KOZA TOPLAYARAK KALBE VE HAYATA DOKUNMAK!

Koza toplamak… Öyle bir zamanlamaya denk geldi ki… Filmlerle yaşam muhakemesi yapmak, hayatı sağaltmak… Nasıl da iyi geldi. Bu yoğunluk ve yorgunluğun arasında ruhumu nefes alması için kozanın ortasına bırakırken gözlerimi de görsel ziyafetle doyurmak… Dedim ya zamanlama iyi oldu. Hem yeni çıkmak üzere baskıya girecek olan kitabımın mizanpajı için son düzenlemeler, okumalar, diğer yandan köşe yazıları yaz, röportajlara soru çıkar, onları deşifre et. Bunları 3 gün içinde bitir, sonra 1 saat içinde bavul hazırla ve yola düş. Kozaları toplamaya uç!

Haberin Devamı

Böyle başladı her şey.

 

Sabahın erken saatlerine kadar mizanpaj için taslağı son kez okuduktan sonra birkaç saatlik uyku akabinde, birkaç parça giysi bavula atarak…

 

Kendime geldiğimde kozaların merkezindeydim ve aynı zamanda da memleketimde…

 

Doğup büyüdüğüm şehirde…

 

Adana’da…

 

Bavulu otele atıp üstümü değiştirdikten sonra Fatih Akın’ın yeni filmi ‘Cennetteki Çöplük’ün basın toplantısına koşuyorum. Basın toplantısının yapılacağı otele vardığımda, toplantı salonunun kapısında Fatih Akın’ı ve Nejat İşler’i ayaküstü konuşurlarken buluyorum.

Haberin Devamı

 

(Geçen yılki Altın Koza’da da uçaktan inip koşturduğum Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğraf sergisiydi, bu kez Fatih Akın’ın yeni filminin galası ve basın toplantısı…)

 

Toplantı başlıyor, filmi konuşuyoruz, sorular soruyoruz, Fatih Akın ve gazeteci arkadaşlarla.

 

Toplantı sonrasında hızımı kesmiyorum, oradan doğru Türkan Şoray – Film Kostümleri’ sergisine...

 

Fotoğraflar çekiyorum.

 

Akşam oluyor, otele gitmek yerine ailemin yanına uçuyorum.

 

Kucaklaşmalar, kavuşmalar…

 

Eş – dost, akrabalar doluşuyor eve.

 

Gırgır, şamata, sohbet…

 

Otele nasıl gidip, nasıl uyuduğumu bilmiyorum.

 

Ertesi gün itibariyle bir hafta boyunca film izleme maratonu başlıyor.

 

Haberin Devamı

Birçok film izledim.

 

Dizilerde canlandırdığı esprili karakterleriyle tanıdığımız, bu kez dramla olağanüstü başarısıyla karşımıza çıkan Engin Günaydın’ın rol aldığı, Zeki Demirkubuz’un yönettiği, Dostoyevski’nin ‘Yeraltı Notları’ eserinden esinlenilerek çekilen Yeraltı, Yeşim Ustaoğlu’nun ustalığını konuşturduğu yönetmenliğindeki, Özcan Deniz’in oyunculuğuyla kendini aştığı, derinliği olan Araf, Marlen Haushofer’in 1963’te Arthur Schnitzler Ödülü’nü alan romanından uyarlanan ‘Duvar’, Abbas Kiarostami’nin yönetmenliğindeki ‘Sevmek Gibi’, Ferzan Özpetek’in ‘Şahane Misafir’i başta olmak üzere birçok film izledim.

 

Hepsinde hayat vardı, farklı pencerelerden bakılan.

Haberin Devamı

 

Her duygu vardı; uğruna ateşler yakılan, çok şey yapılan, bazen kaçılan, bazen şaşılan…

 

Güldüren, ağlatan…

 

Gözleri karartan…

 

Yaşanılan, yaşatılan…

 

Kalbe ve ruha usuldan dokunan…

 

***

 

Filmler arasında Adana’daki farklı sinema salonlarına koşarken hayatımızdaki yaşadıklarımız ve derin düşünceler beyin kıvrımlarımda dolaşarak yolunu bulmaya çalıştı. Bu yolculuk sırasında gözlerim görsel ziyafete doyarken, kalbim ve duygularım da yeni baştan yıkanıyordu, ruhuma yağan yağmur damlalarıyla.

 

Evet Adana’da Güneş vardı.

 

Kozalar toplandı.

 

Ama bizi ısıtmasının, ışıtmasının paralelinde, ruhlara yağmurlar da yağdı.

 

Kozaların tam ortasında, toplumsal gerçekler, derinlik, acılar, zorluklar, hüzünler, yaşanmışlıklar, duygular kısacası hayat vardı, bizleri film yağmuruyla yıkayan.

Haberin Devamı

 

Yaşanan acı tatlı ne varsa, sanat inceliğinde anlatmaktan bıkmayan.

 

Oyuncuları (Engin Günaydın, bu iki filmde karşımıza çıkan Nihal Yalçın, Neslihan Atagül)  ödül alsa da ‘Yeraltı’ ve ‘Araf’ gibi derinliği olan, bireysel ve toplumsal gerçekleri yansıtan bu iki filin ödül almaması burada da bazı bireysel ve toplumsal gerçekleri bilinçaltımıza attığımızı düşündürdü bana ister istemez!

 

Altından kozalar toplandı.

 

Oyuncular ve filmler aracılığıyla hayat yoklandı.

 

Ve hayatta varoluş nedenimiz…

 

Düşüncelerimizi bilinçaltına süpürmeyeceğimiz, duygularımızı tutkuya ve alışkanlıklara esir etmeyeceğimiz, yeraltında yaşamak zorunda kalmayacağımız, toplumun baskıcı nefesini ensemizde hissederek değil, kalbimizin - ruhumuzun sesinizi duyarak yaşayacağımız mutluluk kozaları toplamak değil mi?

Haberin Devamı

 

KADRAJIMDAN 19. ALTIN KOZA - FOTO GALERİ

 

***

 

19. ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİNDE ÖDÜL KAZANANLAR!

 

En İyi Film: Babamın Sesi

Yılmaz Güney Ödülü: Şimdiki Zaman

Film-Yön En İyi Film Ödülü: Şimdiki Zaman (Belmin Söylemez) ve Yük (Erden Kıral)

En İyi Yönetmen Ödülü: Pelin Esmer (Gözetleme Kulesi)

En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü: Özgür Eken (Gözetleme Kulesi)

Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü: Neslihan Atagül (Araf)

En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Nilay Erdönmez (Gözetleme Kulesi)

En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: İlyas Salman (Lal Gece), Engin Günaydın (Yer Altı)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü: Laçin Ceylan (Gözetleme Kulesi), Nihal Yalçın (Araf)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü: Menderes Samancılar (Gözetleme Kulesi)

Jüri Özendirme Ödülü: Evin Demirhan (Siirt’in Sırrı)

En İyi Senaryo Ödülü: Orhan Eskiköy (Babamın Sesi)

Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü: Barış Hacıhan (Araf)

Adana İzleyici Ödülü: Lal Gece

Jüri Özel Ödülü: Siirt’in Sırrı

SİYAD En İyi Film Ödülü: Şimdiki Zaman (Belmin Söylemez)

En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü: Osman Özcan (Araf)

En İyi Kurgu Ödülü: Öner Biberkökü (Siirt’in Sırrı)

En İyi Müzik Ödülü: Jüri ödüle değer eser bulamadı.

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları