Komplo ve fırça ilişkisine devam

Metal Fırtına ile ilgili ‘Komplo ve Fırça İlişkisi’ başlıklı yazım tahmin ettiğimden çok daha fazla ilgi gördü.

Kitabın yazarlarından Orkun Uçar, kitap piyasaya çıktıktan sonra yaşadıklarını anlatan bir e-posta göndermiş:

Orkun Uçar: 5 milyon okuru geçtik

‘Gerçekten de başımıza bu kitapla ilgili gelen şeylerin haddi hesabı yok. Herkes tarafından şu veya bu şekilde suçlandık. Hatta bu kitabı bizim yazmadığımız bile anlı şanlı köşe yazarları tarafından söylendi (ki bu kişiler şu günlerde Altın Kitaplar’dan çıkan kitabım ‘Asi’yi konu bile etmiyorlar veya özür dilemiyorlar).

Kitapla ilgili emeğimiz de tam anlamıyla yağmalandı: Kitabın satışı 400 bin ama şu ana kadar korsanı 600 bini geçmiş olmalı. Sırf Metal Fırtına basan, kamyon kamyon dağıtan üç matbaa basıldı bugüne kadar. İnternet üzerinden korsan e-kitap olarak okundu. ‘Bunlar bu kitabı para kazanmak için yazdılar,’ diyen kişilerden biri çıkıp da bu yazarların emeği böyle çalınıyor diye yazı yazmadı. Metal Fırtına’yı okuyanların sayısının, elden ele dolaşmalar dahil, 5 milyonu geçmiştir diye tahmin ediyoruz.

Film teklifleri de geldi ama çok küçük telifler önerildi. Önerdikleri teliflerle basın toplantısı organizasyonu yapılır ancak. Yine de şunu gösterdiğimiz için memnunuz, Türkiye’de yazarak para kazanılır ve hayal gücü değerli bir üründür. Bize ve kitaba sağlıklı bir tepki sunan, bize karşı yapılan hastalıklı saldırılara cevap veren yazınız nedeniyle gerçekten teşekkür ederim.’

Metal Fırtına’yı bitiremedim

Zeynep Okur isimli bir okurum ise Metal Fırtına’yı bitiremediğini, Türk askerinin böylesine aciz resmedilmesine dayanamadığını söylüyor:

‘Bugünkü yazınızı ilgiyle okudum. Metal Fırtına’yı büyük bir hevesle okumaya başlamıştım. Sonunu getiremediğim kitaplardan biri oldu. Çünkü okudukça (22 yaşındayım) 22 yıldır içimde olan tüm heyecanın, içimde gizli sanki her an çıkmaya hazır o yenilmezlik duygusunun, gizli bir oyuna kurban verilmeye çalışıldığını hissettim. Sayfalarda bir umutsuzluk, bir karanlık vardı. Benim ülkem bu kadar aciz olamaz. Türk askeri böyle savunmasız olamaz. Türk’ün kaderi bir Kürt’ün vicdan hesaplaşmasıyla kurtulamaz. Biz kendi içimizde tartışmalara girebiliriz ama kimse bir oyunun içinde bizi haksız bir şekilde tartışamaz. Kitabı herkes okusun. Ama lütfen bilinçli okuyucu olalım. Tarihimizi yani gerçeğimizi unutmayalım. Burası TÜRKİYE değil mi? Burda herkes bir kurtarıcıdır. Söz konusu topraklarımız oldu mu kimse kitapta anlatıldığı gibi eli kolu bağlı beklemez. Paylaşmak istedim...’

Metal

Metal Fırtına ‘kurgu’ bir kitap. ‘Kurgu’ bir kitap üzerine niye bu kadar öfkeleniyoruz ki! Niye her şeyin arkasında bir ‘art niyet’ arıyoruz. Türkiye’yi seven, onun için canını verecek biri çıkıp Amerika’nın olası bir saldırısı karşısında Türk askeri gücünün bozguna uğrayacağını düşünemez mi? Bu düşüncesini roman haline getiremez mi? Herkes aynı şekilde düşünürse hayat çok sıkıcı olmaz mı? 5 milyondan fazla kişi Metal Fırtına’yı okudu. Ne kadarı ciddiye aldı ki! Türk askeri hálá orada değil mi? Hálá eski gücünde değil mi? Ne olur biraz hoşgörü... Hayal gücüne saygı...

Başka bir komplo öyküsü: Gelibolu

Geçen hafta bir askeri lisenin mezunlarına ait internet sitesinde yer alan Metal Fırtına komplo teorilerini özetlemiştim. Aynı sitede Gelibolu filmine ait komplo teorileri de var... Diyorlar ki:

‘Tolga Örnek Robert Kolej mezunudur. O kolejin geçmişini ve yetiştirdiği bazı kişileri anımsıyoruz! Bir kahramanlık destanını izlemeye gittiğimiz bu Türk yapımı belgeselin bir psikolojik savaş ürünü olduğunu düşünüyorum. Tıpkı ‘Metal Fırtına’ adlı kitap gibi. Bu film bir çeşit Metal Fırtına 2. Film savaşın kötü yanlarını ortaya koyuyor, savaşmayın diyor. Tamam savaşmayalım da sadece biz Türkler mi savaşmayalım?

Filme ilgi yüksek... 1-2 milyon kişi izler. Ama çoğu Türkler... Yani hedef kitle biz Türkler! Filmde savaşın kötü yanları tasvir edilirken Türk halkına, gençlere şöyle sesleniliyor; savaşma, kendini savunma, topraklarını koruma, bunları yaparsan sana saldıran ana kuzularını (!) öldürmek zorunda kalırsın, pislik içinde yaşarsın...

Herhalde Orhan Pamuk Gallipoli’yi izlese Türklerin Çanakkale Savaşı’nda Anzaklara ‘soykırım’ yaptığını çok rahat söyler. Gallipoli’nin toplum mühendislerinin elinden çıktığı belli. Gallipoli’de yapılmak istenenler şunlar mı:

Anzakları, işgal kuvvetlerini acındırmak, haklı göstermek mi?

Türk toprağı olan Gelibolu’yu işgal edilmiş gibi göstermek mi? Yoksa hálá birileri böyle mi diliyor?

Yiğit Türk askerlerini ‘barbar, hatalı, acımasız’ para için savaşanlar olarak göstermek mi?

Yoksa bu belgesel bizden zannettiğimiz ama bizden olmayanlarca bizim adımıza bir nevi işgalcilerden özür dilemek için mi yapıldı?’

Bir filmi eleştirmeyi anlarım. Bir filmin tarihi gerçeklerle uyuşmadığını söylemeyi de anlarım. Gelibolu gibi bir filmin bugüne kadar yapılan ‘Türk’ün Türk’e propagandası’na ters düştüğünü, bu nedenle, gençlere kötü örnek olabileceğinin söylenmesini de anlarım. Benim anlamadığım ‘art niyet’ konusu... Bu ülkede herkes mi birinin uşağı, herkes mi satılık? Bu ülkede hiç kimse kendi akıl süzgecinden geçirip, bir şeyleri bir araya getirip üretemez mi? Bu kadar komplo teorisi üretebildiğinize göre acaba sizi de mi birileri yönetiyor?

Zerrin Özer’i ben de seviyorum

Birçok Zerrin Özer hayranı geçen hafta Zerrin Özer’e saldırdığımı düşünmüş. Çok yanlış! Ben de bir Zerrin Özer fanatiğiyim ama onun türkü söylemesinin doğru olmadığını, marka özüne aykırı olduğunu düşünüyorum. Zerrin Özer bu ülkenin en güçlü seslerinden biri ve kendini yanlış yollara giderek harcıyor. Bu kadar güçlü sesin olsun, hayranlarına bu kadar ihanet et! Zerrin Özer’in kendini sevmediğini düşünmeye başladım. Ne dersiniz?

CUMA TAKINTISI

Tarihi Beylerbeyi Balıkçısı Tarih Erbezer ‘Hocam Salacak’ta da bir yerimiz var’ dedi. Kalktım gittim. Salacak Balıkçısı tam Kız Kulesi’nin karşısı. Manzara nefis. Balıkların lezzetine, mezelerin lezzetine diyecek yok. Mekan biraz restorasyon istiyor ama... Küçük bir dokunuşla harika bir yer olabilir. Kız Kulesi eşliğinde kendinize balık ziyafeti çekmek istiyorsanız bu hafta sonu Salacak Balıkçısı’na takılabilirsiniz....

CUMA İTİRAFI

tıkırtıkır; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 20; İl: İstanbul

Beşiktaş’tan otobüse bindim. Yanıma eski püskü giyimli bir teyze oturdu. Kabataş’a kadar uzun uzun esnedikten sonra beni dürttü ve sigara içip içmediğimi sordu. ‘Herhalde sigara isteyecek’ diye düşündüm. İçmediğimi söyledim. ‘İçiyorsan bırak. Bak çok zayıfsın. Tereyağ ye, ekmek ye. Kaç kilosun sen bakayım?’ dedi! Şaşkınlıkla, ‘Altmııış. N’oldu ki?’ diye cevap verdim. Halbuki, ‘Sana ne?’ desem ya! Teyze bunun üstüne devam etti. ‘Sana kesin büyü yapmışlar. Benim komşumun kızına da büyü yaptılar. 2 yıl konuşamadı. Biri seni istemiştir, sen de kabul etmeyince büyü yapmıştır. Annene söyle de seni bi hocaya okutsun. Saçlarını da ortalık yerlerde bırakma!’ dedi ve sonra da, ‘Hadi Allah’a emanet ol kızım’ deyip indi! O neydi ki öyle demeyeceğim çünkü teyzeydi işte teyze. Yurdum teyzesi!

Yorum: Bu memleketin teyzesi bile komplo teorisi üretiyor değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları