Krizin tangosu

ÇOCUKLUK hafızamı ne kadar yoklarsam yoklayayım, ‘Arjantin’ kelimesini ilk kez ne zamam işittiğimi tam hatırlıyamıyorum.

İki ihtimal var:

Birincisi ‘kitabiyat’a uzanabilir ki, ya tahtaya haritanın asıldığı hayat bilgisi dersindendir, ya da Babamın aldığı ‘National Geographic’ dergisinden...

Diğer ihtimali, Annem Aynalı Pasaj'daki düğmeciye götürürken bazen geçtiğimiz Balık Pazarı'nda, kallavi bira bardağını kasteden çakır keyif müdavimlerin meyhaneciden ‘arjantin’ istediklerini duymuş olmam oluşturuyor.

* * *

‘TANGO’ sözcüğüyle tanışmamın bunlardan eskilere gittiğinden ise eminim.

Bırakın bir aile emektarının bize kızdığında Rumeli şivesiyle ‘sen tango oldun’ diye çıkışmasını, radyo günlerinin ‘Edison’ aparatında Fehmi Ege'den ‘Sana nerden gönül verdim’ nağmesi ve Taksim Gazinosu'nun dans pistinde Şecaattin Tanyerli'den ‘Bir sel olmuş akıyor’ pırıltısı, Latin musikiyi Güney Amerika diyarından çok önce öğrendim. Aralarındaki irtibatı da bilmiyordum.

Sonra, biraz büyüdüm ve yalnız Pasaj'daki ‘arjantin’lerimin içine duble votka attırmayı değil, bu diyara ve bu musikiye dair başka şeyler de öğrendim.

Cortozar ve Borges derken ora edebiyatına; Contursi ve Gardel derken ora tangosuna; Buenos Aires ve Pampa derken de ‘İspanyolca konuşan ve kendilerini İngiliz sanan İtalyanların’ ora ülkesine sevdalandım. Dehşet sevdalandım.

Görmek kısmet olmadı ama yine ‘kitabiyat’tan biliyorum, şu an bir mucize gerçekleşse ve periler beni Mayo Meydanı'na indirse, derhal Florida Sokağı'nda ‘pulperia’ya gider ve La Boca'da bandaneonun çalacağı saati beklerken masamda, aile emektarımızın tanımına uyacak o ‘tango kadınlar’ın seyrine dalarım.

* * *

TANGO ve Arjantin... Ya da tersi, Arjantin ve tango...

Çocukluk cehaletimle ben ıskalamıştım ama, biten yüzyılın başından beri hiçbir yerde bunlar birbirlerinden bağımsız düşünülemiyor. Düşünülemez de...

Normal ! Normal, zira Buenos Aires batakhanelerinde doğmuş dans ve müzik modern zamanların ilk ‘küreselleşmesine’ tekabül etmişti.

Belki, ‘peki, ondan çok önceki vals n’oluyor' diyeceksiniz. Sayılmaz !

Sayılmaz, çünkü vals, polka, menüet veya başka bir şey, bunlar ‘Avrupa merkezli’ydiler. ‘İktisadi dünya’nın kültürel uzantılarını oluşturuyordular.

Oysa ne zaman ki 1. Savaş öncesinde tarihin ilk ‘küreselleşmesi’ rayına oturdu ve Avrupa'nın o ‘merkez’ işlevi sarsılmaya başladı, önce Rusya, sonra Fransa ve İngiltere'de yayılmaya başlayan modanın önüne geçebilmek için Paris'teki Arjantin elçisi istediği kadar ‘bu kerhane müziğidir, ne yapıyorsunuz’ saçını başını yolsun, tango evrenselleşti.

Hayvancılıktan tahıla dev bir potansiyele sahip güneyi de dahil Amerika'ların o ‘iktisadi dünya’ya dahil olmasıyla birlikte, ilkin tango ve ardından caz, blues, salsa, reggae, kalipso, falan filan derken ‘ekonomik küreselleşme’ ve ‘kültürel küreselleşme’at başı gittiler. Birbirleriyle bütünleştiler.

Hele hele, günümüzün ikinci küreselleşme çağında tamamen bütünleştiler.

* * *

BUNLARI, işte iflas bayrağını çekti çekecek, Arjantin'in şu an yaşadığı ve tüm uluslararası finans sistemini etkileyen muazzam krizden dolayı düşündüm.

Ancak, bizim yaşadığımız diğer dev kriz de aynı sistemi etkiliyor. Dünya Ankara'daki gelişmelere Buenos Aires'tekiler kadar önem veriyor. Titriyor.

Çünkü, söz konusu dünya şimdi daha da çok ‘k-ü-r-e-s-e-l-l-e-ş-t-i’ !

Artık yalnız biz Astor Piazzola'dan ‘Adios Nonino’ tangosu dinlemiyoruz.

Bugün Buenos Aires'ten Singapur'a Tarkan'ın ‘Şıkıdım’ı veya Mustafa Sandal'ın ‘Arabası var’ı dinleniyor ki, o küresel dünyada ekonomiler, kültürler ve müzikler ortak olduğu gibi, işte tüm bunlardan dolayı kaderler de ortak...
Yazarın Tüm Yazıları