Komşumuz İran, başına 'çuval' geçirtmiyor

UZUN yıllardır ABD ve ortaklarının baskılarıyla karşı karşıya kalan komşumuz İran, son olarak Savunma Bakan Yardımcısı General Ali Rıza Askeri'nın kaçırılması ile gündeme geldi.

Haberin Devamı

Bundan önce ise nükleer faaliyetleriyle gündemden düşmüyordu. Askeri'nin kaçırılmasından önce 11 Ocak günü Irak’ın Erbil kentinde bulunan İran Konsolosluğu, ABD askerleri tarafından basılarak 5 diplomatı kaçırıldı.

Türk basınında başa 'çuval' geçirmeye benzetilen bu kaçırmalar, ABD Başkanı Bush’un, 'Yeni Irak Planı'nı açıkladığı günden sonra gerçekleşti. Askeri'nin iki eşinin de İran'da ortaya çıkmasından sonra 'kaçırıldığı' daha da kuvvetlendi. Herkes ABD tehditlerine boyun eğmeyeceğini açıklayan İran'ın, bu olaya tepkisini merak ediyordu. İran ise her iki olayda da soğukkanlı bir şekilde devlet ciddiyetiyle gelişmeleri takip etti ve bu doğrultuda tepki verdi. Kuşkusuz geçen Cuma günü 15 İngiliz deniz komandolarının, İran tarafından rehin alınmasıyla olaylar yeni bir safhaya girmiş oldu. İran bu olayla bir anlamda 'çuval'a cevap vermiş oldu. Ama olaylar bu kadar 'küçük çuvala' sığmayacak kadar da büyük!

Haberin Devamı

İran daha büyük 'çuval' peşinde…

İran yapılanlara kayıtsız kalmayacak kadar da güçlü ve iyi bir ekip tarafından yönetiliyor. İşin asıl bu tarafı önemli... Yani birçok kişinin bildiğinin ötesinde adeta buzdağının altında bir İran gerçeği var. İran genellikle 1979 devriminden sonra Türkiye’de laik kesimler tarafından “dinci ve gerici”, İslâmi kesim tarafından ise “Şii’dir” diyerek küçümsenmeye çalışılmıştır. Oysa İran devrimden buyana adım adım yükselen bir grafik sergiliyor. Bu grafik 8 yıl süren İran-Irak Savaşı’ndan sonra daha da yükselmeye başladı. İran bugün 70 milyon nüfusuyla Türkiye’nin iki buçuk katı toprağıyla 2 bin 532 yıllık devlet-ordu geleneğiyle Türkiye’den sonra bölgede en eski ve köklü devlet!

 

İran İslâm Devrimi, sadece bir dini devlet değil tam manasıyla Millî kimlikli bir devlettir. İran devrimi, İslâm’ı referans kabul etmesinin ötesinde; bağımsızlığı ve kalkınmayı -en önemlisi de uzun yılların ABD baskısından kurtulmayı- en büyük hedef seçti. Çünkü zengin petrol yataklarıyla Şah, ABD’nin “zincirle bağlanmış köpeği” idi. Bu tabiri bütün İranlılar o yıllarda sıkça kullanıyordu. ABD, İran halkını 30 yıl ini inim inletti! İran devrimi aynı zamanda ABD’ye siyasi yollarla vurulan en büyük tokattı! Öyle ki, dünyada ilk kez bir ülkenin -hem de süper bir devletin- büyükelçilik personeli, 444 gün rehin alındı ve “kurtarma operasyonlarına” rağmen kurtarılamadı. Anlayacağınız bölgede ABD’nin başına çuvalı İranlılar yıllar öncesinden geçirdi!

 

Haberin Devamı

İran bunun bedelini 8 yıl üzerine sürülen Irak’la savaş vererek yüz binlerce evladını kurban vererek ödedi. Bu savaşta çok acı deneyler çıkardı. Savaş sonrasında hızlı bir kalkınma hamlesine girişti. Kendi imkânlarıyla savunma sanayinden tarıma; tıptan eğitime kadar birçok alanda muazzam işler yapmaya başladı. İran bugün okuma yazma oranıyla Ortadoğu’nun en ileri ülkelerinden birisi. Bu oran yüzde 85’lere ulaştı. Kadının toplum içindeki konumu çarşaf meselesi dışında- yükseltilmeye çalışılıyor. Çalışanların içinde kadın oranı % 40, üniversite hazırlıkta okuyanların yüzde 61’i, üniversitede okuyanların % 33’ü kadın. Siyasette de etkinler. Cumhurbaşkanı Yardımcısı kadın! 290 kişilik Mecliste 13 kişi kadın. Kadınlar sporda ve sanatta çok etkin!

 

Haberin Devamı

EKONOMİSİ HIZLA GELİŞİYOR

 

İran, zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip! Dünyada rezervlerin yüzde 9,2’si (93 milyar varil) İran’da mevcut... Dünyanın 4’ncü petrol ihraç eden ülkesi konumunda. Yılda 54 milyar dolar petrol ihracatı var (2006’nın ilk 6 ayında 29 milyar dolar ham petrol ihraç etti). Zengin doğal gaz yataklarına da sahip olan İran 2,7 milyar dolar da doğalgaz ve sıvılaştırılmış petrol ürünü sattı. Ayrıca zengin bakır madenlerine de sahip. İran ihracatını petrol ağırlığından da kurtarmak istiyor. İran Merkez Bankası’nın yayınladığı rapora göre, İran’ın 2005 yılı (21 Mart 2005- 21 Mart 2006;

2006-2007 rakamları bugünlerde açıklanacak) petrol dışı ihracatı 11 milyar dolar. Bu rakamın bu yıl 16 milyar dolara çıkacağı bildiriliyor. Enflasyon ise% 12... Bir önceki yıla göre %3 geriledi. İran'ın 2005 yılı GSMH’sı, geçmiş 10 yıla oranla %5.4 oranında arttı.

Haberin Devamı

Dünya Bankası ve İMF verilerine göre İran, 2002 yılında potansiyel ekonomi olarak dünya 21’ncisi, 2006 yılında ise Türkiye'nin önünde dünya 20’ncisi oldu. Kişi başına milli geliri de 2002 yılında 6.340 dolar iken, İMF’nin Ocak 2006 tahminine göre satın alma gücü bakımından Türkiye’nin önünde 20’nci sırada bulunuyor ve 2006 yılı için bu rakamın % 28. 4 artışla 8.520 dolar olması bekleniyor.

 

MODERN TARIM

 

İran tarımda da hızla ilerliyor. Modern yöntemlerle tarım yapılıyor ve tarımsal sanayiye önem veriliyor. Her yıl yeni alanlar tarıma açılıyor. Yakın zamanda 1 milyon hektar alan sulu tarıma açmayı hedefliyorlar. Bu yıl 11,5 milyon ton buğday üreterek kendi ihtiyacını aştı. Dışarıya tarımsal ürün ihraç ediyor. Bu rakam geçen yıl için 2 milyar 200 milyon dolar! Hedef 10 milyar dolar. 4’ncü kalkınma planı çerçevesinde bu belgelere yeterli su verilmesi için yine önümüzdeki yıl içinde 15 baraj açılacak. Halen 47 baraj yapım aşamasında ve önümüzdeki yıllar için de 176 proje inceleme aşamasında. Baraj yapımına her yıl 4 milyar Riyal ayrılması halinde İran'ın 10 yıl içinde su kaynaklarını tam manasıyla istifadeye açmış olacağı açıklandı. İranlı yetkililer baraj yapımında dünya üçüncüsü olduklarını da belirtiyorlar.

 

Haberin Devamı

MUAZZAM SAVUNMA SANAYİİ

 

Geçtiğimiz aylarda da 'Saika' (Yıldırım) ve 'Şimşek' ismini verdikleri gelişmiş savaş uçaklarını denediler. Bu uçaklar ABD'nin F-18'leri ayarında. İran kendine özgü piyade silahı geliştirdi. 'Zülfikâr' ismini verdiği tankı yaptı, daha sonra ise özellikle kısa ve uzun menzilli füze yapımına ağırlık verdi. Askeri uzmanların verdiği bilgiye göre, bugün İran'ın elinde 6 binin üzerinde füze bulunuyor. İran bu silahları kendi mühendisleriyle yapıyor. En önemlisi de elektronik alanda yaptıkları çalışmalar. Bunlar düşman radarlarını ve silah sistemlerini bozan sistemler. Ayrıca radara yakalanmayan silahlar ve füzeler dikkat çekiyor. İran yaptığı silahları da satıyor. Geçen yıl 57 milyon dolarlık silah sattı. Bu rakam küçük ama başlangıç! İran denizaltı yapıyor. 6 ay içinde de destroyer yapan ender ülkelerden birisi olacak.

 

GENÇ NÜKLEER MÜHENDİSLER

 

İran'ın en önemli faaliyeti de nükleer çalışma... Nükleer çalışma İran’ın 'devlet politikası' bundan vazgeçmek mümkün değil. İran bu çalışmalarını kendi mühendisleriyle yürütüyor. Yakın zamanda Rusya'ya doktora yapmak için 500 mühendisini gönderdi. Bu çalışmaları yapan mühendislerinin yaş ortalaması ise 27!.. İnanmadınız değil mi? Zaten ülkede denetleme yapan UAEK temsilcileri de inanamamışlar buna!

Anlayacağınız bizde birileri hâlâ İran'ın 'Afganistan’dan biraz daha gelişmiş ülke' olarak mı görüyor? İnanın ayrıntıya girmedim. Çünkü elimdeki bilgiler bu köşeye sığmaz. İran'ın bu hali 1930’lardaki Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye'sine benziyor. Mustafa Kemal de bunu arzuluyordu: Bağımsız ve kendi gücüyle ayakta duran ülke!

Aslında İran -farkında değil- bir anlamda Mustafa Kemal'in yaptığını yapıyor! Türkiye ise Mustafa Kemal'i üstünden atmaya çalışıyor... Hey gidi Mustafa Kemal başını kaldırsa da ağlanacak halimizi bir görse? Her gün ülkesinin başına yeni 'çuvallar' geçiriliyor. Komşu ise çuval geçirene çuval geçiriyor!

(Not: İran Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani, 15 İngiliz'in tutsak edilmesiyle ilgili,

"Arabuluculuğu ve tehditleri kabul etmeyiz. İran makamları gereğini yapacaktır. Tabii ki yargılanacaklar. Suçsuz bulunurlarsa serbest bırakılırlar. Baskıları asla kabul etmiyoruz" diyor. Gösteri yapan İranlı öğrenciler, "Bu casuslar yargılansın" diyerek hükümete baskı yapıyorlar. Halk duyarlı; bizdeki gibi sessiz değil.)

Ercan DOLAPÇI-Araştırmacı

www.ercandolapçi@mynet.com

 

ABD'ye karşı bu ne ezilmişlik

 

ÖNCE bir düzeltme yapmak gerekiyor. Yasa henüz senatoda kabul edilmedi. Bir alt komisyonda kabul edildi. Daha senatoda kabulüne biraz zaman ve işlem var... Ama anlayamadığım ve galiba biraz da zor anlayacağım ya da hiç anlayamayacağım bazı şeyler var.

Dink cinayeti kınanıyor. Doğru, kabul... Hepimiz kınadık, öfkelendik, üzüldük.. Ama bu kınama niye yasayla? Bu bir...

Sonra, bu tasarıda 301 kaldırılsın deniliyor. Neyle? Bir yasayla...

Kim diyor? ABD Senatosu... Ne diyor? Türkiye 301. maddeyi kaldırsın...

Emredersin...

Sana ne?

Bunu bir başka ülkeden hem de yasayla isteme hakkını nereden buluyorsun? Burada olay, senin, benim 301. maddeye karşı ya da taraf olmamız değil. 301. madde bizim yasalarımızdan birinin bir maddesi..

Bir başka madde de olabilirdi. Örneğin, VUK 371. veya 376. maddesi...

Hangi durum bir ülkeye bu hakkı verebilir?..

Bu nasıl iş, bu nasıl ölçüsüz bir ukalalık, kendini beğenmişlik.

Ve bizde buna hiç tepki yok, bu ne ezilmişlik...

Ve Dışişleri Bakanlığı, hükümet, muhalefet, diğer ilgililer neden bu denli sessiz?

Anlamam, anlayamam...

Nusret KURDOĞLU

 

Biliyor musunuz

 

YENİ kurulan Müdafaa-i Hukuk Hareketi Partisi Genel Başkanı Av. Kadir Kartal'ın, parti olarak cumhurbaşkanlığına, Milli Savunma Bakanı, İzmit Milletvekili Vecdi Gönül'ü önerdiğini... SAMSUN Belediyesi'nin 34.000 metrekarelik arsasını ihale yoluyla 33 milyon dolar+KDV karşılığında alan Avusturyalı Meinl European Land'ın, burada 118 milyon Euro yatırımla bir alışveriş merkezi ve otel inşa edeceğini... ŞERAFETTİN Hurşit'in 'Lozan Antlaşması'ndan Günümüze Batı Trakya Türkleri Eğitim Tarihi'ni yazdığını (hursitserafettin@gmail.com)... BÜLENT Aydın'ın yönetiminde iki ayda bir çıkacak olan Türkiye’nin ilk klasik araba 'Classic Car' dergisinin dün piyasaya çıktığını (www.classiccarturkiye.com)... BBP MKYK üyesi Ökkeş Şendiller, Akdamar Kilisesi'nin açılış gününde Ermeniler tarafından Van'da katledilen 201 şehidimiz için mevlit okunmasına izin vermeyen Van Valiliği'ne tepki gösterdiğini... İP Genel Sekreteri Av. Nusret Senem'in, 14 Nisanda 'Cumhuriyet Mitingi' düzenleyen Atatürk Düşünce Derneği Genel Merkeze'nin Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde 'denetim' yapmak gerekçesiyle 5 mülkiye müfettişinin görevlendirilmesiyle ADD'nin baskı altına alınmak istendiğini söylediğini..

 

Boğaziçi'nde yeşil alana ek

 

- BOĞAZİÇİ öngörüm bölgesinde 'yeşil alan'ın mezar yapıldığını gördünüz mü?

- Hayır... Sorun nedir?

- Beyefendi mezarlıklar da ranta dönüşüyor artık. Sarıyer ilçe sınırlarında Yeniköy Mezarlığı vardır. Bunun yanında 2-2.5 dönüm kadar bir 'yeşil alan' vardı. (372 ada 107 parsel) 1996 yılında, 'yeşil alan' olan yer Büyükşehir tarafından istimlak edilmiştir. Birkaç zamandır

bu yerin mezarlığa dahil edilmek üzere dozerler getirildi, ağaçlar kesildi. Bu durumda mezarlık villaların bahçesine kadar uzatılmış oluyor. Birçok semt sakinin önü mezarlığa açılmış oluyor.

Halbuki Sağlık Bakanlığı'nın bir yönetmeliğinde mezarlıkların sınırının yerleşim alanlarına 500 metre uzaklıkta olması gerektiği bildirilmektedir.

- Mezarlıklar Müdürlüğü ne diyor?

- İhtarname çektik. Mezarlıklar Müdürü Adem Avcı, burasının 'Büyükşehir'in mülkiyetinde" olduğunu söylediler. Parselin ilgili hükümler doğrultusunda gereken işlemin yapılacağını bildirildiler. 'Yeşil alan' hiç umurlarında değil; Boğaziçi İmar Müdürlüğü de, Sarıyer İmar Müdürlüğü de... Yani örtülü bir şekilde biz buraya gömü yapacağız dediler. "Gidin istediğiniz yere şikayet edin" deyince biz de savcılığa suç duyurusunda bulunduk, İdare Mahkemesi'ne dava açtık. Mahkeme bizden yeni belge ve bilgiler isterken dün baktık, mezarların sayısı hemen yedi oluvermiş.

Hayret, ne hak, ne hukuk... Mezarlıklar Müdürlüğü gücünü AKP iktidarından mı alıyor?

Müdür bey, 'Zincirlikuyu' ve 'Aşiyan' yaratıyor. Acaba buraya kaça gömü yapacaklar? Demek ki Boğaziçi Öngörüm bölgesinde villadan daha kıymetli mezarlıklar olacak... Karayolları ve İETT

- 'Yeşil alan'da daha önce gecekondu yok muydu?

- Onlara TOKİ'den daire verip çıkarttılar. Dediğimiz gibi rant pazarı ölüler için de devreye girdi.

Bizler, konutlarımızın dibinde mezar istemiyoruz. Boğazda imar yasağının bir şekilde ranta çevrilmesine karşı yasal yollardan hakkımızı sonuna kadar savunacağız. Bir ironu yaparsak

 

CHP Büyükçekme'de neler oluyor

 

BÜYÜKÇEKMECE'den bir grup ilçe kongre delegesi yazıyor:

"Büyükçekmece CHP delegeleri olarak İl Başkanı Şinasi Öktem'e bazı şeyler söylemek istiyoruz.

Yarın (bugün) Büyükçekmece'ye bağlı Mimarsinan Beldesinin açılış törenine katılacakmışsınız. Her zamanki gibi seçim yapmayarak beldeye yine atama ile 2004'deki yerel seçimlerde, DSP'ye çalışmasına karşın CHP İlçe Başkanlğına getirdiğiniz İbrahim Yakut'un belde başkanlığına atadığı Semih Altuntaş'ın CHP'nin adayı kaybetti diye sevindiğini biliyormusunuz.

Tabii ki biliyorsunuz; çünkü Altuntaş, aile fertlerinizin komşusu...

Büyükçekmece'de ilk kez bir parti faaliyetine katılacağınız için sizi kutluyoruz!

Ama kırdığınız, küstürdüğünüz, kongre talebinde bulunan 279 delegeyi yok saydınız, bunlardan

111'ini sildiniz.

Daha doğrusu CHP tüzüğünü, Siyasi Partiler Yasası'nı hiçe saymış oldunuz.

Seçimle gelmiş olan İlçe Başkanı Dr. Ali Şeker'i, komik, asılsız ve de doğru olmayan gerekçelerle görevden aldınız. Aralarında, yedisi üniversite mezunu olan ilçe yöneticilerinden Devran Ulusoy, Ramazan Bezem ve Mustafa Melek'i iki yıllığına partiden ihraç ederken, yüreğiniz hiç sızlamadı mı?

Sonra da tüm ilçe yönetimi dokuz belde yönetimini görevden aldınız.

Yarısı parti üyesi bile olmayan kişileri ilçe yönetimine atadınız.

Seçimlere hangi kadrolarla gideceksiniz?

Büyükçekmece ve İstanbul'da nasıl seçim kazanacaksınız?

İl Başkanı olarak "Seçim mecim, kongre mongre yok... Benim il başkanı olduğum sürece kimse Büyükçekmece'de kongre yapamaz" demediniz mi?

Ama kalkıp Kartal ilçe kongresini 196 kayıtlı delegenin imzasıyla yaptınız. Burada 279 imzanın 111'ini yok sayarak, bu ilçe yöneticilerine olan husumetinizi ortaya koydunuz.

Gürpınar beldesine ANAP'lı yönetici arıyor; sonra da Kıraç'a eski GP Büyükçekmece İl Başkanını

atıyorsunuz.

Sayın Baykal, partimizi tüm kesim ve görüşlere açalım derken, siz bunu yanlış mı algılıyorsunuz?

Tüm sosyal demokratları partiden dışlayarak onların yerine GP'li, DYP'li, MHP'li ve ANAP'lılar doldurmak mı istiyorsunuz? Nereye kadar?

Soruyoruz; gerçek CHP'liler nerede? Sosyal demokrat bir partide 'solculara' yer kalmadı mı?

Üye yoksa partinin geleneksel kuralları hiçe sayılırsa ve daha doğrusu partiiçi demokrasiyi ayaklar altına alınırsa, il örgütüne yandaş kadrolar arıyorsanız, siz o makamda ne için bulunuyorsunuz?

Size son sözümüz CHP'yi muz partisine döndürdünüz.

Yazıklar olsun, koca partiyi elbirliğiyle eriyip eritip bitirdiniz."

 

CHP'li Berhan Şimşek: Arınç akrabanız yok mu dediniz

 

CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, 29.10.2006 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada TBMM'de işe başlatılan AKP'li milletvekili yakınlarını açıklamıştı.

Berhan Şimşek'in o zamanki konuşması çeşitli yerlerde yeralmıştı.

Bu konuşmaya 1.12.2006 tarihinde yanıt veren TBMM Başkanı Bülent Arınç "Ey Berhan Şimşek, isim açıklama altında kalırsın, ifadelerini kullanmış ve kendisinin Meclis kadrolarında çalışan, soyadı Arınç olan, 1. dereceden, 2. dereceden, 3. dereceden hatta 18. dereceden akrabası bulunmadığını"

söylemişti.

Berhan Şimşek, dünkü basın toplantısında, Meclis Başkanı’nın TBMM Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı’nda çalışan 1. dereceden iki akrabasının ismini verdi. Şimşek, Bülent Arınç’ın ağabeyi Yıldıray Arınç’ın kızı Burcu Arınç'ın 14.2.2005 tarihinden bu yana Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı Park ve Bahçeler Müdürlüğü'nde peyzaj mimarı olarak çalıştığını söyledi. Yine Bülent Arınç’ın, abisi Prof. Ümit Doğay Arınç’ın da Meclise bağlı Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı’nda Danışma Kurulu Başkanlığı görevini yürüttüğünü iddia eden Şimşek, Meclis Başkanı’na seslendi:

"Bu isimleri akrabalıktan red mi ettiniz Sayın Başkan, bana 'isim açıklama altında kalırsın' diye tehditler savuruyordunuz. Bu isimler, akrabam yok diye açıklama yapan sizin gerçek yüzünüzü ortaya koydu."

 

Bu vahşet unutulur mu? (Ama malesef unuttuk...)

 

I. Dünya Savaşı'nda İngilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kismi da Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi.

Kampın tam adı, 'Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı' idi. Bu kampta, 1918'de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen'in 48. Alayı'na bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu.

12.6.1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar.

Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi...

Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kamplarin İngiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi. Savas bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, Ingilizler'in işine gelmiyordu. Cünkü, olasi yeni bir savasta, bu askerlerin yeniden karşılarına cıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.

Çözüm toplu katliamdı... Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin cok uzerinde krizol maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak Ingiliz askerleri dipçik

darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarina izin vermiyorlardi.

Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez Ingilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Cünkü gözler yanmıştı...

Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu. Bu vahset, 25 Mayis 1921 tarihinde TBMM'de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin

vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan Ingiliz

tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması icin TBMM'nin

teşebbüse geçmesini istediler.

Tabiiki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı. Bu hesap sorma

işi de unutuldu gitti.

Ama onlar unutmuyorlar...

Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En uzucu olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması...

Halit TOPRAK

 

PANO

 

- TÜRK tiyatrosunun her dalında incelemeler yaparak 54 kitap, 1500 makale yayımlayan, Türk kültürünü dünyaya tanıtan Metin And için 'Metin And 80 Yaşında' etkinliği pazar günü 18.30'da DT Taksim Sahnesi'nde (0532 749 28 52-Halil Kazankaya)...

 

 Nevşehir'deki 'Siyasi ayrımcılık' yazısına görüşler

 

NEVŞEHİR'de Valiliğin TBMM Üstün Hizmet Ödülü'ne işadamı Erol Toksöz'ün aday gösterildiğini, buna karşın ödülün bir başka hayırsever Hacı Halil Türkkan'a verildiğini 'Siyasi ayrımcılık' (18.3.2007)

başlığıyla vermiştik.

Ancak buna itirazlar geldi.

Kadıköy'den, Cem Türkkan (www.turkkanturizm.com) gönderdiği bir açıklama ile yazıyı dikkatle okuduklarını belirterek bazı düzeltmeler yapmak istediğini söylüyor.

"Halil Türkkan, 1925'de Avanos'ta dünyaya gelmiş ve henüz 13 yaşındayken İstanbul'a göç etmek zorunda kalmıştır. Kendisi ilkokulu köyünde tamamlamış, ortaokulu Kadıköy'de başlamış ancak ekonomik şartlardan dolayı ayrılmıştır. Daha sonra 1960'larda ticarete atılan Halil Türkkan, Kadıköy’de 'Türkkan Turizm' adlı şirketi kurmuş ve birçok önemli firmaya personel ve turizm taşımacılık alanında hizmet vermiştir.

Günümüzde tüm işlerini çocuklarına devreden Halil Türkkan; kendisi 82 yaşında olmasına rağmen yeni bir ilköğretim okulunun temelini geçen günlerde valilikte yapılan imza töreninden sonra atmıştır. Amacı yeni öğretim yılında bu okulu da yetiştirmektir. Hayır işlerine özellikle son 20 yıl içersinde ağırlık veren Halil Türkkan farklı hükümetler yönetime gelmesine rağmen aynı hızla okul ve farklı hayır kurumlarını tamamlamıştır. Yaptırdığı bu kurumlar içersinde 4’ü İstanbul’da 2’si Nevşehir’de olmak üzere 6 adet İlköğretim Okulu ve yine 1 adet Nevşehir Özkonak Anadolu Öğretim Lisesi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Tuzla’da bir imam hatip lisesi, Kuran Kursu ve Nevşehir’de bir adet camii bulunmaktadır. Ancak bunların yanı sıra bu saymış olduğumuz ilköğretim okullarının yanında yine kendisinin yaptırmış olduğu spor salonları, memleketinde sağlık ocağı ve her yıl düzenli olarak vermiş olduğu 20 burs da diğer önemli hizmetleri olarak sayılabilir.

Sayın Erol Toksöz memleketimizden yetiştirmiş olduğu değerli ve hayırsever bir işadamımızdır. Sahip olduğu Sanovel ilaç firması bugün %100 yerli sermayeli, sayılı ilaç firmalarından bir tanesidir. Kendisi iş hayatındaki bu başarılarını hayırlarına da yansıtmayı bilmiştir. Nevşehir başta olmak üzere birçok yerde farklı hayırlara imza atmıştır. Kendisinin yapmış olduğu bu tip hayırlar bizleri bir hemşehri olarak yalnızca gururlandırır. Bizler yurdun hangi köşesi olursa olsun, nerede ihtiyaç varsa farklı hayır kurumları yapacak hayırseverlerin artması temennisindeyiz. Bu hayırlar yapılırken de vatan sevgisi, Allah sevgisi ve karşılıksız bağış ön planda tutularak yapılmasının gerektiğinin inancındayız. Bunun için asıl olması gereken Halil Türkkan’ların, Erol Toksöz’lerin Nevşehir'de ve asıl olan tüm Türkiye'de artmasıdır.

Bizler Halil Türkkan’ın çocukları olarak kendisinin üstün hizmet ödülü almasından dolayısı babamızla gurur duymaktayız. Halil Türkkan tüm yaşamı boyunca tüm siyasal oluşuma ve partiye eşit uzaklıkta olmasıyla bilinmiştir. Kendisi ve birinci derecede hiçbir yakını herhangi bir parti teşkilatında çalışmamaktadır. Aynı şekilde firmamız hiçbir devlet veyahut belediye kurumuyla herhangi bir ticari ilişki içersinde değildir. Örneğin babamız Kadıköy Belediye Başkanı, CHP'li

Sayın Selami Öztürk'e ne kadar yakınsa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş'a o derece yakındır.

İmam Hatip Lisesi konusuna gelince Tuzla'da yaptırmış olduğu bir imam hatip lisesini rahmetli Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit döneminde dönemin Milli Eğitim Bakanı ricasıyla ilköğretim okulu haline getirmiştir. Yaptırdığı okullarında %100 vergi indiriminden faydalanma hakkımız olmasına rağmen kendisi buna hiçbir şekilde taraftar olmamış ve yaptırdığı bu hayır kurumlarını bu avantajdan yararlanmayarak MEB'e bağışlamıştır.

Sonuç olarak bizler tabii ki Sayın Erol Toksöz’ü takdir ediyoruz. Firmasıyla ticari olarak da çalışmaktayız. Onun yaptırmış olduğu hayır kurumları bizleri bir hemşehri olarak mutlu etmektedir. Kendisinin yaptırmış olduğu bu kurumların değerleri Halil Türkkan'dan kat kat daha fazla olabilir. Bizim arzumuz onun da Üstün Hizmet Ödülü’nü almasına yöneliktir.

Halil Türkkan tüm bu hayır işlerine imza atarken devletten ya da farklı kurumlardan ödül ya da madalya gibi hiçbir beklenti içine girmeden yapmıştır. Bu tip ödüller onu yalnızca mutlu eder. Ancak onun için asıl olan mutluluk yaptırmış olduğu okullarda çocuklarla birlikte gezmek ve isminin kendisinden sonra da okullarında yaşayacağını düşünmektir."

 

ELKATMIŞ NE DİYOR

 

AKP Nevşehir Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış ise ödülün Erol Toksöz yerine Hacı Halil Türkkan'a verilmesi konusunda özel bir gayret ve çabası olmadığını ileri sürüyor.

"Kendilerini yakınen tanıdığım iki müstesna insan Erol Toksöz ve Hacı Halil Türkkan, Nevşehir Valiliğince aday gösterilmesinden çok daha önce, tarafımdan '2007 TBMM Üstün Hizmet Ödülü' için 5.12.2006 tarihinde aday olarak bildirilmiştir. Nevşehir Valiliği ise sayın Erol Toksöz'ü 5.3.2007 tarihinde aday olarak göstermiştir" dedikten sonra Elkatmış şöyle devam ediyor:

"Ayrıca haberde yer alan yakışıksız yakıştırma ödülün anlamına ve ruhuna gölge düşürdüğü gibi mensubu olduğum TBMM'yi ve onun değerli başkanını da zan altında bırakmaktadır. Zira TBMM Üstün Hizmet Ödülü için bildirilen isimler, Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu tarafından değerlendirilir. Bu ön değerlendirmeden sonra belirlenen isimler TBMM Başkanlık Divanı tarafından tekrar bir değerlendirmeden sonra belirlenen isimler TBMM Başkanlık Divanı tarafından tekrar bir değerlendirmeye tabi tutulur ve oylama ile belirlenir. Bu doğrultuda bu yıl ikincisi düzenlenen 2007 TBMM Üstün Hizmet Ödülü için 186 kişi ve kurum adına başvuru olmuş ancak 47 kişiye bu ödül verilmiştir.

Görüldüğü gibi konu birçok evrelerden geçmektedir. Gerek TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu ve gerekse Başkanlık Divanı TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerin Milletvekillerinden teşekkül etmektedir. Bunlar TBMM Başkanı, Başkanvekilleri, İdare Amirleri ve Katip üyelerden oluşmaktadır. Bu nedenle bu kurullara tesir etmek mümkün ve doğruda değildir.

Bu nedenle hem TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu hem de Başkanlık Divanı şeffaf ve titiz bir inceleme neticesinde karar vermiştir. Benim gönlümde arzu eder ki her iki hemşehrim de bu ödülü alsınlar. Çünkü her ikisi de buna layıktır. Zaten layık oldukları için her iki değerli hemşehrimi de aday gösterdim.

Hal böyleyken, son 16 yılı bütün şeffaflığıyla milletvekilliğinde, tüm halkımızın huzurunda geçen şahsımın, yöneltilen söz konusu itham ve istisnalar ne kişilik ne siyasi ne de ahlak anlayışımla uymadığı da kamuoyunun malumudur."

İşadamı Erol Toksöz'ün ödül konusunda hiçbir beyanı olmadı.

Yazarın Tüm Yazıları