalılar bugün kendi silahlı kuvvetlerine neredeyse tapar ve o Patton daha sonra, o tavırlarına rağmen efsanevi bir insan oldu.

Demek ki dengeler sağlam tutulunca, herkes gereğini yapınca bundan hem demokrasi hem ilkeler, hem de devleti oluşturan bütün taraflar zafer kazanarak çıkabiliyor.



Yazarın Tüm Yazıları