‘Kral çıplak’ diyen bir çocuktu ama...

Sevgili Güzin Abla, geçen haftaki yazınızda Armağan Çağlayan’ın karakterini, çok güzel özetlemişsiniz.

Ama mükemmeliyetçiliğin insanlara hakarete varan eleştiriler yapmak demek olmadığı da bir gerçek. Bunun çok zor, insanı yoran bir eğilim olduğunu biliyorum. Mükemmeliyetçi, sürekli mükemmeli ararken, doğanın haricinde onu bulamayacağını anlar. Çünkü ‘Mükemmel,’ Tanrı’ya ait bir sıfattır. O’nun yarattığı her şeyde, bu sıfatı bulur. Tanrı, insanı da mükemmel bir biçimde yaratmıştır. Ama o bu özelliğini kendi tercihi ile yok etmiş ve yok etmeye devam etmektedir. İnsan bu gerçeği görse de, mükemmele ulaşma gayretini sürdürür. Bu gayret, ona kusurlarını anlama, görme fırsatı verir ve değişmek için şiddetli bir çaba gösterir. Ama ne kadar yetersiz olduğunu da anlar. Basit bir uyarılma veya bir etki ile, kusurlarının geri dönme potansiyeli olduğunu fark eder. Çünkü insanoğlu zayıftır, ama bu durumu kabul etmeyip, değiştirmeye çaba gösterecek kadar da güçlüdür. Bu paradoksu anladığı anda, içinde aradığı mükemmelin, aslında Tanrı olduğunu fark eder. Bu süreç içinde, yine de kendisinde ve etrafında kusurlu olan en küçük bir ayrıntıyı görmeye, o ayrıntı yüzünden rahatsız olmaya devam eder. Ama, artık o kendisi ile barışmış, etrafına da bunu yansıtmayı başarmıştır. Eleştirileri, kimseyi kırmayacak, telafisi zor etkiler yaratmayacak bir kıvamdadır. Çünkü kendisi için ne kadar emek harcadığını ve hala tam anlamı ile başaramadığını bilmek, başkalarına da bu hakkı tanımayı öğretmiştir ona. Sizin tanımlamanızla, ‘Çocuklar gibi safça ifade edebilmek’ bu olmasa gerek. Çünkü ‘Kral çıplak!’ diyebilen de çocuktu ama, büyüklerin oyununun farkında dahi değildi. O sadece yalan söylemeyi bilmediğinden, doğruyu söyledi. Armağan Çağlayan ise, oyunun farkında! Amacım sizi tenkit etmek değil, yaşadığım tecrübe ile edindiğim bilgiyi aktarabilmekti. İnsanlar fiziksel kusurları yüzünden, bunalıma giriyorlar. Üstelik ‘34’ bedenin standart gibi gösterildiği bu devirde, genç kızlarımız adına endişe duyuyorum. Bulimia, Anoreksia gibi, hastalık isimlerini bilmeden büyüyen benim jenerasyonum, salgın haline gelen bu illet karşısında çok dikkatli olmak zorunda. Konu sırf kilo ile sınırlı da değil. Önce bir insan olarak, sonra da bir anne olarak bu yürek sızlatan duruma karşı büyük bir hassasiyet içindeyim. RUMUZ: HÜLYA G.

Duygu ve düşüncelerinize saygı duyuyor, güzel eleştirilerinizi aynen yayınlıyorum, sevgili okurum.

Hiç beklenmedik bir şekilde beni terketti

Ben 20 yaşında, Almanya’da öğrenim görmekte olan bir gencim. Buraya okumaya geldiğimde kız arkadaşımı bıraktım. İlişkimiz süper gidiyordu. Beklenmedik bir anda ayrıldık. Ayrılmamızın sebebinin aramızdaki mesafe olduğunu söyledi bana. Oysa ben, ayrılıklar zayıf sevgileri yok eder, güçlü aşklara ise güç katar diye düşünürdüm. Şimdi ara sıra mesajlaşıyoruz, onu kırmak istemiyorum. Ama bazen de ona bağırıp çağırmak geliyor içimden. Ne yapmalıyım, yaza kadar sabretmeli miyim? Yazın Türkiye’ye gittiğim zaman karşılıklı konuşmak daha mı iyi olur? Düşünmekten aklımı kaçıracağım.

RUMUZ: AYRILIK

Sevgili oğlum, aklını kaçıracak ne var? Belki de bu genç kız, sandığın kadar sana bağlı değilmiş, belki de ilerde üzülmemek için baştan, kestirip atmış. Sonuçta, sizinki oldukça uzun bir ayrılık. Sen oraya okumaya, eğitim almaya gitmişsin ama görüyorum ki, kafan ona takılmış durumda. Böyle nasıl öğrenimini sürdüreceksin? Geldiğinde onu karşına alıp, sevgini ve onu asla aldatmayacağını açıklarsın. Eğer o da seni istiyorsa, beklemesi için söz alırsın. Yok kararı kesinse, o zaman yapabileceğin bir şey yok. Ailenin fedakarlığını hatırlayıp, kendini eğitimine adarsın sen de.

Çocuklara tacize hayır

Sevgili Güzin abla, geçenlerde Hürriyet’te çıkan bir haber kanımı dondurdu. Üvey baba tecavüzüne uğrayan bir çocuğun dramını anlatıyordu. Suç acaba sadece bu üvey babada mı? Her türlü yayın ilkesini çiğneyen televizyonlar, cinsel konularda bilgisizlik ve cehalet, aileyi koruyan kurumların olmaması, böyle olayları sizce de körüklemiyor mu? Özellikle internette müthiş bir denetimsizlik almış başını gidiyor. Toplum olarak suçu biraz da kendimizde aramamız gerekmiyor mu? Ya ortaya çıkmayan olaylar ne olacak? Devletimiz aileyi korumak konusuna ne zaman eğilecek? Koca dayağından bıkıp, kötü yola düşen kadınlar ne olacak? Kadın sığınma evleri neden artırılmıyor?

RUMUZ: İBRAHİM O.

Sevgili okurum, sizin gibi erkek okurlarım olduğu için ne kadar gurur duysam azdır. Ne yazık ki, bana gelen mektuplarda, bırakın üvey babaları, öz kızına tecavüz etmekten kaçınmayan babalar anlatılıyor. Küçücük kızların bu sonsuz acıları dile getiriliyor. Burada annelere de çok büyük görev düşüyor ama asıl ülke çapında eğitim vermek, aile birliğini koruyucu kurumlar oluşturmak gerekiyor. Bırakın yeni Kadın Sığınma Evleri kurmayı, eskilerinin teker teker, ilgisizlik ve gelirsizlikten kapatıldığını duyuyoruz. Üzülüyor ama, bir şey yapamıyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları