Kozmonot, astronot, spasolog, taykonot veya gelecekte uzaynolog falan olamam

UÇTU uçtu, işte ilk Çin 'taykonot'u da uçtu.Bu 'tay' kelimesi Konfüçyüs lisanında esas olarak 'gök' anlamına geliyor.Dolayısıyla da, çarşamba günü 'Şenzhu V' füzesiyle uzaya gidip perşembe günü dünyamıza dönen Albay Yang Livey yukarıdaki sıfatla adlandırılıyor.*NORMALDİR. Önce dilbilim açısından normaldir.Kendi terminolojilerini öne çıkartan Rusların 'kozmonot', Amerikalıların 'astronot', Fransızların 'spasolog' demesi gibi, Han sülalesi çocuklarının da 'taykonot'u evrensel sözlüğe geçirmesinden daha doğal bir şey düşünülemez.Kaldı ki, işin bir de metafizik boyutu var!Çünkü, Büyük Çin uygarlığında 'gök' dediniz mi akan sular durur.Unutmayalım, Çinliler devletlerini 'Merkez İmparatorluğu' diye tanımlamanın ötesinde, en başta imparator, kendilerini de 'göğün oğulları' olarak isimlendirirler.Hayır, fiil çekiminde yanlış yapmadım ve şimdiki geniş zamanı bilhassa kullandım. Kasten 'isimlendirirlerdi' demedim.Zira önce komünizm, sonra 'üç modernleşme', ardından 'sosyalist piyasa ekonomisi' ama, Büyük Çin yine Büyük Çin kalmıştır ve daha çok öyle kalacaktır.Tabii bununla kültürel aidiyeti ve onun zihin mekanizmasını çağrıştırıyorum.Yoksa, atom bombası patlatmaktan işte uzaya 'taykonot' göndermeye, Pekin başkentli ülke dev adımlarla ilerlemektedir ve de ilerlemeyi sürdürecek.Ama dediğim gibi, dev binaların inşa yönünü 'göğe danışarak' saptamaktan, 'ying - yang' çelişki enerjilerine birinci önceliği vermeye, çok derin ve zengin bir gelenekten süzülen Çin uygarlığı, o geleneğin çağrışımlarını bugün de kullanıyor.Nitekim, 'taykonot' albay Livey'in 'Şenzhu V' füzesiyle İç Moğolistan'a indiği 16 Ekim 2003 tarihi, aynı zamanda Mao'nun söz konusu bombayı patlattığı 16 Ekim 1964'ün otuz dokuzuncu yıldönümüne tıpı tıpına eş geldi.Bunun bir 'tesadüf' olduğunu düşünenler Çin'i hiç anlamamışlar demektir.*NEYSE, tevellütüm icabı ben tabii ki o bombayı da hatırlıyorum ama insanoğlunun uzay macerasındaki gelişmeleri de birer birer hatırlıyorum.Rusların uzaya ilk 'Sputnik' uydusunu fırlattığı ve aparatın 'bip bip' sinyali yolladığı haberiyle çalkalanıyorduk ki, bu defa da müvezzinin kapı altından attığı gazetenin 'Köpek Layka Fezada' manşetiyle yayınlanmış olduğunu gördüm.O vakitler havyanları koruma dernekleri daha 'alçaktan mı uçuyordu' nedir, hiç protesto sesi çıkmadı ve herkes 'uzayda canlı' mucizesi karşısında şaşa kaldı.Fakat asıl mucize, yine Rusların bu defa Yuri Gagarin'i füzeye koyup yukarıya yollamasıyla gerçekleşti ki, çizgi romanlardan okuduğum 'feza devri' başlamış oldu.*SONRA, Soğuk Savaş yıllarını yaşıyoruz ve SSCB - ABD bilek güreşi aynı zamanda 'uzayın fethi' noktasında odaklanıyor, bir Amerikalılar, bir Ruslar derken küçük pilli radyoda Neil Armstrong'un aya adım atışını canlı yayından dinledim.Gerisini hepimiz biliyoruz. Gagarin'den kırk bir yıl sonra Çin Halk Cumhuriyeti ilk 'taykonot'unu gönderene dek kadını ve erkeğiyle 240 kişi yukarılara gitmiş.Her ne kadar Pendik minibüs kahyasının 'kalkıyor bir iki' çağrısı derecesine ulaşmadıysa da, en azından artık 'yakın uzay'ın fethedildiğini söyleyebiliriz.Ama benim aklıma hep iki ana soru takıldı ve biri hálá takılıyor.*BUNLARIN birincisi daha ilk insanlar fırlatıldığında çocuk kafama yerleşmişti.Ayakyolu meselesi...Efendim, yukarıda yerçekimi olmadığına göre, küçük ve büyük ihtiyaçları geldiğinde, kapsülün içindekiler def-i hacet problemini acaba nasıl hallediyorlar?Neyse, biraz 'Freudvari' kaçacak bu abdesthane sorunuyla midenizi kaldırmak istemem, sonradan bazı bilimsel yayınları okuyarak cevabı öğrendim.Fakat ikincisi?*ÇÜNKÜ, madem pek çok hanım astronot da gönderildi, o halde acaba şimdiye kadar, Havva anamızla Adem babamızın yaptığı şey yukarıda gerçekleşmiş midir?Gerçekleştiyse, hangi şart ve vesait altında olmuştur?Vallahi, eğer yine yerdeki kameraların sürekli gözetimi söz konusuysa, pes!Kendi hesabıma, n'apim ne porno aktörüyüm, ne de teşhircilikten mustaribim, eğer 'kahraman uzay adamı' ben olsaydım hiçbir halt beceremez ve hem partnerimin, hem yerdeki röntgencilerin karşısında rezil-i rüsva olurdum.Kaldı ki, burada da yine yerçekimini düşünmek ve bazı kaçınılmaz 'fiziki kurallar'ın üstesinden gelebilmek için ciddi antrenmandan geçmiş olmak gerekir. Hadi bütün bunlar halledildi ve yukarıdaki hanım uzayda hamile kalmış ilk dişi statüsü kazandı. Peki, ya doğacak çocukcağız?Yerçekimi yokluğunda şu mikrop şöyle gelişiyor ve bu bakteri böyle yaşıyor diye bir sürü deney yapıyorlar ama spermetozoidlere ilişkin bir tecrübenin gerçekleştirildiğini duymadım.Velev ki gerçekleştirilmiş olsun, hangi ana - baba dokuz ay sonra ortaya, bilimkurgu filmlerindeki gibi tek gözü alnında ve garip kulakları fosforlu bir hilkat garibesinin çıkmayacağından emin olabilir?Her halükarda, ben ne bundan, ne yukarıdaki performansımdan emin olamayacağım için, 'kozmonot', 'astronot', 'spasolog', 'taykonot' veya gelecekte 'uzaynolog' falan olamam.Darısı olacakların başına...New York Bağımsız Film Festivali'nde bir Türk filmiNew York'ta 6-16 Kasım arasında Uluslararası Bağımsız Film ve Video Festivali düzenleniyor. Türkiye'den bu festivale katılacak tek film ‘‘Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi.’’ Filmi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları Bölümü Araştırma Görevlisi Emre Akay ve Hasan Yalaz yönetti. Sadece bin dolarlık bir bütçeyle, 6 kişilik amatör bir oyuncu ve çekim kadrosuyla gerçekleştirilen ‘‘Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi’’, meşhur olma tutkusunu anlatıyor. Film, No Budget Productions tarafından İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin katkılarıyla çekildi. Bağımsız Film ve Video Festivali, New York'un yanı sıra Las Vegas, Miami ve Los Angeles'ta da düzenleniyor.
Yazarın Tüm Yazıları