Körlük ve nankörlük

‘DÜN Türkiye 200 yılı aşkın modernleşme ve değişim yolculuğunda çok anlamlı bir eşiği daha aştı. Bu topraklarda değişim káh Osmanlı’nın Batı teknikleri ile ayakta kalma çabalarındaki gibi sadece devletle sınırlı kaldı, káh Cumhuriyet devrimleriyle topluma tepeden dayatıldı.’ (Cengiz Aktar, Akşam, 4 Ekim 2005)

2 SORUM VAR

Tarihi, toplumu, siyaset bilimi greyder gibi dümdüz eden bu mekanik yoruma benim de iki sorum var:

‘3 Ekim günü Avrupa Birliği ile ne pahasına olduğu belli olmayan bir müzakere başlatmayı başardığı için yere göğe sığdıramadığınız AKP iktidarının ‘Batı teknikleriyle ayakta kalma çabaları’na sarılan Osmanlı’dan farkı ne?’

‘AKP iktidarı zihniyet ve ufuk kapsamı olarak
‘Devrimlerini topluma tepeden dayatan Cumhuriyet’ten daha çağdaş mıdır? Daha doğrusu, çağının çağdaşı mıdır?’

Bir soru daha:

Cumhuriyet’in halkının idealleri mi evrensel, yoksa AKP’nin tabanının idealleri mi?

Bu soruları dobra dobra yanıtlamayı göze alırsanız, altından kalkamazsınız!

Cumhuriyet’in halkı, kendine bir özgürlük yaratmak ve geleceği kucaklamak istiyordu. Bunun için modern biyolojiyi ve Darwin Kuramı’nı öğreniyordu.

AKP’nin cemaati hac kontenjanını artırması için Suudi Arabistan’ın kapısında el ovuşturuyor ve okulların müfredat programına Yaradılış Efsanesi’ni kakalamak için türlü dalavere çeviriyor.

ŞUNU DÜZELTELİM

Bir de Kemalist ve Jakoben Cumhuriyet’in toplum mühendisliği yaptığını ileri sürerler. Bunu yapmadığının ya da beceremediğinin en iyi kanıtı, Avrupa Birliği Uzmanı Cengiz Aktar örneği ve familyası!

Bu naif bayram havası içinde ‘Medeniyetler Çatışması Teorisi’nin çöktüğüne inananlar bile var. İlkin şunu düzeltelim: Uygarlıklar çatışması 21. yüzyılda ortaya çıkmış bir maraz değildir. İnsanlık tarihi kadar eskidir. Ancak yakın tarihimizi bilmeyenler böyle naif yorumlar yapabilir. Cumhuriyet ve devrimleri 1923’ten itibaren bu çatışmayı ortadan kaldırmaya çalıştı. Bu arada üç yanlışı daha düzeltmek gerekiyor:

3 YANLIŞ

Avrupa Birliği ile müzakere masasına İslam Halifesi’nin temsilcileri değil, gönülsüz ve inançsız da olsalar Cumhuriyet’in temsilcileri oturuyor. O da şimdilik!

Müzakerelerin başlaması herhangi bir görüşün ne zaferi, ne de hezimeti anlamına gelir. Müzakereler ne pahasına başlamıştır, iki taraf bu işi bitirmek için sonuna kadar birbirine tahammül edebilecek mi, Türkiye ne zaman AB’ye üye olacak, müzakerelerin sonunda AB’ye alınacak mı? Bu soruların yanıtları bilinmeden sevinmeye şımarıklık ve görmemişlik denir.

Türkiye’nin AB ile müzakereye başlıyor olması, dünyadaki ve bölgedeki gerçek durumunu değiştirmez; özellikle Arap ülkelerinin kahramanı ve örnek ülkesi haline gelmez; İslám dünyası ile AB arasında köprü olamaz (aklı varsa olmaz), zaten olmasına izin verilmez. Abartılmasın! Çünkü tavırlarından, bu kendi kendine gelin-güvey oluşa Arap münevverlerinin ve yöneticilerin kıs kıs güldükleri görülüyor.
Yazarın Tüm Yazıları