Paylaş
Gördüklerim bu soruya olumlu yanıt vermemi engelliyor.
Geziyorum bazen bozkırında/yamacında Ankara’nın.
Koca bir tarlanın ortasında bir tek ağaç dikili.
Bir tek ağaç.
Tarlanın, arazinin sarı denizinde, tek başına bir yelkenli gibi.
O da ürün alırken, -doğaya, güneşe, sıcağa karşı- sığınmak için.
* * *
Köylü değişiyor ve görüyoruz sosyolojik çıktılarını bu değişimin.
Artık doğayla geçinmediğini, sadece dövüştüğünü.
Önünde uzanıp giden doğayı tuş etmeyi istediğini.
Kör-kucak bu kavga nedeniyle de doğayı sevemediğini.
Hatırlayın.
Anız, sazlık yakarken, özensizlikten çıkarılan yangınları. Başkent’te de yaşıyoruz periyodik olarak.
Ya da yapılaşma için arazi açma amacıyla çıkarılan, kasıtlı yangınları.
Örneğin Gölbaşı’nda iki yıldır artarda çıkan/çıkarılan yangınlar.
* * *
Doğa tümüyle metalaşıyor dönüşen köylü için.
Ve doğada üreterek yaşamını sürdüremiyor.
O zaman karlı olduğunu sezdiği “kentsel dönüşüm”ün izdüşümünde doğayı yok ederek, yerine apartkondular dikmeyi hayal ediyor.
Arazisindeki o bir tek ağacın altında, çok katlı hayaller kuruyor.
Doğaya dönük o eski şartlanmalarının yerini, doğaya karşı yeni şartlanmalar alıyor.
Eğitimsizliğin yerini yaygın-örgün eğitim alamadığı için, bu şartlanmalar, bazen bireysel-bazen
bölgesel politikalara dönüşüyor Ankara’nın kırsalında.
Ve tarlalar, bahçeler hızla, plansız ve düzensiz bir salgınla yapılaşıyor.
* * *
Evet “Orda bir köy var uzakta”.
Gerçekten uzakta, çok uzakta artık.
Paylaş