Köşenizin ve imzanızın değerini bilin

Güncelleme Tarihi:

Köşenizin ve imzanızın değerini bilin
Oluşturulma Tarihi: Aralık 19, 2003 00:00

ONBİR havacı subay darbe girişiminde bulunuyor. Kim bu darbeciler, amaçları ne?.. Ardı arkası kesilmeyen darbe girişimleriyle ülke nereye sürükleniyor?..Yıl 1962... 27 Mayıs'tan sonra iki darbe girişimi var. 22 Şubat ve 21 Mayıs. Sonra da 11 havacı subayın oluşturduğu bir cunta. Dışardan ünlü politikacıların da dahil olduğu bir cunta.Yeri yerinden oynatan bir haber. Haber senin gazetende çıkıyor. İmza sana ait. Tüm ülke bu olayı konuşuyor. Üstelik olay ülkenin siyasal rejimiyle, kaderiyle ilgili. İmza sana ait. Günlerce diğer gazeteler de olayın üzerine gidiyor.Ama, hiçbir gazete senin imzanı görmüyor. Bütün haberler, bir gazetecinin verdiği habere göre, diye geçiyor. Senin adın hiçbir gazetede yok!.. Nasıl bir hayal kırıklığı!..BEDİİ FAİKBedii Faik'in anılarını topladığı kitapları okuyorum. Daha önce üç, şimdi dördüncü cilt, ‘‘Matbuat, Basın Derkeeen, Medya’’, birbirinden ilginç anılarla dolu. Sadece anılar değil, ibret ve derslerle dolu.11 havacı olayını tüm belgeleriyle ilk yazan Bedii Faik. Ama, hiçbir gazete onun imzasını kullanmıyor. Açıkladığı belgelerin üzerine açılan soruşturmada gazeteler Faik'in adını anmakta yine kıskanç!..Sanki, bugün daha mı farklı?.. Aynı kıskançlık, değişik biçimlerde bugün de yok mu?..Kaldı ki, mesleki kıskançlık bizim mesleğin tek hastalığı değil. Deformasyon, fikri takip yoksunluğu, çifte kontrol eksikliği, doğru haber titizliği ve de en kötüsü mesleğini farklı amaçlarla kullanmak!.. Örneğin, günümüzün en çok tartışılan konularından biri ‘‘Bir gazetecinin mesleğinin üzerine basarak ille de zengin olmaya kalkışması’’. (a.g.k, s. 133).Bütün bunlara rağmen hangi görevde olursan ol, mesleğini inatla sürdürmek!..MESLEK İLKELERİBedii Faik'in kitaplarından çok yönlü etkileniyorum. Önce, önemli olaylara tanıklık eden gazetecilerin anılarını mutlaka yazmaları gerektiği düşüncesi, ben de yeniden perçinleniyor. Tamam o bir dönemdi, diye geçmişi tarihe gömmek doğru değil. Çünkü, resmi tarih dışında, asıl tarih bu anılarla oluşuyor. İkincisi, mesleğin onurunu korumaktan geçiyor. İster spor, ister magazin, ister siyaset dünyasında kalem oynatan bir gazeteci olun. İçli-dışlı, vıcık-vıcık ilişkilere uzak kalmak vazgeçilmez bir ilke. ‘‘Bizim gençliğimizde gazeteciye kız verilmezdi, parasız olduğu için, bu gidişle ona sır verilmeyecek, ahlaksız olduğu için.’’ (a.g.k. S, 200).Kitaptaki bu yargıyı aşmak, günümüzdeki bu düşünceyi silmek gazeteci olarak yine senin elinde!..EN BÜYÜK EYLEMBedii Faik'in anılarından çıkan asıl büyük ders bir başka noktada. Belki her meslekte var olan bir hastalık. Zaman zaman kanıksıyoruz. Yaptığımız işi önemsemiyoruz. Gazetecilik üzerine yapılan haklı haksız eleştirilerden yılıyoruz. Hatta kendimizi bunun bir parçası görüyoruz. O nedenle, kendimizi suçlu hissediyoruz, hiç ilgisi yokken!..İlişkilerimiz yıpranıyor. Meslektaşlarımızla, patronlarla, ilgili olduğumuz mesleki çevrelerle. Kopmak istiyoruz mesleğimizden. Ve daha bin türlü bıkkınlık!..Yanlış!.. Bedii Faik'i okurken bütün bu duygu ve düşüncelerin yanlışlığı kafama bir kez daha dank ediyor!.. Yazmak, köşene ve insanına sahip çıkmak!..O kadar önemli ki!.. Yazmak en büyük eylem!..İmzana ve köşene hırsla, sarsılmaz bir inançla, tutkuyla sahip çıkmak, mesleğe ve kendine olan saygınla eş anlamlı!..Ertuğrul Özkök, her ne kadar, ‘‘Köşeler babamızın malı mı?’’ diye bir tartışma açsa da, imzalar ve köşeler, senin imzanı taşıdığı sürece, sorumluluğu sana ait!.. Tabii ki, emeğini eksik etmeden!.. Tabii ki, hakkını vererek!..İmzana ve köşene sahip çık!.. Yazmak o kadar büyük eylem ki, bunun yarattığı zevk bir yana, sanki dünyayı değiştiriyormuş gibi kapıldığın duyguda, zaman zaman haklı çıktığını da görebilirsin!.. Dünyaya bin kere gelsem, bin kere gazeteci olurdum!..
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!